Rasthaber - 1- Sadece bir saat –
evet, altını çizerek söylüyoruz, sadece bir saat – Lübnan’da ateşkesin ilan
edilmesinin ardından, çok uluslu tekfirci teröristler, ileri düzey silahlarla,
modern insansız hava araçlarıyla, zırhlı araçlarla ve hassas istihbaratla
donatılmış bir şekilde, eşgüdümlü olarak Suriye şehirlerine saldırıya geçtiler
ve yaklaşık 11 gün içinde Şam’a ulaştılar. Ateşkesler (burada Lübnan ve
Siyonist rejim arasında olduğu gibi), savaşan tarafların nefes alması içindir;
güçlerini toparlaması ve eksiklerini gidermesi içindir. Teröristler, bu
ateşkesin hemen bir saat sonrasında, direnişin ana kollarından biri olan bir
ülkeye saldırdılar. Amaçları, tükenmiş Siyonist rejime nefes aldırmak ve yaralı
direnişi yeniden nefes alamaz hale getirmekti! Şam’ın düşüşünden sadece bir gün
sonra, teröristlerin Türkiye, Siyonist rejim, ABD ve diğerleriyle “tam
koordinasyon” içinde olduğu açıklandı! Hangi teröristler mi? Liderinin adı hâlâ
dikkatleri başka yöne çekmek için ABD’nin aranan teröristler listesinde
olanlar!
Bu kadar “koordinasyon”
ve 37 terörist grubunun – Wall Street Journal’ın da bildirdiği üzere,
aralarında Daiş, el-Kaide, Baas Partisi üyelerinin bulunduğu – “koalisyon
oluşturma gücü” bir saatlik ya da iki saatlik bir iş midir? Birkaç düşünce
açısından donmuş tekfirci teröristin işi midir? Yoksa birkaç devletin, birçok
istihbarat ve savaş organizasyonunun en azından birkaç ay süren çabalarının ve
koordinasyonunun işi midir?
2- Beşar Esad’ın
Suriye’den ayrılması ve eğitilmiş teröristlerin Şam’a hâkim olmasıyla birlikte,
Siyonist rejim ve ABD – ki önceden hazırlanmış ve bekliyorlardı – bu ülkeye
yönelik en büyük kara ve hava saldırılarından birini başlattı. Şam’ın
düşüşünden sadece 48 saat sonra, bu tarihi toprakların yaklaşık 310 noktası,
sıra dışı, sığınak delen bombalar ve füzelerle hedef alındı. Bu saldırılar hâlâ
devam etmekte ve ülkenin neredeyse tüm askeri ve ekonomik altyapısı yok edilme
aşamasında. Hatta siz bu yazıyı okurken, muhtemelen bu ülkeden geriye pek bir
şey kalmamış olabilir!
Irak’ta Saddam’ın
düşüşünden sonra yaşanan tecrübeye dayanarak tahmin edildiği üzere, CIA ve
Mossad ajanları Suriye’nin “insan altyapısını” da hedef almış durumda. Bu
ajanlar, bu ülkenin seçkin bilim insanlarını, farklı alanlardaki
akademisyenlerini ve en iyi din âlimlerini suikastle ortadan kaldırıyor. Amaç
tamamen belli: Bir ülkenin kalkınması o ülkenin “elitlerine” bağlıdır.
Altyapıyı da bu elitler inşa eder. Kalifiye insan gücünden ve altyapıdan yoksun
bir ülke, kısa sürede toparlanamaz. Böyle bir durum yıllarca, hatta on yıllarca
sürecek aşırı bir geri kalmışlık demektir.
Beşar Esad’ın gitmesi ve
teröristlerin – ki onlar “sivil ve devrimci muhaliflerden” ziyade “ilkel
insanlara” benziyor – gelmesiyle Suriye, tarihinin en karanlık günlerini
yaşamaktadır; bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş günlerdir bu günler.
3- “Tahrir’uş Şam” yani
“Şam’ın Kurtuluşu”. Şam toprakları ise Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve
Filistin’den oluşmaktadır. Dolayısıyla, bu terörist grubun başındaki tabelaya
göre hedef, bu bölgelerin kurtarılmasıdır. Dün Binyamin Netanyahu, Şam
topraklarının bir parçası olan Golan Tepeleri’nin sonsuza dek İsrail’e ait
kalacağını söyledi. Bu açıklamayla eş zamanlı olarak, haberler Siyonist
askerlerin Şam’a doğru ilerlediğini bildirdi. Bu yazı hazırlanırken, Siyonist
askerlerin Şam’a 10 kilometre mesafeye ulaştığı bildiriliyordu ve şu an
muhtemelen Şam’a varmış durumdalar. Şimdi şu soruları biraz düşünün: Neden
“Tahrir’uş Şam”, Suriye’yi ve Filistin’i özgürleştirmek için geldiklerini
söylüyor, ama Suriye’yi işgal eden Siyonist rejime bir kurşun bile sıkmıyor,
bırakın kurşunu, bir cümle bile etmiyor? Neden işgal altındaki Filistin’in özgürlüğü
hakkında bir cümle bile söyleyemiyor? Neden başına 10 milyon dolar ödül
koyduğunu açıklayan ABD – ki bu resmi açıklama hâlâ ilgili internet sitesinde
mevcut – onunla iş birliği yapıyor? ABD’nin aradığı bir terörist, nasıl oluyor
da Amerikan televizyonu CNN’e röportaj verebiliyor? Batı bu kadar “açık, bariz
ve utanmaz” bir şekilde tekfirci teröristlerle iş birliği yaparken, bu durum
Daiş olayını da 2014’te Batılıların başlattığını kanıtlamaya yetmez mi? Daiş ne
kadar vahşet yaptı? Ne kadar kafa kesti? Ne kadar insanı diri diri yaktı? Ne
kadar kadına ve kıza tecavüz etti? Şimdi bir düşünün, bu Batılıların insan
hakları, kadın hakları, çocuk hakları gibi isimler altında kurdukları devasa
organizasyonları… Sadece bir kız polis karakolunda kalp krizi geçirse, bu
devasa örgütleri sıraya dizerler, kongre ve parlamentolarda o ülkeye karşı
yasalar çıkarırlar ve yaptırımlarla harekete geçerler. İmam Humeyni, 45 yıl
önce “ABD Büyük Şeytan’dır” demişti. Bugün belki de her zamankinden daha açık
bir şekilde görülmektedir ki, “Neden İsrail için kanserli bir tümör diyoruz ve
yeryüzünden silinmesi gerektiğini söylüyoruz.” Bugün artık bu konuda kimsenin
şüphesi kalmamış olmalı: Neden tüm öfkemizi ABD’ye yöneltmeliyiz?
4- “Çatışmalar”,
ganimetlerin paylaşımı sırasında başlar. “Tahrir’uş Şam” teröristleri, 37
farklı terörist ve tekfirci gruptan oluşuyor. Onlar, Şam’ın düşüşünden ve ilk
köyleri ele geçirdikleri sırada, ganimetler ve mevkiler için birbirlerine silah
çekip birbirlerinden kayıplar verdiler. Şimdi ise tüm ülkeyi ele geçirip
kendilerine verilen görevi tamamladıklarında, her an birbirlerine düşmeleri
bekleniyor. Örneğin, Colani’nin bir kez daha – dikkatleri başka yöne çekmek
için bile olsa – tüm Suriye’yi, hatta Golan Tepeleri’ni istediğini söylemesi,
onun kolayca ortadan kaldırılması için yeterlidir. Şimdi bu çatışmaları ve iç
savaşları, Siyonist rejimin bu ülkede uyguladığı “Dahiye Doktrini” ile
birleştirin; yani Suriye’yi tamamen yıkma politikası! Bu iki önemli olaydan –
büyük ihtimalle – Suriye’nin parçalanması çıkacaktır. İsrail’in Gazze, Lübnan
ve Suriye’deki vahşetinin sırrı, bu rejimin çevresinde güçlü bir devlet ya da
ülke istememesidir. Dolayısıyla, Suriye’nin – muhtemelen 3 devlete – bölünmesi
gündemdedir. Direniş geçmişi bu kadar parlak bir ülkenin 3 parçaya bölünmesi
elbette o ülkeyi güçlendirmez! Bu ülkenin petrol ve doğal kaynaklarının
yağmalanmasını da düşünün. ABD, Türkiye ve diğerlerinin bu ülkenin petrolünü
bırakacağını mı sanıyorsunuz? Şimdi bir kez daha, o paralı gazetenin “Suriye
halkı birkaç gün mutluysa, sonrasında ne olacağı önemli değil!” diye yazdığı
raporun ne kadar “batıl” olduğunu düşünün. İşte bu kadar batıl!