Türkiye’de Arap halkına karşı aşağılayıcı ve nerdeyse ırkçı
sayılabilecek bir tavır şu veya bu şekilde yaşadı. Araplar kalleşti, arkadan
vururlardı, geriydiler vb.
Tarihselci yaklaşımın maddi kategorileri bir düşünme yöntemi
olarak kullanılmadığı sürece akıl eksikliği eksik olmaz toplumdan!
Osmanlı İmparatorluğu bir feodal devlet olarak fetihçiydi,
doğal olarak toprak ele geçirmeye ve buradan doğan ranta yaslanıyordu temel
sömürü biçimi. Özellikle 1789 Fransız Devriminden sonra Osmanlı’nın fethettiği
topraklardaki halklar bağımsızlıkları için ayaklandılar. Yunan, Bulgar, Sırp
vb. sırası gelen bağımsızlığını elde etti, bunların hiç birini Araplar gibi
aşağılamak akla gelmiyor.
Araplar da bağımsızlıkları için isyan ettiler.
Ancak bağımsızlıkları özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası
emperyalizmle işbirliği yapan feodal egemenlerine karşı mücadele ile geldi. Bu
mücadele boyunca eşitsiz bir güç olan emperyalizme karşı devlet gücüne erişen
sosyalizmden destek aldılar.
Suriye, Lübnan, Mısır, Irak, Cezayir, Libya, Yemen, bu
ulusların tarihsel meşruiyetleri bu kategoriden doğuyordu.
Suudi Arabistan, Ürdün, BAE, Katar gibi emperyalizmle
işbirliği yapan feodal egemenliklerin tarihsel olarak geri olmaları da aynı
şekilde. Arap olmak değil önemli olan, hangi toplumsal düzen aşamasına nasıl
bir mücadele ile ulaştıkları esas olarak dikkate alınmalıdır.
Geçen yüzyılda SSCB’nin desteğini yol boyunca hisseden bu
burjuva devrimlerinin hepsi 1990 sonrası emperyalizmin operasyonlarına maruz
kaldı. Şimdi Suriye’nin tarihsel olarak geriye çekilişine tanıklık ediyoruz.
Mesele sadece cihatçı çetelerin yönetime gelmesi değil, mesele Suriye halkının
iradesine karşı Batı emperyalizminin hegemonyasının iktidara gelmesidir.
Suriye’nin başına gelene sevinenlere şunu hatırlatmak
zorundayız. Daha önce belirtmiştik, Türkiye Cumhuriyeti de erken bir örneği
olarak Suriye, Mısır, Irak gibi devletlerle tarihsel olarak aynı kategoridedir.
Sosyalizmin desteğini alan emperyalizme ve işbirlikçi feodal egemenlere karşı
gerçekleştirilen burjuva devrimi kategorisidir bu.
Bu Türkiye’nin de bir vadede benzer bir operasyona maruz
kalabileceğini bize söylüyor.
Kanlı Esat rejimi mi?
Burjuva iktidarları ne kadar kahramanca bir devrimle
iktidara gelirlerse gelsinler sömürücü tabiatlarının sonucu olarak çürümeye
uğrarlar. Kim Suriye devletinin tertemiz, hiç kirli işlere bulaşmamış, cinayet
işlememiş, yolsuzluk yaşamamış, baskı yapmamış bir devlet olduğunu iddia
ediyor?
Aynı kategorideki Türkiye temiz mi peki? 12 Mart faşizminde
işkence görenler, asılan devrimci gençler, 12 Eylül’ün tezgâhlanması esnasında
yaşamını yitiren aydınlar, gençler, darbe sonrası işkence tezgâhları, toplama
kampı gibi hapishaneler, 1990 sonrası faali meçhule kurban giden binlerce kişi,
AKP dönemindeki kamu mallarının yağmalanmasına dayanan vurgun, Ergenekon gibi
uyduruk davalarda yüzlerce kişinin hapsedilmesi, iktidar içi kavgaların halkı
katleden bombalamalara göz yumulması ile gitmesi…
Liste çok uzun, eksiksiz olması mümkün değil.
Ancak burjuva iktidarının emperyalizmle işbirliği yaparak,
cihatçı çetelere yaslanarak, komplolar kurarak, yabancı istihbarat
teşkilatlarına satılarak düşürülmesine izin veremeyiz. Bu işi emekçi halkın
kendi örgütlülüğü gerçekleştirecektir. İşçiler, ücretle çalışanlar, yoksul
köylüler, kent yoksulları, aydınlar, bunların örgütlülüğünün burjuva iktidarına
son vermesi tek meşru yoldur.
Suriye’de de böyleydi. 2011 öncesi liberal ve toplumsal
eşitsizliği arttıran politikalar Suriye emekçi halkının egemen sınıfa karşı
örgütlenmesini güçlendirecek ve iktidar değişikliğinin yolu açılacaktı.
Oysa ister İsrail’in işgallerle yayılmasının önündeki
engellerin temizlenmesi, ister uluslararası alanda faaliyet gösteren tekellerin
Suriye zenginliklerinin ve emekçi halkının üstüne çökmesi, ister emperyalist
rekabette avantaj kazanılması için olsun, Suriye 2011’den bu yana kapsamlı bir
emperyalist operasyonun konusu oldu.
Suriye’de emperyalist operasyonun başarısına sevinileceğine,
Türkiye’de egemen sınıfın bu operasyona bütün boyutları ile Suudi Arabistan
gibi gerici devletlerin yanında katılmış olmasından derin bir utanç
duyulmalıdır. Uzun vadeli bir İsrail-ABD komplosuna en başından itibaren
verilen destek uykularımızı kaçırmalıdır. Türkiyeli egemenlerin tamamen
yurtseverliğini kaybetmiş ve ülkesini savunamayacak bir kozmopolit sınıfa
dönüşmesi ibret vermelidir.
Suriye’nin tarihsel olarak geriye götürülüp parçalanmasına
sevinenler bir kez İsrail’in fırsatçılığına baksınlar. Onları durduracak kimse
kalmadı. İktidarı alan Cihatçılar İsrail ve ABD’nin kullanışlı ajanlarıdır.
Kürt halkının cesur ve onurlu bir halk olduğunu biliyoruz, ancak PYD de
İsrail’in müttefiki olarak işlevleniyor.
Komployla felce uğratılmış bir ulusun donanması, uçak
filoları, askeri tesisleri 50 bin kadar Filistinli ve Lübnanlıyı kısa bir süre
içinde katleden ve felakete sürükleyen İsrail ordusu tarafından alçakça yok
edildi.
Şimdi hala sevinen mi var? Onlara ağır bir şey söylemeliyiz.
Bu ağırlık basit ve biyolojik bir kabalık içermemeli, toplumsal bir ağırlığı
bulunmalı ve yüzleşenlerin yüzünü kızartmalıdır.
Öyleyse buyurun:
Sizi gidi Ufuk Uras çocuğu Ufak Uraslar!
Erhan Nalçacı/sol