Rasthaber - Meleklerin Yaratılışı
Kur’an-ı Kerim:
“Hamd, gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılan Allah’a mahsustur. Yaratmada dilediğini artırır. Doğrusu Allah, her şeye kadir olandır.”[1]
“Putperestlere sor, kızlar senin Rabbinin de erkekler onların mı? Yoksa melekleri kız olarak yarattığımızda onlar hazır mı idiler?”[2]
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Daha sonra münezzeh olan Allah göklerinde yerleştirmek ve melekutunun yüce göğünü imar etmek için eşsiz yaratıklarını yani meleklerini yarattı. Onlar vesilesiyle göklerinin geniş yarıklarını doldurdu ve fezalarının arasındaki fasılayı onlarla giderdi.”[3]
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur
“Aziz ve celil olan Allah meleklerini nurdan yaramıştır.”[4]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Melekler nurdan yaratılmıştır, cinler ateş kıvılcımından, Âdem ise sizler için (Kur’an’da) beyan edilen şeyden.”[5]
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Allah melekleri nurdan yaratmıştır, onlardan bazısı sinekten daha küçüktürler.”[6]
İmam Ali (a.s) meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur:
“Onlar yerden yükselttiğin, senden en çok korkan ve sana en yakın olanlar yaratıklardır. Sulbe yerleşmemiş, rahme sokulmamışlar, nütfeden yaratılmamışlardır. Zamanın hadiseleri onları dağıtmaz. Onlar senin katındaki yerlerindedirler, yerleri senin yanındadır. İstekleri sende toplanır. İbadetlerinin hepsi sanadır. Emrinden gafletleri azdır. O halde kendilerine gizli olan hakikatinin künhüne de erseler, amellerini hiçe sayıp kendilerini kınarlar.”[7]
İmam Ali (a.s), hakeza şöyle buyurmuştur:
“O melekleri yarattın ve göklerinde onlara yer verdin onlarda ne bir gevşeklik, ne bir gaflet, ne bir isyan, ne bir günah vardır. Onlar yaratıklarından seni en çok bilenlerdir ve yaratıklarından senden en çok korkanlardır ve yaratıklarından sana en yakın olanlardır ve yaratıklarından sana itaat ile en çok amel edenlerdir. Ne gözlerin uykusu, ne akılların yanlışlığı, ne de bedenlerin gevşekliği onlar için söz konusudur. Onlar babalarının sırtlarında ve annelerinin rahimlerinde yer almadılar, onlar aşağılık bir sudan yaratılmadılar. Aksine onları birden vücuda getirdin ve sonra da onları göklerinde yerleştirdin.”[8]
Resulullah (s.a.a), müşriklere hüccet ve delil göstererek şöyle buyurmuştur:
“Sizin duyularınız meleği algılayamaz. Zira onlar görülmeyen hava cinsindendir. Eğer gözleriniz bir meleği görecek kadar güçlü ve keskin olursa şöyle dersiniz: “Bu melek değil, aksine beşerdir.”[9]
Melekler Hakkında Bir Çift Söz
Kur’an-ı Kerim’de defalarca melekler zikredilmiştir. Ama onlar arasında sadece Cebrail ve Mikail’in adı anılmıştır. Diğer melekler ise sıfatlarıyla anılmıştır. Örneğin Melek’ul-Mevt (ölüm meleği), Kiram’el-Katibin, Seferet’ul-Kiram, el-Verere ve Rakib ve Atid vb…
Münezzeh olan Allah’ın kendi sözünde (Kur’an’da) melekler hakkında zikrettiği amel ve sıfatlar ile bu konuda daha önce zikredilmiş hadislerden de anlaşıldığı üzere evvela melekler yüce varlıklardır. Allah-u Teala ile meşhud (maddi) âlem arasında vasıta konumundadırlar.
Zira küçük ve büyük bütün olaylarda meleklerin bir etkisi vardır. Olayların boyutlarına bağlı olarak her olaya mutlaka bir veya birden fazla melek vekil kılınmıştır. Elbette onların bu konudaki rolü sadece ilahi emri akışına koymak veya onları yerli yerine yerleştirmektir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“Allah’tan önce söz söyleyemezler; ancak O’nun emri üzerine iş işlerler.”[10]
İkinci olarak melekler asla Allah’ın emrine isyan etmezler. Zira melekler bağımsız bir iradeye sahip varlıklar değillerdir. Dolayısıyla da onlar münezzeh olan Allah’ın iradesine aykırı bir şey dilemezler. Bu yüzden de hiçbir şeyi küçük görmezler ve kendi sorumluluklarına verilen hiçbir ilahi emri tahrif etmezler, azaltıp çoğaltmazlar ve değiştirmezler. Nitekim Allah-u Teala bizzat şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın kendilerine verdiği emirlere başkaldırmayan, kendilerine buyurulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.”[11]
Üçüncü olarak melekler sayıları çok olmakla birlikte çok çeşitli mertebelere sahiptirler. Onlardan bazısı yüce, bazısı düşük makamlıdır.
Onlardan bazısı emir vermekte ve emirlerine itaat edilmektedir. Diğer bazısı da memurdur ve emre itaat etmektedir. Emir veren melekler Allah’ın emriyle emretmekte ve onun emrini memura götürmektedir. Memur olan kimse de Allah’ın emriyle memurdur ve hakikatte Allah’a itaat etmektedir. O halde meleklerin kendiliğinden hiçbir bağımsızlığı yoktur ve hiçbir role sahip değildirler. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.”[12]
Hakeza şöyle buyurmuştur:
“Sözü dinlenen ve güvenilen.”[13]
Hakeza şöyle buyurmuştur:
“Rabbiniz ne söyledi?” Diye sorarlar; “Hak söyledi” derler.”[14]
Dördüncü olarak melekler asla mağlub ve yenilgi haline düşmezler. Zira onlar Allah’ın emri ve iradesi üzere hareket etmektedirler.
“Ne göklerde ne de yerde Allah’ı aciz bırakacak bir güç vardır.”[15]
Hakeza Allah-u Teala şöyle buyurmuştur:
“Allah, işinde hâkimdir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”[16]
Hakeza şöyle buyurmuştur:
“Allah, buyruğunu yerine getirendir.”[17]
Buradan da açıkça anlaşıldığı üzere melekler cismani maddeden münezzeh olan varlıklardır. Zira madde, zeval, fesat ve değişikliğe maruzdur. Maddi varlıkların özelliği kendi hedeflerine doğru harekette, tedricen kemale ermeleridir. Elbette bazen de bir takım engel ve afetlerle karşılaşmakta, hedefinden mahrum hale düşmekte ve hedefine ulaşmadan önce ortadan kalkmaktadır.
Buradan da anlaşıldığı üzere meleklerin suretleri, şekilleri ve cismani heyetleri hakkında rivayetlerde yer alan bilgiler ve bizim rivayi bahsimizde daha önce aktardığımız miktar, meleklerin Peygamberler ve imamlara temessül ve zuhur hakikatini beyan etmektedir. Onlar sadece melekleri böyle nitelendirmişlerdir. Hâlbuki onların hiçbir suret veşekille irtibatları yoktur. Zira temessül ve teşekkül (zuhur ve şekle dönüşme) arasında fark vardır. Meleğin insana temessülü bir meleğin kendisini müşahade eden kimseye insan şeklinde zuhur etmesidir. O halde melek, müşahade ve idrak kalıbında insani şekil ve surete girer. Ama haddi zatında ve idrak çerçevesi dışında meleksel surete sahip bir melektir. Bu ise teşekkül ve tasavvurun (şekillenme ve surete bürünmenin) tam tersinedir. Zira eğer melek, insan şeklinde şekillenip ve insan suretinde olursa, haddi zatında da insandır ve de idrak ile dış âlem arasında bir fark yoktur. Zira bu durumda, her dışarıda, hem de zihinde insandır.
Münezzeh olan Allah da temessül hakkında dediğiniz anlamı tasdik etmekte, Mesih ve Meryem olayında şöyle buyurmaktadır:
“Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan olarak görünmüştü.”[18]
Ama dillerde dolaşan bilgilere bakıldığında melek, köpek ve domuz dışında her şekle bürünen latif bir cisimdir. Cin ise çeşitli şekillere, hatta köpek ve domuz şekline dahi bürünen latif bir cisimdir. Bu söylentinin, ne akli delili vardır, ne de kitap ve muteber sünnette nakli bir kaynağa sahiptir. Bazıları da bu konuda icma iddiasında bulunmuşlardır. Bunlara cevap olarak şöyle demek gerekir: “Evvela bu iddianın gerçeği yoktur, böyle bir icma söz konusu değildir, ayrıca icma olsa da bu tür itikadi meselelerde icmanın hüccet oluşu hakkında delil mevcut değildir.”[19]
Meleklerin Varlık Âleminde Tedbir Vasıtası Olduğunda Bir Çift Söz
Kur’an-ı Kerim’den anlaşıldığı kadarıyla meleklerin bu dünyada ve hem de diğer dünya Allah-u Teala ve varlıkları arasında vasıtadırlar. Yani olaylar hakkında ölüm gelmeden ve başka âleme intikal etmeden önce ve hakeza ondan sonra melekler meşhud (görülen) âlemin sebeplerinden daha üstün birer vasıta konumundadırlar.
Ama dönüş anında yani, ölümün nişanelerinin zuhur ettiği, canın alındığı, soruların sorulduğu, kabir azabı, öldürme ve herkesin sura üfürülüşle yeniden diriltildiği, haşredildiği, amel defterlerinin kulların eline verildiği, terazilerin ikame edildiği, kulların hesabının görüldüğü, kulların cennete ve cehenneme doğru sürüldüğü zamanlarda, meleklerin vasıta oluşu, açıklamaya bile gerek duyulmayan bir konudur. Bu konuya delalet eden ayetler oldukça çoktur. Onları zikretmeye ihtiyaç yoktur. Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt imamlarından (a.s) bu konuda nakledilen rivayetler de sayısızdır.
Meleklerin teşrii, yani vahiy nüzulu, bu konuda şeytanların müdahalesini önleme, Peygamberleri takviyet etme, müminleri teyit etme ve istihbar vesilesiyle onları temizleme hususunda da meleklerin vasıta olduğu tümüyle açık bir mevzudur, beyan ve açıklamaya hiçbir gerek yoktur.
Ama meleklerin bu dünyada işleri tedbir vasıtası olduğu hususunun delili ise bu surenin başındaki ilk ayetlerin mutlak oluşudur. Nitekim şöyle buyurmuştur:
“Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun. Canları kolaylıkla alanlara and olsun. Yüzüp yüzüp gidenlere and olsun. Yarıştıkça yarışan ve işleri yöneten meleklere and olsun.”
Hakeza başka bir delili de şu ayettir:
“Hamd, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler kılan Allah’a mahsustur.”[20]
Bu ayetin tefsirinde de dediğimiz gibi ayetin mutlak oluşu, meleklerin yaratıldığına ve işlerinin de Allah-u Teala ve yaratıkları arasında vasıta olduğuna ve Allah’ın emirlerini icra için gönderildiklerine delalet etmektedir. Nitekim meleklerin niteliğini beyan eden şu ayetten de bu gerçek anlaşılmaktadır:
“Hayır; melekler şerefli kılınmış kullardır. Allah’tan önce söz söyleyemezler; ancak O’nun emri üzerine iş işlerler.”[21]
“Üstlerinde olan Rablerinden korkarlar ve emrolundukları şeyleri yaparlar.”[22]
Ayrıca meleklerin kanatlarının olması da bu konuya işaret etmektedir.
O halde melekler Allah ile yaratıkları arasında, Allah’ın emrini onlar arasında icra etmekten başka bir role sahip değildir ve bu vasıta oluş da sıradan bir olay değildir. Yani münezzeh olan Allah emrini onlar vasıtasıyla icra etmektedir. Böylece onların da daha sonra vasıtasız olarak icra etmesi sağlanmaktadır. Zira Allah-u Teala’nın sünnetinde ihtilaf ve sapma yoktur.
“Rabbim elbette doğru yoldadır.”[23]
Hakeza şöyle buyurmuştur:
“Sen Allah’ın yasasında bir değişiklik bulamazsın. Sen Allah’ın yasasında bir başkalaşma da bulamazsın.”[24]
Bazı meleklerin diğerlerinden üstün oluşu, üst meleğin, bir alt meleğe emredişi de bu aracılık örneğindendir. Zira itaat edilen melek gerçekte Allah-u Teala ile itaat eden melek arasında, Allah-u Teala’nın emrini ulaştırmaya aracılık etmektedir.
Tıpkı Melek’ul-Mevt’in (ölüm meleğinin) yardımcılarından birine, bir kimsenin canını almasını emretmesi gibi… Nitekim Allah-u Teala da meleklerin sözünden şöyle nakletmektedir:
“Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.”[25]
Buraya kadar söylediklerimiz, yani meleklerin Allah-u Teala ile yaratıkları arasında vasıta oluşu ve meleklerin, olayların kendilerine isnat edildiği etkenler olduğu gerçeğinin olayların maddi yakın sebeplere isnadı ile hiçbir aykırılığı yoktur. Zira nedensellik olayı, uzunluğuna bir iştir, enine değil. Yani yakın sebep olayı meydana getiren sebeptir, uzak sebep ise nedenin nedenidir.
Hakeza meleklerin vasıta oluşu ve olayların kendilerine isnadı, olayların Allah’a isnadı ile ve de Rububiyet tevhidi gereğince bütün varlıkların ve olayların yegâne sebebinin Allah oluşu ile hiçbir aykırılığı yoktur. Zira söylendiği gibi nedensellik olayı, uzunlamasına gerçekleşen bir olgudur, enine değil! Olayların meleklere isnadı, onların yakın doğal sebeplere isnadı ile hiçbir çelişkisi yoktur. Kur’an-ı Kerim olayların doğal nedenlere ve olaylara isnadını teyit etmiştir.
Hakeza onların meleklere istinadını da kabul etmektedir.
Nedenlerin hiç birisi Allah-u Teala karşısında bir bağımsızlığa sahip değildir. Dolayısıyla Allah’tan kopmamıştır ve dolayısıyla da o nedene isnat edilen şey münezzeh olan Allah’a istinattan ayrı değildir. Putperestlerin söylediği ve inandığı inanç, yani Allah’ın işlerin idaresini yakın meleklere bıraktığı ve kendisinin artık bu işlerde bir rolünün olmadığı, onların tümüyle bağımsız çalıştığı doğru değildir. Zira Kur’an-i tevhit, her şeyden, tam bağımsızlığı reddetmektedir. Onlar kendileri için hiçbir fayda, zarar, ölüm, hayat ve diriliş hususunda irade ve yetki sahibi değildir.
Eşyanın uzak ve yakın sebeplere isnadı ve bu sebeplerin münezzeh olan Allah’a dayanması olayını bir yazıya benzetmek mümkündür. Zira insan da kendi eli ve kalemiyle yazmaktadır. Bu yazıyı hem kaleme isnat etmek mümkündür, hem de el ve kalem vesilesiyle yazan kimseye isnat etmek mümkündür. Ama gerçek anlamıyla asıl neden, nedensellik hususunda bağımsızlığı olan insandır ve insanın yazmaya istinadı ile çelişmemektedir.
Hakeza meleklerin tedbir işlerinde aracı olmasının Allah-u Teala’nın sözünden anlaşıldığı üzere bazı meleklerin veya tümünün sürekli ibadet, tespih ve Allah’a secde durumunda olmasıyla da hiçbir aykırılığı yoktur. Nitekim ayette şöyle yer almıştır:
“Katında olanlar O’na kulluk etmekten çekinmezler ve usanmazlar. Gece ve gündüz, bıkmadan tespih ederler.”[26]
Hakeza şöyle buyurulmuştur:
“Doğrusu Rabbinin katında olanlar, O’na kulluk etmekten büyüklenmezler, O’nu tenzih ederler ve yalnız O’na secde ederler.”[27]
Zira meleklerin ibadet, secde ve tespihi de Allah’ın izzeti tarafından gelen bir emrin tedbir ve emri yerine gerirme işinin aynısı olabilir. Nitekim şu ayet de buna işaret ediyor olabilir:
“Göklerde ve yerde bulunan her canlı ve melekler, büyüklük taslamaksızın Allah’a secde ederler.”
Koruyucu Melekler
Kur’an-ı Kerim:
“O, kulların üstünde yegâne kahirdir ve size koruyucular gönderir. Artık birinize ölüm gelince elçilerimiz, bir eksiklik yapmaksızın onun canını alırlar.”[28]
“Ardında ve önünde insanoğlunu takip edenler vardır; Allah’ın emriyle onu gözetirler. Bir kavim kendi nefsinde olanı değiştirmedikçe Allah onları değiştirmez. Allah bir milletin fenalığını dileyince artık onun önüne geçilmez. Onlar için Allah’tan başka hami de bulunmaz.”[29]
“Oysa, yaptıklarınızı bilen değerli yazıcılar sizi gözetlemektedirler.”[30]
“Tefsir-i Kumi’de “Sizi gözetlemektedirler” ayeti hakkında şöyle yer almıştır: “Yani insana tayin edilen iki melek demektir. “Yaptıklarınızı bilen değerli yazıcılar” ise iyilikleri ve kötülükleri yazarlar.”[31]
İmam Sadık (a.s), kendisine, “Neden Allah gizlilikleri ve en gizlilikleri bildiği halde melekleri tayin etmiştir?” diye soran Zındık’a şöyle buyurmuştur: “Allah bu iş ile melekleri kul edinmiş, onları kendi yaratıklarına şahit kılmıştır. Böylece kullar da meleklerin kendileriyle beraber olması hasebiyle, Allah’a itaate daha fazla dikkat göstermekte, Allah’a isyan etmekten daha çok sakınmaktadır. Nice defa kul günahı kastetmekte, ama iki müvekkel meleği hatırlaması sebebiyle günahtan sakınmakta ve kendini korumaktadır. Zira şöyle demektedir: “Rabbim beni görmektedir, beni gözetleyen melekler de bu günahıma tanıklık edeceklerdir.
Allah lütfu ve merhameti sebebiyle melekleri kullarına müvekkel kılmış, böylece insanları isyankâr şeytanlardan, yeryüzünde eziyet eden haşerelerden, bir çok afetlerden ve diğer zararlardan Allah’ın izniyle kendilerinin de anlamadığı bir şekilde aziz ve celil olan Allah’ın emri gelinceye kadar korumaktadır.”[32]
“İmam Bakır (a.s), Allah-u Teala’nın, “Ardında ve önünde insanoğlunu takip edenler vardır; Allah’ın emriyle onu gözetirler” ayeti hakkında şöyle buyurmuştur: “Allah’ın emriyle onu bir kuyuya düşmekten veya başına bir duvarın yıkılmasından veya bir musibetin çatmasından korurlar. Eceli geldiğinde ise onu yalnız bırakırlar ve onu mukadderatına (taktir edilen şeylere) doğru sürerler. Bu koruyucular gece kendisini koruyan iki melek ile gündüz kendisini koruyan iki melektir ve bu işi sırayla yaparlar.”[33]
İmam Sadık (a.s), Al-i Sam’ın kölesi Abdula’la’ya şöyle buyurmuştur: “Sana göre “Biz onları saydıkça sayıyoruz” Ayetinden maksat nedir?” Ben (Abdul’a’la) şöyle arzettim: “Günlerin sayısıdır.” İmam şöyle buyurdu: “Babalar ve anneler de bunu saymaktadır. Hayır, ayetin maksadı, nefeslerin sayısıdır.”[34]
ehlader
[1]Fatır suresi, 1. ayet
[2]Saffat suresi, 149-150. ayet
[3]Nehc'ül-Belağa, 91. hutbe
[4]el-İhtisas, 109
[5]Kenz'ul-Ummal, 15156
[6]a.g.e. 15175
[7]Nehc'ül-Belağa, 109. hutbe
[8]Tefsir-i Kummi, 2/207
[9]Bihar, 59/171/1
[10]Enbiya suresi, 27. ayet
[11]Tahrim suresi, 6. ayet
[12]Saffat suresi, 164. ayet
[13]Tekvir suresi, 21. ayet
[14]Sebe suresi, 23. ayet
[15]Fatır suresi, 44. ayet
[16]Yusuf suresi, 21. ayet
[17]Talak suresi, 3. ayet
[18]Meryem suresi, 17. ayet
[19]Tefsir-i el-Mizan, 17/12
[20]Fatır suresi, 1. ayet
[21]Enbiya suresi, 26 ve 27. ayetler
[22]Nahl, 50
[23]Hud suresi, 56. ayet
[24]Fatır suresi, 43. ayet
[25]Saffat suresi, 164. ayet
[26]Enbiya suresi, 19-20. ayetler
[27]A’raf suresi, 206. ayet
[28]En’am suresi, 61. ayet
[29]Ra’d suresi, 11. ayet
[30]İnfitar suresi, 10-12. ayetler
[31]Tefsir-i Kummi, 2/409
[32]İhticac, 2/242
[33]Bihar, 59/179/16
[34]el-Kafi, 3/259/33