1982 yılında Hürremşehr'in İran askeri güçleri tarafından
yeniden ele geçirilmesinden yaklaşık iki hafta sonra, Siyonist rejim
Lübnan'daki iç çatışma atmosferini kullanarak bu ülkeye saldırdı ve çoğunluğu
Lübnanlı Şiilere ait olan ve Hürremşehr’den kat kat fazla olan bölgeleri ele
geçirdi. İsrail ordusunun hızlı hareketi ve Lübnan ordusunun aşırı zayıflığının
yarattığı korku atmosferi, Lübnan işgalinin kalıcı olacağı izlenimini
yaratıyordu.
O dönemde Arap ve Arap
olmayan medyada İsrail ordusunun Suriye'yi işgal etme ihtimalini anlatan pek
çok analiz yazıldı. Ancak bu analizlerin aksine, işgalci İsrail ordusu işgalden
dört yıl sonra 1986 yılında Beyrut eyaleti ile kuzey ve doğu bölgelerini terk
etti ve İsrail ordusunun ilk geri çekilişi gerçekleşti. O dönemde Şehit Seyyid
Hasan Nasrallah, Beyrut'ta Hizbullah'ın askeri komutanıydı.
Bir diğer olay ise 1993
yılında gerçekleşen Madrid Konferansı ve Oslo anlaşmasıydı. O dönemde Batılı
hükümetler, Araplar, Rusya, Çin, İsrail ve Filistin'in en önemli askeri örgütü
olan Filistin Kurtuluş Örgütü bir anlaşmaya vardılar. Bu anlaşma, Filistin
meselesinin nihai çözümünü ve İsrail ile Filistinliler arasındaki anlaşmazlığın
çözümünü içeriyor gibi görünüyordu ama aslında amacı, İsrail'in istikrara
kavuşması ve Filistin'in bölgesel denklemden çıkarılmasıydı.
O dönem Oslo
Anlaşması'ndan yana atmosfer o kadar güçlüydü ki, bölgedeki bazı dostlarımız
yetkililerimize “Konu kapandı, küresel bir anlaşmayı göz ardı etmek delilik”
dediler.
Ancak düşünülenin aksine,
müzakereler ve anlaşma ve aslında Oslo Planı, sorunun çözümüne yol açmadı, 2000
yılındaki intifadayla sonuçlandı ve bu süreçte hem taraflar arasındaki
uzlaşmanın yerini askeri çatışma aldı, hem de Filistin Kurtuluş Örgütü yerini
yeni cihatçı gruplara bıraktı. O dönemde söylendiği gibi, tüm Avrupa, Amerika,
Araplar, İsrail, Rusya, Çin, Birleşmiş Milletler ve en önemli Filistin
örgütleri Oslo hedeflerine ulaşmak için işbirliği yapmıştı.
Bir diğer olay ise 2003 baharının ilk günlerinde Irak'ın ABD ve İngiltere tarafından askeri olarak işgal edilmesiydi. Bu olayda tüm analizler ve fikirler İran İslam Cumhuriyeti'nin işinin bittiği, dolayısıyla İran'ın ya tüm iç ve dış politikasını değiştireceği ya da Afganistan ve Irak hükümetleri gibi ortadan kalkacağı yönündeydi. O dönemde henüz bir “Direniş Cephesi” yoktu ve Suriye ve Sudan hükümetleri ve Lübnan'daki Hizbullah hareketi İran İslam Cumhuriyeti'nin yanındaydı. O dönemde ortam o kadar sertti ki...
yazının devamı için linki tıklayınız...
https://rasthaber.com/tr/haber/yazar-haberleri/suriye-analizinde-stratejik-hata-141293