Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) mensubu Musa Elesad’a göre HTŞ,
dört yıldır "sahadaki güç dengesini değiştirecek bir karşı saldırıya"
hazırlandı. HTŞ, sene başında planını Türkiye’ye sundu ve Ankara, yeşil ışık
yakmadı, ancak planı prensipte onayladı.
Ekim ayında bu plan artık yavaş yavaş şekillenmeye ve gün
yüzüne çıkmaya başladı. HTŞ üyeleri bir an önce harekete geçip Şam’a ulaşmayı
hedefledi. Örgüt, Lübnan’daki gelişmeleri yakından takip etti ve İsrail’in
Lübnan'daki saldırılarının Esad’ın müttefiki olan Hizbullah savaşçılarının
Suriye’nin kuzeyinden çekilmesine yol açacağını değerlendirdi.
Elesad, Türkiye’nin önce çatışmaya engel olmaya çalıştığını
söyledi. Bir Türk yetkili ise Türkiye’nin son ana kadar İdlib Gerginliği
Azaltma Bölgesi'ni korumaya çalıştığını ifade etti.
DÖNÜM NOKTASI 11 KASIM
Ancak, 11 Kasım’daki Astana görüşmeleri bir dönüm noktası
oldu. Türk yetkiliye göre Ankara, yapılan toplantıda Suriye yönetimini ve
Rusya’yı uyardı, mevcut durumun artık sürdürülemeyeceğini iletti. Türk yetkili,
“Türkiye, rejimi ve destekçilerini uyardı; İdlib’de sivillere ve sivil
altyapıya saldırılara devam etmeleri halinde muhaliflerden güçlü bir karşılık
görecekleri söylendi" dendiğini aktardı. Türkiye, Astana toplantısından
sonra operasyona yeşil ışık yaktı ve muhaliflerin planlarını uygulamasını istedi.
26 Kasım’da İsrail ile Hizbullah arasında ateşkes ilan
edilmesiyle birlikte HTŞ, Hizbullah savaşçılarının Suriye cephelerine
dönmesinden endişe etti ve bu yüzden ertesi gün harekete geçti.
HTŞ’nin operasyonu aslında sadece Halep’i ele geçirmek gibi
mütevazı bir hedefle başladı, ancak ilerleyiş HTŞ'nin kendisini dahi şaşkına
çevirdi ve Halep’ten sonra bir anda asla ihtimal verilmeyen şey mümkün
görünmeye başladı: Güneye yani Şam'a ilerleyiş.
TÜRKİYE'DEN RUSYA'YA: HTŞ'Yİ BOMBALAMAK SURİYE'NİN
GELECEKTEKİ LİDERLERİNİ DÜŞMAN ETMEKTİR
Batılı yetkililere göre ise Rusya, Türkiye ile sürekli
temastaydı ve HTŞ’nin güneye ilerlemeye başlamasıyla birlikte planlarının ne
olduğunu anlamaya çalışıyordu. Batılı yetkililerin anlatımına göre Türk
yetkililer, Rusya ile bu temaslarda bazı noktaları vurguladı; Esad’ı
desteklemenin artık boşuna olduğu ve HTŞ’yi bombalamanın ancak Suriye’nin
gelecekteki liderlerini Rusya’ya düşman edeceği ifade edildi.
Washington Post'a göre, Esad'ın iktidardaki gücü, kendisinin
bile fark edemeyeceği kadar zayıftı.
ARAP LİDERLER TELEFONA SARILDI
Esad Suriye’den kaçmadan iki gün önce bazı Arap müttefikleri
hâlâ onun görevde kalabileceğini düşündü. Esad’ın müttefikleri, endişe
içerisinde Türkiye’yi aramaya başladı ve Esad’ın verebileceği tavizleri
anlatmaya, bu şekilde muhaliflerin operasyonlarını durdurabileceğinden
bahsetmeye başladı. Ancak Türk bir yetkiliye göre ertesi gün artık Esad’ın
işinin bittiğini anladılar ve durumu ele alacakları bir Arap Ligi toplantısını
bu yüzden ertelediler.
İRAN ASKERLERİNİ ÇOKTAN TAHLİYE ETMEYE BAŞLADI
Esad, son dönemde İran’ın Suriye’deki nüfuzunu azaltmaya
çalışarak Tahran’ı öfkelendirdi. Sonunda Tahran’dan askeri destek istediğinde
artık her şey için çok geçti, çünkü destek yolları çoktan kesildi.
Esad’ın bir aile üyesine ve bir Rus diplomata göre Rusya,
İran ve Esad rejimi, Halep’in ele geçirilmesinin ardından Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın görüşmeler için harekâta ara vermesini bekledi. Ancak ara
verilmedi ve Rus yetkiliye göre Erdoğan, Rusya, İran ve rejimi “sürprize
uğrattı." Erdoğan, harekâta destek açıklaması yaptı ve hedefin Şam
olduğunu söyledi.
HALEP NASIL DÜŞTÜ
ABD’li bir yetkiliye göre tüm muhalif gruplar, ortak bir
operasyon planı üzerinde anlaştı ve herkes savaşçılarını gönderdi. En şiddetli
çatışmalar Halep dışındaki ilk savunma hattında yaşandı. HTŞ komutanı Abu
Abdulrahman, “En iyi savaşçılarımızı ilk aşamada kaybettik” dedi. Ancak
komutana göre ilk halka aşıldıktan sonra rejim güçleri kaçmaya başladı ve
Halep’in her yeri tek tek düşmeye, kolayca ele geçirilmeye başladı.
Halep ve çevresinin düşmesiyle muhalifler, Esad’ın aile
üyeleriyle temasa geçerek rejim saflarından ayrılmalarını sağlamaya çalıştı.
HTŞ mensubu Abu Ziad’a göre Halep’in ele geçirilmesinin ardından Rus hava
saldırıları daha da azaldı ve güneye doğru rahat bir ilerleme gerçekleşti.
Esad’ın bir aile üyesine göre Hama’daki Zeynelabidin dağında direniş gösterildi
ve bazı rejim askerleri teslim olmayı reddetti, bu da orduya geri çekilme emri
verilmesiyle birlikte kafa karışıklığına neden oldu. Ancak dağ ile birlikte
Hama da düştü ve muhalifler Humus’a ilerlemeye başladılar.
"BU KADAR HIZLI BEKLEMİYORDUK"
Ahrar el-Şam komutanlarından Ahmed el-Dalati, rejimin yorgun
olduğunu bildiklerini, ancak Esad ordusunun bu denli hızlı yıkılacağını
beklemediklerini söyledi. Şam’da ele geçirilen belgelere göre rejim cezaevleri
ordudan kaçanlarla doluydu ve çatışmalarda ölenlerin kayıtlarının olduğu kalın
dosyalar vardı.
HTŞ komutanı Abu Abdulrahman: “Humus’a geldiğimizde rejimin Şam’a kaçtığını görmek sürpriz oldu. Şam’daki rejim birlikleri düzensiz bir haldeydi; polislere karargahlarında kalma ve cepheyi tutma talimatı verildi, ancak daha sonra yeni bir talimat geldi; kaçmaları istendi. Halihazırda zaten kimse talimat beklemiyordu; polisler üniformalarını bırakıp sivil kıyafetler giyerek evlerine gitti. Bir polis memuru, "Çoktan evlerimize gitmiştik, olmak üzere olan şey belliydi" dedi.
MAHİR ESAD'IN ŞAŞKINLIĞI
Esad’ın kardeşi Mahir Esad, Genelkurmay’ın askerlere
silahları bırakma talimatı vermesine şaşırdı, çünkü daha önceki geri
çekilmelerin başkentteki savaşa hazırlanmak için olduğunu sanıyordu. Mahir
Esad, geri çekilme emirleriyle ilgili “Emirlere uymayın” dedi, ancak
karşılığında “Çok geç, çoktan uyduk bile” cevabını aldı.