Batılı yayın organlarında, Avrupa Birliği (AB)
yetkililerinin Suriye’ye acil olarak hareket ederek, çok yönlü ilişkiler kurma
çabalarına dikkat çekildi. Alman Dışişleri Bakanlığı, HTŞ lideri Ahmed El Şara
ile Şam'da görüşmeler yaptı.
AB Dışişleri Bakanları, Rus askeri üslerinin kapatılması çağrısında
bulundu. HTŞ liderliği Suriye’de erken seçimleri reddetti ve bazı
"geleneklere" (Şeriat kuralları vb.) saygı gösterilmesini istedi.
AB içinde yönlendirici bir etkiye sahip olan Almanya, Suriye
üzerinde daha etkili olmaya çalışırken, Rusya’yı etkisiz hale getirmek için
planlar geliştiriyor. AB’nin NATO üyesi ülkelerle yapılan toplantısında Mark
Rutte silahlanma bütçesine ayrılan ödemelerin artırılmasını talep etti.
Önümüzdeki 4-5 yıl içinde Rusya ile bir savaş olacağını
söyledi. Burada en önemli rolün Almanya’da olacağı ifade edildi. Bu adımın,
seçim sürecindeki Almanya’da oluşacak hükûmetin masasına görev dosyası
oluşturma amacı taşıdığı gelişmelerden anlaşılıyor.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Türkiye’ye “Batı
çıkarlarını desteklesin ve 2. İsrail planını ortadan kaldıracak adımlar
atmasın” beklentisiyle geldi.
YENİDEN YAPILANDIRMA BEKLENTİSİ
HTŞ İdlib’de yönetimde olduğu süreçte Almanya ile ilişki
içindeydi ve önemli maddi destekler alıyordu. Şimdi bu ilişkiler Suriye
yönetimine taşınan HTŞ ile ilişkilere ve nüfuza etki etme yarışına taşındı.
Filistinli çocuk, kadın ve sivillerde dahil 50 bin kişiden
fazlasını katleden İsrail siyonistlerinin AB’de en hararetli destekçisi Almanya
kurtarıcı edasıyla hızla Suriye’ye gidiyor.
Almanya, AB içinde Türkiye’yi parçalama faaliyetindeki
PKK’nın en baş hamisi ve destekçisidir. Atlantik hegemonyacılığının AB’deki
koçbaşı rolünü oynayan, Rusya’yı yerle bir etmeyi ilan eden yöneticileri
bulunan Almanya, Suriye’de ancak bölücü bir rol oynayabilir.
İsrail’in, PKK/YPG’nin destekçisi, federatif bir yapıdan
yana olan bir Almanya ancak parçalanmış ve ABD-İsrail hakimiyetinin Suriye’deki
ortağı olarak işlev görür.
Esad yönetiminin yıkılmasının bir hafta içinde olup bittiği
gibi izah edilme çabaları uzun yıllar süren Batı yıkıcı faaliyetlerini
gizlemeye hizmet etmektedir. Bazı Avrupalı yetkililer bu zamanı bekliyorduk
diye itiraflarda bulundu.
Geçmişte kurulan bu ilişkiler bugün Suriye üzerinde kim daha
etkili olacak rekabetine zemin oluşturuyor. Bu çabalar aynı zamanda yönetim
krizleri yaşayan AB ülkelerinde hükümetler için yol haritaları hazırlamaya
hizmet etmektedir.
AB ÜLKELERİNİN SURİYE'Yİ ETKİLEME YARIŞININ SEYRİ
“Almanya, Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) tarafından kurulan yeni
Suriye hükûmeti üzerinde mümkün olan en fazla etkiye sahip olmak için Batılı
güçler içindeki yarışta öncü bir rol oynuyor. 17 Aralık Salı günü Alman
diplomatlar ilk kez Şam'da hükûmet temsilcileriyle bir araya geldi.
Başka bir Alman diplomat da AB adına görüşmelerde bulunmak
üzere Suriye’nin başkentine gelmişti. Kalkınma Bakanı Svenja Schulze'ye göre,
Almanya son yıllarda HTŞ tarafından kontrol edilen Suriye'nin İdlib vilayetine
her zaman fon sağladı ve bu nedenle en iyi bağlantılara sahip. Schulze, ‘Şu
anda önemli olan birçok aktörü tanıyoruz’ dedi.
Bu arada, AB Dış Politika Sorumlusu Kaja Kallas, AB'nin
Suriye'ye yönelik temel talebinin ‘Rus etkisinden kurtulmak’ olduğunu
yineliyor. Bu, özellikle Suriye'deki iki Rus askerî üssüne atıfta bulunuyor. Bu
arada HTŞ lideri Ahmed El Şara, erken seçimlerin ‘biraz zorlama’ olduğunu
söylüyor.
Öte yandan Suriye'de, gelecekte belirtilmemiş ‘geleneklere’
saygı gösterilmesi gerekecekti; ülke yeniden ‘doğal Suriye’ olmalı.”
Alman diplomatlar Şam'da yeni Suriye hükûmetinin
temsilcileriyle ilk görüşmeleri yaptılar. Dışişleri Bakanlığı Yakın ve Orta
Doğu'dan Sorumlu Komisyon Üyesi Tobias Tunkel başkanlığındaki dört kişilik
heyet 17 Aralık’ta Suriye'nin başkentini ziyaret etti. Geçiş hükûmetinin fiili
Dışişleri Bakanı ile yapılan görüşmenin “iyi geçtiği” söylendi.
Tunkel, HTŞ lideri Ahmed el Şara ile de bir araya geldi.
Suriye’deki siyasi geçiş süreci ve azınlıkların korunması ile kadın haklarına
ilişkin beklentiler üzerinde duruldu. Şam’daki Alman büyükelçiliğinin yeniden
açılması kararlaştırıldı. Alman diplomat Michael Ohnmacht, AB’nin Suriye
delegasyonu başkanı sıfatıyla Şam'a gelmişti; fiili Dışişleri Bakanı ile o da
görüştü.
Alman hükûmeti, Suriye'nin yeniden inşasını şekillendirme
girişimine iyi hazırlandı ve ülke üzerinde önde gelen bir etki sağladı.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, bu yıl
Suriye'deki sivil toplum kuruluşlarına ve BM projelerine ayrılan toplam 125
milyon avronun bir kısmı HTŞ'nin kontrolündeki İdlib’e gitti.
Federal Kalkınma Bakanı Svenja Schulze, “Temaslarımız var,
önemli olan birçok aktörü tanıyoruz. Aslında on üç yıl boyunca bu an için
hazırlandık.” dedi.
Bakan, geleceğe yönelik olarak: “Devlet yapılarının
geliştirilmesi bizim temel işimizdir.” diye konuştu.
Schulze, Berlin’in İdlib’e verdiği destekle cihatçıların
iktidarını istikrara kavuşturmasını, onları etkilemenin mümkün olduğu
iddiasıyla haklı çıkardı
BLINKEN’IN HTŞ İLE DOĞRUDAN TEMASI
HTŞ’nin kurduğu yeni hükûmet üzerinde doğrudan nüfuz sahibi
olmak için Batılı güçler arasındaki büyük yarış aralık ortasında Şam'da
yoğunlaştı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, ABD'nin HTŞ ile “doğrudan”
temas kurduğunu açıkladı. 15 Ekim Pazar günü, İngiltere Dışişleri Bakanı David
Lammy, ülkesinin de örgütle “diplomatik temas” içinde olduğunu duyurdu.(3)
HTŞ lideri El Şara'yı İngiltere'nin Suriye Özel Temsilcisi
Ann Snow ve diğerlerinin yanında gösteren fotoğraflar dolaşıma girdi. Suriye
Özel Temsilcisi Jean-François Guillaume başkanlığındaki dört kişilik bir
Fransız heyeti, Suriye geçiş hükûmetinin bir temsilcisiyle bir araya geldi.
İtalya zaten Şam'da mevcuttu; yaz aylarında Suriye’deki
büyükelçiliğini yeniden açmıştı. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen,
Şam’daki durumla ilgili görüşmelerde bulunmak üzere Ürdün’e ve Türkiye’ye
gitti. AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas, bazı Arap devletleri,
ABD ve Türkiye'nin temsilcileri ile Ürdün’ün başkenti Akabe’de bir araya geldi.
Görüşmelerde HTŞ lideri Ahmed El Şara, “İsrail ile bir
çatışma istemiyoruz.” dedi. Ayrıca Batılı devletlerin Suriye’ye yönelik
yaptırımlarını derhal kaldırmasını istedi. Bunlar nihayetinde Beşar Esad
hükûmetine yönelikti ve bu hükûmet şimdi devrildi. El Şara, “Bu bir müzakere
konusu değil.” diye uyardı.
RUSYA’YI SURİYE’DE ETKİSİZLEŞTİRME
Avrupa’nın, özellikle Almanya’nın Atlantik merkezli
hâkimiyet planlarına uygun adımları içinde en önemli harekat planı Rusya’yı
etkisiz hale getirmek. Almanya’da, seçim sürecinde hangi sonuçlar alınacağından
bağımsız olarak NATO planları çerçevesinde Rusya’nın etkisizleştirilmesi
masadadır.
Kısa vadede, milliyetçi partilerin iktidara gelmesi dışında
bu plan yürürlükte kalabilir. AB yetkililerinin hızlı bir tempoda Suriye
ziyaretlerinin adımlarından biri budur.
Berlin ve Brüksel’in Şam’daki önemli hedeflerden ilki,
Rusya’nın Suriye’deki askeri üslerini (Tartus’taki deniz üssü ve Lazkiye
yakınlarındaki Hımeymim Hava Üssü) mümkün olan en kısa sürede kapatmaktır.
AB'nin yeni dış politika Yetkilisi Kaja Kallas, katıldığı AB
Dışişleri Bakanları Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, çoğunluğun,
Suriye'deki yeni liderliğin “Rus etkisinden kurtulmasının” şart olmasını talep
ettiğini söyledi.
Kallas, “Rusya ve İran'ın Suriye'nin geleceğinde yeri
olmamalı” talebinde bulundu.(4) Hollanda Dışişleri Bakanı Caspar Veldkamp
gazetecilere verdiği demeçte, “Rusların Suriye’den çıkmasını istiyoruz” dedi.
İspanya Dışişleri Bakanı José Manuel Albares, Rusya’nın Suriye’den çıkması
talebinin AB'nin korunması gereken “kırmızı çizgilerinden” olduğunu kaydetti.
SURİYE ÜZERİNDEKİ PLAN VE YAPTIRIMLAR
Almanya en önde olmak üzere AB ülkelerinin çoğunluğu
Kürtler, Hristiyanlar, bütün etnik ve dini grupların nasıl güvence altına
alınacağı noktasında birleşiyor. Batı Suriye’de üniter bir devlet yapısı
yerine, her oluşumun temsil edildiği federatif bir devlet yapısı istiyor.
Böylece istikrarsızlık ve iç çatışmaların önünü açıyorlar.
Azınlıkların durumunun öncekine göre daha da kötüleşeceğini
söyleyen İslami bilim insanı Guido Steinberg, “Suriye Anayasası askıya alındı.
İslamcı milis HTŞ ve müttefiki gruplar 10 yıldır İdlib’de bölgeyi yönetiyor.
Orada Hristiyan topluluklar, Dürziler hiçbir siyasi rol oynayamadılar.
Azınlıkların hiçbir sosyal etkileri yoktu. Bunun Yeni Suriye’de de geçerli
olacağını varsaymalıyız.” (5)
Avrupa ülkelerinin, Türkiye’ye karşı Fırat’ın doğusunda
PKK/YPG’ye karşı bir işgal girişimi vb. gibi saldırgan tutum aldıkları
görülüyor. Bu arada ABD’nin uydurduğu IŞID saldırılarına karşı PKK/YPG’nin
savaştığı gibi teröristlere meşruiyet alanı yaratmaya çalışıyorlar.
Türkiye’nin sınır güvenliği ve ülke bütünlüğü için zorunlu
olan Fırat’ın doğusuna karşı harekatına şiddetle karşı çıkıyorlar. Bu tutumla
İsrail ve PKK/YPG ortaklığı ile Türkiye’nin bölünmesi ve 2. İsrail’in
kurulmasının önünü açıyorlar. Zaten Suriye’nin hedef alınması ve doğu
Akdeniz’de yoğunlaşmanın ana hedeflerinden birisi budur.
AB yetkilileri 50 binin üzerinde Filistinliyi katleden ve
Suriye’yi bütün BM kararları ve insan haklarına aykırı olarak işgal etmesini
onaylar konumdadırlar. Bunun amacı da İsrail’in PKK/YPG ile buluşması ve 2.
İsrail’in kuruluşunu sağlamaktır. Batı zaten İsrail’in Batı Asya’ya bir kama
olarak saplanmasını ve zorla Filistin topraklarını işgal etmelerini sağlamış
devlet kurdurmuştu.
TÜRKİYE GÜVENLİĞİNİ Mİ BATI’NIN BEKLENTİLERİ Mİ
Suriye merkezli olarak Batı Asya’daki gelişmelerle ilgili
olarak gözler Türkiye’nin üzerine çevrilmiş durumda. Gelişmekte olan ülkeler ve
özellikle de gelişmelerden en çok etkilenen İran, Irak, Rusya ve diğer bölge
ülkeleri Türkiye’nin atacağı adımları izlemektedirler.
ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye’yi ve Erdoğan’ı övüyor.
Bunun bir tek amacı var: Türkiye Batı çıkarlarını öncelikli olarak kollasın ve
2. İsrail planını ortadan kaldıracak adımlara girişmesin. AB Komisyonu Başkanı
Ursula von der Leyen de Türkiye’ye benzer beklentiler içinde gelmiştir. Ayrıca
Türkiye’nin güvenliğini doğrudan ilgilendiren teröre karşı mücadelesine
cepheden karşı çıkmaktadır.
AB Komisyonu Başkanı von der Leyen ziyareti sırasında
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinde Türkiye’nin rolüne
özellikle işaret etti. Trump’ın Erdoğan’ı yönlendirmek için sarfettiği sözlerin
benzerini von der Leyen de dillendirdi. Suriyeli göçmenler için 1 milyar avro
daha ayırdıklarını belirtti. İsrail’in işgalci, soykırımcı tavrına ve Suriye’deki
işgalci ilerlemesine karşı görüş belirtmedi ya da laf olsun diye konuştu.
Türkiye’yi işgalci, saldırgan olarak suçlayan görüşlere katıldığı zaten ortada.
Türkiye Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin merkezinde bulunduğu
kuşatma ve iç kargaşalık planlarına karşı öncelikle kararlı bir politik tutum
almalıdır. İkili, yalpalayan, devlet zaafları taşıyan tavırlar düzeltilmelidir.
Türkiye, HTŞ ve ortak hareket edenlerin Suriye’nin parçalanması ve federal yapı
ile iç kargaşalıklara düşmesine karşı ağırlığının koymalıdır.
Bölge ülkelerinin beklentisi budur. Fırat’ın doğusunda
PKK/YPG’nin yok edilmesine yönelik vatan savunması mücadelesinde tereddüde yer
yoktur. Birikimleri, ordusu ve milletiyle güçlü ve Batı Asya’da önder bir
konumda olan Türkiye beklentilere uygun adımlar atmalıdır.