Hasan Nasrallah’ı geçen eylül ayında İsrail saldırıları
sonucunda şehit verdik. 23 Şubat’ta ise cenaze töreni düzenlenecek. Seyyid
Hasan Nasrallah, İsrail Siyonizmi’ne ve Amerikan Emperyalizmi’ne karşı aslanlar
gibi savaşan Hizbullah’ın lideriydi. O “direnişin efendisi ve şehitlerin
babasıydı.” Oğlunu 1997’de şehit verdi. Hasan Nasrallah’ın hayatına
baktığımızda, bütün büyük devrimciler gibi ömrünü halkının ve bütün mazlumların
bağımsızlığına tereddüt etmeden adadığını görüyoruz.
İSRAİL’İ YENEN KOMUTAN
İsrail’e tarihinin ilk büyük yenilgisini 2000 yılında
Lübnan’da, Hasan Nasrallah’ın lideri olduğu Hizbullah yaşattı. Hizbullah,
İsrail Ordusu’nu 2000 yılında yenerek, Güney Lübnan’daki işgaline son verdi.
2006 yılında 33 gün süren Hizbullah-İsrail savaşında ise İsrail’i bir kez daha
yendi. O tarihten sonra İsrail 2024 yılına kadar bir daha Lübnan’a saldırmaya
cesaret edemedi. 1948, 1967 ve 1973 yıllarındaki savaşların hepsinde kazanan
İsrail oldu. Yine Filistin Direnişi’nin başlattığı Birinci ve İkinci
İntifadalar’ın önemli kazanımları olsa da İsrail’e karşı kesin bir zafer
kazanılmamıştı. Hizbullah’ın İsrail’e karşı kazandığı iki savaş, bölge halkları
açısından dönüm noktası oldu. Çünkü yenilmez İsrail Ordusu’nun kağıttan kaplan
olduğu bütün dünya tarafından görüldü. Bu savaşlar İsrail’in zayıflamasına,
Filistin Direnişi’nin de güçlenmesine yol açtı, İkinci İntifada bu koşullarda
yapılabildi. Nasrallah, Şii bir liderdi ancak onun için önemli olan Şiilik,
Sünnilik, Müslümanlık ya da Hristiyanlık değildi. Önemli olan, mazlumların
Amerikan Emperyalizmi’ne ve İsrail Siyonizmi’ne karşı kazanacakları zaferdi.
Şii Hizbullah, Sünni ağırlıklı HAMAS’a, askeri, siyasi ve ekonomik çok büyük
destekler verdi. HAMAS’ın bugün ciddi bir askeri ve siyasi güç haline
gelmesinde Hizbullah’ın belirleyici katkıları oldu.
AKSA TUFANI’NDA HASAN NASRALLAH
HAMAS’ın 7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı Harekâtı sadece
bölgedeki değil, tüm dünyadaki dengeleri alt üst etti. ABD ve İsrail’in
Filistin’i yok etme planlarına Aksa Tufanı Harekâtı ile büyük bir darbe
indirildi. Savaş, Filistin ve İsrail arasında olmasına rağmen, Hasan Nasrallah
en ön cephede kararlı bir şekilde yer aldı. “Eğer bütün dünya İsrail’i kabul
etseydi biz Hizbullah'ın çocukları, Abbas El Musavi ve Ragheb Harb, bu dünyada
parçalansak bile İsrail’i tanımayı reddederdik...” Seyyid Hasan Nasrallah’ın bu
meydan okuması şehit edilinceye kadar devam etti. Hizbullah, İran, Yemen
Ensarullah Hareketi Aksa Tufanı ile başlayan savaşa doğrudan müdahil oldular.
Hizbullah, yaptığı saldırılarla İsrail’e kuzeyden de cephe açtı. Yüz binlerce
İsrailli yerleşimci İsrail’in kuzeyini terk etti. Hizbullah’ın saldırılarını
durdurmak için, İsrail Ordusu Lübnan’a kara harekâtı başlattı, Beyrut’u
bombaladı, çağrı cihazı saldırılarıyla Hizbullah liderlerini hedef aldı ve
sonunda Hasan Nasrallah’ı şehit etti. Ancak İsrail hedefine ulaşamadı,
Hizbullah İsrail’i bir kez daha yendi ve İsrail Ordusu’nu Lübnan’dan çıkarttı.
MEZHEPÇİLİK İSRAİL’İN HİZMETİNDE
ABD ve İsrail’in hedefi, düşman olduğu ülkeleri etnik, din
ve mezhep temelinde bölmektir. Bugün müslümanların Şii-Sünni olarak bölünmesi
ABD ve İsrail planıdır. Çünkü, Şii-Sünni fark etmeksizin, Müslüman çoğunluğun
yaşadığı Türkiye, Suriye, İran, Lübnan, Filistin, Ürdün, Mısır, KKTC, Irak,
Yemen gibi ülkeler, emperyalistlerin hedefinde. Bu listeyi Libya’ya,
Afganistan’a ve Pakistan’a kadar da uzatabiliriz. İşte bu coğrafyada Şii ve
Sünniler birlikte yaşıyorlar, ABD ve İsrail’in birlikte hedefi oluyorlar.
Kaderleri ortak. Burada başarının anahtarı, Şii-Sünni ayrımı yapmadan, bütün
Müslüman ülkelerin birleşmesidir. İşte böyle bir bilinçle, Şii çoğunluğun
yaşadığı Yemen, İran gibi ülkeler ve
Hizbullah gibi örgütler Sünni ağırlıklı HAMAS ile cephe
arkadaşlığı yapıyorlar. Hedefi Amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi
olanlar, sadece Şii-Sünni değil, Amerika Kıtası’ndan Pasifik’e kadar bütün
insanlığın ortak mücadele cephesini kurmak için çalışıyor. Ancak, sırtında
yumurta küfesi olmayanlar, Amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi ile
mücadele etmek gibi amacı bulunmayanlar, mezhepçi hezeyanları ile çamura
batıyor ve düşmana hizmet ediyorlar.
Özellikle, Aksa Tufanı Harekâtı ile birlikte gizli-açık bütün
Amerikancıları ve İsrailcileri bir kez daha görme imkanı bulduk. Cephesini
Sünnilik adına, İran’a, Lübnan’a ve Hizbullah’a dönenler, Nasrallah’ın şehit
olmasına sevinenler, savaşın başından beri İran ve Hizbullah İsrail ile gizli
ittifak yapıyor diyenler bilerek veya bilmeyerek ABD ve İsrail’e hizmet
ettiler.
ABD ve İsrail, Hizbullah’ı terör örgütü, Hasan Nasrallah’ı
da terörist olarak görüyordu. Büyük şehitler Kasım Süleymanı, İsmail Heniyye ve
Yahya Sinvar gibi o da, ABD-İsrail bombalarıyla şehit edildi. Cephede şehit
düşenler Şii-Sünni diye ayrılmıyor, ABD ve İsrail de düşmanlarını mezheplerine
göre ayırmıyor.
Mezhepçi kışkırtmalara karşı en büyük cevaplarından birini
HAMAS verdi. El Kassam Tugayları geçen ekim ayında bu açıklamayı yapmıştı: “Bu
cani düşman, Sinvar, Heniyye, Nasrallah, Aruri ve diğerleri gibi büyük direniş
liderlerine suikast düzenleyerek direniş ateşini söndürebileceğini veya
direnişi geri çekilmeye itebileceğini düşünüyorsa yanılgı içindedir.”
Yine HAMAS geçen kasım ayında yayınladığı klipte, şehit
liderler Yahya Sinvar, İsmail Heniyye ve Hasan Nasrallah’a özel yer
vermişlerdi. El Kassam Tugayları’nın sözcüsü Ebu Ubeyde’nin, İsrail ile yapılan
ateşkes anlaşmasından sonra yaptığı konuşmasında da aynı cepheleşmeyi gördük.
Kassam Tugayları’nın sözcüsü, İran’a, Hizbullah’a, Yemen’e, Rusya’ya, Çin’e ve
Türkiye’ye ayrı ayrı teşekkür etti. HAMAS, Hizbullah, İran ve Yemen’e ise diğer
ülkelerden farklı olarak, uzun cümlelerle yer verdi. Bu örnekler daha da
artırılabilir, görüldüğü gibi kelle koltukta vatanı için İsrail Siyonizmi’ne
karşı savaşan HAMAS, cephede mezhepçilik yapmıyor, Şii kardeşleriyle birlikte
savaşıyor.
Seyyid Hasan Nasrallah da şehit edilmeden önce ABD-İsrail’in
Şii-Sünni kışkırtmalarına karşı İslam dünyasını bu sözlerle uyarmıştı.
“İstenilen şey, Irak’ta ve Suriye’de istenilen şey ve aylar önce Yemen’de Sünni
Müslümanların duygularını proveke edip kışkırtmak ve ehli sünnet gençlerine ve
onlara diyorlar ki; Bu savaş Şia ve Sünni savaşıdır, gelin ve savaşın, liderler
ve krallar adına savaşın. Büyük göbekli ve milyarlarca dolarların sahipleri
adına ve halk yağmacıları (insanlık düşmanları) adına ve bu savaşın sonucu
Amerika’nındır. Ve gerçekten, dürüst ve samimi Sünni alimler ve İslam dünyası
genelinde Sünni İslamı önde gelenler size söylüyor ve itiraf ediyorum: En büyük
fazilet ve erdem onların olur! Bu savaşın Şia-Sünni savaşına dönüşmesine izin
vermemekle. Şu anda devam eden savaş demokrasi için değil, seçimler için değil,
ıslahatlar(reformlar) için değil ve insan hakları için değil ve geliştirmek
(büyütmek) için değil, yoksulluk ve cehalet sorunlarını gidermek için değil,
bilgisizliği gidermek ve hastalıklara son vermek içinde değil. Şu anda devam
eden ve Amerika tarafından yönetilen bu savaş devletler ve ordular tarafından
yönetiliyor. Hedefi teslim olmayı reddeden herkese boyun eğdirmektir. Hedefi
isyan etmişler ve hala da isyan edenlere boyun eğdirmektir. Amerikan iradesi ve
Amerikan projesine karşı.”
Kaldı ki, yalnızca Müslüman dünyası değil, bütün insanlık
yedi iklimde ABD ve İsrail saldırganlığına karşı birleşiyor. Washington’dan
Avrupa merkezlerine, uzak Asya’ya kadar milyonlarca insan ellerinde Filistin
bayraklarıyla meydanlara çıkıyor.
BÜTÜN İNSANLIĞIN ŞEHİDİ
Hasan Nasrallah sadece Şii ve Sünni Müslümanların değil,
bütün insanlığın şehididir. Amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi bütün
dünyaya ve insanlığa düşmanlık yapıyor. Devletlerin bağımsızlığını, milletlerin
birliğini hedef alıyor. Dolar diktasını bütün dünyaya dayatıyor, ülkelerin iç
işlerine karışıyor, milli devletleri bölmek ve dağıtmak istiyor. İnsanlığı din,
mezhep ve etnik temelde bölüyor. Bugün insanlığın ABD ve İsrail’e karşı
mücadelesinin ön cephesinde Batı Asya var. Bu en ön cephede Filistin Direnişi,
Hizbullah, İran ve Yemen binlerce şehit vererek savaşıyor. Direniş ülkeleri
sadece kendileri için değil tüm insanlık için savaşıyorlar. çünkü ABD ve
İsrail’e vurulan her darbe, tüm insanlığa hizmet ediyor. Bu sebeple Hasan
Nasrallah da sadece kendi ülkesinin değil, bütün insanlığın şehididir.
TÜRKİYE VE DİRENİŞ ÜLKELERİNİN CEPHE ARKADAŞLIĞI
Filistin kazanırsa İkinci İsrail-Kürdistan kaybeder, İkinci
İsrail-Kürdistan kazanırsa Filistin kaybeder. Bu gerçek bizi başta Hizbullah
olmak üzere, bütün direniş güçleriyle aynı cephede birleştiriyor. Çünkü,
Amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizmi, Türkiye, Suriye, Irak ve İran’ı
bölerek ikinci bir İsrail Devleti kurmak istiyor. ABD Dışişleri Bakanı Rubio
ise bu durumu 'Orta Doğu'da İsrail gibi daha fazla ülke olsaydı dünya daha
güvenli olurdu' diyerek açıklıyor. İşte İkinci İsrail, ABD’nin güvenlik
ihtiyaçlarına cevap veriyor.
ABD’nin İkinci bir İsrail’e ihtiyacı stratejik bir
zorunluluk. ABD ve İsrail’in bu hedefe ulaşması için aynı zamanda Hizbullah’ı
ve Yemen Direnişi’ni yenmesi ve Filistin’i yok etmesi gerekiyor. Bu sebeple,
hayati bir zorunluluk olarak Türkiye, Suriye, Irak, İran, Filistin, Lübnan ve
Yemen aynı cephede buluşuyor. Cephe arkadaşlığı, şehitleri de, zaferleri de,
acıları da ortaklaştırıyor. Hizbullah’ın, Hamas’ın, Yemen’in ve İran’ın düşmana
vurduğu her darbe, İkinci İsrail planlarına zarar veriyor. Yine Türkiye’nin,
Kukla Kürdistan girişimlerine olan müdahalesi, direniş güçlerine de büyük fayda
sağlıyor. Mezhepçilik uğruna Hizbullah’a yapılan düşmanlık aynı zamanda
Türkiye’yi bölme planlarına da hizmet ediyor. Hasan Nasrallah ile cephe
arkadaşlığına sırt çevirenler, PKK ve FETÖ ile cephe arkadaşlığı yapıyor.
SAVAŞI ÖLMEKTEN KORKMAYANLAR KAZANIYOR
Savaşı ölmekten korkmayanlar kazanıyor. Bağımsızlığı ve
özgürlüğü için emperyalistlere karşı savaşanlar haklı savaş veriyorlar,
zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyleri yok. Ölümden korkmuyorlar, ölümün
üzerine yürüyorlar. Emperyalistler ise haksız bir savaş veriyorlar, ölümden
korkuyorlar. Hiçbir silah, ölümden korkmayan bir orduyu yenemez.
Emperyalistlerin askeri ve ekonomik gücüne rağmen, savaşı direniş güçleri
kazanıyor. İsmail Heniyye, Yahya Sinvar, Hasan Nasrallah ve diğer komutanlar en
ön cephede şehit oldular. Komutanları en önde savaşanlar, komutanlarını savaşta
şehit verenler savaşı kaybetmezler. Komutanlarını en önde görenler, gözü kapalı
savaşa giderler. Bu gerçeği biz Kurtuluş Savaşımız’da da gördük. Atatürk’ün
emriyle Çanakkale’de ölüme giden askerler, düşmanı büyük bir yenilgiye
uğratmıştı. Yine Sakarya Savaşı’nda Atatürk, subaylara en önde savaşma emri
vermişti, çünkü komutanlarını en önde gören askerler gözünü kırpmadan ölüme
gideceklerdir. Hasan Nasrallah da, Yahya Sinvar da, İsmail Heniyye de de işte
bu geleneğin devamcılarıdır.
KOMUTAN ŞEHİT KOMUTANLIK AYAKTA
Savaşlar ağlayarak kazanılmıyor. HAMAS ve Hizbullah,
komutanlarının şehit edilmesine hep kararlılıkla cevap verdi. Ağlamadılar,
merhamet dilenmediler. Komutanlarını şehit verseler de direnişe devam
edeceklerini söylediler. Vatan Partisi olarak biz de savaşın başından beri aynı
tutumu gösterdik. Hasan Nasrallah’ın şehit edilmesinden sonra yaptığımız
“Komutan Şehit, Komutanlık Ayakta!” açıklaması bu kararlılığın göstergesidir.
Bugün Doğu Akdeniz odaklı ağırlaşan ABD-İsrail tehditleri,
Batı Asya’yı ve öncelikle Türkiye, İran ve Filistin’i hedef alıyor. Ege’de
kurulan ABD üsleri, Suriye’nin bölünmesi, Güney Kıbrıs’a yapılan silahlı
yığınaklar en sonunda İkinci İsrail hedefi içindir. Bu planı alt edecek
tarihten gelen birikimimiz vardır. Doğru bir stratejiyle, Batı Asya birliği,
Türkiye ve İran’ın kol kola girmesi, ABD tehditlerini caydıracak güce sahiptir.
Bu iklimde Nasrallah’ların büyük mirası, çetinleşen mücadelemize rehber olmaya
devam edecektir/aydınlık