İslam ve insanın toplumsal terbiyesinin yararı açısından
bunun ibadetin özüyle bir bağlantısı bulunmamaktadır. Yani ibadetin özü bununla
kaim olmaz. İslam bütün yüzlerin diledikleri yere dönmektense tek bir eksene dönmesinin
vâcibliğine vurgu yapmaktadır. Böylece insanlar aynı yöne yönelmelerinin bir
sorumluluk olduğunu anlayacaklardır.
Bu yöneliş, vahdet ve hedefin birliği noktasında ders
olarak kabul edilebilir. Bütün mekânlar O’nun nezdinde eşit olmasına rağmen Allah
Teâlâ’nın bizim için bu yeri seçmesinin nedeni nedir?
Allah Teâlâ “Doğrusu insanlar için ilk kurulan ev,
âlemler için bereketli ve bir hidayet kaynağı olan Mekke’deki evdir (
Kâbe’dir).” 2 buyurmaktadır.
Allah Teâlâ’ya kulluk için kurulan ve inşa edilen ilk
mâbed ve mescid Kâbe’dir. Bu mâbed bizi kadim tarihle bağlantılı hale
getirmektedir. Yani bizi Hz. İbrahim’e ve ondan önceki insanlara götürmektedir.
Rivayetler bize şunu göstermektedir: Kâbe her ne kadar Hz. İbrahim’in eliyle
inşa edildiyse de daha öncesinde de kıble idi. Rivayetler bize Hz. Nuh’un veya
daha önceki insanların yapısını kurduğu bu evin Hz. İbrahim (a.s.) tarafından
yenilendiğini göstermektedir. Sonra da Kâbe günümüze kadar gelmiştir. Zaman içinde
her ne kadar Kâbe yıkılmış veya yenilenme ihtiyacı baş göstermişse bu ihtiyaç
giderilmiştir.
Bu tercih, haddizatında kulluğun saygınlığının
göstergelerindendir. Yani ibadetin bu açıdan şöyle bir ehemmiyeti vardır: Yükümlülerin
namaz esnasında ibadet gayesiyle yeryüzünde yapılan ilk mescide ve mâbede
yönelmeleri gerekir. Ben İslam ve İran’ın karşılıklı hizmetleri adlı eserimde –beş
bin yılı aşkın bir süreyi bulan- Zerdüştlerin ateşi takdisi konusunu ele aldım.
Özellikle Me’mun döneminde olmak üzere, eskiden beri bu konunun incelenebilmesi
için meclisler oluşturulmuştur. Müslümanlar ne zaman Zerdüştlere bu
fiillerinden dolayı itiraz etmeye kalkışmışlarsa hep “Bizler ateşe tapıyorsak
sizler de taşa tapıyorsunuz. Çünkü sizler Kâbe’ye yöneliyorsunuz.” veya “Siz
nasıl ki, taşa ibadet etmiyorsanız bizler de ateşe ibadet etmiyoruz. Bizler
yüzlerimizi ateşe doğru dönüyoruz. Ama ona ibadet ediyor değiliz.” cevabıyla
karşılaşmışlardır. Bu cevap bütünüyle yanılgıdır. Müslüman’ın Kâbe karşısındaki
duygularıyla Zerdüştîlerin ateş karşısında duygu ve hisleri birbirinden
farklıdır. İki grubun duygularındaki etmen iki dinî yapının kitaplarındaki öğretilerden
kaynaklanmaktadır.
Kâbe’ye doğru yönelen bir Müslüman asla ona ibadet etme
duygusuna kapılmaz. Hatta böyle bir düşünce Müslüman çocukların dahi aklına
gelmez. Zerdüştîlerde ise durum şunu yansıtmaktadır: Onların her bir bireyi bir
şekilde ateşe ibadet etmektedir. İster bu, bir ilahın simgesi olsun ister başka
bir itibarla olsun fark etmemektedir. Onların tutumları bütünüyle putları
takdis eden ve onlara ibadet eden putperestlere benzemektedir.
Her halükârda namazda kıbleye dönmenin vâcib oluşu ibadetin
kapsamına girmektedir. İbadetin özü, gerçekleşen soyut bir şeydir. Kişi köşeye
çekilip dilediği yöne yönelerek bir ibadeti eda etse kabul görmez. Rükû ve
secde gibi, namazın fiillerinden oluşan hareketleri içinde barındıran şeyin tesirinden
uzak bu tür ibadetler kabul edilen kategoriye girmemektedir.
Yani namazın her bir hareketi Allah Teâlâ’nın huzurunda huşu ve huzu’u temsil etmektedir. İslam hayat için zarurî olarak gördüğü eğitsel konulardan oluşan ve bu grupta yer alan bu ameliyeleri uygulamak ister.
Namazın Eğitsel Etkisi: Temizlik
Namazın Eğitsel Etkisi: Kişilik Oluşumu
Namazın Eğitsel Etkisi: Hakların Yerine Getirilmesi
Namazın Eğitsel Etkisi: İltizam ve Vakte Saygı
---------------------------------------------------------
1 Bakara Sûresi, 115.
2 Âl-i İmran Sûresi, 96.