Suriye’deki iç savaşın ardından enerji kaynakları ve
özellikle petrol sahaları, hem bölgesel hem de küresel güçlerin odağında yer
almaya devam ediyor. Ülkede merkezi bir yönetimin zayıfladığı bu süreçte petrol
sahaları, jeopolitik denklemlerin önemli bir parçası haline geldi.
Suriye’nin önemli petrol bölgeleri
Suriye’de petrol arama çalışmaları 1933 yılında, Irak Petrol
Şirketi’nin Kerkük sahalarını keşfetmesiyle başladı. 1956 yılında ilk ticari
petrol akışı sağlanırken, 1964 yılında Baas Partisi yabancı şirketleri ülkeden
çıkararak petrol sahalarını kamulaştırdı. Suriye’nin kanıtlanmış petrol
rezervlerinin 2016 verilerine göre yaklaşık 2,5 milyar varil olduğu tahmin
ediliyor. Bu rezervler, ülkeyi dünya genelinde 31. sıraya yerleştiriyor.
Suriye’deki petrol ve doğalgaz rezervleri ağırlıklı olarak
ülkenin doğusunda, Deyrizor bölgesinde, Fırat Nehri çevresinde
yoğunlaşmaktadır. Haseke vilayetinde ise Rümeylan, Suveyde ve Karacuq gibi
sahalar önemli üretim merkezleri arasında yer alıyor. Ancak Suriye hükümeti,
2012’den itibaren doğudaki sahaları kontrolünü kaybetmiş durumda.
Suriye petrol sahaları üzerinde hakimiyetin önemi
Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) uzmanı Oytun Orhan’a
göre, Suriye’nin enerji kaynakları sınırlı olmasına rağmen bu ülkenin
jeopolitik konumu oldukça kritik. Orhan, “Suriye’nin konumunu göz önüne
alırsak, bu ülkeyi kontrol eden aktör, bölge üzerinde büyük bir güce sahip
olacaktır” ifadelerini kullanıyor. Bu nedenle, merkezi bir yönetimin olmadığı
Suriye’de petrol sahalarının kontrolü özellikle Kürtler ve ABD için büyük bir önem
taşıyor.
Chatham House’un 2019 tarihli raporuna göre, Suriye
Demokratik Güçleri (SDG), ülkenin petrol sahalarının yaklaşık %70’ini kontrol
ediyor. Kürtler, Deyr ez-Zor ve Haseke bölgelerindeki ana petrol sahalarını
hakimiyetleri altında bulunduruyor ve buradaki kaynakları, kontrol ettikleri
bölgelerin ihtiyaçlarını karşılamak için kullanıyor. Ayrıca, 2019-2024 yılları
arasında SDG’nin, ham petrolü nakit para ve petrol ürünleri karşılığında Şam
yönetimine sattığına dair doğrulanmış raporlar bulunuyor.
Bu bölgede yaklaşık 1500 geleneksel petrol rafinerisi
faaliyet gösteriyor. Ancak boru hatlarındaki sık sık yaşanan patlamalar, petrol
nakliyesinde tankerlerin önemini artırıyor.
ABD ise Suriye’deki petrol sahalarının kontrolünde en önemli
küresel oyunculardan biri. 2015 yılından itibaren terör örgütü IŞİD’e karşı
kurulan koalisyon çerçevesinde, ABD Suriye’nin kuzeyindeki petrol sahalarına
hakimiyetini genişletti. Pentagon’dan Jonathan Rath Hoffman, 2019’daki bir
basın toplantısında, “Petrol sahalarından elde edilen gelirler ABD’ye değil,
Suriye Demokratik Güçleri’ne gidiyor” açıklamasında bulunmuştu.
Ancak ABD’nin Suriye’deki petrol sahalarına ilgisi stratejik
bir boyut taşıyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump, Amerikan güçlerinin bu
bölgede bulunmasının temel gerekçesinin “petrol güvenliğini sağlamak” olduğunu
belirtmişti. ABD’nin, SDG’nin kontrolündeki petrol sahalarını destekleyerek
bölgede nüfuzunu artırmaya çalıştığı görülüyor.
Suriye’de petrol sahalarının geleceği: Hangi güçler hakim
olacak?
Suriye’nin kuzey ve merkez bölgelerindeki petrol sahalarının
gelecekte kimler tarafından kontrol edileceği, bölgesel ve uluslararası
denklemler açısından büyük bir önem taşıyor. Beşar Esad hükümetinin çöküşü ve
müttefiklerinin etkisinin azalmasıyla birlikte, Amerikan-Kürt ekseni ve
Türkiye, bu sahalarda en önemli aktörler olarak öne çıkıyor.
Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), ABD’nin desteğiyle
petrol sahalarındaki hakimiyetini artırması bekleniyor. Forbes dergisine
konuşan enerji analisti Warren Mooney’e göre, ABD’nin desteği, SDG’nin petrol
sahalarındaki kontrolünü sürdürme çabalarını güçlendirecek. Halihazırda SDG,
Suriye petrol sahalarının yaklaşık %80’ini kontrol ediyor ve bu hakimiyetin
gelecekte daha da pekişeceği tahmin ediliyor.
ABD’nin bölgedeki varlığı ise iki farklı senaryoya
dayanıyor. Bazı uzmanlar, ABD’nin askeri varlığını petrol kaynaklarını kontrol
altında tutmak amacıyla sürdüreceğini öne sürerken, diğerleri Trump döneminde
sık sık gündeme gelen Suriye’den çekilme kararlarının bu dönemde de
uygulanabileceğini düşünüyor. 2019’da Trump, ABD güçlerini Suriye’den çekme
tehdidinde bulunmuş ancak petrol sahalarının ihracatı koşuluyla sınırlı bir
askeri varlığı sürdürmeyi kabul etmişti.
Türkiye ise Suriye petrol sahalarında etkili olabilecek bir
diğer önemli aktör. Türkiye, SDG’yi ve diğer Kürt grupları doğrudan hedef
alarak, Suriye’nin kuzeyindeki petrol sahalarını kontrol altına alma amacını
taşıyor. Ankara’nın, özellikle petrol açısından zengin olan Afrin ve diğer
bölgelerdeki gruplarla anlaşmalar yaparak, Deyr ez-Zor ve Haseke’deki
çatışmaları artırabileceği öngörülüyor. Öte yandan, SDG’nin Türkiye destekli
Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ile iş birliği yapması, bölgedeki durumu daha da
karmaşık hale getiriyor.
Sonuç
Sonuç olarak, durumun iç içe geçmiş yapısı, özellikle
Suriye’nin kuzeyindeki Kürt gruplar arasındaki ilişkiler, ABD’nin doğrudan
varlığı ve Kürt gruplarına verdiği destek ile Türkiye’nin Esad hükümeti
düşüşündeki başlıca aktör olan Tahrir el-Şam’a verdiği destek, enerji
kaynakları üzerindeki kontrolün, Suriye’deki jeopolitik aktörlerin dengelerini
etkileyeceğini gösteriyor/mehr