Culani’nin bu sözleri, onun
Ankara'daki gerçek kuklacılarının İsrail'e karşı her türlü gerçek ve pratik bir
hamleden kaçınmasının ve Tahrir-i Şam’ı kendisini, İsrail'i ve İsrail'le
ilişkilerini korumakla sorumlu kılmasının nedeni olabilir.
Yakın zamanda Suriye'nin
komşularının güvenlik servislerinin emriyle tekfirci kıyafetlerini bir kenara
bırakan Ahmed el-Şara ya da çok az kullandığını tekfirci ismiyle Ebu Muhammed el-Culani,
Suudi Arabistan'a bağlı el-Arabiya haber kanalına verdiği röportajdaki son
açıklamalarında Suriye ile ilgili önemli konulara değindi.
Culani bu röportajın bir
bölümünde İran’a değinerek şunları söyledi: ‘Bu aşamada bölgede çok büyük bir
tarihsel farklılık var. Bu bölge çok büyük bir bölgesel savaşın altındaydı ve
İsrail'in bölgeye ve Suriye'ye müdahil olma ihtimalinden de bahsediliyordu. Bu
savaşın Gazze ve Lübnan'dan sonra en büyük savaş olacağı söyleniyordu. Eğer
İsrail güçleri Suriye'ye girerse, Irak'taki İranlılar bu ilerlemeye karşı mutlaka
tepki göstereceklerdi. Sonuç olarak Türkiye, İsraillilerin ilerleyişinden son
derece endişe duyacak ve bana göre İsrail aleyhine ve İran lehine tutumlar
benimseyecekti. Bu konu kesinlikle Rusya tarafından dikkatleri Ukrayna'daki
savaştan uzaklaştırmak için kullanılacak ve bunun sonucunda Amerika'nın
tepkilerini de beraberinde getirecekti.’
Tahrir-i Şam Terör Örgütü
Lideri şu iddialarda bulundu: ‘Irak, Lübnan ve Suriye dâhil, İran'ın nüfuz
sahibi olduğu her ülkede mezhepsel gerginlikler çok büyük boyutlarda yaşanıyor
ve iç savaşa yol açıyor.’
Belki Culani’nin saflığından
kaynaklanan ve istemsizce ve MİT ve güvenlik servislerinin belirlediği
çerçevenin dışında sarf ettiği bu sözleri, Tahrir-i Şam teröristlerinin ve
diğer tekfirci grupların Amerika ve İsrail’in bölgedeki çıkarlarına teslim
olduğunu bir kez daha gösterdi. Üstelik Ankara'nın İsrail'le ilişkileri
konusundaki yaklaşımıyla ilgili büyük bir sırrı da ortaya çıkardı.
Suriye'de 13 yıldır
yaşanan kaos ve tekfirci terör örgütlerinin faaliyetleri incelendiğinde, Culani'nin
bu sözlerinden önce zaten tekfirci hareketin Müslümanların can ve mallarına
karşı en ufak bir sorumluluk hissetmediği gibi, her zaman Siyonist rejimin
tohumlarını yok etme yönünde gerçek ve temel bir iradeye sahip olan direniş
ekseni ve mücahidleriyle mücadelede Siyonizm’in elinde bir araç olarak hareket
ettiği gerçeğini ortaya çıkardığı görülmektedir.
Bugünlerde Amerika, İsrail
ve Ankara yöneticilerinin yardımıyla çirkin tekfirci ve terörist tıynetini gizlemeye
çalışan Culani, İran'ın bölge ülkelerindeki nüfuzunun bölünmeye ve iç savaşa
neden olduğunu iddia etti. Oysa İran, diğer ülkeler üzerindeki etkisi ve hâkimiyeti
yönündeki asılsız iddiaları defalarca reddetmiş ve bölgedeki tüm ülkelerin
toprak bütünlüğünü her zaman desteklemiştir.
Ayrıca, İran’ın bölgedeki
tutumu tefrika ve bölünme yaratmadığı gibi tam aksine Irak, Lübnan ve Suriye
gibi ülkelerin toprak bütünlüğünün korunmasına yardımcı olmuştur. Bölge
ülkelerinin savaş ve çatışmaya bulaşmasının nedeni İran'ın varlığı değil, eski adıyla
Nusra Cephesi olan Tahrir-i Şam, IŞİD ve diğer Selefi hareketler gibi
teröristlerin varlığıdır.
Tarih, İran'ın desteği
olmasaydı Irak, Suriye ve Lübnan'ın tekfircilerin daha fazla suçlarına sahne
olacağını itiraf ediyor. Bugün
Suriye'nin komşuları istihbarat servislerinin de yardımıyla tekfirci kıyafetlerini
bir kenara bırakıp takım elbise giydiler.
ERDOĞAN'IN EKTİĞİ RÜZGÂR
VE BİÇECEĞİ FIRTINA
Culani’nin son
konuşmasında değindiği önemli konulardan biri de şuydu; Culani şu ifadelerde
bulundu: ‘Eğer İran ve Irak Siyonist rejimin saldırılarına yanıt verirse, Türkiye,
İsraillilerin ilerleyişinden son derece endişe duyacak ve bana göre İsrail
aleyhine ve İran lehine tutumlar benimseyecekti.’ Culani’nin istemsizce dile
getirdiği bu itirafı, Ankara'yı yönetenlerin Filistin davası konusundaki
ikiyüzlülüğünü, çirkin çıkarlarını ve Erdoğan'ın Türkiye-İsrail ilişkilerine
zarar vermeme konusundaki gerçek yaklaşımını açıkça ortaya koyuyor.
Ancak daha da şaşırtıcı
olan, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ve Ankara'nın
İhvancı (Müslüman Kardeşler) yöneticilerinin, Hamas hareketindeki İhvancı meslektaşlarına
dahi bağlılık göstermemesidir.
Öte yandan Culani'nin son
açıklaması, İsrail'in ve aynı şekilde Ankara'daki mezhepdaşlarının Gazze ve
Filistin’de Müslüman halka karşı işlediği suç ve cinayetler göz önüne
alındığında ve Türkiye'nin Müslüman ülkeleri ve milletleri desteklediğini iddia
ettiği bir durumda, Tahrir-i Şam gibi grupları
ve İdlib ve Kuzey Suriye'deki diğer terör örgütlerini kışkırtıp güçlendirerek, onurundan
ziyade kârını ön planda tuttuğunu, İsrail ile geniş ilişkilerine zarar vermemek
için de Tahrir-i Şam'ı destekleyerek İsrail ile her türlü çatışmaya kapıyı
kapattığını gösteriyor.
Culani’nin konuşmasındaki
gizli mana her şeyden ziyade şuydu: Türkiye, (gerçekte ve pratikte) İsrail'e
karşı ve İran lehine bir pozisyon almak zorunda kalmaktan kaygılıydı.
Ankara'yı yönetenler,
Türkiye'nin devasa kapasitesinin menfaatçilerin elinde olmaması gerektiğini
anlamalıdır, zira bu, Filistin davasına ve Müslümanların onuruna hançer gibi saplanacaktır.
Bunun dışında yeni Suriye'ye herhangi bir rüzgârın ekilmesi, terör
destekçilerini teröristlerin suç ve cinayetlerine herkesten daha fazla maruz
bırakacak bir fırtına yaratacaktır.
(Keyhan Gazetesinden
tercüme edilmiştir)