ABD'nin New York kentinde yapılan BM Genel Kurulu'nun bu
yıl ‘hiç kimseyi geride bırakmamak’ temasıyla
yapıldığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Küresel
barış ve güvenliğin korunması açısından önem taşıyan temel meselelere dair
görüşlerimizi paylaştım. Gazze özelinde mevcut uluslararası sistemin ve
kurumların asli görevlerini yerine getirme noktasında sınıfta kaldıklarını bir
kez daha açıkça ifade ettim" dedi.
New York'ta bulunduğu sürede ikili görüşmeler
gerçekleştiren Erdoğan, İran, Sırbistan ve Ukrayna, Maldivler
Cumhurbaşkanları, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı, Kuveyt Veliaht Prensi,
Arnavutluk, Pakistan, Irak, Lübnan, Almanya, Hollanda, Yunanistan ve Ermenistan
Başbakanları, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ile bir araya geldiğinin
altını çizdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
ABD ziyareti sırasında yaptığı görüşmeleri şu sözlerle özetledi:
Genel Kurul görüşmeleri öncesinde 22 Eylül günü düşünce
kuruluşu temsilcileriyle bir araya geldik. Aynı günün akşamında Türk Amerikan
Ulusal Yönlendirme Komitesi TASK'ın geleneksel akşam yemeğine iştirak ettik.
Türk-Amerikan toplumunun ülkemizin çıkarlarını savunma noktasında yürüttüğü
faaliyetleri takdirle takip ediyoruz. TAİK'in düzenlediği 15. Türkiye Yatırım
Konferansı'nda Amerikan iş çevreleriyle istişarelerde bulunduk. Amerikalı
girişimcilere ülkemizin sunduğu yatırım fırsatlarını anlattım. Türkiye ekonomisinin
önümüzdeki dönemine dair yol haritasını kendileriyle paylaştık. Amerika son iki
senedir en fazla ihracat yaptığımız ikinci, en fazla ithalat yaptığımız beşinci
ülke oldu. İkili ticaret hacmimiz geçtiğimiz yıl 30 milyar doları aştı. Toplam
100 milyar dolarlık ticaret hedefimize iyi bir planlamayla ulaşabileceğimize
inanıyoruz.
'Bir suçlunun Birleşmiş Milletler çatısı altında yer
alabilmesi gerçekten bir utanç vesilesi'
Cumhurbaşkanı Erdoğan Gazze ve Lübnan'daki
duruma ilişkin "Gazze'de kötüleşen insani krizin üzerinde
özellikle durdum. Yaklaşan kış mevsimi öncesinde Filistin'e yönelik yardımları
mutlaka artırmamız gerektiğini, bunun için iş birliği içinde çalışmamız, İsrail
üzerindeki baskıyı yoğunlaştırmamız gerektiğini tüm görüşmelerimde
muhataplarıma ifade ettim. Sizler de zaten an be an takip ediyorsunuz. İsrail
tam da bizim aylardır uyardığımız şekilde Gazze'deki ateşi tüm bölgeye yaymak
için her yola başvuruyor. Lübnan'a yönelik saldırılar bunun en
son örneği oldu. Son bir haftada 600’ün üzerinde Lübnanlı katledildi. Dünya
sessiz kaldıkça ve Batılı ülkeler İsrail yönetimine silah desteği verdikçe, bu
katliamlar maalesef devam edecek. Görüşmelerimizde bu tehlikeye dikkat
çektik" dedi.
İsrail başbakanı Netanyahu'nun ABD'ye gelişi ve
"Birleşmiş Milletler nezdinde İsrail'i engelleyecek somut bir adımın
atılamamış olmasını, liderler düzeyinde ortak bir itirazın yükselmemesini nasıl
değerlendiriyorsunuz?" sorusunu Erdoğan şöyle
cevapladı:
Filistin'de soykırım yapmış bir suçlunun Birleşmiş Milletler
çatısı altında yer alabilmesi gerçekten bir utanç vesilesidir. Bu, vahşice
katledilen bebeklerin, çocukların, annelerin, babaların Birleşmiş Milletler
görevlilerinin, gazetecilerin ve daha nicelerinin hatıralarına ihanettir. Dün,
bizim Birleşmiş Milletler Genel Kurulu konuşmamızın akabinde İsrail
delegasyonunun tavırlarına dikkat ettiyseniz, çok garip bir tavır içindeydiler.
Çünkü kendilerini savunacak halleri yok. Duruşları zaten bunu gösteriyor. Bu
nedenle biz herkesi tarihin doğru tarafında durmaya çağırdık ve çağırıyoruz.
Mazlumla zalimi, katille maktulü ayıramayan ve her birine hak ettiği muameleyi
yapamayan bir düzen, çürümeye yüz tutmuş demektir. Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu ya o katile hak ettiği gibi davranır ya da bu utanç verici durum
Birleşmiş Milletler tarihine bir kara leke olarak geçer. Maalesef olacak olan
da budur. İsrail, Birleşmiş Milletler kararlarına zerre saygısı olmayan,
Birleşmiş Milletler’in ilkelerini defalarca çiğnemiş bir devlettir. Böyle bir
devlete gereken dersi yazılı ve görsel materyallerle vermek, inanıyorum ki en
önemli görevdir.
BM'in geleceğiyle ilgili gelen soru üzerine
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Birleşmiş Milletler, savaşları
önleme misyonunu yerine getiremeyen, kimseye söz dinletemeyen, kendi
görevlilerini dahi koruyamayan ve onları öldüren İsrail'den hesap soramayan bir
pozisyondadır. Nitekim dün Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio
Gueterres ile yaptığımız görüşmede bana kayıp rakamını verince gerçekten çok
şaşırdım. Ciddi sayıda Birleşmiş Milletler görevlisi şu anda İsrail'in
katliamlarına kurban gitti. Birleşmiş Milletler, güçlünün haklı olduğu bir
düzene bekçilik yapan bir yapıya dönüşmüş ve işlevselliğini yitirmiş
durumdadır. Mevcut düzende Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin dokunulmaz
beş üyesi, istediğini acımasızca yapabiliyor. Zaten geçici üyelerin herhangi
bir fonksiyonu yok. Konseye geçici üye olarak alınan devletler orada idare
ediliyorlar. Peki bu daimi üyeler nerelerden? Asya, Avrupa, Amerika… Dini
noktada da dünyada Müslüman ülkelerin sayısı belli, ama Müslüman ülkelerden
hiçbiri daimi üyeler arasında yer almıyor. Şimdi Afrika daimi üyelik istiyor.
Peki Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Afrikalıya yer var mı, yok.
Japonya üyelik istiyor mu, istiyor. Peki yer var mı, yok. Avrupa'dan Almanya
istiyor. Almanya'ya da yer yok. Türkiye olarak biz de istiyoruz. Bize de yer
yok. Niye? Türkiye olarak biz, Almanya, Japonya burada istediğini alamayan
ülkeler konumunda. Biz haklı talebimize devam edeceğiz. Sayın Guterres de
yaptığımız görüşmede bize hak verdi ama bu hakkı teslim etmek gibi bir güçleri,
bir imkanları da yok" dedi.
Ukrayna ile ilgili gelen soruyu Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle
yanıtladı:
Biz bu konferansın içinde yer almaya hazır olduğumuzu
söyledik. Bu konuda yine aynı şekilde gerek Dışişleri Bakanı Hakan Fidan gerek
istihbarat teşkilatımız onlarla irtibat halinde olacaklar. Temennimiz odur ki
bölgeye bu barışı getirebilme noktasında Türkiye olarak biz bu işin bir yerinde
yer alırız. Biz Ukrayna-Rusya savaşında adil bir barışı belki de en çok
arzulayan ülkeyiz. Elimizi taşın altına koymaktan çekinmedik ve barış için
çabalıyoruz. Bu savaşın diplomasi ve diyalog yoluyla sona ermesi mümkündür.
Yeter ki sorunları bu yolla çözebileceğimize hem savaşan taraflar hem diğer
aktörler inansın. Şu anda maalesef buna yakın değiliz. Biz hem Ukrayna hem
Rusya tarafıyla görüşebiliyor olmamızı barışa giden yolda bir avantaj olarak
görüyoruz. Bu zorlu yolu yürüyebilir ve hedefe ulaşabilirsek, insanlığa büyük
hizmet etmiş olacağız. Taraflar kışkırtmaları, silahlanma yarışını, insanların
değil silahların konuştuğu bir düzeni terk etmeden, barış umudu somut bir
biçimde doğmayacak. Fakat biz yılmadan o umudu aramayı sürdüreceğiz. Gayretleri
artıracak ve daha çok çalışacağız.
'Günümüzün Hitleri Netanyahu da bu gerçekle yüz yüze
gelecek'
"Bölgesel bir savaş durumunda
Türkiye'nin pozisyonu, durduğu yer nasıl olur? sorusu üzerine
Cumhurbaşkanı Erdoğan şu yanıtı verdi:
Lübnan, rahmetli Refik Hariri'nin döneminde bir başka
Lübnan'dı. Çok daha zengindi, güçlüydü. Ama şu anda artık o Lübnan kalmadı.
Şimdi Lübnan'ın yeniden kendine gelmesi için onlara imkanlar sağlayacağız, bu
durumu yeniden nasıl aslına dönüştüreceğiz onu düşüneceğiz? Temennimiz odur ki
Lübnan bir an önce bu travmayı atlatsın. Bugünkü televizyon yayınlarında
izlediğim kadarıyla Lübnan'ın durumu çok kötü. Rabbim yar ve yardımcıları
olsun. Diğer taraftan İsrail bir rüya görüyor, o rüyasını gerçekleştirmek için
bölgemizdeki halkların yaşamlarını kabusa çevirmeyi de göze almış gibi
görünüyor. Zamanında Hitler de bir rüya görmüştü ve o da çeşitli milletlere
mensup halklara kabus yaşatmıştı. Neticede gördüklerinin bir rüya olduğunu net
bir şekilde anladı. Er ya da geç günümüzün Hitleri Netanyahu da bu gerçekle yüz
yüze gelecek. Herkesin bir planı var ama biz inanıyoruz ki Allah’ın da bir
hesabı var.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'in “Güney'de
Türkiye olmadan Avrupa Kıtası’nın güvenliği öngörülemez, imkansız” sözlerinin
sorulması üzerine Erdoğan, "Ben Sayın Stoltenberg’e
hakikaten görevi boyunca Türkiye'yle olan münasebetlerini en ideal şekilde
sürdüren bir Genel Sekreter olarak bakıyorum. NATO Genel Sekreterliği boyunca
bunu başarıyla sürdürdü. Türkiye'yle münasebetlerinde de hiçbir zaman olumsuz
bir çizgi çizmedi. Sayın Rutte ile bakalım bu durum nasıl devam edecek? Yeni
Genel Sekreter Mark Rutte ile de Hollanda Başbakanlığı süresi içerisindeki
dostluğumuz iyiydi. İnşallah NATO Genel Sekreterliği’nde de bu dayanışmayı, bu
birlikteliği yine devam ettiririz. Kurucu değerlerinden uzaklaşan ve onlara
sahip çıkamayan uluslararası kuruluşlar ve ittifaklar yozlaşır. Bu temel
arızayı gideremezlerse artık ana görevlerini dahi yapamaz hale gelirler. NATO
eğer “hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için” ilkesini “hepimiz bazılarımız
için, bazılarımız hepimiz için” gibi bir forma dönüştürme tehlikesi ile yüz
yüze gelirse o yozlaşma başlar. Bunun için tedbirler almak ve vakit geçirmeden
uygulamak gerekir. Hele konu güvenlik gibi hayati bir husus ise ilkelerden milim
sapma olmamalıdır. Türkiye, NATO içerisinde yükümlülüklerinin de
sorumluluklarının da farkında olan ve bunları eksiksiz yerine getiren güvenilir
bir müttefiktir. Türkiye’nin NATO için ne kadar kıymetli olduğunu Avrupa’nın
bildiği ancak zaman zaman bunu göz ardı ettiğini görüyoruz" ifadeleriyle
değerlendirdi.
'Amerika'da F-35 konusunu bizler yalnız Trump döneminde
yaşamadık, sonrasında da devam etti'
Açıklamalarında Türkiye-ABD ilişkilerine de değinen Erdoğan,
şu cümleleri kaydetti:
Amerika'da F-35 konusunu bizler yalnız Sayın Donald Trump
döneminde yaşamadık, sonrasında da devam etti. Hepsi de bize bu hayal
kırıklığını yaşattı. Cumhuriyetçiler de yaşattı, Demokratlar da... Şimdi yeni
süreçte bunun sürüp sürmeyeceğini göreceğiz. 1 milyar 450 milyon dolar
alacağımız var. Bu öyle böyle bir rakam değil. Şimdi bu alacağımızı tahsil etme
noktasında da adımlarımızı atmaya devam edeceğiz. Bütün bunlarla beraber Kasım
seçiminin neticesi ne getirecek ne götürecek? Bunu da görmemiz lazım. Bizler bu
işin sonucunda temennim odur ki Türkiye -ABD arasındaki ilişkileri de buna göre
tekrar teraziye koyacağız. Adımlarımızı da ona göre atacağız. Umarız netice
hayırlı olur.
'Ermenistan ile Azerbaycan barışı iki ülke için de yeni
fırsatlar ve kazançların kapısını aralayacak'
Açıklamasında, "Sayın Paşinyan'ın yaklaşımına
baktığımız zaman olumsuz bir havada görünmüyor" diyen Erdoğan,
konuşmasını şu cümleler ile sürdürdü:
Sayın Paşinyan'ın yaklaşımına baktığımız zaman olumsuz bir
havada görünmüyor. Türkiye olarak bizden Ermenistan-Azerbaycan arasındaki barış
anlaşmasını, huzur içinde komşular olarak yaşamalarını bir an önce sağlamamızı
istiyorlar. Biz de zaten bunun peşindeyiz, bunun gayreti içerisindeyiz.
Temennim odur ki, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki bu gelişmeleri inşallah
peyderpey halledelim, çözelim ve Azerbaycan-Ermenistan arasındaki bu
sıkıntıları aşmak suretiyle artık yola revan olalım. Çünkü her iki taraf aslında
barıştan yana. Şu anda Azerbaycan böyle bir beklentinin, gayretin içerisinde.
Ermenistan'da da bunu gördük. Bizler oluşacak huzur ve barış ikliminin herkes
için en iyisi olacağını düşünüyoruz. Ermenistan ile Azerbaycan barışı iki ülke
için de yeni fırsatlar ve kazançların kapısını aralayacaktır. Türkiye ile
Ermenistan arasındaki normalleşme süreci de bu barış sürecinin olumlu
neticelenmesi ile müspet istikamette etkilenecektir.
'BRICS ve ASEAN’da yer almamız bölgelerin aritmetiğini de
değiştirecek'
"BRICS’e üye olmak noktasında olumlu ya
da olumsuz gördüğünüz öngörüleriniz nelerdir?" sorusunu
Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle yanıtladı:
Her şeyden önce bizim BRICS ve ASEAN’da yer almamız,
buralarda görünmemiz, inanıyorum ki bölgelerin aritmetiğini de değiştirecek.
Çok daha farklı bir yapının inşasına vesile olacak. Orta Asya, Rusya, Baltık
bölgesi ya da Uzak Doğu ile ilişkilerimiz kadar Kıta Avrupası ve Amerika ile de
bağlarımızın bulunduğunu bir kenara koyamayız. Aynı şekilde Arap coğrafyası ve
Körfez ülkeleriyle köklü bir geçmişimiz bulunurken Afrika ile de yakın
ilişkilerimiz mevcut. Netice itibariyle bulunduğumuz coğrafya ve binlerce yıllık
geçmişimiz bizi böylesine çeşitli bir ortaklık mimarisi oluşturmak için teşvik
ediyor. Biz bir NATO ülkesiyiz diye Türk dünyası ve İslam dünyası ile
bağlantımızı kopartamayız. BRICS ve ASEAN bizim için özellikle ekonomik iş
birliklerimizi geliştirmek için fırsatlar barındıran yapılar. Bu yapıların
içinde yer almak NATO'dan vazgeçmek anlamına da gelmiyor. Bu ittifak ve iş
birliklerinin, özellikle birbirinin alternatifi olduğunu düşünmüyoruz. Bugünün
dünyasında bazı uluslararası gerilimler olsa da soğuk savaş dönemi çok geride
kaldı. Bize 'BRICS’e ya da başka bir yapıya girmeyin' diyenlere baktığınızda
yıllardır parçası olmak için çalıştığımız Avrupa Birliği'nin kapısında bizi
yıllarca bekletenlerle aynı kişiler. Biz bunlara bakarak asla geleceğimizi belirleyemeyiz.
'Bizim anayasanın ilk 4 maddesiyle herhangi bir sorunumuz
söz konusu değil'
"Yeni Anayasanın zorunluluk olduğunu her
fırsatta ifade ediyorsunuz. İlk 4 maddenin de Cumhur İttifakı'nın kırmızı
çizgisi olduğunu söylediniz. Ancak muhalefetin çeşitli gerekçelerle sürece
katılmama gibi bir direnci var. Muhalefetin bu ısrarlı uzlaşma arayışınızda
samimi davranacağını düşünüyor musunuz?" sorusuna Erdoğan şu
cevabı verdi:
Muhalefetin bir defa başta bu ilk 4 madde olmak üzere, bu
konularda zaten herhangi bir ciddiyeti söz konusu değil. Onlar bunu sadece
söylerler. Ama bu noktada iktidar ne söyler ne düşünür, böyle bir düşünceleri
yok. Biz Cumhur İttifakı olarak bu konuda durduğumuz yerdeyiz, kararlıyız ve
aynı kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz. Türkiye'yi geleceğe, çağın
gereklerine uygun, sivil, kapsayıcı, özgürlükçü yeni bir anayasa ortaya
koymadan hazırlayamayız. Hiç de çekinmemeliyiz. Bakın dünya hızla değişiyor. 45-50
yıl öncesinin bakış açısıyla, üstelik darbeciler tarafından kaleme alınmış,
yamalı bohçaya dönmüş bir anayasa ile bu değişime ayak uydurmak mümkün değil.
Bizim çok diri, yeni bir anayasa ile geleceğe yürümemiz lazım. Konuyu ilk 4
maddeye sıkıştırmadan, 'Biz nasıl bir anayasa yapmalıyız?' sorusuna
odaklanmalıyız. Bizim anayasanın ilk 4 maddesiyle herhangi bir sorunumuz söz
konusu değil. Bütün bunlarla beraber anayasanın satırları arasında dolaşan
darbeci zihniyetle bizim problemimiz var. Ülkemizin gençlerinin geleceğini inşa
edecek, onları dünya ile rekabete hazırlayacak vizyoner bir anayasaya bizim
ihtiyacımız var. Biz bunu yapacağız. Zaten Cumhur İttifakı olarak Milliyetçi
Hareket Partisi hazırlıklarını yaptı. Biz aynı şekilde hazırlıklarımızı yaptık.
Bu hazırlıkları birbiriyle bütünleştirerek yolumuza inşallah devam edeceğiz.
Güçlü bir anayasayı inşallah oluşturacağımıza inanıyorum.
'İç cephe bizi biz yapan değerlerdir'
Konuşmasında, "İç cephe bizi biz yapan değerlerdir"
diyen Erdoğan, açıklamasında şu cümleleri kaydetti:
İç cephe bizi biz yapan değerlerdir. Biz aynı şeye sevinme,
bunun yanında aynı şeye üzülme, aynı şiirde duygulanma, aynı marşta göğsümüzün
kabarabilmesi halini hep birlikte yaşamalıyız. Bütün bunlarla beraber iç cephe
hedeflerimiz, bizim Kızıl Elmamızdır. 30 Ağustos konuşmamda ağırlıklı olarak
bunun üzerinde durdum. Bizi o hedeflerden vazgeçirmeye, bizi yılgınlığa
düşürmeye, bizi usandırıp umutsuzluk girdabına sürüklemeye çalışanlar, işte o
iç cepheyi hedef alıyor. Biz o iç cepheyi çökerttirmeyiz. Orada çok kararlıyız.
Bütün bunlarla beraber şunu bir defa demeliyiz. Zorluk mu var, aşarız. Sorun mu
var, çözeriz. Sıkıntı mı var, birlikte üstesinden geliriz. Düştük mü,
birbirimize tutunur yeniden kalkarız. Renklerimiz, şeklimiz farklı olabilir ama
bir araya gelir en eşsiz motifi oluştururuz. İşte iç cephemizi çökertmeyi
amaçlayanların odaklandığı yer bu ruh. Bu ruhu paramparça etmeye çalışıyorlar.
Bir daha birbirimize tutunmayalım. Kendi kapsüllerimizde herkesten ayrı
köşelerde ömür tüketip, yok olalım istiyorlar. Biz bunlara bu fırsatı da
kesinlikle vermeyeceğiz. Kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz.
AK Parti kongre sürecinin sorulması üzerine
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Biz Türkiye’ye 23 yıldır
yeniyi anlatıyor ve yeniyi sunuyoruz. O yeninin içinde bizi biz yapan
değerlerimiz en taze biçimde yer alıyor. Hazreti Mevlana’nın dediği gibi
pergelimizin bir bacağı işte o değerlerde sabit, diğer bacağımız alemi
dolaşıyor. Biz, milletin mesajını en doğru biçimde okuduk, o mesajı gereğini
yerine getirmek için değişim diyoruz. Sözünü ettiğimiz değişim bir yeniden
doğuş hamlesidir. Yunus'un dediği gibi 'Her dem yeniden doğarız. Bizden kim
usanası?' Biz şimdi bunun gereğini yerine getiriyoruz" cümlelerini
kaydetti.
'Birkaç kendini bilmezin ne yazık ki ortaya koyduğu bir
karmaşaydı'
Milli Savunma Üniversitesi mezuniyet töreninde, yeminlerini
kılıçlarla yapan teğmenler konusuna da değinen Erdoğan, konuşmasını
şu cümleler ile sonlandırdı:
Kılıç meselesine gelince, bu mesele birkaç kendini bilmezin
ne yazık ki ortaya koyduğu bir karmaşaydı. Şu anda gerek Milli Savunma
Üniversitesi, gerek Kara Kuvvetleri Komutanlığı, gerekse Milli Savunma
Bakanımız, müşterek çalışmalarını sürdürüyorlar ve bu işin içerisindekiler
kimlerse bunların hak ettikleri cezayı almasını temin edeceğiz. Burası kendini
bilmezlerin at oynattığı bir meydan değil. Biz bu kendini bilmezlerin at
oynattığı meydana ülkemizi kesinlikle bırakamayız. Buna göre de adımımızı atacağız.
Savunma Bakanımız ve Savunma Üniversitemizin başındaki hocamızla bir araya
geldik, görüşmelerimizi yaptık ve inşallah en kısa zamanda bu işi neticeye
ulaştıracağız.