Malley'in Orta Doğu
tecrübesi uzun. Babası sömürgecilik karşıtı hareketlere verdiği destekle
bilinen Fransız bir gazeteci. Clinton yönetiminde Ulusal Güvenlik Konseyi'nde
çalışan Malley, Camp David barış görüşmelerine dahil olmuştu. Görüşmeler 2000
yılında başarısızlıkla sona erince Malley, Yaser Arafat'ın uzlaşmazlığı sebebiyle
zirvenin başarısızlığa uğradığı konusunda geleneksel analizlerden farklı
konuştu. Arafat'ın kabul etmesi çok zor olan teklifler yapan İsraillilerin de
kabahatli olduğunu söyleyerek olayların içyüzünü açıkladı. Adeta çılgın gibi
İsrail karşıtlığı suçlamasıyla karşılaştı. Eski çalışma arkadaşları onu hedef
alan saldırıları “adil olmayan, uygunsuz ve yanlış” olarak nitelendirdi.
Clinton'un başkanlığının sona ermesiyle Malley küresel çatışmaları takip eden
Uluslararası Kriz Grubu'nda İran üzerine çalıştı. İşinin bir parçası olarak
İranlı yetkililerle görüştü ve Tahran'a seyahat etti.
Obama'nın başkanlığı
döneminde 2015 yılında İran nükleer anlaşmasını oluşturan ekipteydi. Resmi adı
Kapsamlı Ortak Eylem Planı olan anlaşma nükleer silahların yaygınlaşmasını önlemeye
yönelik son çeyrek yüzyıldan fazla bir dönemde yapılan en önemli anlaşmaydı.
Britanya, Çin, Fransa, Almanya ve Rusya eşit ortaklardı ancak Birleşik
Devletler'in fiili bir veto hakkı vardı ve İran da bunu biliyordu. İki yıl
süren çetrefilli müzakereler sırasında İranlılar otel koridorlarında
Amerikalılarla sık sık bir araya gelerek sorunları çözmeye çalıştı. Kişisel
konuşmalarda yumuşak sözlü olan Malley'in müzakerelerde hukukçu kimliği öne
çıkıyordu ve İranlı mevkidaşlarıyla görüşen en öndeki isimdi. Birbirlerine
ailelerini anlatmışlar, cep telefon numaraları ve e-mail adreslerini değiş
tokuş etmişlerdi.
Anlaşma sadece iki yıl yaşadı. Başbakan
Benyamin Netanyahu ve Cumhuriyetçi şahinlerin etkisinde kalan Başkan Donald
Trump 2018 yılında anlaşmadan çekildi. Bununla kalmayıp İran'a binden fazla
yaptırım uyguladı. Yaptırımların hedefinde dini lider, Dışişleri Bakanı,
hakimler, generaller, bilim adamları, bankalar, petrol tesisleri, bir gemicilik
şirketi, bir havayolu şirketi, hayır kurumları ve Tahran yönetimi ile iş
yaptığı için Venezuela Devlet Başkanı gibi müttefikler vardı. Trump ayrıca
ülkenin en güçlü askeri yapısı olan İslam Devrimi Muhafız Birliklerini de terör
örgütü ilan etti ki ABD daha önce Nazi askeri birlikleri dahil başka bir
ülkenin ordusuna karşı böyle bir adım hiç atmamıştı.
Trump yılları sırasında
Malley Uluslararası Kriz Grubu'nun başkanlığına atandı. Bazı İranlı
bağlantılarla temasını sürdürdü. Ancak Biden'ın temsilcisi olarak atandığında
on yıllardır tanıdığı İranlı diplomatlar onunla görüşmeyi reddetti. Geçen
ilkbaharda Viyana'da devam eden müzakereler sırasında Amerikalılar Hotel
Imperial'de kalıyordu. İranlılar da sekiz blok ötedeki InterContinental'de
kalıyordu. Avrupa Birliği'nden İspanyol diplomat Enrique Mora taraflar arasında
teklifleri getirip götürüyordu. Diğer beş ülkenin heyetleri üçüncü bir otelde
görüşüyordu.
Malley dolaylı
görüşmeleri Wooddy Allen'ın The Gossage-Vardebedian Papers adlı hikayesine
benzetmişti. Hikayede iki adam mektup ile satranç oynuyordu. Bir mektup “kaybolmuştu”.
Hamleler kayıptı. İki oyuncu da kendilerinin kazandığını iddia etti. Satranç
bitmeden kızgın bir biçimde oyunu bıraktılar. Rus temsilci Mikhail Ulyanov
Viyana görüşmelerini modern diplomasi tarihindeki en ilginç müzakereler olarak
nitelendirmişti. Yazdığı Twitter mesajında “Hedef bir anlaşmayı güncellemek ya
da yeni bir anlaşmayı ayrıntılarıyla oluşturmak değildi. Neredeyse tamamen
enkaza dönmüş bir anlaşmayı parça parça yenilemek amaçlanmıştı. Uluslararası
ilişkiler tarihinde benzer bir uygulama var mıydı? Ben buna benzer Bir şey
hatırlamıyorum. Ya siz?” ifadelerini kullanmıştı.
Malley bana bu tuhaf
diplomasinin Kasım'da benzersiz bir aciliyet kazandığını söyledi. “İran'ın
nükleer programının genişlediğini gördük ve Tahran'ın bölgesel faaliyetlerde daha
girişken ve daha kavgacı olduğunu da gördük. Hesapları yanlıştı ve ateşle
oynuyorlardı.” ifadelerini kullandı.
Tehlike sadece İran ile
sınırlı değildi. Dünyanın tehdit altındaki nükleer düzeni de çözülme riski ile
karşı karşıyaydı. Son yüzyılda şekillendirilen nükleer anlaşmaların ya vadesi
dolmuştu ya da aşınmıştı ve diğer yandan ABD, Rusya ve Çin cephanelerini
modernize etmektedir. Pentagon Çin'in 2030 yılı itibariyle en az bin bombaya
sahip olacağını tahmin etmektedir. Nükleer silaha sahip olan dokuzuncu ülke
2006 yılı itibariyle Kuzey Kore idi ve Tahran ile yapılan müzakerelerde onuncu
bir ülkenin engellenmesi hedefleniyordu.
Orta Doğu'da İsrail
1960'ların sonlarından bu yana nükleer silaha sahiptir. Suudi yetkililer de
İran'ın bir nükleer bombaya sahip olması halinde kendilerinin de edineceği
tehdidinde bulundu. Silah Denetim Birliği'nden Kelsey Davenport benimle
konuşmasında “İran nükleer krizi dünyadan kopuk görülemez. Büyük nükleer düzen
kaosta” ifadesini kullandı. Biden'ın ilk diplomatik atağı olan İran ile
müzakereler başarısız olursa dünya çapında sonuçları olabilir. Hem Washington
hem de Tahran anlaşmayı ihmal ediyor.
Trump'ın anlaşmayı terk
edip “azami baskı” kampanyasını başlatmasından bir yıl sonra Tahran kendi
yükümlülüklerini çiğnemeye başladı. Anlaşmanın izi verdiği IR-1'lerden çok daha
hızlı IR-6 santrifüjleri kurdu ve hatta IR-9 gibi daha etkili modelleri
geliştirdi. Santrifüjler gaz halindeki uranyumu zenginleştiren uzun tüplerdir.
Yerçekimi kuvvetinden bin kat fazla yani süpersonik hızlarda dönerler. İran
ayrıca uranyum zenginleştirme saflığını barışçıl nükleer enerji ve tıbbi
araştırma için kullanılan ve anlaşmanın izin verdiği üst sınır olan yüzde 4'ten
yüzde 60'a çıkarmıştır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı başkanı Rafael Grossi
Mayıs ayında “Sadece bomba yapan ülkeler bu seviyeye erişmektedir” demişti.
Silahlarda bu oran yüzde 90'dır ve İsrailli yetkililere göre belirleyici bir
dönüm noktasıdır.
Eski Mossad istihbarat
direktörü ve halihazırda İsrail Savunma Bakanlığı'nda çalışan Zohar Palti bana
“Kendimize İran'ın yüzde 90 oranında zenginleştirme yaptığı bir noktaya
gelmesine nasıl izin verildiğini sorduğumuz bir noktaya gelmek istemiyoruz”
dedi. İran'ın bir bomba için yeterli yakıt üreteceği meşhur “ani çıkış” için
gereken zaman aniden kısalarak bir yılı geçkin bir süreden sadece üç haftaya
düşmüştür. Hükümetten üst düzey bir yetkili, “Bu gerçekten kısa ve kabul
edilemeyecek kadar kısa” ifadesini kullandı. “Her gün santrifüjleri
döndürüyorlar ve her gün uranyum depoluyorlar. Ani çıkış zamanı kısalmaya devam
ediyor.” Bir bomba üretmek için zenginleştirilmiş uranyumu silah haline
getirmek, bir savaş başlığına eklemek ve bunu füze gibi bir teslimat sistemine
entegre etmek gibi adımlar gerekiyor.
İsrail, İran'ın
ilerleyişini yavaşlatmaya çalışmaktadır. İran'ın nükleer programının babası
sayılan Muhsin Fahrizade 2020 sonlarında eşi ve korumalarının olduğu aracın
içindeyken suikast ile öldürüldü. Binlerce mil ötedeki katil park halindeki bir
pikaba monte edilmiş makineli tüfeği yapay zeka ve uydu bağlantısı kullanarak
çalıştırdı ve Fahrizade'yi yaylım ateşine tuttu. Tahran nükleer tesislerdeki
gözlem kameralarına erişimi engelleyerek Uluslararası teftişi kısıtlayan bir
yasa ile buna yanıt verdi. Uzmanlar İran'ın sinsice ilerleyerek bir bomba
yapmayı düşündüğünden endişe ediyor. Grossi'ye göre İran'ın tesislerini izlemek
çok bulutlu bir havada uçmak gibi.
Malley bana bu ilkbaharda gerçekleşen ilk altı
diplomatik tur ile “gerçek ilerleme” kaydedildiğini söyledi. Haziran ayında
Trump'ın yaptırımlarının büyük bölümünü kaldıran bir nükleer paket sundu.
“Herkesin, yani Avrupalılar, Ruslar ve Çinliler ile o zaman İran heyetinin de
ortak algısı bir anlaşmanın çerçevesini görebileceğimiz yönündeydi. Herkes
gerekli tavizleri vermeye hazır olsaydı bu yönde yol alabilirdik” ifadelerini
kullandı.
İran'daki
cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından bu yıl müzakereler donduruldu. Eski
cumhurbaşkanı ve reformcu Hasan Ruhani, Birleşik Devletler ile angajman
zemininde 2013 ve 2017 seçimlerini kazanmıştı. Ancak Trump'ın yaptırımları
nükleer anlaşmanın ekonomik kazanımlarını sabote etti ve İranlıların büyük
bölümü oy verme zahmetine girmedi. Katı bir ideolog ve yargı erki başkanı olan
İbrahim Reisi seçimi kazandı. ABD, 1988'de beş bin muhalifin bir kısmının idamı
emrini veren “ölüm komisyonundaki” rolüne dikkat çekerek Reisi'yi zaten
yaptırım listesine almıştı. Ağustos'ta görevi devralırken yaptığı konuşmada
“milli gücün bütün parametreleri güçlendirilecek” vaadinde bulundu.
Malley, müzakerelerin çok
geçmeden yeniden başlaması umuduyla takım elbiselerini Viyana'daki otelde
bırakarak ayrıldı. Ancak beş ay geçti ve İran'ın nükleer programı daha da
ilerledi. Sonuçta Malley de takımlarını evine göndertti. Kasım sonlarında
diplomasi yeniden başlayınca Malley bana İran'ın programının KOEP tarafından
konulan sınırları darmadağın ettiğini söylemişti. “Bu ilerlemeleri kaydettikçe
nükleer silahların yaygınlaşmasını engellemeyle ilgili pazarlık yaptığımız
fayda anlaşmasını tedricen boşaltmaktadır” ifadesini kullandı. Biden yönetimi karşı
çıkmaktadır. Malley “İran nükleer programını geliştirdi diye daha kötü bir
anlaşmayı kabul etmeyeceğiz” ifadesini sözlerine ekledi. Kısa bir süre sonra
anlaşmayı diriltmeye çalışmak “bir cesedi diriltmeye çalışmaya eşit olacak”
dedi. İşte o zaman ABD ve müttefikleri “İran'ın nükleer programından kaçmanın
yolunu bulmak zorunda kalabilir” şeklinde konuştu. Dışişleri bakanlığından üst
düzey bir yetkili de anlaşmaya dönüş olmazsa İran'ın nükleer gücün eşiğindeki
bir ülke olmaya çalışması “makulden, mümkünden ve hatta muhtemelden fazlasıdır”
dedi.
Kapalı kutu İsrail'dir.
İsrail'in yeni başbakanı Naftali Bennett Eylül ayında BM Genel Kurulunda
yaptığı konuşmada “İran'ın nükleer programı da bizim müsamahamız da doruk
noktasına ulaşmıştır. Kelimeler santrifüjlerin dönmesine engel olmuyor” dedi.
İsrail İran'a yönelik muhtemel askeri saldırılar için yakında eğitimlere
başlayacaktır. Aralık ayında Washinton'u ziyaret eden Savunma Bakanı Benny
Gantz, Biden yönetimine İsrail ile ortak bir askeri tatbikat düzenlemesi çağrısı
yaptı. Palti bana “İran'ın nükleer programı ile ilgili sorun şu ki an
itibariyle onları durduracak diplomatik bir mekanizma yok” dedi. “Caydırıcı bir
güç yok. İran artık korkmuyor. Onlara dur işareti vermeliyiz” ifadeleriyle
sözlerine devam etti. ABD'li yetkililer İsrail'in Tahran'ı sık sık kışkırtan ve
diplomasiyi geri plana iten saldırılarına karşı çıkıyor.
Eğer bir anlaşma
yapılırsa İran yine de teknolojik ilerlemeyi tersine çevirebilir. Ancak
kazanılan bilgi çevrilemez. Kelsey Davenport, “İran'ın nükleer programı son
yılda yeni kilometre taşlarına ulaşmıştır” sözlerini kullandı. Sözlerine “Onlar
yeni yeteneklerde ustalaştıkça bizim bir ülkenin hangi yoldan nükleer silah
peşinde koşabileceği anlayışımız da değişecek” dedi. Biden yönetimi mutabakata
dönmeye aracılık etse bile Cumhuriyetçiler onu ortadan kaldırmaya yeminlidir.
Teksas Senatörü Ted Cruz, Ekim ayında attığı bir tweet'ta “İran ile bir anlaşma
Senato tarafından onaylanmadığı sürece – Biden bunun gerçekleşmeyeceğini
biliyor – gelecekteki bir Cumhuriyetçi başkanın onu tekrar yırtıp atma ihtimali
yüzde yüzdür” yazmıştı.
Nükleer müzakerelerin bu
yılın başlarında başarısızlığa uğramasının ardından ABD'nin Orta Doğu ve Güney
Asya'daki askeri operasyonlarına başkanlık eden isim General Kenneth (Frank)
McKenzie ile birlikte Irak'ın uzak batı çöllerindeki el-Esed Hava Üssü'ne
uçtum. Bu, Irak, Suriye, Afganistan, Katar ve Lübnan'ı kapsayan kapsamlı bir
turun bir parçasıydı. Bir C-17'nin mağaraya benzeyen kabininde Amerikan bayrağı
ile kaplı bir oda büyüklüğünde bir konteynerde yalnız başına oturuyordu. McKenzie'nin İran ile askeri tecrübesi
korkulu ve kanlı olagelmiştir. Genç bir subayken ABD'nin Beyrut'taki barış
gücüne düzenlenen saldırıda 241 Amerikan askeri hayatını kaybetmişti. Bu,
İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Iwo Jima çatışmasından bu yana bir günde
yaşanan en yüksek kayıptı. Reagan yönetimi İran'ı ve yeni oluşan vekili
Hizbullah'ı suçladı. Neredeyse 40 yıl sonra McKenzie bana Tahran'ın nükleer
gücünün şimdi teşkil ettiği yegane tehlikeden o zamanlar çok uzakta olduğunu
söyledi.
Trump döneminde Birleşik
Devletler ile İran arasındaki husumet arttı. Trump'ın Devrim Muhafızlarının
seçkin bir kanadı olan Kudüs Gücü'nün saygın komutanı General Kasım
Süleymani'yi öldürme emri verdiği 2020 yılında gerilim zirve yaptı. Süleymani
yerel müttefiklerle görüşmek için Bağdat'a vardığında McKenzie bir M-9 Reaper
dronunun Generalin konvoyuna dört adet Hellfire füzesi fırlatması emrini verdi.
Süleymani ve diğer dokuz kişi parçalanmıştı. Onun sıkça fotoğraflanan kopmuş
kolu yüzük parmağında taşıdığı büyük kırmızı taşlı yüzükten teşhis edildi.
İran bundan beş gün sonra El Esad Hava Üssüne
her biri en az 450 kg başlık taşıyan 11 balistik füze gönderdi. ABD istihbaratı
İran'ın füzeleri konuşlandırmasını izlemişti ve Amerikalıların savaş uçakları
ile personelin yarısını boşaltmak için birkaç saati vardı. Bir hava seferberlik
bölüğüne komuta eden Yarbay Staci Coleman kendisine bağlı 160 personelden
kimlerin ayrılacağına ve “duygusal olarak hazır” kimlerin kalacağına karar
vermek zorundaydı. Daha sonra askeri müfettişlere “Kimin yaşayıp kimin
öleceğine karar veriyordum. Gerçekten de arkada kalanların öleceğini
düşünüyordum” şeklinde konuşmuştur. El Esad'ı terk eden personelin çoğu endişe
içinde kalanlara sarılıyordu. 1953'teki Kore Savaşı'ndan bu yana hiçbir
Amerikan askeri düşmanın hava saldırısında ölmemişti.
İlk salvo gece 1'de vurdu. Başçavuş Janet
Liliu müfettişlere olayı anlatırken “Sığınaklarda ne oldu, aslında oradaki
atmosferi tanımlayacak hiçbir kelime yok. Ölmeye hazır değildim ancak her gelen
füze anonsunda kendimi hazırlamaya çalışıyordum” sözlerini kullandı.
Bombardıman dört saat sürdü. Herhangi bir devletin Amerikan birliklerini hedef
aldığı en büyük balistik füze saldırısıydı. Hiçbir Amerikalı ölmedi ancak 110
asker travmatik beyin hasarı almıştı. Trump el-Esed'deki zayiatı inkar etti.
Gazetecilere “Başlarının ağrıdığını duydum” dedi. İki yıl sonra bile o anda
el-Esed'de bulunanların çoğu ciddi hafıza, görme ve işitme kaybı yaşamaktadır.
Biri Ekim ayında intihar ederek yaşamına son verdi. 80 askere Mor Kalp
madalyası layık görüldü.
McKenzie bana el-Esed'den alınan dersin
İran'ın füzelerinin nükleer programından daha acil bir tehdit haline gelmesi
olduğunu söyledi. İran'ın roket ve füzeleri on yıllardır isabetlilikten çok
uzaktı. McKenzie, el-Esed'de “nereyi vurmak istedilerse orayı vurduklarını”
söyledi. Şimdi “Orta Doğu'yu genişlemesine ve derinlemesine etkin bir biçimde
vurabilirler. Doğrulukla ve şiddetle vurabilirler.”
İran'ın ilerlemesi hem
müttefiklerini hem de düşmanlarını etkilemiştir. 1979 Devrimi’nden sonra genç
teokrasi Şah'ın ordusunu dağıtmış ve ekonomik yaptırım dalgalarına rağmen
neredeyse sıfırdan bir ordu kurmuştur. İran 1980'lerde Irak ile sekiz yıl süren
yıkıcı bir savaş yaşamıştır ve ordusu daha da yıpranmıştır. Hava Kuvvetleri
hala zayıftır, gemi ve tankları vasattır ve ordusu başka bir ülkeyi işgal edip
elinde tutabilecek güçte değildir.
Rejim bunun yerine uzun
menzilli, yüksek isabetli ve yıkıcı gücü yüksek füze geliştirmeye yoğunlaştı.
İran şu anda dünyadaki en büyük füze üreticilerinden biridir. Defense
Intelligence Agency'nin raporuna göre, Orta Doğu'daki en büyük ve en çeşitli
cephaneye sahiptir. Malley bana, “İran balistik füze programını komşularına
baskı yapmak ya da onları korkutmak için kullandığını kanıtlamıştır” dedi.
İran, Birleşik Devletler ve İsrail dahil düşmanlarının vuracağı ya da yok
edeceğinden daha fazla füze ateşleyebilir. Tahran, McKenzie'nin ifadesiyle bir
ülkenin durdurulması ya da yenilmesi aşırı derecede zor bir silah seviyesine
ulaşmıştır. McKenzie, “İran'ın stratejik kapasitesi şimdi devasa boyuttadır”
ifadesini kullandı. “Sahada üstünlük onlarda. Baskın gelme gücüne sahipler.”
İran Hava Kuvvetleri başkanı ve eski bir
keskin nişancı olan Emir Ali Hacızade kışkırtıcı cüretiyle bilinmektedir.
2019'da böbürlenerek, “Herkes bilmelidir ki 2 bin kilometre mesafedeki bütün
Amerikan üsleri ve gemileri füzelerimizin menzilindedir. Kendimizi sürekli tam
bir savaşa hazırlıyoruz” demişti. Hacızade, 2011 yılında esrarengiz bir patlamada
16 kişiyle birlikte hayatını kaybeden ve İran'ın füze ve dron programını tesis
eden General Hasan Mukaddem'in selefidir. Onlar İsrail'i vurabilecek bir füze
üzerinde çalışıyorlardı. İsrail, Hacızade'yi yeni Süleymani olarak
adlandırmaktadır. McKenzie ona “pervasız” demiştir. Hacızade'ye bağlı kuvvetler
2019 yılında Fars Körfezi üzerinde uçan bir keşif dronunu düşürmüştür.
El-Esed'a yönelik füze saldırısını da o yönetmiştir. Saldırıdan saatler sonra
yine ona bağlı kuvvetler Ukrayna hava yollarına ait bir Boeing 737 tip yolcu
uçağını Tahran uluslararası havaalanından kalkışından kısa bir süre sonra
vurmuş ve 176 kişiden kurtulan olmamıştır. İran üç gün boyunca hatasını
kabullenmeyi reddetse de baskılar sonucu Hacızade televizyona çıkarak itirafta
bulunmuştur.
İran şu anda Orta Doğu'da nükleer ve füze
programlarını barındıran bilinen en büyük yeraltı komplekslerine sahiptir.
Tünellerin çoğu ya İsrail'e bakan batıda ya da Suudi Arabistan ve diğer Körfez
şeyhliklerini gören güney sahilindedir. Bu sonbaharda uydu görüntülerinden
Bahtaran yakınlarında yeni bir yeraltı inşaatı tespit edilmiş olup en kapsamlı
komplekstir. Kayalara oyulan tüneller yerin 500 metre kadar altına gitmektedir.
Bazı kompleksler kilometrelerce gitmektedir. İran bunlara “füze şehirleri”
demektedir.
Devrim Muhafızları 2020 yılında ABD
büyükelçiliği baskınının yıldönümü vesilesiyle Hacızade'nin yeraltındaki bir
füze cephanesini teftiş ettiğini gösteren bir video yayınladı. Arka planda
gizemli bir müzik çalarken o ve diğer iki Devrim Muhafızları komutanı sıra sıra
yığılmış füzelerle dolu bir tünelde yürüyordu. Arka planda General
Süleymani'nin kaydedilmiş sesi yankılanıyordu: “Bu savaşı siz başlattınız,
ancak sonunu biz belirleyeceğiz.” Yeraltındaki bir tren yolu ard arda hızlı
fırlatışlar için İmad füzelerini taşıyordu. İmad'lar bin 600 kilometre menzile
sahip olup konvansiyonel ya da nükleer başlık taşıyabilmektedir.
İsrail Füze Savunma
Organizasyonu'nun birinci başkanı Uzi Rubin bana İran'ın füze programının
“Pakistan'ınkinden çok daha ileride” olduğunu söyledi. Uzmanlar İran ile
1980'lerde Tahran'ın programını besleyen Kuzey Kore'yi kıyaslıyor. Kaliforniya
Monterey'deki Middlebury Institute of International Studies'ten Jeffrey Lewis,
bana İran'ın bazı füzelerinin Pyongyang'ınkilerden üstün olduğunu ifade etti.
Uzmanlar Kuzey Kore'nin şu anda İran'dan füze teknolojisi ithal ediyor
olabileceğini düşünmektedir.
ABD istihbarat
değerlendirmelerine göre, İslam Cumhuriyeti'nin elinde binlerce balistik füze
bulunmaktadır. Doğuda Hindistan ve Çin'in derinlikleri, kuzeyde Rusya, batıda
Yunanistan ile Avrupa'nın diğer bölgeleri ve Afrika boynuzunda Etyopya'ya kadar
olmak üzere her yönde yaklaşık 500 kilometre kadar gidebilmektedirler. Yüz
kadar füze İsrail'e ulaşabilir. İran ayrıca karadan ya da gemiden atılabilen,
düşük irtifada uçabilen ve çok yönlü saldırı gerçekleştirebilen yüzlerce seyir
füzesine sahiptir. Balistik füzelerden farklı olarak motorları ateşleme
esnasında parlayarak yanmadığı için radar ya da uydular tarafından tespit
edilmeleri zordur. Seyir füzeleri Fars Körfezi'ndeki güç dengesini
değiştirmiştir. İran 2019 yılında Suudi Arabistan'daki iki petrol tesisine
seyir füzeleri ile dronlar göndermiş ve dünyanın en büyük tedarikçisinin petrol
üretimini geçici olarak yarıya düşürmüştür.
Biden yönetimi nükleer anlaşma konusunda
ilerlemeyi kullanarak sonuç olarak diplomasiyi genişletmeyi ve bölgesel
gerilimi düşürme müzakerelerine İran'ın komşularını da dahil etmeyi ummaktadır.
Malley bana “KOEP'i canlandırmayı başarsak bile bu sorunlar bölgeyi zehirlemeyi
ve onu istikrarsızlaştırma riskini sürdürecek. Devam ederlerse cevap sert
olacak” dedi. Çok geç olabilir.
Tahran nükleer programında olduğu gibi
füzelerini de tartışmaya açmaya niyetli görünmüyor. Jeffrey Lewis “Bir kez para
harcayıp tesisler kurduğunuzda ve insanları eğittiğinizde, bu füzelere göre
tesis edilmiş askeri birimlere bu füzeleri ulaştırdığınızda onları muhafaza
etmek isteyen devasa bir kitle olur. İran'ın füze programının kısıtlanması
umudu olduğunu düşünmüyorum” demiştir. Cumhurbaşkanı Reisi de seçilmesinin
ardından “Bölgesel meseleler ve füze konusu müzakere edilemez” açıklamasında
bulunmuştu.
McKenzie ile birlikte bir
silahlı Osprey helikopter konvoyu içinde el-Esed'den Suriye'ye geçtik. Biz
sınırı geçerken silahlı askerler arka kapakta pozisyon almışlardı. İlk
durağımız Fırat Nehri'ndeki petrol sahası çalışanları için kurulmuş eski bir
yapı olan Green Village oldu. Orada en son IŞİD'e karşı nihai askeri
kampanyaların yürütüldüğü 2019'da bulunmuştum. IŞİD'e karşı savaşan Kürt milislere
yardım ve danışmanlık için 2015 yılından bu yana küçük bir ABD birliği
Suriye'nin kuzeydoğusunda konuşlanmıştır. Onların resmi görevi IŞİD artıklarını
zabt etmektir. Gayriresmi olaraksa İran'ın Irak üzerinden stratejik sınır geçiş
noktalarına erişimini engellemeleri beklenmektedir. Bir zamanlar sessiz bir
ileri karakol olan Elbu Kemal çölü, Green Village'ın 100 km güneydoğusundadır.
IŞİD'li cihatçılar 2014'ten bu yana orayı ellerinde tutmaktaydı ve Suriye ile
Irak arasında kullandıkları ana geçiş noktası haline gelmişti. 2017 yılında
İran destekli Şii milisler ile Suriye Ordusu orayı ele geçirdi. İran'ın
vekilleri IŞİD'in yönetimindeki toprakların büyük bölümünü o zamandan bu yana
siyasi ve askeri olarak ele geçirdi. Irak Ordusu'nun ve ABD destekli Suriye
Demokratik Güçleri'nin kurtardığı bölgeler de buna dahildir. ABD'li üst düzey
bir subay bana, “İran'ın başına şu ana kadar gelen en iyi şey, ABD
koalisyonunun IŞİD'i sürmesidir” demişti. İran şimdi Elbu Kemal'i vekil
milislerine füze ve teknoloji sızdırmak için stratejik bir bağlantı noktası
olarak kullanmaktadır. Gizlice geçirilen materyalin içinde roketleri
güncellemek için kullanılan kitler de vardır. Kontrolü zor olup hedefi nadiren
vuran ve “aptal” olarak adlandırılan roketlere GPS navigasyon eklenerek daha
uzun menzilli ve daha yüksek isabet oranına sahip güdümlü füzeler elde
edilebilmektedir.
Malley bana, ABD ve
bölgenin “İran'ın vekillerine gelişmiş silah tedarik ve paylaşım derecesinden
endişe ettiğini” söyledi. İran Süleymani yönetiminde “direniş eksenini”
Lübnan'da Hizbullah, Yemen'de Husiler ve Filistin topraklarında Hamas ve İslami
Cihad'ı da içine alan 6 ana milis gücüyle genişletti. 1980 ve 1990'larda
direniş koalisyonu ölümcül olsa da intihar saldırısı ya da rehin alma gibi
amatör eylemler gerçekleştiriyordu. Şimdi bu kuvvetler koordineli ve iyi
techizatlı oup bölge çapında plan yapmaktadır. Washington Institute for Near
East Policy'den Michael Eisenstadt bana, “Çoğu ülke ne alabileceğine bakar ve
orada olanla ortaklık tesis etmeye çalışır. Bu, bölgedeki birbirine en bağlı
ittifak sistemi” demişti.
Birleşik Devletler ordusu
hala İran'ın yaptığı ya da hayal ettiği herhangi bir şeyden çok daha güçlüdür.
Ancak İran da giderek daha kurnazlaşan bir hasım olduğunu kanıtlamıştır.
Yabancı mühendis ve bilim adamlarından oluşan bir nesli silah montajı konusunda
eğitmiştir. Suudi Arabistan'daki askeri ve sivil hedeflere füze fırlatan Husi
isyancılara ulaşmak üzere füze parçalarıyla dolu uyruksuz yelkenlileri denize
salmıştır. Eski “aptal” roket teknolojisini Hamas ve İslami Cihad'a tedarik
etmiştir. Ebu Kemal'den geçen “hassas hedefleme” kitlerinin çoğu İsrail'i daha
isabetli vurmak ve daha derinlerine ulaşmak için kısa menzilli roket ve
füzelerini güncelleyen Hizbullah'ın bulunduğu Lübnan'a gitmektedir. Tahminlere
göre Hizbullah'ın en az on dört bin füzesi ve yüz binden fazla roketi vardır.
Çoğu İran'ın lütfudur. McKenzie bana “İsrail'i oldukça isabetli bir şekilde
vurabilme gücüne sahiptirler ve geçmişte bu yoktu” dedi.
Üst düzey bir deniz istihbarat subayı bana
İran'ın 2016 ile 2021 arasında kat ettiği yolun “gerçekten dikkate değer”
olduğunu söyledi. Füze teknolojisini dağıtmak stratejik açıdan uygun
maliyetlidir. Füzelerin fiyatı onları korumak için gerekli savunma
sistemlerinden kat kat düşüktür. Dışişleri Bakanlığına göre İran direniş
koalisyonunu desteklemek için yılda 2 ila 3 milyar dolar harcamaktadır. Yine de
bu, ABD'nin müttefiklerinden birisi olan Suudi Arabistan'ın kat kat altındadır.
İran şimdi birkaç yönde
çok uzaklara erişebilmektedir. Merkez Komutanlığından kıdemli bir istihbarat
subayı durumu “Irak'tan dışarıya, örneğin 700 kilometre giden bir çember hayal
edebiliyorsanız bunu çizin. Yemen'de aynı şeyi yapın ve çemberi çizin. İran'ın
sağladığı menzil ve yeteneği hemen görürsünüz. Suriye'de de aynı şeyi
düşünebilirsiniz zira Irak'ta yaptıklarını muhtemelen Suriye'de de
yapabiliyorlardır. Önemli olan bu çemberlerin şimdi kesişiyor olmasıdır”
sözleriyle açıkladı.
İran, Birleşik Devletler'i Afganistan'da
olduğu gibi sonunda bütün Orta Doğu'dan çıkarmak için taciz ederek kumar
oynuyor. Malley onun bölgedeki faaliyetleriyle uğraşılmak zorunda kalınacağı
zamanın uzak olmadığını belirtti. “Eğer bu olmazsa ABD'den Çin'e kalıcı bir yön
değişikliği olacaktır ve bir kazan her zaman çok daha tehlikeli bir patlamadan
bir adım ya da yanlış bir adım uzaklığındadır” ifadelerini kullandı. Yedi
Amerikan başkanı İran'ın siyasi nüfuzu ile askeri baskı gücünü frenlemeyi
başaramamıştır. İranlı öğrencilerin 40
yıl önce ABD büyükelçiliğini ele geçirip 52 Amerikalıyı 14 ay boyunca rehin
tutmasından bu yana güvensizlik sadece daha da derinleşmiştir. O dönem rehin
alınanlardan olan John Limbert bana “İki taraf da karşıdakini şeytani, kötü ve
yalancı görüyor. Birinin özellikle taviz olarak sunduğu bir öneri diğerinin hile
ve aldatma aracına dönüşüyor” dedi.
Trump'ın baskısı
karşısında Tahran geri adım atmak yerine nükleer ve füze programlarını
hızlandırdı. Kıdemli bir Dışişleri Yetkilisine göre yaptırım gibi seçenekler
tükenmiş durumda. “Açıkça olmasını istediğimiz sonuçları vermedi.” Başkan
Biden'ın diplomasi dışında birkaç önleyici aracı var ve askeri eylemler çekici
gelmiyor ya da etkin uzun vadeli opsiyonlar değil. Biden göreve gelmesinden beş
hafta sonra İran'ın nükleer silahları yaygınlaştırma ağını dağıtmaya çalıştı. ABD'ye
ait iki F-15 uçağı Ebu Kemal'e yedi adet 200 kilogramlık bombalardan bıraktı.
Hava saldırısı İran'ın vekil örgütlerinden birinin Irak'ta Amerikan kuvvetleri
tarafından kullanılan bir üsse yaptığı roketli saldırıya cevaben yapılmıştı.
Amerikan bombalarının fazla bir etkisi olmadı. Merkez Komutanlığından üst düzey
bir istihbarat subayı bana “Yerde çukur açmadan akışı durduramazsınız. Aslında
bence yedek yolları var ve çok hızlı hareket ediyorlar” dedi.
İsrail Ebu Kemal'e ve civarına onlarca ve
Suriye'deki İran hedeflerine yüzlerce hava saldırısı düzenledi. Sınırdan silah
ve mühimmat akışı hala sürmektedir. Biden korkutmayı da denedi. Ekim ayında bir
Amerikan B-1B bombardıman uçağı Güney Dakota'dan havalanarak İran'ın muhitine
uçtu. Mısır, İsrail, Suudi Arabistan ve Bahreyn'den savaş jetleri ona Orta
Doğu'da eşlik etti. Ekim 2020'den bu yana Birleşik Devletler yedi B-52
bombardıman uçağını İran civarına gönderdi. Kıdemli subaylar bile böyle
taktiklerin etkinliğini sorgulamaktadır. Deniz istihbarat subayı “Bence
dağıtmak kolay, peki ya tavrını değiştirtmek için sürekli baskı? Bu yerdeki
sahalarda bazı yetenekler geliştirme kararı gerektirmektedir ki ulusal bir
öncelik perspektifinden bununla o kadar da ilgilenmediğimizi söylediğimizi
düşünüyorum.” ABD'li yetkililer bu uçuşların İran'ı korkutmaktan ziyade
bölgedeki müttefiklere güven verdiğini kabul ediyor.
Tahran korkusuz
görünüyor. Ekim ayında Suriye'nin Tenef ilinde iki yüz Amerikalının bulunduğu
askeri bir karakola bir dron saldırısı düzenledi. Tenef'in geniş stratejik
değeri Bağdat ile Şam arasındaki hayati karayolu ve Lübnan ile Akdeniz'de giden
rota üzerinde olmasından kaynaklanmaktadır. ABD'nin gayriresmi hedefi İran'ın
silahlarının taşınması ve nüfuzunun engellenmesidir. Hizbullah'a ait bir haber
sitesi, İran'ın Tenef'e saldırısını Amerikalıları Orta Doğu'dan çıkarmak için
“karşılaşmada yeni bir aşama” olarak tanımlamıştı. İran'ın Irak'taki vekilleri
de büyük hedeflere saldırmıştır.
7 Kasım'da üç dron
Başbakan Mustafa Kazımi'nin evine saldırdı ve bazı korumalar yaralandı. Saldırı
Ekim ayında yapılan ve İran destekli partilerin onlarca sandalye kaybedip hile
yapıldığı iddiasında bulundukları meclis seçimlerinin ardından geldi. Bir
televizyon kanalına röportaj veren McKenzie, İran'ın vekillerini bir devlet
başkanına karşı “suç” eyleminde bulunmakla suçladı. “Gördüğümüz şudur ki yasal
yolla iktidara gelemeyen İran ile bağlantılı gruplar şimdi hedeflerine ulaşmak
için şiddete başvuruyor” dedi. Saldırı başta iki Şii milis grubuyla, Ketaib
Hizbullah ve Asaib Ehlül Hak ile ilişkilendirildi. İkisi de Elbu Kemal'de silah
transferiyle ilgilidir. İran'ın yeni Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir
Abdullahiyan, Eylül ayında New York'taki BM Genel Kurulu'na katıldığı zaman
onunla iki kez görüştüm.
O, yıllar boyunca
Süleymani'nin dışişleri bakanlığındaki adamı olarak görülüyordu. O, Birleşik
Devletler'in nükleer anlaşmadan uzaklaştığına ve devasa yaptırımlar
uyguladığına dikkat çekti. “Eğer güvensizlik duvarı küçültülebilirse bazı ortak
noktalar bulunabilir ancak o duvar çok yüksek. Kendi paramızla hayat kurtaran
aşılara erişemiyorsak iki ülke arasında güvenin izine bile rastlanmaz” dedi.
Emir Abdullahiyan Amerikalıların iyi niyetlerini ispat etmek için Biden'ın ilk
önce yaptırımları kaldırıp İran'ın Güney Kore gibi diğer ülkelerdeki
milyarlarca dolarlık dondurulmuş varlığını serbest bırakması gerektiğini
söyledi. “Bir anlaşmaya varabilirsek daha da ilerlemek için bu anlaşma
kullanılabilir. Başarısız olursa ülkenin geleceğini KOEP'e bağlamadığımızı
zaten söylemiştik” şeklinde konuştu. Malley, iki ülkenin de aynı anda
mutabakata döneceği ve sonrasında sıradaki adıma karar vereceği tahmininde
bulundu.
ABD yönetimi İran'ı nükleer alandaki
gelişmeleri geri çevirdiğini, eski santrifüjlere döndüğünü, uranyum stokunu
azalttığını ve tam teftişe izin verdiğini ispatlamadan ödüllendirmek istemiyor.
Beş dünya gücü ile çalışan ABD bir şekilde nükleer anlaşmayı eski haline
getirmeyi başarabilir. İran içeride ve dünyada benzersiz zorluklarla karşı
karşıya. İlk devrimciler ölüyor ve onların torunları ideolojiden çok sosyal
medyayla ilgileniyor. 2021'de üç yüzden fazla bölgede su ve elektrik
kesintileri protesto gösterileri patlak verdi. Yine düşük ya da ödenmeyen
maaşlar için göstericiler sokaklara çıkmıştı. Ancak üst düzey bir hükümet
görevlisi diplomasinin güç kaybetmesi ve İran'ın nükleer programını
hızlandırması durumunda ABD'nin 2022'nin ilk çeyreğiyle birlikte bir nükleer
kriz ile karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu. McKenzie, İran ile
anlaşmazlığın nasıl vuku bulacağını analiz etti. Bana, “Aniden saldırırlarsa
kanlı bir savaş olacaktır. Çok kötü yaralanabiliriz. Uzun vadede kazanacağız.
Ancak bir yılı bulacaktır” dedi. Ya da Birleşik Devletler'in Afganistan ve
Irak'tan öğrendiği üzere muhtemelen daha uzun sürecektir. Ve İsrail ya da ABD
ile tam kapsamlı bir savaş muhtemelen birden çok cephede bölgesel bir savaşı
tetikleyebilir. İran daha iyi silahlanmış durumda ve siyasi ve askeri açıdan
etkili şahıslar modern tarihte hiç olmadığı kadar sertlik yanlısı. Sekizinci
bir ABD başkanı için nükleer anlaşma İran zorluğunun sadece başlangıcı ve en
kolay kısmı olabilir. KUDÜS HABER
Kudüs Haber Ajansı - KHA