Suriye Analizinde Stratejik Hata

GİRİŞ: 22.12.2024 17:54      GÜNCELLEME: 22.12.2024 17:54
Rasthaber -  Direniş için öncü olmak ve onu geliştirmek 46 yıllık bir çabanın hikâyesidir ama bazı kişiler, tarihi dikkate almadan sadece bir olayın gerçekleşmesine odaklanır ve geri kalan konuları ona göre analiz eder ve gelişmelerin ufkunu da ona göre açıklar. Bu nedenle farklı dönemlerde bir olayın sonuçlarının diğer olaylara genellenmesine dayanan birçok analizin yayımlandığına şahit olduk ve artık bunun bir hata olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. Artık gelişmeler karşısında, bölgede bir direniş hükümetinin çöküşüyle ​​karşı karşıya kaldığımızı ve düşmanların direniş ekseninden önemli bir köprüyü aldığını kabul etmek zorundayız ancak bölgedeki gidişatın ve bölgedeki gelişmelerin muhalefetin direnişe galip gelmesi yönünde yön değiştirdiğini düşünürsek bu bir yanılgıdır. Bu 46 yıldaki gelişmelere bakıldığında böyle bir bakış açısının hata olduğu görülmektedir.

1982 yılında Hürremşehr'in İran askeri güçleri tarafından yeniden ele geçirilmesinden yaklaşık iki hafta sonra, Siyonist rejim Lübnan'daki iç çatışma atmosferini kullanarak bu ülkeye saldırdı ve çoğunluğu Lübnanlı Şiilere ait olan ve Hürremşehr’den kat kat fazla olan bölgeleri ele geçirdi. İsrail ordusunun hızlı hareketi ve Lübnan ordusunun aşırı zayıflığının yarattığı korku atmosferi, Lübnan işgalinin kalıcı olacağı izlenimini yaratıyordu.

O dönemde Arap ve Arap olmayan medyada İsrail ordusunun Suriye'yi işgal etme ihtimalini anlatan pek çok analiz yazıldı. Ancak bu analizlerin aksine, işgalci İsrail ordusu işgalden dört yıl sonra 1986 yılında Beyrut eyaleti ile kuzey ve doğu bölgelerini terk etti ve İsrail ordusunun ilk geri çekilişi gerçekleşti. O dönemde Şehit Seyyid Hasan Nasrallah, Beyrut'ta Hizbullah'ın askeri komutanıydı.

Bir diğer olay ise 1993 yılında gerçekleşen Madrid Konferansı ve Oslo anlaşmasıydı. O dönemde Batılı hükümetler, Araplar, Rusya, Çin, İsrail ve Filistin'in en önemli askeri örgütü olan Filistin Kurtuluş Örgütü bir anlaşmaya vardılar. Bu anlaşma, Filistin meselesinin nihai çözümünü ve İsrail ile Filistinliler arasındaki anlaşmazlığın çözümünü içeriyor gibi görünüyordu ama aslında amacı, İsrail'in istikrara kavuşması ve Filistin'in bölgesel denklemden çıkarılmasıydı.

O dönem Oslo Anlaşması'ndan yana atmosfer o kadar güçlüydü ki, bölgedeki bazı dostlarımız yetkililerimize “Konu kapandı, küresel bir anlaşmayı göz ardı etmek delilik” dediler.

Ancak düşünülenin aksine, müzakereler ve anlaşma ve aslında Oslo Planı, sorunun çözümüne yol açmadı, 2000 yılındaki intifadayla sonuçlandı ve bu süreçte hem taraflar arasındaki uzlaşmanın yerini askeri çatışma aldı, hem de Filistin Kurtuluş Örgütü yerini yeni cihatçı gruplara bıraktı. O dönemde söylendiği gibi, tüm Avrupa, Amerika, Araplar, İsrail, Rusya, Çin, Birleşmiş Milletler ve en önemli Filistin örgütleri Oslo hedeflerine ulaşmak için işbirliği yapmıştı.

Bir diğer olay ise 2003 baharının ilk günlerinde Irak'ın ABD ve İngiltere tarafından askeri olarak işgal edilmesiydi. Bu olayda tüm analizler ve fikirler İran İslam Cumhuriyeti'nin işinin bittiği, dolayısıyla İran'ın ya tüm iç ve dış politikasını değiştireceği ya da Afganistan ve Irak hükümetleri gibi ortadan kalkacağı yönündeydi. O dönemde henüz bir “Direniş Cephesi” yoktu ve Suriye ve Sudan hükümetleri ve Lübnan'daki Hizbullah hareketi İran İslam Cumhuriyeti'nin yanındaydı. O dönemde ortam o kadar sertti ki...

yazının devamı için linki tıklayınız...

https://rasthaber.com/tr/haber/yazar-haberleri/suriye-analizinde-stratejik-hata-141293

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM