Ortadoğu'da Nükleer Bilim İnsanlarının Ortadan Kaldırılmasının Perde Arkası

GİRİŞ: 02.07.2025 13:22      GÜNCELLEME: 02.07.2025 13:22
Rasthaber -  Ortadoğu’da bağımsız ülkelerin bilimsel ilerlemesini durdurmak için son yıllarda nükleer bilim insanları suikasta kurban gidiyor.

13 Haziran Cuma gününde İran, çağdaş tarihinin en kritik dönemlerinden birine tanıklık etti; 12 günlük savaş sırasında ülkenin önde gelen nükleer bilim insanları suikasta kurban gitti. Bu terör saldırıları, İran'ın bilimsel gelişimini engellemek için ülkenin bilim alanındaki etkili isimlerini ortadan kaldırmayı amaçlayan işgalci Siyonist rejim tarafından gerçekleştirilmiştir.

Siyonist rejimin terör saldırılarında Mesud Ali Muhammedi, Mecid Şehriyari, Daryuş Rezainejad, Muhsin Fahrizade ve çok sayıda bilim insanı katledilmiştir.

Nükleer Bilim İnsanlarının Hedef Alınmasının Nedenleri

Son yıllarda Kahire, Bağdat, Tahran ve diğer kentlerde meydana gelen suikastlar, istihbarat ve güvenlik savaşlarında sürekli bir kalıp haline geldi. Bu yöntemin amacı, bağımsız ülkelerin yerli imkanarla bilimsel ilerlemesini durdurmaktır. Peki bu sessiz silahın bilimin ve uluslararası güvenliğin geleceği için ne gibi sonuçları oldu?

Nükleer fizik de dahil olmak üzere stratejik bilimlerdeki bilim insanlarının suikastla ortadan kaldırılması, özellikle nükleer silahlar olmak üzere ileri teknolojiler için bölgesel yarışların yoğunlaşmasıyla zirveye ulaştı. Savaş suçu ve insan haklarının açık bir ihlali olarak sınıflandırılan bu eylem, bir ülkenin nükleer programını felç etme veya ciddi şekilde yavaşlatma ana hedefi ile gerçekleştirilir. Bu yöntem, saldırgan taraf için doğrudan askeri saldırılardan daha az politik ve diplomatik maliyet doğurur, ancak asıl hedef ülkenin bilimsel yetenekleri ve uzmanlaşmış insan kaynakları üzerinde derin yıkıcı etkiler yaratmaktır. Bu suikastlar genellikle işbirlikçiler veya ajanlar tarafından yürütülür.

İran; Suikastların Başlıca Kurbanı

Son 20 yılda, İranlı nükleer bilim insanlarına yönelik çok sayıda suikast düzenlendi. 2010-2020 yılları arasında gerçekleşen bu suikastlarda ülkenin önde gelen isimleri hedef alındı.

Mesud Ali Muhammedi (2010): Tahran Üniversitesi'nde bir fizik profesörü, evinin önünde bir motosiklet bombası patlamasında şehit oldu. Şehit Ali Muhammedi, parçacık hızlandırıcıları üzerine bir araştırma projesi üzerinde çalışıyordu.

Mecid Şehriyari (2010): Şehit Beheşti Üniversitesi'nde bir profesör ve radyoizotop araştırmaları alanında çalışan önemli bir nükleer bilimcidir. Şehryari bir motosiklet bombası saldırısında şehit oldu.

Daryuş Rezainejad (2011): İran Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nde elektrik mühendisliği alanında kıdemli bir araştırmacıydı. Rezainejad, küçük oğlu arabadayken suikasta uğradı.

Mustafa Ahmedi Ruşen (2012): Natanz uranyum zenginleştirme tesisinde Ticaret ve Ulaştırma Yardımcısıyıdı. Ahmedi Ruşen, Tahran'da bomba yüklü motosikletin patlaması sonucu şehit oldu.

Muhsin Fahrizade (2020): İranlı bilim insanı ve nükleer programın mimarlarından Muhsin Fahrizade Tahran'ın yakınlarında profesyonel bir suikast planıyla katledildi. Olay bilinmeyen yönleriyle uluslararası kamuoyunda da büyük yankı uyandırdı.

Bu suikastlar, İran'ın barışçıl nükleer programına zarar verme ve bilimsel araştırmaları aksatma amacıyla gerçekleştirilmiştir. İran bilim camiası ve uluslararası kurumlar bu suikast eylemlerini defalarca kınamıştır.

Ortadoğu’da Sessiz Suikast Vakaları

İran'dan önce Ortadoğu'nun diğer ülkelerinde de bu tür suikastlar düzenlenmiştir:

Ali Mustafa Müşerref (Mısır-1950): Arapların Einstein’ı olarak anılan Mısırlı Fizikçi Ali Mustafa Müşerref 1950 yılında MOSSAD tarafından zehirlenerek katledilmiştir.

Müşerref'in büyük başarıları nedeniye Kral Faruk ona "Paşa" unvanını verdi, ancak Mısır hükümetiyle çok az ilişkisi vardı. Analistler, Siyonistlerle birlikte Kral Faruk'a bağlı hükümetin Müşerref'in ölümünde rol oynadığına inanıyor. Hidrojenin bomba yapmak için kullanılabileceğini ilk fark eden kişiydi, ancak bu Mısırlı bilim adamının İslam’a olan bağlılığı bu konuyu incelemeye devam etmesini engelledi. Daha sonra Amerikalılar ve Ruslar araştırmasını ele geçirerek hidrojen bombası üretti.

Sümeyra Musa (Mısır-1952): Nükleer enerjinin tıp alanında güvenle kullanılması konusunda 32 icadı bulunan, Mısırlı ilk Nükleer Fizikçi kadın Sümeyra Musa 1952 yılında Amerika’ya gerçekleştirdiği bir yolculuk esansında katledilmiştir.

Nebil Al-Kalini (Mısır-1975): 1975'ten beri kayıp olması ve kendisi hakkında hala kesin bir bilgi bulunmaması nedeniyle nükleer bilim insanları için kaderi karmaşık bir gizem haline gelen Müslüman bir nükleer bilim insanıdır. Bu olay, Kahire Üniversitesi'nden Çekoslovakya'ya nükleer alanda daha fazla çalışma ve araştırma yapmak üzere bir çalışma görevi sırasında gerçekleşti.

Yahya el-Meşd (Irak - 1980): Ülkenin nükleer programında, özellikle Osirak nükleer deneme reaktörünün tasarımında önemli bir rol oynayan önde gelen bir Iraklı nükleer bilimcidir. Nükleer ekipman satın almak için gittiği Arjantin'in Buenos Aires kentinde gizemli bir şekilde öldürüldü. Çok sayıda rapor, o dönemde Irak'ın nükleer programına şiddetle karşı çıkan İsrail casus servisini (MOSSAD) suçladı.

Muhammed Tohi Hüseyin: (Irak-2004) Nükleer bilim alanında doktora yapmış ve 1984'ten beri Irak'ın nükleer endüstrilerinde çalışan bilim insanıdır. 2004 yılında evine dönerken kimliği belirsiz kişilerin düzenlediği silahlı saldırıda katledildi.

Profesör Abdul Karim Halil, nükleer bilimci ve Humus'taki Baas Üniversitesi'nin rektör yardımcısıydı. Eşini işe götürürken suikasta uğradı. Saldırıdan arabayı kullanarak kurtulmaya çalıştı ancak boynuna isabet eden bir kurşunla öldürüldü.

Rimal Hasan Rimal (Lübnan-1991): Lübnan'ı nükleer teknolojiye sahip bir ülke olarak hiç duymamış olabilirsiniz, ancak bu ülkede de öldürülen bilim insanları var. ülkenin güneyinden bir Şii ailede doğan Rimal, Lübnan'ın en ünlü nükleer bilim insanıdır. Fizik alanındaki çalışmalarını Fransa'da ileri seviyelere kadar tamamladı ve ABD ve Kanada'daki bilim merkezlerinde çalıştı. Rimal, 1984 yılında Fransız Araştırmaları Merkezi'nin Bronz Madalyası'nı aldı ve ülkede 21. yüzyılın en iyi 100 bilim insanı arasında gösterildi. 1988 yılında Fransız Araştırmaları Merkezi'nin Gümüş Madalyası'nı da aldı. 1991 yılında Fransa'da şüpheli bir şekilde öldürüldü ve ölüm nedeni hiçbir zaman araştırılmadı.

Katar merkezli El Cezire televizyonunun internet sitesi, 2006 yılında yayınladığı bir raporda (yayınlandıktan kısa bir süre sonra internet sitesinden kaldırıldı), ABD'nin MOSSAD ile işbirliği yaparak 530 Iraklı bilim adamı ve üniversite profesörünü öldürdüğünü ortaya koydu.

İlk kısmı 2005 yılında Filistin Eformasyon Merkezi tarafından sızdırılan rapora göre, MOSSAD ajanları Amerikan güçleriyle işbirliği yaparak, Irak’ın askeri programıyla ilişkili nükleer bilim insanlarını ve bilimsel şahsiyetleri Nisan 2003'te tespit edip öldürmeye başladı. Dönemin Başkanı George Bush için hazırlanan rapor, Irak'ta 350 bilim insanı ve 200 üniversite profesörünün öldürüldüğü bir operasyonu ortaya çıkardı. Bu suikastların amacı, Irak'ı nükleer ve biyolojik bilim insanlarından ve deneyimli üniversite profesörlerinden arındırmaktı.

13 Haziran 2025 Cuma günü şafak vakti, Tahran, Siyonist rejim tarafından düzenlenen büyük ve benzeri görülmemiş bir saldırıya tanık oldu. Bu saldırı sonucunda, en önde gelen nükleer bilim adamlarından bir grup isim, Devrim Muhafızları Ordusu'nun üst düzey komutanları ve bir grup genç öğrenci şehit oldu. Bu trajik olay, ülkenin bilimsel varlığına yönelik stratejik bir saldırı olarak değerlendirilmiştir.

Bu saldırılarda Feridun Abbasi Davani, Muhammed Mehdi Tehrançi, Abdülhamid Minuçehr, Ahmed Reza Zülfikari, Seyyid Amir Hüseyin Fahhi, Ekber Mutallibzade, Mansur Asgari, Seyyid Asger Haşemitabar, Süleyman Süleymani, Ali Bakui Ketrimi, Said Borci Kazeruni, Mustafa Sadati ve Muhammed Rıza Sıddiki gibi nükleer bilimciler şehit oldu.  Tehrançi, Minuçehr, Sıddiki ve Sadati gibi bilim insanlarının aileleriyle birlikte şehit edilmesi, Siyonist rejimin suçlarının boyutlarını ortaya koymaktadır.

Suikastlarda Mossad ve Amerikan Casus Servislerinin Rolü

Birçok uluslararası güvenlik raporları, özellikle İran ve Irak'ta bilim insanlarına yönelik  suikastların çoğunun arkasında İsrail casus servisinin MOSSAD olduğunu ortaya çıkardı. MOSSAD’a yöneltilen suçlamalar arasında yerel ajanlar kullanarak karmaşık operasyonlar planlamak ve yürütmek, hassas bombalamalar ve motosiklet veya araba ile yapılan bombalı saldırılar yer alıyor.

Ayrıca, bazı Batılı ülkeler ve kurumlar da tarihsel olarak diğer ülkelerin nükleer teknolojiye ulaşmasını engellemeye çalışmıştır. Suikastlara doğrudan katılımları daha az kanıtlanmış olsa da, bu eylemler için istihbari bilgi sağlamak, lojistik destek vermek veya hatta sessiz kalmak bazen suç ortaklığı olarak görülmektedir. ABD'nin İran ve Irak nükleer programlarına yönelik politikaları, sıklıkla bir güvenlik ve caydırıcılık yaklaşımıyla birlikte, bu spekülasyonları güçlendirmiştir.

Nükleer Bilim İnsanları Suikastının Etkileri

Nükleer bilim insanlarına yönelik yapılan suikastlar, bilimsel, politik-güvenlik ve insan hakları alanlarında derin ve çok boyutlu sonuçları vardır.

Bilim ve teknoloj alanlarında, kilit ve deneyimli personelin ortadan kaldırılması, pratik döngünün durmasına yol açmasa da, stratejik ve araştırma projelerini yavaşlatır. Bu uzmanların eğitimi bazen yıllar alır ve eğitim ile araştırma sektörüne büyük maliyetler yükler.

Etik ve insan hakları alanında, bu eylemler insan haklarının büyük bir ihlali sayılır ve uluslararası toplumun güvenlik ve bilimsel onur konusundaki ahlaki sorumluluklarının göz ardı edilmesinin açık bir örneğidir. Ayrıca belirli durumlarda, bu tür suikastlar uluslararası hukuk uyarınca savaş suçu ve insanlığa karşı suç olarak değerlendirilebilir.

Uluslararası toplum, özellikle Birleşmiş Milletler ve insan hakları kurumları, nükleer bilim insanlarına yönelik düzenlenen suikastını defalarca kınadı. Bu kınamalar, temel insan haklarının ve yaşam hakkının ihlali, uluslararası hukukun açıkça hiçe sayılması ve bu eylemlerin küresel düzeyde bilim ve bilginin ilerlemesi üzerindeki olumsuz sonuçları nedeniyle yapılmıştır. Pek çok açıklamada bilim insanlarını hedef almanın yalnızca bireylere karşı işlenmiş bir suç olmadığı, aynı zamanda bilimin geleceğine ve insanlığın ortak gelişimine karşı da bir eylem olduğu, uluslararası toplumun bu ağır insan hakları ve insani ilke ihlalleri karşısında sessiz kalmaması gerektiği vurgulanıyor. Ancak pratikte, bu suçların uluslararası mahkemelerde takip edilmesi zordur.  Çünkü failler güçlü istihbarat servislerine bağımlı olduğundan dolayı uluslararası mahkemeye sunulacak yeterli kanıt bulunmuyor. Bağımsız ve tarafsız medya da bu davalara ışık tutmada önemli bir rol oynamış olsa da, bazen siyasi baskı veya sansürle karşı karşıya kalmışlardır.

Tehdit ve Suikast Altında Stratejik Araştırmanın Geleceği

Bilim insanlarının suikasta uğraması, küresel bilim camiasına stratejik alanlardaki bilimsel faaliyetlerin, özellikle iki amaçlı teknolojilerin (barışçıl ve askeri) ölümcül güvenlik riskleriyle ilişkilendirilebileceği mesajını gönderiyor. Bu durum, bilim insanlarının can güvenliğine dikkat etme ihtiyacını her zamankinden daha belirgin hale getiriyor. Bu tür saldırıların hedefi olan ülkeler, kaynaklarının önemli bir kısmını bilim insanlarını korumak için harcamak zorunda kalıyor. Öte yandan, bu suikastlar bilimsel ilerlemeyi bağımsız bir şekilde takip etme ve teknolojik başarıları savunma yönündeki ulusal iradeyi güçlendirebilir.

Sonuç

Nükleer bilim insanlarının suikastı sadece bir güvenlik veya askeri önlem değil, modern çağda makro jeopolitik hedeflere ulaşmak için bir araçtır, aynı zamanda dünyanın güvenliğini ve bilimsel istikrarını etkileyen bir politikadır. Bu tür eylemler, hedef ülkelerin stratejik teknolojilerini özellikle nükleer gelişimini engellemek için organize bir şekilde yürütüyor.

Suikast planının başlıca kurbanı olan İran'ın, Şehriyari, Ali Muhammedi, Rezaeinejad, Fahrizade vb. gibi önde gelen bilim insanları katledildi. Bunun izleri Mısır ve Irak'ta da görülmüştür. Dünyanın sessiz kaldığı suikast eylemlerinin ciddi güvenlik ve politik etkileri vardır. Bu yöntem özellikle karmaşık ve çoğu zaman gizli operasyonlar şeklinde yapılıyor. Bunun arkasında ise bölgesel ve uluslararası güç dengelerini bozmaya çalışan MOSSAD olmak üzere belirli casus servisleri bulunuyor.

Bu eylemlerin sonuçları bilimsel ve teknolojik yönlerle sınırlı değildir; bilim camiasında panik yaratmak, araştırmacıların bağımsızlığını sorgulamak ve güvenlik gerginliklerini artmak gibi daha geniş boyutları da kapsar. Bu suikastlarda insan hakları ve insani ilkelerin açıkça ihlal edilmesi, uluslararası kuruluşlar tarafından sıklıkla sessizlikle veya yalnızca sözlü kınamayla karşılansa da, uluslararası toplumun omuzlarına, insanlığın ortak sermayesi olan bilimi ve bilgiyi bu tür organize şiddete karşı korumak için ağır bir ahlaki ve yasal sorumluluk yükler.

Devam eden tehditler stratejik araştırmaların geleceğini belirsizliğe sürüklüyor. Suikasta maruz kalan ülkeler bilim insanları için güvenlik ve koruma protokollerini gözden geçirmeye ve bu tür tehditlere karşı ulusal kararlılığı güçlendirmeye zorluyor/tesnim

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM