Ayrıca salı akşamı Suudi Arabistan-Amerika Yatırım
Forumu'nda ise şöyle konuştu: "Dünyayı daha güvenli bir yer haline
getirmek için Tahran ile bir anlaşma yapmak istiyorum."
Bir soru: Batı Asya bölgesinde terörizmin ve güvensizliğin
destekçisi gerçekten İran mı? ABD hükümeti dünyayı daha güvenli bir yer haline
getirmeye mi çalışıyor? ABD’nin sicili, terörizmle sürekli ve aralıksız bir
mücadele içinde olduğunu gösteriyor mu? Trump barış ve kalkınmanın, anlaşmanın
adamı mıdır?
Peki gerçekten sorunların çözüm yolu ABD ile anlaşmak mıdır?
ABD’ye ne kadar yaklaşırsak o kadar mı refah ve kalkınma elde ederiz? ABD’ye
yakınlaştıkça sorunlarımız yok mu olur? Gelin birkaç örneğe bakalım:
Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski, "Benim
sloganım şudur: Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek; daha aydınlık ve
mutlu bir dünya yaratmak için elimizdeki tüm araçları kullanacağız."
demişti. Onun hükümetinin ana politikası ABD ile yakın dostluk ve ilişkiler
kurmaktı. Sonuç ne oldu?
Dünya bir yana, Zelenski Ukrayna’yı bile daha iyi bir yer
haline getiremedi. Savaşla harap olmuş, topraklarının beşte birini kaybetmiş
bir Ukrayna, bugün ABD için kolay bir lokmaya dönüşmüş durumda. ABD,
Ukrayna’nın milli kaynaklarını rahatça sömürerek emperyal çıkarlarını garanti
altına alıyor.
Trump daha önce Ukrayna'nın maden kaynaklarından elde edilen
gelirin %50’sini ve madencilik ruhsatlarının verilmesinde veto hakkını talep
etmişti. ABD Başkanı daha önce, Washington’un mali ve askeri desteğinin
karşılığında Ukrayna’nın, kullanılmayan devasa maden ve nadir element
kaynaklarına erişim izni vermesi gerektiğini söylemişti. Sonunda Zelenski,
[Ukrayna madenlerinin yarısının zorunlu devrini içeren] maden anlaşmasını
imzaladı. Bu da demek oluyor ki, ABD hükümeti Ukrayna halkının yıkımı, ölüm, yaralanma
ve yerinden edilmesinden sonra şimdi de ülkenin kaynaklarını yağmalama ve talan
etme planını devreye sokmuştur.
Dikkat çekici bir başka durum da şu: Trump ve ABD’nin
terörist ve yağmacı yönetimi şimdi de tıpkı Ukrayna’da olduğu gibi Suriye’de
benzer bir planı uygulamak istiyor.
Afganistan’ın eski cumhurbaşkanı Eşref Gani, Kabil’in
düşmesinden sonra BBC Radio 4’e verdiği ilk röportajda, İngiliz Genelkurmay
eski Başkanı Nick Carter’a, "Afganistan Cumhurbaşkanı olarak yaptığım en
büyük hata ABD’ye güvenmekti." dedi.
Gani, ABD’nin kendisini Taliban’a ait beş bin mahkumun
serbest bırakılması için nasıl baskı altına aldığını ve o dönemde
Afganistan’daki iç meselelerin ABD için hiçbir önem taşımadığını anlattı.
Yirmi yıl boyunca NATO’ya bağlı ISAF programı tarafından
eğitilen 300 bin kişilik Afgan ordusu, 80 bin kişilik Taliban karşısında hiçbir
direnç göstermedi. Kabil, ani bir saldırıyla düştü. O dönem ABD Başkanı Joe
Biden açıkça, Afganistan’ın iç güvenliğini sağlamanın ABD’nin işi olmadığını ve
artık orada para harcamayacaklarını söylemişti.
Sonuç olarak, Taliban Kabil’in kapılarına dayanmışken ABD,
Bagram Üssü’nü boşalttı. Ardından, Kabil Havalimanı'nda ABD uçağının arkasından
koşan, uçağa tutunup havada düşen insanların trajik görüntüleri hafızalara
kazındı.
Mısır’ın eski diktatörü Hüsnü Mübarek, 2011’de halk
devrimiyle devrildi. Bu olaydan sadece altı ay sonra demir parmaklıklar
arkasında mahkemeye çıkarıldı.
Bu görüntü, Arap liderlerine açık bir mesaj verdi: ABD’ye
güvenirseniz, sonunda yalnız kalırsınız.
İsrail’deki Yedioth Ahronoth gazetesi, bu mahkeme görüntüsü
hakkında İsrail Savunma Bakanlığı eski danışmanı ve üniversite profesörü Eytan
Gilboa’nın şu sözlerini aktardı: "Arap liderleri, ABD’nin en yakın
bölgesel dostunun küçücük bir kafese konulup yaşlılığına ve kanser olmasına
bile acınmadığını görünce, Amerika’nın güvenilir olmadığını anlıyorlar."
2016 yılında Avustralya, Fransız donanmasına bağlı bir
şirketle 12 denizaltı inşa etmek için milyarlarca dolarlık bir anlaşma
yapmıştı. Ancak 2021 Ağustos’unda, ABD Başkanı, Avustralya ve İngiltere
başbakanlarıyla yaptığı üçlü zirve sonrası "AUKUS" adında yeni bir
paktla nükleer denizaltı yapımı konusunda anlaşmaya vardı.
Bu pakt, Avustralya'nın Fransa ile olan 37 milyar dolarlık
anlaşmasının iptali anlamına geliyordu. O dönemde Fransa Dışişleri Bakanı
Jean-Yves Le Drian, AUKUS paktını "arkadan hançerleme" olarak
tanımladı.
Petrodolar zengini olmasına rağmen ABD'nin "sağmal
inek" olarak adlandırdığı Suudi Arabistan da ciddi ekonomik sıkıntılarla
karşı karşıya. Yayınlanan istatistiklere göre, ülke nüfusunun dörtte birinden
fazlası yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Gerçek şu ki, İran’daki Batı hayranı kesim, tarihin
dersinden sürekli geri kalanlardır.
Bugün ABD ile Suudi Arabistan’ın ilişkilerini alkışlayan bu çevreler, daha önce Ukrayna Cumhurbaşkanı’nı eşsiz bir kahraman ve örnek lider olarak göstermekteydiler.