Rasthaber - Öncelikle ârif sadece hakkı talep eder, başka bir şeyi değil. Onun marifetine, Allah’a ibadetine hiçbir şey tesir edemez. Çünkü O’nu ibadet edilmeye layık görür. Allah Teâlâ’ya karşı duyulan bu duygu şereflidir, ibadetin saiki ne rağbettir ne de korku…
Bu kelamdan murad, ârifin gaye açısından muvahhid olmasıdır.
Ârifin yegâne hedefi Allah Teâlâ’dır. Alllah Teâlâ’yı dünyevî ve uhrevî
nimetlerinden dolayı talep etmez. Dünyevî ve uhrevî nimetlerden dolayı ibadet
eden kimsenin gayesi haddizatında nimetin kendisidir. Bu durumda Allah Teâlâ
nimetler için bir vesile ve bir vasıta olmuş olur. Kişinin hakikî mâbudu ve
isteği bu nimetler olur. Yahut da daha dakik bir ifadeyle mâbudu ve matlabı
kişinin kendi nefsi olmuş olur. Çünkü âbid, bu nimetleri ihtiyaçlarını
karşılamak için talep etmektedir.
Ârife gelince ise onun bütün talep ettiği şey sadece
Allah Teâlâ’dır. Ârif ilahî nimetleri talep ediyorsa ancak bu nimetlerin O’nun
fazlı ve lütfu oluşundan dolayıdır. Buna göre, ârif olmayan kişi Allah Teâlâ’yı
nimetleri için talep ederken, ârif Allah’ın nimetlerini Allah için talep eder.
Akla şöyle bir soru gelebilir: Ârif Allah Teâlâ’yı
herhangi bir gaye dolayısıyla talep etmiyorsa neden O’na kulluk ediyor? Her
ibadetin bir gayesi yok mudur?
İbn Sînâ bu soruya şöyle cevap verir: Ârifin
ibadetten iki gayesi vardır: Birincisi, Mâbud ibadet edilmeye layıktır. Bunun
bir benzeri şudur: İnsan bir şahısta veya bir şeyde kemal görür de ona
övgülerde bulunur. Eğer “Bu övgünün gerekçesi ve yararı nedir?” diye soracak
olursan sana şöyle cevap verir: “Ben herhangi bir çıkardan dolayı onu övüyor değilim.
Ben onu övülmeye layık gördüm de ondan dolayı övdüm.” Kahramanlara yönelik
yapılan övgülerin geneli bu kategoriye konulabilir. İkinci olarak; ibadetin zâtî
güzelliliği ve şerefi. İbadet kul ile Rabbi arasında bir bağ olduğundan dolayı
haddizatında –korku veya çıkardan dolayı değil- yerine getirilmesi gerekir.
Bu bağlamda Hz. Ali (a.s.)’dan şu meşhur cümle
aktarılmıştır:
“İlahî, ne cehennem ateşinden ne de cennetine
duyduğum iştiyaktan dolayı sana ibadet ediyorum. İbadete layık gördüğümden dolayı
sana ibadet ediyorum.”
Ârifler çoğunlukla insanın yaşamının, özelde de
ibadetlerin gayelerinin Allah dışında başka bir şey olmasını şirk olarak
adlandırırlar. İrfan bu şirkin yüzde yüz karşısındadır.