Esaret Döneminde İmam Seccad’ın Hareketi

GİRİŞ: 25.07.2024 15:07      GÜNCELLEME: 25.07.2024 15:07
Rasthaber -  Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla

Şiîler ve imamet çizgisine inananlar arasında Aşura’dan sonraki vaziyet, acayip bir vaziyetti. Emevi uşaklarının yaptıkları vahşilikler, ister Kerbela’da ister Kufe’de ve ister Şam’da Peygamber ailesine yaptıkları zulümler imamet çizgisine ilgi duyan herkesi dehşete düşürdü. Elbette bildiğiniz gibi İmam Hüseyin’in ashabının seçkinleri ya Aşura olayında ya da Tevvabin olayında şehadete ulaştılar. Ama geride kalan kimseler Cebbar Yezid saltanatı ve sonrasında da Mervan’ın kudreti karşısında hak sözleri söyleyebilecek cesarete sahip değildiler. Mümin ama darmadağın, teşkilatsız, korkutulmuş ve gerçekte fiilen imamet yolundan sapmış bir topluluk... Bu, Şiî toplumundan İmam Seccad (a.s) için geriye kalan mirastı. Aşırı baskı, oldukça zayıf destek gücü... İmam Seccad asil, mektebî ve hakiki İslami akımın korunması için bu dağınıkları bir araya toplamalı ve onları hakiki İslami hükümet olan Alevi hükümete yakınlaştırmalıydı. Bu şartlar altında İmam Seccad (a.s), otuz dört yıl çaba sarf etti. Ben sadece İmam Seccad'ın hayatından seçkin bölümleri burada sizlere beyan edeceğim.

Dördüncü İmam’ın iftihar dolu hayatının ilk bölümü esaret dönemidir. Elbette Dördüncü İmam iki kere esir olmuş ve iki kez zincirlere bağlı hâlde Şam’a götürülmüştür. Bu esaretin birincisi Kerbela’dan, ikincisi ise Abdülmelik b. Mervan zamanında Medine’den gerçekleşmiştir. İmam Seccad (a.s), Kerbela’dan Hüseynî esirlerle birlikte Şam’a götürüldüğünde adeta bir Kur’an ve İslam timsaliydi. Şehitlerin toprak üzerine düştüğü andan itibaren Ali b. Hüseyin’in yiğitliği ön plana çıkmaya başladı. Hiçbir erkeğin bulunmadığı o kervanda ufacık kızlar, küçük çocuklar, korumasız kadınlar İmam Seccad'ın etrafına toplanmışlardı; İmam (a.s) onların rehberliğini üstlenmişti. Durumu toparlamaya çalışmış; Şam’a yetişinceye kadar yol boyunca iman bağıyla birbirine kenetlenen bu topluluğun şüpheye ve tereddüde kapılmasına izin vermemiştir. Kafile Kufe’ye girdi. Bu ailenin bütün erkeklerinin öldürülme fermanını veren Ubeydullah b. Ziyad, kervanda bir erkeğin olduğunu görünce kim olduğunu sordu. İmam: “Ben Ali b. Hüseyin’im.” dedi. Ubeydullah b. Ziyad Ali b. Hüseyin’i ölümle tehdit etti. Burada imamet, maneviyat ve rehberliğin ilk cilvesi aşikâr oldu.

İmam: “Bizi ölümle mi tehdit ediyorsun? Oysaki şehadet bizim için keramettir [üstünlüktür], biz Allah yolunda öldürülmekle iftihar ederiz; ölümden korkmayız.” buyurdu. Ubeydullah b. Ziyad’ın adamları bu cesaret karşısında geri adım attılar.

Şam’da birbirini izleyen günler boyu esirlerle birlikte kötü ve namünasip şartlar altında tutmanın ardından Yezid’in aklına İmam Seccad’ı (a.s) kendisiyle birlikte mescide götürüp ruhi açıdan da onu halkın karşısında zayıf düşürme düşüncesi geldi. Muhaliflerin ve her yerde bulunan İmam taraftarlarının yaptıkları tebligatların hükümeti olumsuz etkilemelerini engelleyecek bir şey yapmalıydı. İmam (a.s) söz konusu mecliste Yezid’e “Bırak ben de minbere çıkayım ve halka konuşayım.” dedi. Yezid, doğal olarak bu süre içerisinde ruhi açıdan yeterince zayıf düşmesi gereken Peygamber evladı bu esirin ve hasta gencin, kendisi için tehlike oluşturabileceğini sanmıyordu. Dolayısıyla İmam’ın konuşmasına izin verdi. İmam Seccad (a.s), minbere çıktı. İmametin felsefesini, şehadet olayını ve Emevi hükümetinin tağuti yönünü hükümetin merkezinde açıkladı. Şam halkının ayaklanmasına sebep oldu. İmam Seccad Übeydullah b. Ziyad karşısında, Şam’ın kandırılmış halk yığınları karşısında ve Emevi düzeninde Yezid’in memurları karşısında korkmadan hak sözü haykırabilen bir şahsiyettir. Dünya hayatı onun için bir değer ifade etmiyordu.[1]

* * *

Yazının devamını okumak için linki tıklayınız: https://rasthaber.com/tr/haber/yazar-haberleri/esaret-doneminde-imam-seccad-in-hareketi-136523 

YORUMLAR

REKLAM