Richard Haas, Financial Times’da yayınlanan yazısında
şunları yazdı: ‘İran'ın İsrail'e yönelik insansız hava aracı ve füze saldırısı
önemli bir kırmızı çizgiyi ayak altına aldı. Bu, İran'ın İsrail'i kendi
topraklarından ve askeri güçleri aracılığıyla doğrudan hedef aldığı ilk
saldırıydı. İran'ın İsrail'e karşı önceki savaşı, gölgede ve çoğunlukla
Hizbullah veya Hamas gibi vekil güçler aracılığıyla yürütülmüştü ve bu gruplar İran'ın
desteğine sahip olmalarına rağmen ülke sınırları dışında faaliyet
gösteriyorlar. Bu saldırının amacı gelecekteki İsrail saldırılarına karşı
caydırıcılık oluşturmak ve Tel Aviv'e, artık İran'ın askeri merkezlerini herhangi
bir sonuçla karşı karşıya kalkmaksızın hedef alamayacağı mesajını vermekti.
Burada asıl soru İsrail'in ve tüm Ortadoğu'nun bundan sonra
ne yöne gideceğidir. İran'ın, durumunun saldırı öncesindeki döneme, yani
gizlice veya vekil güçler aracılığıyla yürütülen dolaylı savaş koşullarına dönmesini
istediği açıktır. Amerika da durumu sakinleştirmek istiyor. Özellikle İran'ın petrol
fiyatlarını büyük ölçüde artırabilecek ve Biden yönetimi üzerinde daha fazla enflasyon
baskısı oluşturabilecek olan Hürmüz Boğazı'nı kapatma kabiliyeti göz önüne
alındığında, Beyaz Saray'ın isteyeceği son şey Orta Doğu'da büyük ölçekli bir
bölgesel savaştır. Biden hükümeti İsrail tarafına, elde edilen en asgari başarıyla
yani İran'ın hava saldırısını püskürtmekle yetinmesini tavsiye etti. Şimdi
soru, İsrail'in, Washington'un önerdiği gibi, olayı ve hikâyeyi burada
bırakmaya hazır olup olmadığıdır.
Genel olarak İsrail'in seçenekleri; hiçbir şey yapmamak,
eski duruma, yani İran'a karşı dolaylı savaşa dönmek, Cumartesi günkü
saldırıyla bağlantılı olarak İran içindeki askeri hedeflere sınırlı bir saldırı
gerçekleştirmek veya İran'ın nükleer tesislerinden birine saldırı da dâhil olmak
üzere büyük bir misilleme eylemi gerçekleştirmektir.
Misilleme yapmamanın ve hatta önceki dolaylı çatışma
durumuna geri dönmemenin avantajları vardır. Bu, İsrail'in Gazze'ye ve
rehinelerin geri dönüşüne odaklanmasına, ekonomik, askeri ve insani maliyetleri
olan tam kapsamlı bir savaştan kaçınmasına, Amerikalıları yatıştırmasına ve iki
ülke topraklarından birbirlerine yönelik daha fazla saldırının normalleşmesinin
engellenmesine neden olacaktır. Ancak aynı zamanda böyle bir seçenek İran'a son
saldırı nedeniyle ciddi bir maliyet getirmeyecektir. Bu nedenle herhangi bir eylemden
kaçınmak, önceliği Yahudi devletinin caydırıcılığını yeniden tesis etmek olan
hükümet içindeki ve dışındaki İsraillileri tatmin etmeyecektir.
Bu durum İran'ın askeri hedeflerine yönelik sınırlı bir
saldırı iddiasını güçlendiriyor. Böyle bir tepki, İran'ın saldırı amaçlı
insansız hava araçları ve füzeler üretme yeteneğini geçici olarak
zayıflatabilir ve İsrail'e doğrudan saldırının tehlikeli ve maliyetli bir eylem
olduğu mesajını verebilir.
Ancak bu tür saldırılar, İran'ın İsrail'e daha fazla saldırı
düzenlemesi ve İran'ı nükleer programını hızlandırmaya zorlaması riskini
taşıyor. Çünkü bu durum Tahran'ı, nükleer silahlara sahip olmanın İran
topraklarını gelecekteki İsrail saldırılarına karşı güvenli hale getireceği
sonucuna götürecektir. Aynı zamanda İran'da bilinen nükleer sahalara yapılacak
bir saldırı da gerilimi artırıcı önemli bir eylem olarak görülecek ve İsrail'i
bir kez daha savunma konumunda bırakacaktır.
İran'ın nükleer tesislerini İsrail'in kendisini tehdit
edemeyeceği şekilde inşa etme çabalarını güçlendirmesi muhtemeldir; Bu gelişme,
bölgedeki diğer birçok ülkenin nükleer silah programı arayışına girmesine yol
açabilir.
İsrail açısından en az zarar verici ve en olası seçenek, ya
İran'a karşı dolaylı bir savaşa yeniden başlamak ya da ülke içindeki askeri
hedeflere sınırlı bir saldırı düzenlemek olacaktır. İkinci seçenek caydırıcılık
açısından daha etkilidir ama aynı zamanda İran'ın yeni saldırıları ve gerilim
döngüsünün oluşması riskini de beraberinde getirecektir.’
MAARİV: İRAN, İSRAİL'E KIYAMET GÜNÜNÜ GÖSTERDİ
Amerikan ve Siyonist gazeteler, Netanyahu hükümetinin
Şam'daki İran konsolosluğuna düzenlenen saldırıda çok yanlış hesap yaptığı ve bunun
bedelini ödediği konusunda hemfikir. Bu bağlamda Maariv gazetesinin askeri analisti
Alon Ben David şöyle diyor: ‘İran bize kıyamet gününü gösterdi.’
Alon Ben David, gazetedeki yazısında şu ifadelerde bulundu: ‘İran'ın
saldırısı sırasında zor anlar yaşadık. Hedef alınan üslerdeki askerleri tam
anlamıyla bir korku sardı. Binlerce asker güvenli yerlere yerleştirildi ve
sürekli olarak güvenli bölgelerin İran füzelerinin zararından korunup
korunmayacağı sorulmaya başlandı. Cumartesi günü gökyüzünde ve hava gözetleme
monitörlerinde görünenler, daha önce işgal altındaki Filistin'de veya dünyanın
herhangi bir yerinde gördüğümüz hiçbir şeye benzemiyordu. Yüzlerce İran İHA'sı,
seyir ve balistik füzeleri üzerimize geliyordu. Bu fotoğrafın bir alt basamağı
da Kıyamet Günüdür ve bu bana İsrailli bir subayın bildirdiği şeydir.
Aptalca bir şekilde ve beklenen sonuçları anlamadan bizi
Şam'da İranlı generalin suikastına sürükleyen lider Netanyahu’dur ve şimdi kalkıp
İran'ı alt edebileceğini iddia ediyor. İran'ın bu suikasta tepkisini yanlış
değerlendirdikleri tamamen öngörülebilir bir durumdur.’
Öte yandan ABD gazetelerinden New York Times da şunları
yazdı: ‘İsrailli yetkililer, Tahran'ın Şam'daki konsolosluk binasına düzenlenen
ve çok sayıda İranlı askeri danışmanın öldüğü saldırıya İran'ın tepkisinin
ciddiyetini yanlış hesapladı. İsrail'in 1 Nisan'da Suriye'deki İran konsolosluk
binasına düzenlediği saldırının ardından üst düzey görüşmelere katılan çok
sayıda Amerikalı yetkilinin yanı sıra üst düzey bir İsrailli yetkili şunları
söyledi: ‘İsrailliler fena halde yanlış hesap yapmışlardı ve İran'ın güçlü bir
tepki vermeyeceğini düşünmüşlerdi.
İsrail istihbaratı başlangıçta İran'ın işgal altındaki bölgelere
en fazla 10 karadan karaya füze fırlatacağını öngörmüştü. Saldırıdan birkaç gün
önce karadan karaya fırlatılacak füze konusundaki tahminlerini 60 ila 70 füzeye
çıkardılar ancak bu da yanlış bir tahmindi.
İsrail'in en yakın müttefiki Amerika, Tel Aviv’in 1 Nisan'da
düzenlediği saldırı karşısında şaşkına uğradı. Yetkililer, ABD Başkanı Biden'ın
Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ı, hemen uyardılar. Ulusal Güvenlik Danışman
Yardımcısı John Feiner, Biden'ın Orta Doğu koordinatörü Brett McGurk ve
diğerleri, saldırının ciddi sonuçlar doğurabileceğini görüyordu. ABD'li
yetkililer açıktan İsrail'i desteklediler ancak özel olarak İsrail'in
Washington'a danışmadan İran'a karşı bu kadar saldırgan bir eylemde bulunmasına
duydukları öfkeyi dile getirdiler.
İran'ın misilleme yapacağı belli olduktan sonra bile, Amerikalı
ve İsrailli yetkililer, değerlendirmelerini tekrar tekrar gözden geçirmeden
önce, başlangıçta tepkinin ölçeğinin nispeten sınırlı olacağını düşündüler. Ancak
üzerlerine füze ve insansız hava aracı yağmuru yağdığını görünce Şam'daki 1
Nisan operasyonunun neden böyle bir bedeli olması gerektiğini anladılar.’
İRAN İNŞAATÇILAR İTTİFAKI PARTİSİ ÜYESİ: İSRAİL BÖLGEDEKİ
EN SAHTE REJİM OLDUĞUNU KANITLADI
İran İnşaatçılar İttifakı Partisi üyelerinden Said Lilaz şunları
söyledi: ‘Bu bana İsrail'in hiçbir zaman tek başına İran’ı alt edemeyeciğini
kanıtladı. Şu ana kadar İsrail'in Amerika olmadan 10 dakika dayanamayacağını gerçekten
bilmiyordum. İsrail, İran'ın jeopolitik zaferini taktiksel bir yenilgiyle
değiştirmek istiyor.’
Said Lilaz, İtimad gazetesine verdiği röportajda şu
ifadelerde bulundu: ‘Genel olarak Batı, özellikle de Amerika Birleşik
Devletleri ya teslim olmuş ya da devrilmiş bir İran istiyor! Batılılar bu iki seçenek
dışında hiçbir şeyi kabul etmeyeceklerdir. Batı jeopolitik açıdan her geçen gün
zayıflarken, bu talep de her geçen gün daha mantıksız hale geliyor. Amerika
tarihin doğal akışını engellemek için tüm jeopolitik gücünü kullanıyor. İkinci
Dünya Savaşı'ndan sonra iki kutuplu bir dünya vardı, Sovyetler Birliği'nin
dağılmasından sonra tek kutuplu bir dünya ortaya çıktı ve bugün dünya farklı
aktörlerle çok kutupluluğa doğru ilerliyor. Yeni uluslararası sistemin
kaçınılmaz kaderi budur.
İran'ın, uluslararası baskılar açısından çağdaş tarihinin en
kötü yılları olan 1998 ve 1999 yıllarının sıkıntılarını aştığını ve bir daha o
döneme dönmeyeceğini kabul etmek zorundayız. Trump'la ya da Trump'sız, yaptırımla
ya da yaptırım olmadan, Amerika'da radikal bir hükümet ortaya çıksa da çıkmasa
da fark etmez, bu koşullar geri dönmeyecektir.
İran'ın 14 Nisan'da İsrail'e saldırısı da aynı gerçekleri
ortaya çıkardı. Güvenlik Konseyi'ndeki Batılılar yarım maddelik bir açıklamaya
bile ulaşamadılar. Uluslararası atmosfer yeni bir dengeye doğru ilerliyor. Bu
yeni dengede İran İslam Cumhuriyeti büyük bir bölgelerarası aktördür. Dikkat
edin, henüz bir süper güç değil, bölgelerarası bir güç.
Aksa Tufanı operasyonu İsrail'in bölgedeki en sahte rejim
olduğunu ben dâhil tüm dünyaya gösterdi. İsrail bir hiçtir ve Amerika olmadan
10 dakika bile dayanamaz. Ben bunu bilmiyordum. Ben Said Lilaz, bu gerçeği bu
kadar güçlü bir şekilde bilmiyordum. 2023'ün üçüncü çeyreğinde İsrail'in
GSYİH'sının %21 oranında azaldığını biliyor muydunuz? İsrail'in ekonomik büyümesi
%21 oranında negatife döndü!!! Yaptırımların en kötü olduğu yıllarda İran
ekonomisinde bu rakam eksi yüzde 3'ü geçmemişti. Bir ekonomist ve bir analist
GSYİH'deki %21'lik düşüşün ne anlama geldiğini anlar? Eğer Amerikalılar İsrail
ekonomisinin tavanının altına hemen iskele kurmasaydı, bu tavan şimdiye kadar
birkaç kez çökerdi. Netanyahu'nun hatta Likud partisinin bile güvenini
kazanmadığını söyleyebilirim. Netanyahu'nun meselesi iktidarda kalmak değil,
çünkü görevden alındıktan hemen sonra mahkemeye çıkması gerekiyor.
Netanyahu, hapishaneye girmekten kaçmak için krizi İsrail
dışına ihraç etmeye çalışıyor. Bu durumda yapılabilecek en karmaşık şey İran
konsolosluğuna saldırmaktı. Çünkü İran'ın tepkisi kaçınılmazdı ve eğer İran
karşılık verseydi İsrail'in tuzağına düşecekti! Anlıyor musunuz? İran İslam
Cumhuriyeti'nin en zeki davranışı, bu cevabı vermesi ve hem de güçlü bir
şekilde ama sembolik bir şekilde vermesiydi. İran isteseydi kesinlikle İsrail'e
daha fazla füze fırlatabilir ve daha fazla can kaybına yol açabilirdi. İran'ın
bu hamlesinin 3 önemli özelliği ve kazanımı vardı ve bunlar:
1.Caydırıcılık yarattı. 2.İsrail’in konsolosluğa
yaptığı saldırıya misilleme yaptı. 3.İran'ın gücünü göstermesine neden
oldu. Bu güç gösterisinin hedefi İsrail değildi, tüm Batı bu saldırının muhatabıydı.
İran'ın İsrail'e füze ve İHA saldırısı olayında Amerika,
İngiltere ve Fransa müdahale etmeseydi İsrail'in zararı çok daha büyük
olacaktı.
Umarım Batılılar İran'ı resmi olarak nükleer kulüplere
katılmaya zorlayacak bir noktaya getirmezler. Hiçbir bilgim yok, analizim
İran'ın bu yeteneğe sahip olduğunu ve bunu yaptığını söylüyor. İran'ın İsrail'e
saldırmasından önce İran'ın muhalifleri, İran'ın insansız hava araçlarının
sahte, füzelerinin yalan ve photoshop olduğunu söyleyip duruyordu. Nükleer
kapasite konusunda İran’ın bu bilgiye ulaştığı kanıtlanmıştır. Bugün İran'ın
Ukrayna'daki savaşta önemli etkileri oldu. Arap-İsrail çatışmasında belirleyici
etkileri oldu ve olmaya da devam ediyor. Yemen'de sınırlı sayıda insan ve
kapasiteye sahip bir grubun bir gün İsrail'i bu kadar aciz bırakacağını hiç
düşünmemiştim. İsrail ile Amerika arasında füze ve askeri silahların taşınması
için kurulan hava ve deniz köprüsü yıkıldı. Stalingrad olayını doktora
düzeyinde anlatabilirim ama size şunu söyleyebilirim ki, Stalingrad direnişi,
Gazze'nin son 6 aydaki direnişiyle kıyaslandığında hiçbir şeydir. Gazze'de
tarihin en yüksek insani direnişi yaşanıyor. Düşman 7 ay boyunca düzenlediği
alçak saldırılar sonucunda rezil bir şekilde Han Yunus’tan çekilmek zorunda
kaldı.’
CHATHAM HOUSE'UN İRAN'IN İSRAİL'E SALDIRISINDAKİ STRATEJİK
BAŞARISI HAKKINDA ANLATIKLARI
İngiltere’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Chatham House
İran'ın İsrail'e yönelik füze ve İHA operasyonları hakkında şunları yazdı: ‘İsrail'e
yapılan saldırı İran açısından stratejik bir başarıydı.
Caydırıcılığı yeniden tesis etmek amacıyla İsrail'e yönelik
doğrudan ve hedefli saldırılar, Tahran'ın hesaplarında bir değişiklik ve risk
alma kapasitesinde bir artış olduğunu gösteriyor. Tahran'a göre, tepkisinin
amacı İsrail ile yaşanan çatışmada yeni kırmızı çizgiler çizmek ve İsrail'in
İran'a ve ortaklarına yönelik sabotajları devam ederse İran'ın durumu kontrol
altına alabileceğini ve alması gerektiğini açıkça ortaya koymaktı. İran'ın
saldırısı büyük ölçüde başarılı oldu. İran bu saldırıda muhaliflerinin kabul
etmek istediğinden daha fazla yetenek gösterdi. İran, İsrail ve ABD'yi bu
saldırıya karşı koymak için bir milyar dolardan fazla harcamaya zorladı.
İran'ın bu miktarın neredeyse onda birini harcadığı dikkate alındığında bu çok
da önemsiz bir sonuç değil.
İran'ın insansız hava araçları ve füzelerinin İsrail'e
saatlerce süren doğrudan tepkisi, İran ile İsrail arasında uzun süredir devam
eden çatışmanın koşullarını değiştirdi. Orta Doğu, kontrol altına alınmadığı
takdirde bölge genelinde ciddi ve istikrarsızlaştırıcı dalgalanma etkileri
yaratacak devasa bir çatışmaya yaklaşıyor.
İran ile İsrail arasındaki gerginlikler uzun süredir Orta
Doğu'nun gölgesinde kaldı. İran, 1979 devriminden bu yana İsrail karşıtı bir
duruş benimsemiş ve caydırıcılık stratejisinin bir parçası olarak İsrail
sınırlarını çevreleyen Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve Filistin'deki
"direniş ekseni" ağını mali olarak desteklemiştir.
İsrail, 7 Ekim'den bu yana Gazze'deki savaşın yanı sıra
direniş ekseninin ana koordinatörlerini, İran varlıklarını ve tüm
sınırlarındaki İranlıları hedef alıyor. Aslında son altı ayda Şam'daki İran
büyükelçiliğine yapılan saldırının yanı sıra Devrim Muhafızları Kudüs gücünden
18’den fazla kişi suikasta uğradı.
İran'ın caydırıcılığını yeniden tesis etmek amacıyla İsrail'e doğrudan ve
hedefe yönelik olarak verdiği yanıt, Tahran'ın hesaplarında ve risk alma
oranında bir değişiklik olduğunu gösterdi.
İran Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami’nin de
"İsrail'le yeni bir denklem yaratmaya çalışma konusunda açıkladığı kesin
tutum doğrultusunda, Tahran'a göre, İsrail'in İran'a ve ortaklarına yönelik sabotajları
devam ederse İran'ın kontrolü ele alabileceğini ve alacağını açıkça belirtmek
için İsrail ile çatışmada yeni kırmızı çizgiler belirlenmeliydi.
Pek çok kişinin yaptığı gibi hemen sonuca varmak kolaydır.
Bazıları bu saldırıyı büyük bir başarısızlık olarak değerlendirdi. Ancak
İran'ın niyeti İsrail'e zarar vermek olsaydı, askeri operasyonların temel
prensibi olan sürpriz saldırı unsurunu ihlal etmezdi.
Eğer İran İsrail'e ciddi bir zarar vermek isteseydi,
İsrail'e hazırlanmak ve tepki vermek için çok az zaman tanıyacak şekilde daha
yüksek dozda yüksek hızlı, hassas güdümlü balistik füzeleri fırlatırdı. Aynı
zamanda bölgedeki vekil güçlerinin, özellikle de güçlü Hizbullah'ın önemli
savaş gücünü kendi operasyonlarına dâhil edebilir ve bu tepkiyi gerçek birçok
cepheli çatışmaya ve İsrail için bir kâbusa dönüştürebilirdi. Bu, İran için çok
yararlı bir istihbarat toplama çalışmasıydı. Artık İran'ın İsrail ve ortağının
savunmasına ilişkin değerlendirmesi oldukça gelişti. İsrail ile olası bir
yıpratma savaşında bu tür bilgi ve değerlendirmeler değerli olacaktır. İran açısından,
İran'ın caydırıcılığını güçlendirmek ve İsrail ile çatışma kurallarını yeniden
yazmaya çalışmak olmak üzere stratejik hedefe bakıldığında, İran'ın saldırısı
büyük ölçüde başarılı oldu.’