Suriye'nin Petrol Sahaları Kimlerin Kontrolüne Geçecek?

GİRİŞ: 15.12.2024 08:23      GÜNCELLEME: 15.12.2024 08:23
Rasthaber -  Esad hükümetinin düşüşünün ardından, Suriye’deki enerji ve petrol sahaları büyük bir öneme sahip hale gelmiş ve bu ülkenin enerji sektörü, oradaki jeopolitik gelişmeler ve aktörlerin çıkarlarıyla iç içe geçmiştir.

Suriye’deki iç savaşın ardından enerji kaynakları ve özellikle petrol sahaları, hem bölgesel hem de küresel güçlerin odağında yer almaya devam ediyor. Ülkede merkezi bir yönetimin zayıfladığı bu süreçte petrol sahaları, jeopolitik denklemlerin önemli bir parçası haline geldi.

Suriye’nin önemli petrol bölgeleri

Suriye’de petrol arama çalışmaları 1933 yılında, Irak Petrol Şirketi’nin Kerkük sahalarını keşfetmesiyle başladı. 1956 yılında ilk ticari petrol akışı sağlanırken, 1964 yılında Baas Partisi yabancı şirketleri ülkeden çıkararak petrol sahalarını kamulaştırdı. Suriye’nin kanıtlanmış petrol rezervlerinin 2016 verilerine göre yaklaşık 2,5 milyar varil olduğu tahmin ediliyor. Bu rezervler, ülkeyi dünya genelinde 31. sıraya yerleştiriyor.

Suriye’deki petrol ve doğalgaz rezervleri ağırlıklı olarak ülkenin doğusunda, Deyrizor bölgesinde, Fırat Nehri çevresinde yoğunlaşmaktadır. Haseke vilayetinde ise Rümeylan, Suveyde ve Karacuq gibi sahalar önemli üretim merkezleri arasında yer alıyor. Ancak Suriye hükümeti, 2012’den itibaren doğudaki sahaları kontrolünü kaybetmiş durumda.

Suriye petrol sahaları üzerinde hakimiyetin önemi

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) uzmanı Oytun Orhan’a göre, Suriye’nin enerji kaynakları sınırlı olmasına rağmen bu ülkenin jeopolitik konumu oldukça kritik. Orhan, “Suriye’nin konumunu göz önüne alırsak, bu ülkeyi kontrol eden aktör, bölge üzerinde büyük bir güce sahip olacaktır” ifadelerini kullanıyor. Bu nedenle, merkezi bir yönetimin olmadığı Suriye’de petrol sahalarının kontrolü özellikle Kürtler ve ABD için büyük bir önem taşıyor.

Chatham House’un 2019 tarihli raporuna göre, Suriye Demokratik Güçleri (SDG), ülkenin petrol sahalarının yaklaşık %70’ini kontrol ediyor. Kürtler, Deyr ez-Zor ve Haseke bölgelerindeki ana petrol sahalarını hakimiyetleri altında bulunduruyor ve buradaki kaynakları, kontrol ettikleri bölgelerin ihtiyaçlarını karşılamak için kullanıyor. Ayrıca, 2019-2024 yılları arasında SDG’nin, ham petrolü nakit para ve petrol ürünleri karşılığında Şam yönetimine sattığına dair doğrulanmış raporlar bulunuyor.

Bu bölgede yaklaşık 1500 geleneksel petrol rafinerisi faaliyet gösteriyor. Ancak boru hatlarındaki sık sık yaşanan patlamalar, petrol nakliyesinde tankerlerin önemini artırıyor.

ABD ise Suriye’deki petrol sahalarının kontrolünde en önemli küresel oyunculardan biri. 2015 yılından itibaren terör örgütü IŞİD’e karşı kurulan koalisyon çerçevesinde, ABD Suriye’nin kuzeyindeki petrol sahalarına hakimiyetini genişletti. Pentagon’dan Jonathan Rath Hoffman, 2019’daki bir basın toplantısında, “Petrol sahalarından elde edilen gelirler ABD’ye değil, Suriye Demokratik Güçleri’ne gidiyor” açıklamasında bulunmuştu.

Ancak ABD’nin Suriye’deki petrol sahalarına ilgisi stratejik bir boyut taşıyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump, Amerikan güçlerinin bu bölgede bulunmasının temel gerekçesinin “petrol güvenliğini sağlamak” olduğunu belirtmişti. ABD’nin, SDG’nin kontrolündeki petrol sahalarını destekleyerek bölgede nüfuzunu artırmaya çalıştığı görülüyor.

Suriye’de petrol sahalarının geleceği: Hangi güçler hakim olacak?

Suriye’nin kuzey ve merkez bölgelerindeki petrol sahalarının gelecekte kimler tarafından kontrol edileceği, bölgesel ve uluslararası denklemler açısından büyük bir önem taşıyor. Beşar Esad hükümetinin çöküşü ve müttefiklerinin etkisinin azalmasıyla birlikte, Amerikan-Kürt ekseni ve Türkiye, bu sahalarda en önemli aktörler olarak öne çıkıyor.

Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), ABD’nin desteğiyle petrol sahalarındaki hakimiyetini artırması bekleniyor. Forbes dergisine konuşan enerji analisti Warren Mooney’e göre, ABD’nin desteği, SDG’nin petrol sahalarındaki kontrolünü sürdürme çabalarını güçlendirecek. Halihazırda SDG, Suriye petrol sahalarının yaklaşık %80’ini kontrol ediyor ve bu hakimiyetin gelecekte daha da pekişeceği tahmin ediliyor.

ABD’nin bölgedeki varlığı ise iki farklı senaryoya dayanıyor. Bazı uzmanlar, ABD’nin askeri varlığını petrol kaynaklarını kontrol altında tutmak amacıyla sürdüreceğini öne sürerken, diğerleri Trump döneminde sık sık gündeme gelen Suriye’den çekilme kararlarının bu dönemde de uygulanabileceğini düşünüyor. 2019’da Trump, ABD güçlerini Suriye’den çekme tehdidinde bulunmuş ancak petrol sahalarının ihracatı koşuluyla sınırlı bir askeri varlığı sürdürmeyi kabul etmişti.

Türkiye ise Suriye petrol sahalarında etkili olabilecek bir diğer önemli aktör. Türkiye, SDG’yi ve diğer Kürt grupları doğrudan hedef alarak, Suriye’nin kuzeyindeki petrol sahalarını kontrol altına alma amacını taşıyor. Ankara’nın, özellikle petrol açısından zengin olan Afrin ve diğer bölgelerdeki gruplarla anlaşmalar yaparak, Deyr ez-Zor ve Haseke’deki çatışmaları artırabileceği öngörülüyor. Öte yandan, SDG’nin Türkiye destekli Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ile iş birliği yapması, bölgedeki durumu daha da karmaşık hale getiriyor.

Sonuç

Sonuç olarak, durumun iç içe geçmiş yapısı, özellikle Suriye’nin kuzeyindeki Kürt gruplar arasındaki ilişkiler, ABD’nin doğrudan varlığı ve Kürt gruplarına verdiği destek ile Türkiye’nin Esad hükümeti düşüşündeki başlıca aktör olan Tahrir el-Şam’a verdiği destek, enerji kaynakları üzerindeki kontrolün, Suriye’deki jeopolitik aktörlerin dengelerini etkileyeceğini gösteriyor/mehr

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM