Le Monde gazetesine verdiği özel röportajda İran Dışişleri
Bakanı Seyyid Abbas Irakçi, ABD ve İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine
yönelik saldırılarının sadece uluslararası hukukun ihlali değil, aynı zamanda
nükleer silahların yayılmasını önleme rejimine büyük bir darbe olduğunu
belirtti. İran'ın nükleer programının yok edilmediğini vurgulayarak, bu
programın ulusal iradeye dayalı ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK)
gözetiminde devam ettiğini söyledi. İran’ın saygıya dayalı müzakerelere açık
olduğunu, ancak bunun ön koşulunun saldırıların durdurulması ve ABD'den güvence
alınması olduğunu vurguladı. Ayrıca İran’ın uranyum zenginleştirme hakkına,
savunma amaçlı füze programına ve bölgesel işbirliği olasılığına dikkat çekti.
Bu röportajın metni aşağıdaki şekildedir:
Soru: Donald Trump, 13-25 Haziran tarihleri arasında
gerçekleşen İsrail ve ABD'nin ortak saldırılarıyla İran'ın nükleer programının
imha edildiğini iddia etti. Ancak UAEK Genel Müdürü Rafael Grossi, programın
sadece birkaç ay ertelendiğini açıkladı. Sizin değerlendirmeniz nedir?
Cevap:
UAEK denetimi altındaki nükleer tesislere yönelik ABD
saldırısından sonra ciddi zararlar oluştu ve şu anda bu zararları
değerlendiriyoruz. Bu eylem için tazminat talep etme hakkına sahibiz.
Bir ülkenin barışçıl nükleer programını enerji, tıp, ilaç ve
tarım gibi ihtiyaçlara hizmet eden tamamen yok etmeye çalışmak ciddi bir hesap
hatasıdır.
Uluslararası Atom
Enerjisi Kurumu'nun sürekli gözetimi altında olan ve uluslararası hukuk
kuralları çerçevesinde devam eden bu program sadece bina ve ekipmandan ibaret
değil; Bilgiye ulaşmış bir milletin iradesi yok edilemez.
Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun raporları, İran'ın
barışçıl nükleer programında askeri faaliyetlere yönelik herhangi bir sapmanın
gözlenmediğini defalarca teyit etti.
Asıl telafisi mümkün
olmayan şey, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi rejimine indirilen darbedir.
Ajansın denetiminde nükleer tesislere yapılan saldırı ve Batılı ülkelerin buna
sessiz kalması, yalnızca uluslararası hukukun ihlali değil, aynı zamanda
nükleer silahların yayılmasının önlenmesi rejimine açık bir saldırıdır.
2003 yılından bu yana
çabamız, uluslararası hukuk çerçevesinde ve nükleer teknolojiye sahip ülkelerin
katılımıyla, güven tesis etmek amacıyla barışçıl nükleer programımızı
geliştirmek yönündedir. Ancak KOEP ortaklarımızın İran, ABD, İngiltere,
Almanya, Fransa, Rusya ve Çin arasında imzalanan 2015 Viyana nükleer anlaşması]
yaptırımları ve çelişkili davranışları bu yolu zorlaştırdı.
Soru: ABD'nin bombalamalarının ardından İran, Amerika
Birleşik Devletleri ile müzakereleri yeniden başlatmaya hazır mı?
Cevap: İran, karşılıklı saygı temelinde müzakerelere
hazır olduğunu her zaman göstermiştir. Ancak muhatabımız [ABD], 2018 yılında
KOEP'ten tek taraflı çekilerek çok taraflı ve uluslararası bir anlaşmayı ihlal
etti, müzakerelerin ortasında hava sahamızı ihlal etti ve tesislerimize
saldırdı. Bu saldırılar, yalnızca İran halkının güvenliğini ve sağlığını değil,
aynı zamanda bölge halkının sağlığını da yıllarca tehdit edecek çevresel ve
insani bir felakete yol açabilirdi.
Diplomasi iki yönlü bir yoldur ve müzakereleri kesintiye
uğratarak askeri bir saldırıya yönelen ABD olmuştur. Bu nedenle, hataların
sorumluluğunu kabul etmek ve davranışlarında açık bir değişiklik belirtisi
görmek gerekir. Bundan sonraki müzakereler sırasında ABD'nin askeri saldırıda
bulunmayacağı garanti altına alınmalı.
Soru: Önümüzdeki günlerde, yeni bir müzakere olacak
mı?
Cevap: Şu anda bazı dost veya arabulucu ülkeler
aracılığıyla diplomatik temaslar sürmektedir. Bu görüşmelerin şekli, daha önce
belirtilen koşullara bağlı olarak değişebilir. Diyalog, her zaman İran dış
politikasının temelini oluşturmuştur ve oluşturmaya devam etmektedir. Tarihte
İran’ın bu ilkeyi ihlal ettiğine dair hiçbir örnek bulamazsınız.
Soru: Donald Trump, İran’ın uranyum zenginleştirmeye
devam etmesi halinde ülkeyi vurmakla tehdit etti ve ayrıca İran’ın Yüce Lideri
Ayetullah Ali Hamanei’nin hayatını kurtardığını iddia etti.
Cevap: Amerika Birleşik Devletleri, ancak yüce ahlaki
değerleri teşvik ettiğinde büyük bir ülke olabilir. İran İslam Devrimi'nin Yüce
Lideri, siyasi bir makamın ötesinde, İran Anayasası’nda benzersiz bir konuma
sahiptir. Bu anayasa, İran halkının çoğunluğu tarafından onaylanmıştır. Hiç
kimsenin savaş tehdidiyle milletimizin iradesini bastırmasına izin
vermeyeceğiz. Ayrıca, İsrail’in iddia ettiği ve hedeflediği gibi, bu süreçte
zafer kazanamadığı açıkça ortaya çıkmıştır.
Soru: İran ile bazı bölge ülkeleri arasında sivil
nükleer enerji alanında ortak bir program oluşturmak için konsorsiyum kurulması
önerisi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Cevap: İran, uluslararası ve bölgesel işbirliğine ve
şeffaflığa dayalı her türlü fikir ve girişimi her zaman memnuniyetle
karşılamıştır; ancak bu alanda başarı oranı oldukça düşük olmuştur. 1970’li
yıllarda İran ile Fransa’nın Framatome şirketindeki iş birliğini örnek
gösterebilirsiniz. Fransız hükümeti, İran’ın Framatome’deki faaliyetlerini
durdurdu ve İran’ın bu şirketten elde ettiği gelirleri bloke etti. Aynı dönemde
İran ile Almanya arasında gerçekleşen iş birliği de benzer bir akıbete uğradı.
Buna rağmen, İran halkının hak ve çıkarlarının göz ardı
edilmediği her türlü bölgesel işbirliği müzakereye açıktır. İran, özellikle
komşu ülkeler başta olmak üzere sorumlu her ülkeyle barışçıl nükleer
teknolojinin geliştirilmesi için diyalog ve iş birliğine açık olduğunu defalarca
ilan etmiştir.
Soru: İran, uranyum zenginleştirmeden tamamen
vazgeçmeye hazır mı? Bu konuda hangi seviyeye kadar kısıtlama kabul edilebilir?
Cevap: Biz uranyum zenginleştirme faaliyetimizi,
Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) çerçevesindeki
haklarımıza dayanarak yürütüyoruz ve her zaman askeri bir hedef taşımadığımızı
açıkça ifade ettik. Bugün, saldırıya uğramamıza rağmen, nükleer silaha sahip
olmama yönündeki resmi politikamızdan sapmadık.
Bu politika, kitle imha silahlarının üretimi, depolanması ve
kullanımı gibi eylemleri insanlık dışı ve İslami olmayan olarak tanımlayan bir
dini fetvaya dayanmaktadır.Zenginleştirme seviyesi, İran’ın ihtiyaçlarına göre
belirlenmektedir. Nükleer Anlaşma (KOEP) çerçevesinde, bu seviye tek haneli bir
oranla (%3.67) sınırlandırılmıştı.
Daha sonra, Tahran araştırma reaktörü için yakıt
sağlayacağına dair verdiği sözü yerine getirmeyen satıcı ülke – yani Arjantin –
nedeniyle, sadece bu amaçla zenginleştirme oranını %20’ye çıkardık. Ardından, tehdit
ve baskının çözüm olmadığını göstermek amacıyla bu oran %60’a kadar
yükseltildi.
Zenginleştirme, İran için hem bir hak hem de bir ihtiyaçtır;
ancak bunun ayrıntıları, dengeli, karşılıklı ve güvence altına alınmış bir
anlaşma çerçevesinde müzakere edilebilir.
Soru: Paris dahil bazı Avrupa başkentlerinin talebi
doğrultusunda, İran balistik füze programı hakkında müzakereye açık mı?
Cevap: Fransa, bazı ülkelerin uzun menzilli füze
geliştirmesini tolere ediyor ve hatta bu füzeleri satıyorsa, neden İran’ın
sınırlı menzilli, savunma amaçlı füze programına karşı çıkıyor? Biz defalarca
ifade ettik ki, füze programımız tamamen savunma ve caydırıcılık amaçlıdır.
İran, sürekli olarak İsrail ve ABD tarafından tehdit edilen
ve bugün fiilen saldırıya uğrayan bir ülke olarak, savunma kapasitesinden
vazgeçmesinin beklenmesi mantıklı değildir. Avrupa ülkeleri meşru savunma
haklarını nasıl koruyorsa, İran da bu meşru hakkı kendisi için saklı
tutmaktadır.
Soru: Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot,
Fransa ve Avrupa'nın gelecekteki müzakerelerde rol almak istediğini açıkladı;
ancak İran, nükleer programı için katı bir çerçeveyi kabul etmezse, Avrupa’daki
KPEP taraflarının, 2015'te kaldırılmış bazı yaptırımları snapback mekanizması
yoluyla yeniden uygulamaya koyabileceğini söyledi. Bu konuda görüşünüz nedir?
Cevap: Yaptırım tehdidi, diplomasiye hiçbir katkı
sağlamaz. Avrupa gerçekten merkezi bir rol oynamak istiyorsa, bağımsızlığını ve
tarafsızlığını göstermelidir. Bu tarafsızlığın göstergelerinden biri, İsrail’in
saldırılarını ve ABD’nin İran’ın tesislerine yönelik saldırılarını
kınamaktır ki Fransa bugüne kadar bunu
yapmamıştır. Bu koşullar altında İran’dan uluslararası kurallara uyması nasıl
beklenebilir?
Avrupa, nükleer anlaşmanın korunması ve gerilimin
azaltılması konusunda yapıcı bir rol oynayabilir, ancak bu İsrail’in saldırgan
davranışlarını kınamakla mümkündür. Biz, üç Avrupa ülkesinin (Fransa, Almanya,
Birleşik Krallık – E3) KOEP'nin yeniden canlandırılması sürecindeki yapıcı
rollerini memnuniyetle karşılıyoruz; yeter ki snapback mekanizması gibi provoke
edici ve yıkıcı adımlardan uzak dursunlar. İran açısından bu mekanizmanın
kullanılması, bir askeri saldırı anlamına gelir. Bu da Fransa ve Avrupa’nın
İran’ın barışçıl nükleer programı konusundaki rollerinin sona ermesi demektir.
Soru: İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının
Önlenmesi Anlaşması’ndan (NPT) çekilme ihtimali var mı?
Cevap: Şu anda böyle bir niyetimiz yok. Zor yaptırım
koşulları, bilim insanlarımızın suikaste uğraması ve sabotaj operasyonlarına
rağmen, İran’ın NPT’ye bağlı kaldığını gösterdik. Ayrıca inanıyoruz ki bu
anlaşmanın hükümlerine uymak tek taraflı olmamalıdır.
Soru: İsrail’in “hedefli suikastlar” olarak
tanımladığı eylemlerde çok sayıda üst düzey askeri yetkili ve İran’ın nükleer
programıyla bağlantılı birçok bilim insanı öldürüldü. Bu durum, İsrail
istihbarat servislerinin İran’daki yüksek nüfuzunun göstergesi olarak sizi
şaşırttı mı?
Cevap: İranlı bilim insanlarının, askeri yetkililerin
ve ailelerinin suikaste uğraması uluslararası hukukun açık bir ihlalidir ve
İsrail rejiminin terörist yapısını ve sorumsuz doğasını yansıtmaktadır. Bu
eylemler şaşırtıcı değil, aksine korkakça saldırılardır. İran İslam
Cumhuriyeti, güvenlik ve istihbarat kapasitesine ve halkın iş birliğine
dayanarak şimdiye kadar bu ağların büyük bir bölümünü tespit edip etkisiz hale
getirmiştir.
Soru: Evin Hapishanesi’ne yapılan saldırı sırasında kaç mahkûm hayatını kaybetti? İsrail’in nüfuzunun üst düzeylerden kaynaklandığı göz önüne alındığında, bu kadar geniş çaplı tutuklamalar nasıl gerekçelendirilebilir?
Cevap: Bir hapishaneye saldırı insanlık dışı bir
eylemdir ve uluslararası standartlarla çelişir; bu tür saldırılar kesinlikle
kınanmalıdır. Yargı erkinin raporuna göre, bu saldırı sırasında 79 kişi
hayatını kaybetti; bunlar arasında Evin hapishanesi personeli, zorunlu askerlik
görevini yapan askerler, mahkûmlar, ziyaret salonunda bulunan aile üyeleri ve
hapishane çevresinde yaşayan bazı siviller yer almaktadır.
İsrail’in saldırısı sırasında sabotaj faaliyetlerinde
bulunduğu belirlenen bazı şüphelilerin tutuklanmasıyla ilgili olarak, İran
İslam Cumhuriyeti, vatandaşlarının güvenliğini sağlama sorumluluğunu ulusal
yasaları doğrultusunda üstlenmiş ve bu çerçevede hareket etmiştir.
Soru: Üç yılı aşkın süredir tutuklu bulunan iki
Fransız vatandaşı, Cécile Kohler ve Jacques Paris, Mossad için casuslukla
suçlanıyor. Aileleri bu suçlamaları reddediyor. Bu kişilerin durumu ne zaman
netleşecek?
Cevap: İşledikleri suçlara ilişkin yargı süreci,
İran’ın mevcut yasalarına uygun şekilde devam etmektedir. Konsolosluk
görüşmeleri de düzenlemelere uygun olarak diplomatik kanallar aracılığıyla
yapılmıştır. 1 Temmuz tarihinde, Fransa Büyükelçiliği Maslahatgüzarı, bu iki
kişiyle planlanan rutin ziyaret çerçevesinde görüşme gerçekleştirmiştir.
Soru: 16 Haziran’dan bu yana İran’daki seyahati
sırasında kaybolan Fransız-Alman vatandaşı genç bisikletçi Lennart Monterlus’un
durumu nedir?
Cevap: Kendisi, işlediği bir ihlal nedeniyle
gözaltına alınmıştır ve hakkında resmi bilgilendirme Fransa Büyükelçiliği’ne
iletilmiştir/tesnim