İran ve ABD Arasındaki Nükleer Görüşmelerin Geleceği

GİRİŞ: 23.04.2025 18:58      GÜNCELLEME: 23.04.2025 18:58
Rasthaber -  

İran ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki nükleer müzakereler, bölgesel ve uluslararası istikrar üzerinde geniş etkileri olacağı için hâlâ küresel ilginin odağında yer alıyor.

Iraklı siyasi analist ve aktivist Necah Muhammed Ali tarafından hazırlanan "İran ve ABD Arasındaki Nükleer Görüşmelerin Geleceği" adlı özel yazının tamamı şu şekilde:

İran ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki nükleer müzakereler, küresel istikrar üzerindeki geniş kapsamlı etkileri nedeniyle hâlâ dünya gündeminin merkezinde yer almaktadır. Amerikan ve bölgesel istihbarat bilgileri ile Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin – özellikle Suudi Arabistan’ın – tutumları ve Irak’ın rolü dikkate alındığında, bu müzakerelerin geleceği öngörülebilir hale gelmektedir.

Bölge, Yemen’e yönelik devam eden saldırılar ve Sana’daki mevcut hükümet ile Ensarullah’a karşı olası bir kara harekâtına ilişkin raporlar gibi gerilimlere sahne olurken ve bölge ülkelerinin artan rolü göz önüne alındığında, müzakereler karmaşık zorluklarla karşı karşıyadır. Ancak bu durum, stratejik baskılar ve çıkar dengelerine dayanan yeni senaryoların ortaya çıkmasına da yol açabilir.

İran’ın nükleer dosyasıyla ilgili siyasi bir çözüme ulaşılma ihtimaline dair raporların yayımlanmasıyla birlikte, Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri – Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Kuveyt ve Umman – İran ile ABD arasındaki müzakereleri destekleyen birleşik bir tutum benimsemişlerdir. Ancak bu destek, güvenlik ve ekonomik güvencelere bağlıdır.

Güvenilir raporlara göre Suudi Arabistan, BAE ve Katar, Siyonist rejimin İran’a yönelik askeri saldırılar için hava sahalarını kullanmasına izin vermemiştir. Bu durum, söz konusu ülkelerin İran ile doğrudan çatışmadan kaçınma eğilimini göstermektedir. Bu tutum, ekonomik kaygılardan kaynaklanmaktadır. Zira Körfez ülkeleri, İran ya da müttefikleri – örneğin Yemen’deki Ensarullah – tarafından hedef alınabilecek olan petrol piyasalarının ve hayati altyapılarının istikrarına bağımlıdır. Özellikle ABD’nin Sana’ya yönelik saldırılarının devam ettiği bir ortamda bu risk daha da artmaktadır. Bu ülkeler aynı zamanda müzakereleri, Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu gibi ekonomik çeşitliliği artırmaya ve petrole olan bağımlılığı azaltmaya yönelik kalkınma planlarını destekleyen bölgesel istikrarı sağlamak için bir fırsat olarak görmektedir.

New York Times gazetesinin haberine göre, Körfez ülkelerinin nükleer müzakerelere verdiği destek, 2015 yılıyla kıyaslandığında bölgede büyük bir dönüşümü yansıtmaktadır. O dönemde Suudi Arabistan, İran ile yapılan nükleer anlaşmaya şiddetle karşı çıkmış ve bu anlaşmayı "zayıf" bulmuş, Tahran’ın etkisini artıracağını savunmuştu. Bugün ise bu ülkeler, İran’ın nükleer programını sınırlandıracak ve ekonomik ve güvenlik istikrarlarını tehdit edebilecek bir bölgesel savaşın önüne geçecek diyalogları desteklemektedir.

Suudi Arabistan, nükleer müzakerelere destekleyici bir tutum sergilemiş ve bölgesel ve uluslararası anlaşmazlıkların çözümü için diplomatik çabalara destek verdiğini vurgulamıştır. Bu tutum, Suudi Arabistan ile İran ilişkilerinde Çin’in arabuluculuğuyla 2023 yılında imzalanan normalleşme anlaşmasından bu yana yaşanan dikkate değer bir değişimi yansıtmaktadır.

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman’ın 17 Nisan 2025’te Tahran’a gerçekleştirdiği ve "son on yıllardaki en üst düzey ziyaret" olarak tanımlanan seyahat, ikili diyaloğu güçlendirme ve bölgesel istikrara destek amacıyla atılmış sembolik ve pratik bir adımdı.

Ziyaret sırasında Prens Halid, İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri ile bir araya geldi ve Kral Selman bin Abdülaziz’in mesajını İran’ın Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei’ye iletti. İRNA haber ajansına göre, görüşmelerin odağında savunma ilişkilerinin geliştirilmesi, barış ve istikrarı güçlendirmek için bölgesel iş birliği ve terörle mücadele yer aldı.

Bu ziyaretin, Roma’daki ikinci tur nükleer müzakerelerden önce gerçekleşmiş olması, Suudi Arabistan’ın özellikle ABD ve İsrail’in müzakerelerin başarısız olması halinde İran’ın nükleer tesislerine saldırı tehdidi ışığında, gerginliği azaltmada aktif rol oynama isteğini ortaya koymaktadır. Bu ziyaretin motivasyonları birkaç faktöre dayanmaktadır: İlk olarak, Suudi Arabistan, olası bir askeri tırmanışın petrol altyapısını tehlikeye atabileceği endişesiyle ekonomik güvenliğini garanti altına almak istemektedir. Bu, İran’a yakın grupların geçmişteki saldırılarında da görülmüştür.

İkinci olarak, Riyad, Yemen’de İran’la yakınlaşma yoluyla sağlanan gerginlik azalmasının ardından, bölgesel bir güç olarak diplomatik etkisini artırmak istemektedir. Üçüncü olarak, Suudi Arabistan, ABD ve İran ile ilişkilerinde denge kurarak, kendi çıkarına olmayan çatışmalardan uzak durmak istemektedir ve Siyonist rejimin yayılmacı projesinin küresel güvenliği tehdit ettiğinin farkındadır.

Irak’ta ise Arap Birliği’nin Bağdat’taki bir sonraki zirvesine Ahmed el-Şeri’nin davet edilmesi tartışılırken ve Irak Başbakanı’nın Doha’ya gizli ziyareti ve el-Şeri ile görüşmesi gündemdeyken, Irak nükleer müzakerelere diplomatik destek rolü oynamaktadır ve İran ile ABD arasındaki diyaloga desteğini açıklamıştır.

İran ve ABD ile yakın ilişkilere sahip olan Irak, müzakerelerin başarılı olmasını bölgesel istikrarı güçlendirmek için bir fırsat olarak görmektedir ki bu, ülkenin güvenliği ve ekonomisi açısından önemlidir. Daha önce Suudi Arabistan ve İran arasındaki görüşmelere ve 2015 öncesindeki nükleer müzakerelere ev sahipliği yapan Bağdat, tarafsız bir bölgesel aktör olarak konumunu pekiştirmeye çalışmaktadır.

Irak bu müzakerelerden birkaç açıdan fayda sağlamaktadır: İlk olarak, nükleer anlaşmanın başarıya ulaşması İran’a yönelik yaptırımların kaldırılmasına yol açabilir ve bu da özellikle enerji ve ürün alanında İran ile Irak arasındaki ikili ticareti güçlendirebilir. İkinci olarak, bölgesel gerilimin azalması, Amerikan güçlerinin ülkede varlık gösterdiği bir ortamda Irak topraklarına sıçrayabilecek çatışma riskini azaltır. Üçüncü olarak, bölgesel istikrar, Irak’ın yeniden inşa çabalarına katkı sağlar; zira bu çabalar bölgesel ve uluslararası yatırımlara bağımlıdır.

Amerikan istihbaratına ve Axios’un raporlarına göre, Trump yönetiminde İran konusunda görüş ayrılıkları yaşanmıştır; bir yanda askeri seçenekleri savunan bir grup, diğer yanda ise diyaloğu destekleyen diplomatik bir akım yer almaktadır. Buna karşılık, İsrail istihbaratına ait ve Ekim 2024’te yayımlanan belgeler, İran’ın nükleer tesislerine yönelik saldırı hazırlığını ortaya koyarak müzakereleri daha karmaşık hale getirmektedir. İran ise uranyum stoklarının Rusya’ya gönderilmesi gibi bazı esnek tutumlar göstermekte, ancak nükleer yakıt döngüsüne erişim hakkından vazgeçmemektedir.

Nükleer müzakerelerin geleceği için üç olası senaryo:

1. Kapsamlı Anlaşma: İran’ın nükleer programına sıkı kısıtlamalar getirilmesi karşılığında yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasını içeren bir anlaşma. Kamuoyu atmosferi ve mevcut raporlar göz önünde bulundurulduğunda, bu senaryo muhtemel görünmektedir.

2. Müzakerelerin Başarısızlığı: ABD’nin kabul edilemez talepleri nedeniyle görüşmelerin çökmesi; bu durum İran’ı nükleer programını hızlandırmaya ve askeri çatışma riskini artırmaya itebilir.

3. Geçici Anlaşma: Uranyumun transferi ve zenginleştirme seviyesinin durdurulması veya azaltılması gibi konulara odaklanan, büyük anlaşmazlıkların ileri bir tarihe ertelendiği bir çözüm. Şu an itibarıyla en gerçekçi senaryo olarak değerlendirilmektedir.

Sonuç olarak, nükleer müzakereler karmaşık zorluklarla karşı karşıyadır, ancak Suudi Arabistan’ın öncülüğünde bölgedeki kilit Arap ülkelerinin desteği ve Irak’ın diplomatik rolü, bu müzakerelerin başarı şansını artırmaktadır. Suudi Arabistan, savunma bakanının Tahran ziyaretiyle, ekonomik çıkarlarını koruyacak ve diplomatik rolünü güçlendirecek bölgesel istikrarı güvence altına alma arayışındadır. Irak ise İran ile olası ticaret ve istikrardan fayda sağlamaktadır. İstihbarat raporlarına göre, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak zor ancak imkânsız değildir ve diplomatik diyalog, bölgeyi felakete sürükleyebilecek gerilimlerin tırmanmasını önlemek için en iyi seçenektir.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM