Geçtiğimiz gün, "Direniş, Filistin ve Yeni Dünya
Düzeni" başlığıyla Filistin direnişinin saha ve siyasi durumunun ele
alındığı Dünya İslam Uyanışı Kurultayı'nın 15. Uluslararası Uzmanlık Oturumu,
Ulusal Savunma Üniversitesi'nde yerli ve uluslararası misafirlerin ve
şahsiyetlerin katılımıyla gerçekleştirildi.
Bu törende Dünya İslam Uyanışı Kurultayı Genel Sekreteri Ali
Ekber Velayeti'nin mesajı okundu.
Mesajın metni şu şekilde:
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
20. yüzyılın sonlarında İmam Humeyni (r.a.) önderliğinde
gerçekleşen İslam Devrimi ve sadece bir kelime değil, bir ideoloji ve teori
olan "direniş" kavramının ortaya çıkışı, yıllardır Batı Asya'nın
kaderini etkilemektedir.
Bu bağlamda, İslam Devrimi'nin zaferinden sonraki yıllarda,
Ayetullah Hamanei’nin liderliğinde bir kimlik yapısı ve bölgesel bilinç
oluşturucu bir yapı olarak direniş ekseninin ortaya çıkması ve şekillenmesi,
bölgesel ve uluslararası birçok ilişkiyi değiştiren bir olgu olmuştur.
Her ne kadar 20. yüzyıl boyunca uluslararası ilişkilerdeki
kurallar ve normlara karşı çıkan birçok alt-ulusal, ulusal ve ulus-ötesi aktör,
bu kurallara meydan okumak ve değiştirmek için büyük eylemler gerçekleştirmiş
olsa da, somut sonuçlar elde edilememiştir.
Bu koşullar altında İran'da İslam Devrimi zafer kazanarak
iki kutuplu ve tek kutuplu sistemi sorgulamış ve uluslararası sisteme derin
etkiler bırakmıştır. Doğu ve Batı bloklarını sarsan ve büyük bir dini hareketi
zafere ulaştıran bu devrim, klişelerin eskimiş olduğunu kanıtlayarak din ve
dünyayı bir araya getirerek yeni bir yöntem olarak dünyaya sunmuş ve yeni bir
çağın başlangıcını yapmıştır.
Ancak 21. yüzyılın başı, ABD'nin hegemonyasının gerilemekte
olduğuna ve yeni bölgesel ve küresel güçlerin ortaya çıktığına dair çeşitli
kanıtlarla şekillenmiştir. Mevcut olaylar ve süreçler, dünya düzeninin
değişmekte olduğunu ve bunun işaretlerinden biri de mevcut kurallara, normlara
ve güçlere karşı uluslararası sistemdeki aktörlerin sayısındaki önemli artış olduğudur.
Batı Asya'da savunma ve güvenlik yapısı olarak direniş
ekseninin şekillenmesi ve bu eksenin ardından direniş jeopolitiğinin oluşması,
son yıllarda İslami hareketin büyük kazanımları arasında yer almıştır.
ABD, hegemonyasını sürdürmek ve düşüşten kaçınmak için
tehdit ve ödül ikiliğini kullanarak, son elli yıldır, Latin Amerika'dan
Güneydoğu Asya'ya kadar tek taraflılığa karşı duran birçok hareketi ve grubu
saptırmak veya bastırmak için çabalamış, direniş eksenine karşı hegemonyasını
korumak, nüfuzunu artırmak ve sömürgeciliği sürdürmek amacıyla Siyonist rejimi
sınırsız ve kayıtsız olarak desteklemiştir.
Ancak buna karşılık, direniş söyleminin en temel ve en
önemli faktörlerinden biri, İsrail ile mücadele ve bölgede Filistin davasını
destekleme olmuştur. Aslında Filistin meselesi ve İsrail karşıtlığı, bölgesel
düzenle ilgili direniş gruplarının ortak ve kalıcı belirleyici unsurlarından
biridir.
Bölgedeki hakim güçlerin en önemli hedefi İsrail'in
güvenliğini sağlamak olarak belirlenmişken, buna karşılık direnişin bölgedeki
en temel taleplerinden biri Kuds-ü Şerif’in özgürleştirilmesi olmuştur. Bu
temel ilke, İslam Devrimi'nin zaferinin ilk günlerinde, Mısır'ın o zamanki
Cumhurbaşkanı Enver Sedat tarafından imzalanan Camp David Barış Anlaşması
nedeniyle normalleşme yoluna girmiş olan Arap dünyasını bu yoldan
çıkarabilmiştir.
Böylesi bir siyaset, İsrail ile mücadelede yeni kapılar
açtı. İsrail’in işgalciliğine karşı devrimci ve halkçı direniş hareketlerinin
kurulması, başta Lübnan Hizbullahı ve Filistin İslami Cihad Hareketi olmak
üzere, işgal altındaki topraklarda intifada hareketinin başlaması, İslam
Devrimi'nin modeli, ümmet merkezli bakış açısı ve İslam Devrimi Lideri’nin
hikmetli rehberliğinin etkileriyle gerçekleşmiştir. Bugün, dünya genelinde ve
uluslararası toplumlarda bu rejime karşı halkın yoğun nefretini ve eşi
görülmemiş tezahüratları gözlemliyoruz. Tüm bunlar, direnişin ve 7 Ekim
operasyonunun bereketlerindendir.
İntifada dalgalarının ortaya çıkışı, İslam Devrimi’nin ilham
kaynağı olması, Siyonist rejimin Güney Lübnan’dan çıkarılması, Lübnan
Hizbullahı’nın 33 günlük savaşı, İslami uyanış, Gazze’deki 22 günlük, 41
günlük, 8 günlük ve 2 günlük savaşlar, Irak ve Yemen’de akıllı savunma
doktrininin benimsenmesi, Filistinli gençlerin normalleşme süreci ve Yüzyılın
Anlaşması gibi küresel istikbarın kötü niyetli planlarına karşı inanç ve
kararlılığı, tüm bunlar, direnişin başarılı bir şekilde gerçekleştirdiği ve
stratejik bir darbe olarak küresel sömürüye ve hegemonya düzenine kimlik yıkıcı
bir etki bırakan “Aksa Tufanı Operasyonu”nun tasarlanıp uygulanabileceğini
kanıtlamıştır. Dünya gördü ki, bölgede ve yeni Orta Doğu’da değişimin başlangıç
noktası 7 Ekim ve başarılı Aksa Tufanı Operasyonu'dur; Amerika’nın ve uğursuz
Siyonist rejimin başbakanının iradesi değil!
İşgalci Siyonist rejim ve uluslararası destekçileri, bu
utanç verici yenilginin ardından, sabırlı ve direnişçi Filistin halkına baskı
yaparak, bölgede soykırım suçları işleyerek ve yakın zamanda Suriye’de
gerçekleştirdikleri gibi, Gazze halkını ve diğer ülkeleri zorunlu göçe ve
İslami direnişi yok etmeye zorlayabileceklerini düşünmek gibi batıl bir vehim
içindedirler.
Oysa, ilahi sünnetlere göre, Filistin’in direnişçi halkına
yapılan baskı, zulüm ve saldırılar ne kadar artarsa, bu durumun tersine bir
sonuç vereceği açıktır. Kahraman Filistin halkının direnişi ve dayanıklılığı,
yakın gelecekte Suriye’de ve dünyanın diğer ülkelerinde verimli sonuçlar
gösterecek ve İslami direnişin mantığının oyun kurallarını nasıl değiştirdiğini
gözler önüne serecektir. Bu direnişin övgüye değer çiçekleri ve meyveleri,
izzet, onur ve destansı direnişin gururunu sergileyecektir.
Ali Ekber Velayeti
Dünya İslam Uyanışı Kurultayı Genel Sekreteri