Akıl Eksikliği 4: Suriye’ye Sevinmek

GİRİŞ: 14.12.2024 19:39      GÜNCELLEME: 14.12.2024 19:39
Rasthaber -  Suriye’de son günlerde yaşananlara sevinen çok sayıda çevre çıktı. Eğer bilinçli bir kötülük değilse bu sevincin nasıl bir akıl zafiyeti olduğunu ele alacağız.

Türkiye’de Arap halkına karşı aşağılayıcı ve nerdeyse ırkçı sayılabilecek bir tavır şu veya bu şekilde yaşadı. Araplar kalleşti, arkadan vururlardı, geriydiler vb.

Tarihselci yaklaşımın maddi kategorileri bir düşünme yöntemi olarak kullanılmadığı sürece akıl eksikliği eksik olmaz toplumdan!

Osmanlı İmparatorluğu bir feodal devlet olarak fetihçiydi, doğal olarak toprak ele geçirmeye ve buradan doğan ranta yaslanıyordu temel sömürü biçimi. Özellikle 1789 Fransız Devriminden sonra Osmanlı’nın fethettiği topraklardaki halklar bağımsızlıkları için ayaklandılar. Yunan, Bulgar, Sırp vb. sırası gelen bağımsızlığını elde etti, bunların hiç birini Araplar gibi aşağılamak akla gelmiyor.

Araplar da bağımsızlıkları için isyan ettiler.

Ancak bağımsızlıkları özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası emperyalizmle işbirliği yapan feodal egemenlerine karşı mücadele ile geldi. Bu mücadele boyunca eşitsiz bir güç olan emperyalizme karşı devlet gücüne erişen sosyalizmden destek aldılar.

Suriye, Lübnan, Mısır, Irak, Cezayir, Libya, Yemen, bu ulusların tarihsel meşruiyetleri bu kategoriden doğuyordu.

Suudi Arabistan, Ürdün, BAE, Katar gibi emperyalizmle işbirliği yapan feodal egemenliklerin tarihsel olarak geri olmaları da aynı şekilde. Arap olmak değil önemli olan, hangi toplumsal düzen aşamasına nasıl bir mücadele ile ulaştıkları esas olarak dikkate alınmalıdır.

Geçen yüzyılda SSCB’nin desteğini yol boyunca hisseden bu burjuva devrimlerinin hepsi 1990 sonrası emperyalizmin operasyonlarına maruz kaldı. Şimdi Suriye’nin tarihsel olarak geriye çekilişine tanıklık ediyoruz. Mesele sadece cihatçı çetelerin yönetime gelmesi değil, mesele Suriye halkının iradesine karşı Batı emperyalizminin hegemonyasının iktidara gelmesidir.

Suriye’nin başına gelene sevinenlere şunu hatırlatmak zorundayız. Daha önce belirtmiştik, Türkiye Cumhuriyeti de erken bir örneği olarak Suriye, Mısır, Irak gibi devletlerle tarihsel olarak aynı kategoridedir. Sosyalizmin desteğini alan emperyalizme ve işbirlikçi feodal egemenlere karşı gerçekleştirilen burjuva devrimi kategorisidir bu.

Bu Türkiye’nin de bir vadede benzer bir operasyona maruz kalabileceğini bize söylüyor.

Kanlı Esat rejimi mi?

Burjuva iktidarları ne kadar kahramanca bir devrimle iktidara gelirlerse gelsinler sömürücü tabiatlarının sonucu olarak çürümeye uğrarlar. Kim Suriye devletinin tertemiz, hiç kirli işlere bulaşmamış, cinayet işlememiş, yolsuzluk yaşamamış, baskı yapmamış bir devlet olduğunu iddia ediyor?

Aynı kategorideki Türkiye temiz mi peki? 12 Mart faşizminde işkence görenler, asılan devrimci gençler, 12 Eylül’ün tezgâhlanması esnasında yaşamını yitiren aydınlar, gençler, darbe sonrası işkence tezgâhları, toplama kampı gibi hapishaneler, 1990 sonrası faali meçhule kurban giden binlerce kişi, AKP dönemindeki kamu mallarının yağmalanmasına dayanan vurgun, Ergenekon gibi uyduruk davalarda yüzlerce kişinin hapsedilmesi, iktidar içi kavgaların halkı katleden bombalamalara göz yumulması ile gitmesi…

Liste çok uzun, eksiksiz olması mümkün değil.

Ancak burjuva iktidarının emperyalizmle işbirliği yaparak, cihatçı çetelere yaslanarak, komplolar kurarak, yabancı istihbarat teşkilatlarına satılarak düşürülmesine izin veremeyiz. Bu işi emekçi halkın kendi örgütlülüğü gerçekleştirecektir. İşçiler, ücretle çalışanlar, yoksul köylüler, kent yoksulları, aydınlar, bunların örgütlülüğünün burjuva iktidarına son vermesi tek meşru yoldur.

Suriye’de de böyleydi. 2011 öncesi liberal ve toplumsal eşitsizliği arttıran politikalar Suriye emekçi halkının egemen sınıfa karşı örgütlenmesini güçlendirecek ve iktidar değişikliğinin yolu açılacaktı.

Oysa ister İsrail’in işgallerle yayılmasının önündeki engellerin temizlenmesi, ister uluslararası alanda faaliyet gösteren tekellerin Suriye zenginliklerinin ve emekçi halkının üstüne çökmesi, ister emperyalist rekabette avantaj kazanılması için olsun, Suriye 2011’den bu yana kapsamlı bir emperyalist operasyonun konusu oldu.

Suriye’de emperyalist operasyonun başarısına sevinileceğine, Türkiye’de egemen sınıfın bu operasyona bütün boyutları ile Suudi Arabistan gibi gerici devletlerin yanında katılmış olmasından derin bir utanç duyulmalıdır. Uzun vadeli bir İsrail-ABD komplosuna en başından itibaren verilen destek uykularımızı kaçırmalıdır. Türkiyeli egemenlerin tamamen yurtseverliğini kaybetmiş ve ülkesini savunamayacak bir kozmopolit sınıfa dönüşmesi ibret vermelidir.

Suriye’nin tarihsel olarak geriye götürülüp parçalanmasına sevinenler bir kez İsrail’in fırsatçılığına baksınlar. Onları durduracak kimse kalmadı. İktidarı alan Cihatçılar İsrail ve ABD’nin kullanışlı ajanlarıdır. Kürt halkının cesur ve onurlu bir halk olduğunu biliyoruz, ancak PYD de İsrail’in müttefiki olarak işlevleniyor.

Komployla felce uğratılmış bir ulusun donanması, uçak filoları, askeri tesisleri 50 bin kadar Filistinli ve Lübnanlıyı kısa bir süre içinde katleden ve felakete sürükleyen İsrail ordusu tarafından alçakça yok edildi.

Şimdi hala sevinen mi var? Onlara ağır bir şey söylemeliyiz. Bu ağırlık basit ve biyolojik bir kabalık içermemeli, toplumsal bir ağırlığı bulunmalı ve yüzleşenlerin yüzünü kızartmalıdır.

Öyleyse buyurun:

Sizi gidi Ufuk Uras çocuğu Ufak Uraslar!

Erhan Nalçacı/sol

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM