Katar, el-Nusra ve Türkiye

GİRİŞ: 12.06.2021 11:13      GÜNCELLEME: 12.06.2021 11:13
Rasthaber -  Sol’dan Erhan Nalçacı son günlerde tekrar gündeme gelen Suriye’deki Katar-Türkiye cephesinin el-Nusra ile bağlantısına dikkat çektiği bir yazı kaleme aldı. Erhan Nalçacı’nın ‘Katar, el-Nusra ve Türkiye’ başlıklı yazısı şöyle:

Türkiye yakın tarihi bir çürüme tarihi olarak yazılabilir. Yoksa Peker’in orasından burasından cımbızladıklarının bir önemi yok, sadece bir bütün olan çürümenin tekrar gözümüze sokulmasına neden oldu.

Bu çürümenin esas sorumlusunun Türkiye sermaye sınıfı ve siyasi tercihleri olduğunu çok iyi biliyoruz. Ancak olay daha karmaşık ve günümüz emperyalist dünyasının içine yerleştirilmesi gerekiyor.

Bu sürecin bir parçası olan Katar’ı bu yazıda ele alalım.

Üç milyonu bulmayan nüfusuyla Katar petrol ve doğal gaz yatakları sayesinde nüfusa oranlı olarak dünyanın en zengin ülkelerinden biri haline geldi. Katar’ın feodal egemenleri arada bir burjuva devrimi olmadığı için tüm gericilikleri ile büyük kapitalistlere dönüştüler. Katarlılar kapitalist kurumların yöneticileri durumundalar, bütün kol işlerini yurtdışından gelen iki milyon kadar işçi yapıyor. Petrolün ve doğal gazın çıkarılması dâhil.

Ancak bu zenginlik ne kadar ölçüsüzce yiyip içseler de birikiyor ve günümüz emperyalist düzeninde sermaye ihracatıyla avantajlı sömürü alanlarına akıyor.

Katar’ın Türkiye’deki AKP döneminde jet hızıyla artan yatırımlarından çok bahsedildi. Katarlı şirketlerin bütün yatırımları yasal olmayabilir ve Türkiye’deki servet birikimlerini bilmek imkânsız. Ancak 7 milyar dolar civarındaki bilinen yatırımları bankacılık sektöründen otomotive, gıdadan iletişime kadar yaygınlık gösteriyor.

Bunun iki sonucu var, birincisi Türkiye işçi sınıfı Katarlı patronlar tarafından da sömürülüyor, ikincisi Katar egemenleri Türkiye sermaye sınıfının bir parçası haline geliyor.

Katarlı feodal bey-burjuva karışımı gericilerin Türkiye egemen sınıfının bir parçası haline gelmesi, yasama, yargı ve yürütmeye etki ediyorlar anlamını taşır. İster Tank Palet’in satışı sürecine ister Katar’daki dünya futbol şampiyonası için Türkiye’den Çevik kuvvetin gidişine bakın.

Ancak Türkiye sermayesi ve onların hizmetindeki siyaset kendi hukuklarının bile dışında giderek büyüyen bir yağma ve keyfiyet alanında hareket ediyor. Dolayısıyla Katar ile olan ilişkilerin ancak bir kısmını izleyebiliyoruz. Yasal olan da kapitalizmde temiz değildir, ancak bu karanlık ve kirli yasadışı alan büyüdükçe büyüyor.

Bu karadelikten sızanlara bir kez bakalım:

Suriye’de geçenlerde yapılan ve Suriye’deki emperyalist saldırıya karşı yurtseverlik mücadelesinin sembolik bir yansıması olan seçimlere ilişkin Katar Dışişleri Bakanı şöyle diyor. “Suriye rejimiyle yeniden bağ kurmamız için hiçbir sebep yok”.

Bu şu anlama geliyor: Burjuva devrim sürecinden geçmiş Suriye’nin çok inançlı, çok halklı seküler rejimini tanımıyoruz, onu yıkmak ve yerine Sünni egemenliğinde bir şeriat rejimini kurmak için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.

Bu kelimesi kelimesine AKP’nin 2011’den bu yana politikası aynı zamanda. Türkiye ve Katar tarafı Rusya ile yapılan toplantılarda ne kadar Suriye’nin bütünlüğü üzerine yemin etseler de bu gizli amaçtan hiç vazgeçmiyorlar.

Geçenlerde İngiltere’de Suriyelilerin açtığı bir dava sonucunda Katar’ın el-Nusra Cephesi’ne yüz milyonlarca dolar göndermek için kara para aklama operasyonu yaptığı ortaya çıktı. Eski Katar başbakanı 2017’de mali desteğin, Katar ve Suudi Arabistan’dan geldiğini, satın alınan silahların Türkiye tarafından Suriye’ye gönderildiği ve ABD tarafından cihatçı çetelere dağıtıldığını söylemişti zaten.

 

Nerede devlet bitiyor nerede mafya başlıyor, ayrım çok silikleşmiş durumda ama Peker’in ortaya attığı el-Nusra’ya silah taşıma meselesinin bizzat devlet tarafından yapıldığına dair dağ gibi kanıt birikti.

El Kaide’nin önce parçası olup sonra ayrılan el-Nusra Suriye’de AKP ve Katar ile aynı perspektife sahip bir cihatçı örgüt. Terör listesine alındıkça isim değiştiren bu örgüt sırayla Şam’ın Fethi Cephesi, sonra Heyet Tahrir eş-Şam ismini aldı. Ülkeler bu çeteyi terör listesine aldıkça Türkiye istemeye istemeye kendi terör örgütleri listesine gecikerek eklemek zorunda kaldı.

Ancak sahada çok farklı bir resim karşımıza çıkıyor. İdlip’i tutan örgütlerin içinde en başat olanı olan el-Nusra Türkiye tarafından korunuyor. İdlip’te el-Nusra tarafından yönetilen ve aylık cirosu 50 milyar dolar civarında olan ticaret merkezinden ancak AKP’ye yakın olanlar nemalanıyor. Suriye’nin bütünlüğüne ve ekonomisine ayrıca bu yasadışı pazarın büyük bir zarar verdiği söyleniyor.

Aynı zamanda Türkiye ile sınır kapısı olan Cilvegözü’nün diğer tarafı el-Nusra tarafından kontrol ediliyor, her geçişten vergi alıyorlar.

Son günlerde ise bu gerici çetenin takım elbiseli şefinin televizyonlarda kendisini ABD’ye pazarlamaya çalıştığı, Rusya ve Suriye devletini geriletmenin ancak kendileri aracılığıyla olacağına ikna etmeye çalıştığı görüldü. Bomba yüklü araçlarla yapılan onca katliamın sorumlusu değilmiş gibi “Ilımlı İslamcı” bir post giymeye çalışıyorlar.

Türkiye yakın tarihindeki bu utancı nasıl temizleyecek? Katar’dan nasıl kurtulacağız?

Türkiye emekçi sınıflarının örgütlü olarak bu karanlığın üzerine gitmesinden başka çare var mı?

 

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM