Rasthaber - Batı kültürünün kökünün ateizm ve küfre dayandığını, Allah’ı ve Allah inancını tamamen insanın fikrinden kaldırılıp, yerine insanın oturtulduğunu ve bütün değerlerin de insan ekseninde döndüğüne değinmiştik. Bu düşünce uyarınca, değerleri insanın kendisi yaratmaktadır. Bu değerler, insanların düşüncelerinin ötesinde olan gerçekler değildir. Kanun, insanın vazettiği ve başkasının tayin etmeye hakkının olmadığı şeydir. İnsanların kaderlerini Allah değil, bizzat kendileri tayin etmektedir. Bunlar Hümanist düşüncenin asıl unsurlarıdır. Bu düşüncenin ardından başka eğilimler de ortaya çıkmış ve tedrici olarak, zaman süreci içerisinde bu kökten türemiştir. Bu kökün yeşerttiği çok önemli iki düşünce, (Bugün Batı kültürünün İslam’a karşı en önemli kozları olarak yer almakla gündemde olan) sekülarizm ve liberalizmdir. Allah inancı, insan hayatının dışına itildiği zaman, doğal olarak din ciddi meselelerde bir role sahip olmayacaktır. Bundan dolayı din toplumsal sahadan, siyasi ve hukukî konular alanından dışlanacaktır. Bu fikir uyarınca, eğer bazı kimseler din adına bazı değerleri söz konusu etme niyetinde olurlarsa, bu değerleri sadece mabetlerle ve kendi bireysel hayatlarıyla sınırlı saklamalıdırlar. Yani gerçekte bu değerlerin yeri, insanın ferdî ve özel hayatı olup, toplumsal hayatta hiçbir yeri yoktur. Bu, dinin siyasetten ve toplumsal hayatın ciddi simgelerinden ayrılmasını öngören sekülarist düşüncedir. Batı kültürünün diğer bir semeresi de liberalizmdir.
Bütün değerlerin ekseninin insan olduğu ve onun dışında kendi kaderine kimsenin hâkim olmadığı bir durumda, insanın gönlünün istediği her şeyi yapması gerektiğini söylemek gerekir. Bu, mutlak özgürlük veya liberalizmin ta kendisidir. Ancak hayatta her fert, tam bir şekilde özgür olmak istediği takdirde, kargaşa çıkacağından, kanunun bir fonksiyonu kalmayacağından ve böyle bir ortama dayanılmayacağından, toplumda kanuna, görünür bir şekilde ihtiyaç duyulmaktadır. Bundan dolayı isteklerden doğan aşırı davranışların getirdiği kaosu önlemek amacıyla, toplumun kanuna ihtiyaç duyduğunu bu kimseler kabul etmektedir. Düzenin sağlanmasının ve kaosun yok olmasının ardından, kanunun var olma zorunluluğu ortadan kalkacak ve her fert gönlü ne istiyorsa onu rahatlıkla ve özgürce yapabilecektir.