13 Haziran Cuma gününde İran, çağdaş tarihinin en kritik
dönemlerinden birine tanıklık etti; 12 günlük savaş sırasında ülkenin önde
gelen nükleer bilim insanları suikasta kurban gitti. Bu terör saldırıları,
İran'ın bilimsel gelişimini engellemek için ülkenin bilim alanındaki etkili
isimlerini ortadan kaldırmayı amaçlayan işgalci Siyonist rejim tarafından
gerçekleştirilmiştir.
Siyonist rejimin terör saldırılarında Mesud Ali Muhammedi,
Mecid Şehriyari, Daryuş Rezainejad, Muhsin Fahrizade ve çok sayıda bilim insanı
katledilmiştir.
Son yıllarda Kahire, Bağdat, Tahran ve diğer kentlerde
meydana gelen suikastlar, istihbarat ve güvenlik savaşlarında sürekli bir kalıp
haline geldi. Bu yöntemin amacı, bağımsız ülkelerin yerli imkanarla bilimsel
ilerlemesini durdurmaktır. Peki bu sessiz silahın bilimin ve uluslararası
güvenliğin geleceği için ne gibi sonuçları oldu?
Nükleer fizik de dahil olmak üzere stratejik bilimlerdeki
bilim insanlarının suikastla ortadan kaldırılması, özellikle nükleer silahlar
olmak üzere ileri teknolojiler için bölgesel yarışların yoğunlaşmasıyla zirveye
ulaştı. Savaş suçu ve insan haklarının açık bir ihlali olarak sınıflandırılan
bu eylem, bir ülkenin nükleer programını felç etme veya ciddi şekilde yavaşlatma
ana hedefi ile gerçekleştirilir. Bu yöntem, saldırgan taraf için doğrudan
askeri saldırılardan daha az politik ve diplomatik maliyet doğurur, ancak asıl
hedef ülkenin bilimsel yetenekleri ve uzmanlaşmış insan kaynakları üzerinde
derin yıkıcı etkiler yaratmaktır. Bu suikastlar genellikle işbirlikçiler veya
ajanlar tarafından yürütülür.
Son 20 yılda, İranlı nükleer bilim insanlarına yönelik çok
sayıda suikast düzenlendi. 2010-2020 yılları arasında gerçekleşen bu suikastlarda
ülkenin önde gelen isimleri hedef alındı.
Mesud Ali Muhammedi (2010): Tahran Üniversitesi'nde bir
fizik profesörü, evinin önünde bir motosiklet bombası patlamasında şehit oldu.
Şehit Ali Muhammedi, parçacık hızlandırıcıları üzerine bir araştırma projesi
üzerinde çalışıyordu.
Mecid Şehriyari (2010): Şehit Beheşti Üniversitesi'nde bir
profesör ve radyoizotop araştırmaları alanında çalışan önemli bir nükleer
bilimcidir. Şehryari bir motosiklet bombası saldırısında şehit oldu.
Daryuş Rezainejad (2011): İran Bilim ve Teknoloji
Üniversitesi'nde elektrik mühendisliği alanında kıdemli bir araştırmacıydı.
Rezainejad, küçük oğlu arabadayken suikasta uğradı.
Mustafa Ahmedi Ruşen (2012): Natanz uranyum
zenginleştirme tesisinde Ticaret ve Ulaştırma Yardımcısıyıdı. Ahmedi Ruşen,
Tahran'da bomba yüklü motosikletin patlaması sonucu şehit oldu.
Muhsin Fahrizade (2020): İranlı bilim insanı ve
nükleer programın mimarlarından Muhsin Fahrizade Tahran'ın yakınlarında
profesyonel bir suikast planıyla katledildi. Olay bilinmeyen yönleriyle
uluslararası kamuoyunda da büyük yankı uyandırdı.
Bu suikastlar, İran'ın barışçıl nükleer programına zarar verme ve bilimsel araştırmaları aksatma amacıyla gerçekleştirilmiştir. İran bilim camiası ve uluslararası kurumlar bu suikast eylemlerini defalarca kınamıştır.
İran'dan önce Ortadoğu'nun diğer ülkelerinde de bu tür
suikastlar düzenlenmiştir:
Ali Mustafa Müşerref (Mısır-1950): Arapların
Einstein’ı olarak anılan Mısırlı Fizikçi Ali Mustafa Müşerref 1950 yılında
MOSSAD tarafından zehirlenerek katledilmiştir.
Müşerref'in büyük başarıları nedeniye Kral Faruk ona
"Paşa" unvanını verdi, ancak Mısır hükümetiyle çok az ilişkisi vardı.
Analistler, Siyonistlerle birlikte Kral Faruk'a bağlı hükümetin Müşerref'in
ölümünde rol oynadığına inanıyor. Hidrojenin bomba yapmak için
kullanılabileceğini ilk fark eden kişiydi, ancak bu Mısırlı bilim adamının
İslam’a olan bağlılığı bu konuyu incelemeye devam etmesini engelledi. Daha
sonra Amerikalılar ve Ruslar araştırmasını ele geçirerek hidrojen bombası
üretti.
Sümeyra Musa (Mısır-1952): Nükleer enerjinin tıp
alanında güvenle kullanılması konusunda 32 icadı bulunan, Mısırlı ilk Nükleer
Fizikçi kadın Sümeyra Musa 1952 yılında Amerika’ya gerçekleştirdiği bir
yolculuk esansında katledilmiştir.
Nebil Al-Kalini (Mısır-1975): 1975'ten beri kayıp
olması ve kendisi hakkında hala kesin bir bilgi bulunmaması nedeniyle nükleer
bilim insanları için kaderi karmaşık bir gizem haline gelen Müslüman bir nükleer
bilim insanıdır. Bu olay, Kahire Üniversitesi'nden Çekoslovakya'ya nükleer
alanda daha fazla çalışma ve araştırma yapmak üzere bir çalışma görevi
sırasında gerçekleşti.
Yahya el-Meşd (Irak - 1980): Ülkenin nükleer
programında, özellikle Osirak nükleer deneme reaktörünün tasarımında önemli bir
rol oynayan önde gelen bir Iraklı nükleer bilimcidir. Nükleer ekipman satın
almak için gittiği Arjantin'in Buenos Aires kentinde gizemli bir şekilde
öldürüldü. Çok sayıda rapor, o dönemde Irak'ın nükleer programına şiddetle
karşı çıkan İsrail casus servisini (MOSSAD) suçladı.
Muhammed Tohi Hüseyin: (Irak-2004) Nükleer bilim
alanında doktora yapmış ve 1984'ten beri Irak'ın nükleer endüstrilerinde
çalışan bilim insanıdır. 2004 yılında evine dönerken kimliği belirsiz kişilerin
düzenlediği silahlı saldırıda katledildi.
Profesör Abdul Karim Halil, nükleer bilimci ve
Humus'taki Baas Üniversitesi'nin rektör yardımcısıydı. Eşini işe götürürken
suikasta uğradı. Saldırıdan arabayı kullanarak kurtulmaya çalıştı ancak boynuna
isabet eden bir kurşunla öldürüldü.
Rimal Hasan Rimal (Lübnan-1991): Lübnan'ı nükleer
teknolojiye sahip bir ülke olarak hiç duymamış olabilirsiniz, ancak bu ülkede
de öldürülen bilim insanları var. ülkenin güneyinden bir Şii ailede doğan
Rimal, Lübnan'ın en ünlü nükleer bilim insanıdır. Fizik alanındaki
çalışmalarını Fransa'da ileri seviyelere kadar tamamladı ve ABD ve Kanada'daki
bilim merkezlerinde çalıştı. Rimal, 1984 yılında Fransız Araştırmaları
Merkezi'nin Bronz Madalyası'nı aldı ve ülkede 21. yüzyılın en iyi 100 bilim
insanı arasında gösterildi. 1988 yılında Fransız Araştırmaları Merkezi'nin
Gümüş Madalyası'nı da aldı. 1991 yılında Fransa'da şüpheli bir şekilde
öldürüldü ve ölüm nedeni hiçbir zaman araştırılmadı.
Katar merkezli El Cezire televizyonunun internet sitesi,
2006 yılında yayınladığı bir raporda (yayınlandıktan kısa bir süre sonra
internet sitesinden kaldırıldı), ABD'nin MOSSAD ile işbirliği yaparak 530
Iraklı bilim adamı ve üniversite profesörünü öldürdüğünü ortaya koydu.
İlk kısmı 2005 yılında Filistin Eformasyon Merkezi
tarafından sızdırılan rapora göre, MOSSAD ajanları Amerikan güçleriyle
işbirliği yaparak, Irak’ın askeri programıyla ilişkili nükleer bilim
insanlarını ve bilimsel şahsiyetleri Nisan 2003'te tespit edip öldürmeye
başladı. Dönemin Başkanı George Bush için hazırlanan rapor, Irak'ta 350 bilim
insanı ve 200 üniversite profesörünün öldürüldüğü bir operasyonu ortaya
çıkardı. Bu suikastların amacı, Irak'ı nükleer ve biyolojik bilim insanlarından
ve deneyimli üniversite profesörlerinden arındırmaktı.
13 Haziran 2025 Cuma günü şafak vakti, Tahran, Siyonist
rejim tarafından düzenlenen büyük ve benzeri görülmemiş bir saldırıya tanık
oldu. Bu saldırı sonucunda, en önde gelen nükleer bilim adamlarından bir grup
isim, Devrim Muhafızları Ordusu'nun üst düzey komutanları ve bir grup genç
öğrenci şehit oldu. Bu trajik olay, ülkenin bilimsel varlığına yönelik
stratejik bir saldırı olarak değerlendirilmiştir.
Bu saldırılarda Feridun Abbasi Davani, Muhammed Mehdi
Tehrançi, Abdülhamid Minuçehr, Ahmed Reza Zülfikari, Seyyid Amir Hüseyin Fahhi,
Ekber Mutallibzade, Mansur Asgari, Seyyid Asger Haşemitabar, Süleyman
Süleymani, Ali Bakui Ketrimi, Said Borci Kazeruni, Mustafa Sadati ve Muhammed
Rıza Sıddiki gibi nükleer bilimciler şehit oldu. Tehrançi, Minuçehr, Sıddiki ve Sadati gibi
bilim insanlarının aileleriyle birlikte şehit edilmesi, Siyonist rejimin
suçlarının boyutlarını ortaya koymaktadır.
Birçok uluslararası güvenlik raporları, özellikle İran ve
Irak'ta bilim insanlarına yönelik
suikastların çoğunun arkasında İsrail casus servisinin MOSSAD olduğunu
ortaya çıkardı. MOSSAD’a yöneltilen suçlamalar arasında yerel ajanlar
kullanarak karmaşık operasyonlar planlamak ve yürütmek, hassas bombalamalar ve
motosiklet veya araba ile yapılan bombalı saldırılar yer alıyor.
Ayrıca, bazı Batılı ülkeler ve kurumlar da tarihsel olarak
diğer ülkelerin nükleer teknolojiye ulaşmasını engellemeye çalışmıştır.
Suikastlara doğrudan katılımları daha az kanıtlanmış olsa da, bu eylemler için
istihbari bilgi sağlamak, lojistik destek vermek veya hatta sessiz kalmak bazen
suç ortaklığı olarak görülmektedir. ABD'nin İran ve Irak nükleer programlarına
yönelik politikaları, sıklıkla bir güvenlik ve caydırıcılık yaklaşımıyla
birlikte, bu spekülasyonları güçlendirmiştir.
Nükleer bilim insanlarına yönelik yapılan suikastlar,
bilimsel, politik-güvenlik ve insan hakları alanlarında derin ve çok boyutlu
sonuçları vardır.
Bilim ve teknoloj alanlarında, kilit ve deneyimli personelin
ortadan kaldırılması, pratik döngünün durmasına yol açmasa da, stratejik ve
araştırma projelerini yavaşlatır. Bu uzmanların eğitimi bazen yıllar alır ve
eğitim ile araştırma sektörüne büyük maliyetler yükler.
Etik ve insan hakları alanında, bu eylemler insan haklarının
büyük bir ihlali sayılır ve uluslararası toplumun güvenlik ve bilimsel onur
konusundaki ahlaki sorumluluklarının göz ardı edilmesinin açık bir örneğidir.
Ayrıca belirli durumlarda, bu tür suikastlar uluslararası hukuk uyarınca savaş
suçu ve insanlığa karşı suç olarak değerlendirilebilir.
Uluslararası toplum, özellikle Birleşmiş Milletler ve insan
hakları kurumları, nükleer bilim insanlarına yönelik düzenlenen suikastını defalarca
kınadı. Bu kınamalar, temel insan haklarının ve yaşam hakkının ihlali,
uluslararası hukukun açıkça hiçe sayılması ve bu eylemlerin küresel düzeyde
bilim ve bilginin ilerlemesi üzerindeki olumsuz sonuçları nedeniyle
yapılmıştır. Pek çok açıklamada bilim insanlarını hedef almanın yalnızca
bireylere karşı işlenmiş bir suç olmadığı, aynı zamanda bilimin geleceğine ve
insanlığın ortak gelişimine karşı da bir eylem olduğu, uluslararası toplumun bu
ağır insan hakları ve insani ilke ihlalleri karşısında sessiz kalmaması
gerektiği vurgulanıyor. Ancak pratikte, bu suçların uluslararası mahkemelerde
takip edilmesi zordur. Çünkü failler
güçlü istihbarat servislerine bağımlı olduğundan dolayı uluslararası mahkemeye
sunulacak yeterli kanıt bulunmuyor. Bağımsız ve tarafsız medya da bu davalara
ışık tutmada önemli bir rol oynamış olsa da, bazen siyasi baskı veya sansürle
karşı karşıya kalmışlardır.
Bilim insanlarının suikasta uğraması, küresel bilim camiasına
stratejik alanlardaki bilimsel faaliyetlerin, özellikle iki amaçlı
teknolojilerin (barışçıl ve askeri) ölümcül güvenlik riskleriyle
ilişkilendirilebileceği mesajını gönderiyor. Bu durum, bilim insanlarının can
güvenliğine dikkat etme ihtiyacını her zamankinden daha belirgin hale
getiriyor. Bu tür saldırıların hedefi olan ülkeler, kaynaklarının önemli bir
kısmını bilim insanlarını korumak için harcamak zorunda kalıyor. Öte yandan, bu
suikastlar bilimsel ilerlemeyi bağımsız bir şekilde takip etme ve teknolojik
başarıları savunma yönündeki ulusal iradeyi güçlendirebilir.
Nükleer bilim insanlarının suikastı sadece bir güvenlik veya
askeri önlem değil, modern çağda makro jeopolitik hedeflere ulaşmak için bir
araçtır, aynı zamanda dünyanın güvenliğini ve bilimsel istikrarını etkileyen
bir politikadır. Bu tür eylemler, hedef ülkelerin stratejik teknolojilerini
özellikle nükleer gelişimini engellemek için organize bir şekilde yürütüyor.
Suikast planının başlıca kurbanı olan İran'ın, Şehriyari,
Ali Muhammedi, Rezaeinejad, Fahrizade vb. gibi önde gelen bilim insanları
katledildi. Bunun izleri Mısır ve Irak'ta da görülmüştür. Dünyanın sessiz
kaldığı suikast eylemlerinin ciddi güvenlik ve politik etkileri vardır. Bu
yöntem özellikle karmaşık ve çoğu zaman gizli operasyonlar şeklinde yapılıyor.
Bunun arkasında ise bölgesel ve uluslararası güç dengelerini bozmaya çalışan
MOSSAD olmak üzere belirli casus servisleri bulunuyor.
Bu eylemlerin sonuçları bilimsel ve teknolojik yönlerle
sınırlı değildir; bilim camiasında panik yaratmak, araştırmacıların
bağımsızlığını sorgulamak ve güvenlik gerginliklerini artmak gibi daha geniş
boyutları da kapsar. Bu suikastlarda insan hakları ve insani ilkelerin açıkça
ihlal edilmesi, uluslararası kuruluşlar tarafından sıklıkla sessizlikle veya
yalnızca sözlü kınamayla karşılansa da, uluslararası toplumun omuzlarına,
insanlığın ortak sermayesi olan bilimi ve bilgiyi bu tür organize şiddete karşı
korumak için ağır bir ahlaki ve yasal sorumluluk yükler.
Devam eden tehditler stratejik araştırmaların geleceğini
belirsizliğe sürüklüyor. Suikasta maruz kalan ülkeler bilim insanları için
güvenlik ve koruma protokollerini gözden geçirmeye ve bu tür tehditlere karşı
ulusal kararlılığı güçlendirmeye zorluyor/tesnim