Müzakerelerin Denk Olmayan Denklemi

ABD’nin Baskı ve Aldatmacaları Arasında Uzayan Nükleer Görüşmeler

2014 yılının son aylarında, nükleer anlaşmaya ulaşmak için belirlenen altı aylık sürenin üçüncü kez uzatıldığı dönemde, ABD baskılarını ve diplomatik manevralarını yoğunlaştırmıştı. Washington, İran İslam Cumhuriyeti’nin taleplerine boyun eğmemesi hâlinde yeni ve ağır yaptırımlar uygulamakla tehdit ediyordu. Bu süreçte, Amerikalıların uranyum zenginleştirme santrifüjlerinin sayısını “yaşam destek düzeyine” indirme planı yaptığına dair rahatsız edici haberler de basına sızmaya başlamıştı.

Bu tehditlere karşı koymak ve ABD’nin aşırı taleplerine yanıt vermek amacıyla, İran Meclisi’nde acil bir yasa tasarısı sunuldu. Bu tasarı, yeni bir yaptırımın uygulanması hâlinde 3 Aralık 2013 tarihli Cenevre Anlaşması’nın (Brüksel Mutabakatı’nın temeli) iptal edilmesini ve İran’ın tüm nükleer faaliyetlerine tam kapasiteyle yeniden başlamasını öngörüyordu.

ABD, bu kararlı tutum karşısında yeni yaptırımlar uygulamaktan geri adım attı, ancak diplomatik baskı ve “güler yüzlü tehdit” siyaseti devam etti. Söz konusu yasa tasarısı, Meclis’in Ulusal Güvenlik Komisyonu’nda yaklaşık üç ay boyunca bekletildi ve ilerleme kaydedilemedi.

Lozan Görüşmeleri ve “Amerikan Gerçekler Belgesi” Krizi

Mart 2015’te müzakereler yeniden başladı ve İsviçre’nin Lozan kentinde İran ile Avrupa Birliği’nin üst düzey temsilcisi arasında ortak bir bildiri yayımlandı. Ancak, ABD’nin hemen ardından yayımladığı “Fact Sheet” (gerçekler belgesi) adlı özet metin, son derece tek taraflıydı ve İran’ın ulusal çıkarlarıyla çelişiyordu. İranlı müzakereciler bu belgeyi reddederek, bunun yalnızca “Amerikalıların yorumu” olduğunu ileri sürdüler.

Durumun ciddiyeti üzerine, İran lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamenei’nin talimatıyla, devlet televizyonu yalnızca anlaşma yanlısı değil, aynı zamanda anlaşma karşıtı uzman ve milletvekillerinin görüşlerini de yayınlamaya başladı.

Buna rağmen, İran müzakere heyeti kendi “İran gerçekler belgesi”ni hiçbir zaman yayımlamadı. ABD’nin açıkladığı özetin reddedilmesine karşın, İran tarafının alternatif bir belge sunmaması kamuoyunda soru işaretleri yarattı.

İran’ın Nükleer Kapasitesinde Eşi Görülmemiş Kısıtlamalar

Ortaya çıkan anlaşma taslağı, İran halkının beklemediği kapsamda ciddi tavizler içeriyordu:

  • Yaklaşık 13.000 santrifüjün kapatılması,
  • %3,67’nin üzerindeki zenginleştirme faaliyetinin 15 yıl boyunca yasaklanması,
  • 10 tondan fazla zenginleştirilmiş uranyumun yurt dışına çıkarılması,
  • Arak ağır su reaktörünün yeniden tasarımı ve çekirdek kısmının imhası,
  • Ferdov tesisinin 15 yıl boyunca tek bir gram uranyum girmeyecek şekilde laboratuvara dönüştürülmesi,
  • Uranyum madenciliği ve kaynaklarının 25 yıl boyunca denetim altında tutulması,
  • Yeni nesil santrifüjlerin geliştirilmesinin 10 yıl süreyle yasaklanması,
  • Askerî tesislere Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) denetçilerinin girebilmesi.

Bu şartlar, İran halkının “adil ve karşılıklı” bir anlaşmadan beklediği tabloyu büyük ölçüde gölgelemişti.

Meclis’in Müdahalesi ve Göz Ardı Edilen Karar

Bu gelişmeler üzerine, “Hükümetin İran Halkının Nükleer Hak ve Kazanımlarını Korumaya Mecbur Edilmesine Dair Yasa Tasarısı” Meclis’e sunuldu. Ancak Ulusal Güvenlik Komisyonu, hükümetle uyum içinde hareket ederek tasarıyı uzun süre gündeme almadı. Nihayet 9 Haziran 2015’te komisyon, bazı değişikliklerle tasarıyı onayladı.

Tasarıya göre:

  • Tüm yaptırımlar ve BM Güvenlik Konseyi kararları, anlaşma günü eşzamanlı olarak kaldırılmalıydı.
  • UAEA’nın askerî ve güvenlik tesislerine erişimi yasaklanmalıydı.
  • Araştırma ve geliştirme faaliyetlerine sınırlama getirilemezdi.

Ancak bu metin 23 Haziran’da Meclis Genel Kurulu’na sunulmasına rağmen, olağan dışı biçimde gündemden çıkarıldı. 26 Haziran’da aynı numarayla fakat değiştirilmiş içerikle yeniden dağıtıldı. Nihayet 23 Haziran 2015’te Meclis’te kabul edildi ve 2 Temmuz’da Anayasa Koruyucular Konseyi tarafından onaylandı.

Brüksel Anlaşması’nın (JCPOA) Yayınlanması ve Şaşkınlık

14 Temmuz 2015’te nihai anlaşma metni (Kapsamlı Ortak Eylem Planı – JCPOA) açıklandığında, İranlı müzakerecilerin “yalan” dediği bütün Amerikan iddialarının aslında doğru olduğu ortaya çıktı. Daha da önemlisi, İran Meclisi’nin onayladığı hiçbir maddeye anlaşmada yer verilmemişti.

ABD müzakere heyeti, Kongre’nin yasalarına sıkı sıkıya bağlı kalmış, Kongre yaptırımlarının kaldırılmasını reddetmişti. Sadece Başkan’ın yetkisiyle sınırlı, 120 ve 180 günlük geçici askıya almalar kabul edilmişti. Buna karşın, İran tarafı kendi yasama organının kararını göz ardı ederek, eşzamanlı kaldırma yerine geçici ertelemeyi kabul etmişti.

Sonuç, ABD’nin anlaşmadan çekilmesi, yaptırımların yeniden ve daha sert biçimde uygulanması, İran halkına yönelik ekonomik ve siyasi baskının artması oldu.

Geçmişten Ders: Aynı Hata Tekrarlanmasın

Dr. Karhaneî, yazısında şu uyarıyla bitiriyor:
Eğer İran müzakere heyeti, ABD ekibi gibi Meclis kararını “kırmızı çizgi” ilan etseydi ve Devrim Lideri’nin belirlediği çizgilerden sapmasaydı, bugün ne mevcut kötü ekonomik koşullar ne de son on yıldaki siyasi karışıklıklar yaşanırdı.

Yazar, bugünkü koşullarda da benzer bir tuzağın tekrarlanmaması gerektiğini vurguluyor:

“Bugün de o dönemdeki müzakerecilerin çoğu hâlâ sahnede. ABD’nin, özellikle de Trump gibi bir ‘deli’nin’ liderliğindeki küresel güçlerle yaşanan tüm ihanetlere, saldırılara ve itibarsızlaştırmalara rağmen hâlâ ‘gerçek, adil ve dengeli müzakere’ söylemi devam ediyor. Ancak bu denklemde akıl, basiret ve onur unsurlarının nerede olduğu belirsiz.”

*Üniversite Öğretim Üyesi ve 9. Dönem Meclis Nükleer Komitesi Başkanı Dr. İbrahim Karhaneî/keyhan gazetesi

Bu Haberi Paylaş
Yorum Bırakın