Şam İhanet, Saldırı ve Cehalet Girdabında

GİRİŞ: 11.12.2024 12:55      GÜNCELLEME: 11.12.2024 12:55
Rasthaber -   1- Sadece bir saat – evet, altını çizerek söylüyoruz, sadece bir saat – Lübnan’da ateşkesin ilan edilmesinin ardından, çok uluslu tekfirci teröristler, ileri düzey silahlarla, modern insansız hava araçlarıyla, zırhlı araçlarla ve hassas istihbaratla donatılmış bir şekilde, eşgüdümlü olarak Suriye şehirlerine saldırıya geçtiler ve yaklaşık 11 gün içinde Şam’a ulaştılar. Ateşkesler (burada Lübnan ve Siyonist rejim arasında olduğu gibi), savaşan tarafların nefes alması içindir; güçlerini toparlaması ve eksiklerini gidermesi içindir. Teröristler, bu ateşkesin hemen bir saat sonrasında, direnişin ana kollarından biri olan bir ülkeye saldırdılar. Amaçları, tükenmiş Siyonist rejime nefes aldırmak ve yaralı direnişi yeniden nefes alamaz hale getirmekti! Şam’ın düşüşünden sadece bir gün sonra, teröristlerin Türkiye, Siyonist rejim, ABD ve diğerleriyle “tam koordinasyon” içinde olduğu açıklandı! Hangi teröristler mi? Liderinin adı hâlâ dikkatleri başka yöne çekmek için ABD’nin aranan teröristler listesinde olanlar!

 Bu kadar “koordinasyon” ve 37 terörist grubunun – Wall Street Journal’ın da bildirdiği üzere, aralarında Daiş, el-Kaide, Baas Partisi üyelerinin bulunduğu – “koalisyon oluşturma gücü” bir saatlik ya da iki saatlik bir iş midir? Birkaç düşünce açısından donmuş tekfirci teröristin işi midir? Yoksa birkaç devletin, birçok istihbarat ve savaş organizasyonunun en azından birkaç ay süren çabalarının ve koordinasyonunun işi midir?

 2- Beşar Esad’ın Suriye’den ayrılması ve eğitilmiş teröristlerin Şam’a hâkim olmasıyla birlikte, Siyonist rejim ve ABD – ki önceden hazırlanmış ve bekliyorlardı – bu ülkeye yönelik en büyük kara ve hava saldırılarından birini başlattı. Şam’ın düşüşünden sadece 48 saat sonra, bu tarihi toprakların yaklaşık 310 noktası, sıra dışı, sığınak delen bombalar ve füzelerle hedef alındı. Bu saldırılar hâlâ devam etmekte ve ülkenin neredeyse tüm askeri ve ekonomik altyapısı yok edilme aşamasında. Hatta siz bu yazıyı okurken, muhtemelen bu ülkeden geriye pek bir şey kalmamış olabilir!

 Irak’ta Saddam’ın düşüşünden sonra yaşanan tecrübeye dayanarak tahmin edildiği üzere, CIA ve Mossad ajanları Suriye’nin “insan altyapısını” da hedef almış durumda. Bu ajanlar, bu ülkenin seçkin bilim insanlarını, farklı alanlardaki akademisyenlerini ve en iyi din âlimlerini suikastle ortadan kaldırıyor. Amaç tamamen belli: Bir ülkenin kalkınması o ülkenin “elitlerine” bağlıdır. Altyapıyı da bu elitler inşa eder. Kalifiye insan gücünden ve altyapıdan yoksun bir ülke, kısa sürede toparlanamaz. Böyle bir durum yıllarca, hatta on yıllarca sürecek aşırı bir geri kalmışlık demektir.

 Beşar Esad’ın gitmesi ve teröristlerin – ki onlar “sivil ve devrimci muhaliflerden” ziyade “ilkel insanlara” benziyor – gelmesiyle Suriye, tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır; bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş günlerdir bu günler.

 3- “Tahrir’uş Şam” yani “Şam’ın Kurtuluşu”. Şam toprakları ise Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Filistin’den oluşmaktadır. Dolayısıyla, bu terörist grubun başındaki tabelaya göre hedef, bu bölgelerin kurtarılmasıdır. Dün Binyamin Netanyahu, Şam topraklarının bir parçası olan Golan Tepeleri’nin sonsuza dek İsrail’e ait kalacağını söyledi. Bu açıklamayla eş zamanlı olarak, haberler Siyonist askerlerin Şam’a doğru ilerlediğini bildirdi. Bu yazı hazırlanırken, Siyonist askerlerin Şam’a 10 kilometre mesafeye ulaştığı bildiriliyordu ve şu an muhtemelen Şam’a varmış durumdalar. Şimdi şu soruları biraz düşünün: Neden “Tahrir’uş Şam”, Suriye’yi ve Filistin’i özgürleştirmek için geldiklerini söylüyor, ama Suriye’yi işgal eden Siyonist rejime bir kurşun bile sıkmıyor, bırakın kurşunu, bir cümle bile etmiyor? Neden işgal altındaki Filistin’in özgürlüğü hakkında bir cümle bile söyleyemiyor? Neden başına 10 milyon dolar ödül koyduğunu açıklayan ABD – ki bu resmi açıklama hâlâ ilgili internet sitesinde mevcut – onunla iş birliği yapıyor? ABD’nin aradığı bir terörist, nasıl oluyor da Amerikan televizyonu CNN’e röportaj verebiliyor? Batı bu kadar “açık, bariz ve utanmaz” bir şekilde tekfirci teröristlerle iş birliği yaparken, bu durum Daiş olayını da 2014’te Batılıların başlattığını kanıtlamaya yetmez mi? Daiş ne kadar vahşet yaptı? Ne kadar kafa kesti? Ne kadar insanı diri diri yaktı? Ne kadar kadına ve kıza tecavüz etti? Şimdi bir düşünün, bu Batılıların insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları gibi isimler altında kurdukları devasa organizasyonları… Sadece bir kız polis karakolunda kalp krizi geçirse, bu devasa örgütleri sıraya dizerler, kongre ve parlamentolarda o ülkeye karşı yasalar çıkarırlar ve yaptırımlarla harekete geçerler. İmam Humeyni, 45 yıl önce “ABD Büyük Şeytan’dır” demişti. Bugün belki de her zamankinden daha açık bir şekilde görülmektedir ki, “Neden İsrail için kanserli bir tümör diyoruz ve yeryüzünden silinmesi gerektiğini söylüyoruz.” Bugün artık bu konuda kimsenin şüphesi kalmamış olmalı: Neden tüm öfkemizi ABD’ye yöneltmeliyiz?

 4- “Çatışmalar”, ganimetlerin paylaşımı sırasında başlar. “Tahrir’uş Şam” teröristleri, 37 farklı terörist ve tekfirci gruptan oluşuyor. Onlar, Şam’ın düşüşünden ve ilk köyleri ele geçirdikleri sırada, ganimetler ve mevkiler için birbirlerine silah çekip birbirlerinden kayıplar verdiler. Şimdi ise tüm ülkeyi ele geçirip kendilerine verilen görevi tamamladıklarında, her an birbirlerine düşmeleri bekleniyor. Örneğin, Colani’nin bir kez daha – dikkatleri başka yöne çekmek için bile olsa – tüm Suriye’yi, hatta Golan Tepeleri’ni istediğini söylemesi, onun kolayca ortadan kaldırılması için yeterlidir. Şimdi bu çatışmaları ve iç savaşları, Siyonist rejimin bu ülkede uyguladığı “Dahiye Doktrini” ile birleştirin; yani Suriye’yi tamamen yıkma politikası! Bu iki önemli olaydan – büyük ihtimalle – Suriye’nin parçalanması çıkacaktır. İsrail’in Gazze, Lübnan ve Suriye’deki vahşetinin sırrı, bu rejimin çevresinde güçlü bir devlet ya da ülke istememesidir. Dolayısıyla, Suriye’nin – muhtemelen 3 devlete – bölünmesi gündemdedir. Direniş geçmişi bu kadar parlak bir ülkenin 3 parçaya bölünmesi elbette o ülkeyi güçlendirmez! Bu ülkenin petrol ve doğal kaynaklarının yağmalanmasını da düşünün. ABD, Türkiye ve diğerlerinin bu ülkenin petrolünü bırakacağını mı sanıyorsunuz? Şimdi bir kez daha, o paralı gazetenin “Suriye halkı birkaç gün mutluysa, sonrasında ne olacağı önemli değil!” diye yazdığı raporun ne kadar “batıl” olduğunu düşünün. İşte bu kadar batıl!

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM