ÖRNEK ÜLKE
Şam Üniversitesi’ne iltihakım 90’lı yılların ortalarında
oldu. Batı Almanya ve ABD’de geçirdiğimiz uzun yılların ardından ailece
gelmiştik. Bu sefer daha zengin, her şeyin bolca olduğu, çok üreten, tarım ve
sanayi ürünlerini yurt dışına ihraç eden, dünyada zeytin yağı üretiminde, ilaç
sanayiinde, pamuk ve buğday üretiminde, petrol ve yan ürünlerinde, fosfatta
dünya listesinde üst sıralarda bir Suriye’ye şahit olmuştuk. Din hürriyetinde
Suriye örnek ülkeydi. Uzaya adam bile göndermişti. Suriye lirası güçlüydü.
Maaşlar insanların birikim yapmasına ve hatta sosyal konutlardan kolayca ev
almalarına yetiyordu. Hudutlarda “Freeshop” usulü çalışan devasa marketler
vardı. 1998’den sonra Suriye’yle ilişkimizi düzelttik. 2000’den sonra bu sefer
Suriye hududuna Türk vatandaşlarımız akın akın geliyordu. Suriye’den ucuz
yakıt, şeker, alkol, sigara, çikolata, unlu mamuller, ilaç, porselen takımları,
elektronik eşyalar, cep telefonları ve benzeri ürünleri almak için çılgınca
koşturuyordu. Ülkemize on binlerce Suriyeli geliyordu. Akdeniz kıyısı boyunca
boş otel, restoran, dükkan, AVM bulmak zordu. Almanlar Suriyeliler için
İskenderun ve Antakya’ya iki adet Primemall açtılar.
O tarihte Suriyelileri bağlasanız ülkemizde durmazlardı.
Zira siyasi lider kadro ve Esad’a eleştiri veya kötü laf sokmadığınız sürece
Suriye’deki demokrasiyi Amerika’da bile göremezdiniz. 2011’e kadar Suriye’de
insanlar hangi dinden veya mezheptensin sorusuna muhatap olmazdı, olmadık.
Nerelisin diye sorulur? Şamlıyım, Halepliyim, Tartusluyum, Hamalıyım,
Antakyalıyım, İskenderunluyum, İstanbulluyum, Maraşlı veya Mardinliyim diye
cevap alırdınız.
HAHAM İLE YOLCULUK
Bir gün Amerikan plakalı arabamın gümrük işlemleriyle
uğraşırken müdür beyin odasındaki yaşlı bey; “Aracım yok. Şam’a gidiyorsanız
sizinle gelebilir miyim?” diye sormuştu. Buyur ettim. Arabada asılı üniversite
kimliğimle elimdeki pasaportumu gördü. “Türk müsünüz?” diye sordu evet dedim.
Siz Şamlı mısınız diye sordum. Hayır dedi. “Kim olduğumu tahmin ederseniz size
yemek ısmarlarım” dedi. Tüm şehirleri saydım, Arap, Türkmen, Kürt, Ermen,
Süryani, Ezidi hayır dedi. Bu sefer Sünni, Alevi, Dürzi, İsmail, Mürşidi,
Mesihi ve taifelerini söyledim hayır dedi. Uzaydan mı geldin, beni
korkutuyorsun bey amca dedim. Tebessüm etti ve “ben Yahudi’yim. Kamışlı
Sinagogun Hahamıyım” deyince. Bir “la havla vala kuvvata” çektim. Bu belalarda
hep beni bulur. Yahu zaten Türk, Arap, Alman, Amerikalı casus olabilir. Olmasa
bu ülkeleri bırakıp Suriye’ye neden gelsin önyargılarıyla devletin ve herkesin
gözü üzerimizde aha bir de aynı arabada bir Yahudi hem de hahamla birlikte
görürlerse bu sefer kesin İsrail ajanı olurduk. Bu içimdekileri kendisiyle
paylaştım. Kahkaha attı. “Bak Hoca! Biz Yahudiler dünyanın hiçbir ülkesinde
Suriye kadar rahat ve huzurlu olmadık. İsrail ile savaşlara rağmen, Siyonizm’in
ders kitaplarında ne melanet şey olduğu anlatılmasına rağmen hiçbir vakit
Suriye devleti veya Suriyeli kardeşlerimizden bize karşı en ufak bir tahkir,
saldırı, tecavüz olmamıştır. Biz burada eşit vatandaşız. İzin çıktı, 1992’de
Suriye Yahudilerin büyük bir kesimi ABD’ye göç etti. Mülkleri yıllardır
kimsesiz ama hiçbir talan, yağma veya tahribat söz konusu olmadı” diye anlattı.
Böyle bir Suriye’den ilk sorusu hangi mezheptensin, hangi dindensin durumuna
nasıl gelindi?
BAAS’IN İÇİ BOŞALTILDI
Baba Esad’ın son yılları, oğul Esad’ın 2011-2024 dönemini ve
8 Aralık 2024 sonrası Suriye'yi yaşadık ve çok farklı dönemlere şahit olduk.
Devlet erkanından öğrencisine, çiftçisinden işçisine, memurundan rektörlerine,
bakanlarına, başbakanlarına, devlet başkanlarına muhatap olduk, muhatap ettik.
Esad ve yönetimi BAAS partisini bir levha ve makama ulaşma aracı yaparak en
büyük zararı mensubu olduğunu iddia ettiği ama partinin tüzüğü ve programını
rafa kaldırarak partiye verdi. Çiftçi, işçi, üretici, esnaf, milli sermaye ve
tüccarların çıkarlarını temsil eden, ülkenin tüm kesimlerini barındıran,
şeffaf, iç demokrasiyi işleten, eleştiri ve özeleştiri mekanizmasını işleten
milli bir partiden, eğitimin, sağlığın, ucuz konut sahibi olmanın, temel
ihtiyaçların, gazın, petrolün, etin, balığın çok kolay ve ucuz erişildiği ve
tüketildiği bir Suriye’den, yolsuzluğun, rüşvetin, pahalılığın, yoksulluğun,
fesadın, jurnalin, zümre tahakkümü ve çıkarlarının hakim olduğu, BAAS partisi
dahil tüm diğer partilerin içinin boşaltıldığı, ülkenin en parlak aydınlarının
uyarılarının dinlenmediği, istihbarat, polis, bürokrasi ve parti lider
kadroların yatırımcıları, tüccarları, çiftçiyi, esnafı suiistimal ve istismar
ettiği bir nizam balık misali en baş olanda koktu.
Kokuşmuş nizamın alternatifi de kendisinden çok daha
kokuşmuş, yabancı devletlerden medet uman, onların ajandalarının maşası olmuş,
terör ve siyasal İslamcı söylemler dışında bir terbiye tanımayan, bol silahlı
bol dolarlı çetelerin intikam avına çıktığı, kendisinden farklı olan her şeyden
nefret eden, devirdiğinin yerine yeni bir şey koymasını bilmeyen şizofrenlerin
ülkesi haline gelen Suriye. Ya haram. Tarihte imparatorlukları hep barbarlar
yıkmıştır. Suriye’yi de barbarlar yıktı. Bu barbarların Suriye’ye musallat
olmalarına sebep olan Esad ve yönetimi ile bu ülkenin mahvına katkıda
bulunanları toprak tükürsün.
FREN TUTMUYOR
Uzman hekimler aşağıdaki belirtilere sahip olan bir kişi
için şizofreni tanısı konabilir diyor; Halüsinasyon görme, gerçek dışı
inançlara yönelik kuruntu ve kaygılar, motivasyon eksikliği, yavaş hareket
etme, uyku düzeninin bozulması, düşüncenin bulanıklaşması, paranoya ve
konuşmalarda bulunma, sosyal olarak kendini izole etme. Uzmanların izniyle bu
belirtilere genelde dünyanın birçok yerinde şahit olabileceğimiz özelde
Suriye’de her gün şahit olduğumuz “Suriye Tarzı Şizofreni” hastalığı ilave
edilmelidir. Bu hastalığın en belirgin özelliği şudur; Azınlık çoğunluğa
istediğini yapamaz ama çoğunluk azınlığa istediğini yapabilir. Arapçada
“Şizo-freni” “Şaz Freno” veya “Şaz Fırno” kökenlidir. Freni boşaldı, freni
tutmuyor, freni kilitlendi, ateşi yükseldi beynindeki sigortalar patladı
demektir.
İnsanda veya toplumda freni patlak kamyon veya raydan çıkmış
tren misali davrananlara, dengesiz, kuralsız, tehlikeli hal sergileyenlere,
aklın hâkimiyetinden çıkıp onun dışındakine bağlananlara “Şaz Freno” yani
Şizofrenik hal ve davranışlarda bulunuyor denilir. Mevcut HTŞ idaresi ve
bileşenleri Suriye’yi talan eden Esadlarla, Manaf ve Firas Tlasslarla, Muhammed
Hamşolarla, Tarif Ahrazlarla (Esma Esad’ın ailesi), Rami Mahluflarla,
Katırcılarla, Makdisilerle, Faruk Şara’larla ve daha nice Sünni, Hristiyan, Dürzi,
İsmail, Alevi, Kürt, Türkmen harami, zalim ve gaddarla uğraşacağına,
cezalandıracağına, mülklerine el koyacağına, yargılayacağına, hesap soracağına
onlarla uzlaşıyor. Bunu yaparken, kana doymayan sahadaki çeteleri, kendilerinin
yayımladıkları videolarda gözaltına alınanlara yapılan işkenceleri, yerinde ve
yargısız infazları, ev baskınlarını, tarlalarda gelişigüzel katlettiklerini
iftiharla sunuyor.
Tekfiri, karanlık iblisi bir zihniyetin tezahürü olan
katiller; “Alevileri öldürün kesin ama video çekmeyin” nasihatleri yapan, freni
boşalmış bu nesil nasıl üredi? Sinekten bal alınır iddiasında olan Şizofrendik
kesimler, daha önce “azınlık Alevi iktidarı Sünnilere zulüm ediyor” diyenler
şimdi “çoğunluk Sünni” iktidarı özellikle Alevilere zulüm ediyor bu kabul
edilemez diyemiyor. Ama aynı zihniyet Suriye’nin toprak bütünlüğü, milli
birliği ve herkesin eşit olduğu devleti vaat ediyor. Bunları söyleyenler ve
bunlara inananlar Şizofren değilse nedir?
aydınlık