Siyonist rejim, “Gerçek Vaad-2” operasyonunun ardından
İran'ın ekonomik altyapısına saldırı tehdidinde bulundu. Ancak İran İslam
Cumhuriyeti Devrim Muhafızları, “Gerçek Vaad-2” Operasyonu hakkında yaptığı
açıklamada, bu operasyonun İran’ın yasal haklarına ve uluslararası hukuka uygun
olduğunu ve Siyonist rejimin askeri bir tepki vermesi halinde bu rejimin daha
fazla ezici ve yıkıcı saldırılarla karşı karşıya kalacağı uyarısında bulundu.
22 bin kilometrekarelik bir alanı işgal eden, yedi milyon
insanının neredeyse tamamını başka yerden getirip, güvenlik ve refah vaadiyle
başkalarının topraklarını gasp eden sahte bir rejimin, 1.648.195 kilometrekare
yüzölçümüne ve 90 milyona yakın nüfusa sahip, yüzde 95'i bu topraklarda yaşayan
bir ülkeye saldırmasının sonucu İsrail'in yok edilmesinden başka bir şey olmayacaktır
ve bu sadece İran’la yapılan bir kıyaslamadır ve eğer diğer direniş gruplarının
coğrafyasıyla kıyaslanırsa söyleyecek söz bile yoktur.
İsrail'de hiçbir göçmen Netanyahu'nun delirmişliğinin
yolunda öldürülmek için bu topraklara gelmedi ancak nüfusu işgalci
Siyonistlerden kat kat fazla olan İran'da milyonlarca insan, ülkesi ve bölgenin
Amerika ve İsrail'in elinden kurtulması için canını feda etmeye hazırdır.
Şu anda en asgari imkanlarla Filistin'i özgürleştirmek
isteyenlerin sayısı Hürremşehr'in fethedildiği zamana göre çok daha fazladır ve
diğer yandan Siyonist rejim de o döneme göre çok daha zayıftır.
Hiçbir Siyonist göçmen işgal altındaki topraklara sürekli
güvensizlik, elektrik kesintisi, benzin yokluğu, su yokluğu ve iletişim
imkanlarının yokluğu içinde yaşamaya gelmedi. Dolayısıyla İsrail'in İran'a
bulaşması ve güvenlik ve ekonomi alt yapılarını yok etmesi, Siyonistlerin işgal
altındaki topraklardan kaçmasına yol açacaktır.
BİR MİLYON KİŞİ KAÇTI
Siyonistlerin kâbusu, binlerce vaatle başka ülkelerden gelen
insanların tersine göç etmesidir. Siyonist rejim merkezlerinin resmi
raporlarına göre, Aksa Tufanı Operasyonunun başlangıcından bugüne kadar bir
milyon kişi yani Siyonist nüfusun yüzde 14'ü İsrail'den kaçtı.
İşgal altındaki topraklardaki tüm Siyonist sakinleri, aylardır
yerlerinden edilen veya yurt dışına kaçan kuzey sakinlerinin kaderi bekliyor.
İbrani yayın kuruluşlarından Calcalist gazetesi, yurtdışına
giden askerlerin İsrail'e dönmek istemediklerini yazdı. Bunun sebebi açıkça
ortadadır, çünkü Filistin onların toprağı değil ve sahte ve gaspçı bir rejim
uğruna öldürülmek ve Avrupa ve Amerika'daki gece partilerinden ayrılmak
istemiyorlar. Doğu Avrupa'dan ve diğer bölgelerden refah umuduyla İsrail'e
getirilenlerin en büyük kâbusu ölüm ama diğer yanda şehadeti seven ve direniş
şehitlerinin kanıyla azim ve iradeleri artmış güçler var.
Savaşı önlemenin en iyi yolu, işgalcilerin topraklarına
roket yağmuru göndererek ders vermek ve aynı zamanda Netanyahu ve hayalperest dostlarına
karşı güvenlik operasyonları düzenlemektir. Elbette işgalcilerin yukarıda
bahsedilen sorunlardan kurtulmaları için Netanyahu'yu hapse göndermesi ya da
bizzat öldürmesi gerekiyor.
İSRAİL'DEKİ 15 ÖNEMLİ EKONOMİK MERKEZ
Stratejistler ve siyasi coğrafya uzmanları, ekonomik
merkezleri ve altyapıyı hedef almanın İsrail ekonomisine zarar vereceğine
inanıyor ve bu da doğru bir tutumdur. Elbette eğlence merkezlerini vurmanın
tersine göçü ve İsrail'in yıkımını hızlandıracağına inananlar da var, çünkü
Filistin'e başka yerlerden gelen birçok aptal gaspçı ve işgalci için bu
merkezler elektrik santralinden daha önemli.
Sınırlı coğrafi alanı nedeniyle İsrail, birkaç petrol ve gaz
sahasına, enerji santraline ve küçük rafinerilere bağımlıdır. Bu altyapılara
verilecek en küçük darbe İsrail'i ciddi bir zorlukla karşı karşıya
bırakacaktır. İsrail'in en önemli 15 ekonomik merkezi şunlardır; Kariş, Tamar
ve Leviathan olmak üzere üç gaz sahası, Hayfa ve Aşdod olmak üzere iki petrol
rafinerisi, Hagit, Orot Rabin, Aşkol, Rotenberg, Gezer ve Ramet Hovaf olmak
üzere altı enerji santrali, Helts ve Maced olmak üzere iki petrol sahası ve Aşkelon
ve Eilat'ta iki petrol terminali ve deposu.
Ayrıca İsrail'in limanlarını, elektrik nakil hatlarını,
benzin istasyonlarını vb. vurmak, yurt dışından elektrik, yakıt vb. nakletme
imkânını yok etmekte, işgal altındaki topraklarda yaşamı imkânsız hale
getirmektedir. Siyonistlerin en ufak bir hata yapması halinde, bu hedef kümesi
derhal füzeler ve insansız hava araçları tarafından hedef alınıp, Siyonist
rejimden hesap sorulacaktır.
İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutanı Yardımcısı General
Fedevi de konuyla ilgili olarak şu ifadelerde bulundu: ‘Siyonist rejim hata
yaparsa onun tüm enerji kaynaklarını, istasyonlarını, rafinerilerini hedef
alırız. Siyonist rejimin yalnızca üç enerji santrali ve birkaç rafinerisi var
ama İran çok büyük bir ülkedir.’
SİYONİST REJİM EKONOMİSİNİN ZAYIF AYAĞI
Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın ifadesine göre İsrail
aslında örümcek ağından daha zayıftır. Siyonist rejimin gaz altyapısı daha
geniş bir bölgesel çatışmaya karşı savunmasızdır ve herhangi bir hasar işgal
altındaki Filistin topraklarında olumsuz sonuçlar doğuracak ve aynı zamanda bu rejimin
ihracat pazarını da sekteye uğratacaktır.
Mart ayında Walla sitesi, İsrailli bir askeri kaynaktan
naklen, Hizbullah'ın cephaneliğinin gemileri ve gaz platformlarını tehdit
edebilecek kıyı füzeleri içerdiğini iddia etti. İki ay önce İsrail gazetelerinden
Globes, savaşın Siyonist rejimin ekonomisi üzerindeki artan sonuçlarından bahsettiği
bir açıklamasında bu rejimin gaz üretiminde ciddi hasar riski altında olduğu
konusunda uyardı. Kariş, üretimi tamamen iç pazara yönelik olan tek üretim
platformudur. Bu gaz platformu geçen yıl yurt içi tüketimin %34'ünü sağladı
ancak Leviathan platformu için asıl tehlike çok daha ciddi olacaktır.
İSRAİL'İN REKOR BÜTÇE AÇIĞI
İran'ın altyapısına saldırı tehdidinde bulunan Siyonistler,
76 yıllık hayatlarının en zayıf koşullarından birini yaşıyor. El- Cezire haber
sitesi, Siyonist rejimin Lübnan'la savaş cephesi açarak işgal altındaki
toprakların kuzeyindeki ekonomiyi canlandırma hedefine ulaşamadığı gibi Tel
Aviv ve Kudüs'teki ticari merkezlerini İran ve Lübnan füzelerinin hedef
tahtasına yerleştirdiğini yazdı.
Siyonist İsrail’in Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı'ndan
alınan veriler şunu gösteriyor; Geçen yıl 7 Ekim'den Mart 2024'ün sonuna kadar
savaşın maliyeti 270 milyar şekelden (73 milyar dolar) fazlaydı; bu da günlük
ortalama 427 milyon dolar ediyor. Başka bir tahmine göre İsrail, savaş
bütçesini geçen Haziran ayında 88 milyar şekelden (23.520 milyar dolar) 99
milyar şekele (26.560 milyon dolar) çıkardı. Bu da kabaca günlük 72.76 milyon
dolara denk geliyor.
İsrail’in ekonomi gazetesi Calcalist geçen hafta şu
açıklamalarda bulundu: ‘İşgalci rejim ordusu savaşın toplam maliyetine ilişkin
tahminlerini güncelleyerek, bu tahmini 130 milyar şekelden (37 milyar dolar)
140 ila 150 milyar şekele (yaklaşık 40 milyar dolar) çıkardı.
Bu maliyetlere Lübnan'da kara operasyonları başlatılması veya
İran'la doğrudan bir çatışma olasılığı dahil değil ve bu da gerilimin artması
durumunda maliyetlerin artabileceği anlamına geliyor.
Savaşın ekonomik sonuçları sonucunda İsrail hükümeti 2024
yılı kamu bütçesini artırmak zorunda kaldı ve bu rakam 584 milyar şekele (158
milyar dolar) ulaştı ve bu da 2023-2024 bütçesinin bir parçası olarak geçen yıl
belirlenen ilk bütçe tavanına kıyasla yaklaşık yüzde 14 artış anlamına geliyor.
Askeri harcamalar ve İsrail ekonomisine doğrudan zarar
verilmesi nedeniyle Netanyahu hükümetinin borç maliyetleri de arttı ve işgalcilerin
gayri safi yurt içi hasılasının %62'sine ulaştı. İsrail Maliye Bakanlığı, geçen
Mart sonu itibarıyla İsrail'in bütçe açığının GSYİH'nın onda altı ve ikisine
ulaştığını duyurdu. Ancak açığın büyümeye devam etmesi ve 2024 yılı sonuna
kadar %6,6 civarına ulaşması bekleniyor.
Bu yılın başından bu yana İsrail'in kamu bütçesinde 26
milyar şekel (yedi milyar dolar) açık kaydedildi. Son 12 ayda bu açık 117
milyar şekel (32 milyar dolar) ile yeni bir rekora ulaştı ki bu da bu rejimin
tarihindeki en yüksek bütçe açığıdır.
ARTIK KİMSE İSRAİL'E SEYAHAT ETMİYOR
Aksa Tufanı Operasyonunun üzerinden bir yıl geçti ve bu
rejimin güvenlik yetkililerinin açıklamalarına göre bu operasyon İsrail'in en
büyük istihbarat başarısızlığıydı ve Netanyahu hükümetinin yerli ve yabancı
turist sayısını 5 milyar 300 milyon dolar azaltarak İsrail'in bütçe açığının
beşte birine eşit bir zarar kaydetti.
Aksa Tufanı Operasyonunun İsrail ekonomisine etkisi sadece
turizmi değil aynı zamanda bu rejimin tarım, konut ve teknolojik endüstrilerini
de kapsıyor. Ayrıca Siyonist rejim maliye bakanının raporuna göre Netanyahu'nun
kabinesi insan gücü krizi, enflasyon ve yatırım gibi birçok ekonomik sorunla
karşı karşıya kaldı. Bu rejimin eski merkez bankası başkanının da aralarında
bulunduğu 300 İsrailli ekonomist, Aksa Tufanı operasyonu başladıktan sonra
Netanyahu'ya bir mektup yazarak İsrail'i uzun vadeli bir savaşa
karıştırmamasını istedi.
NETANYAHU'NUN MENFAATÇİLİĞİNİN SONUÇLARI
Siyonist rejim gazetelerinden Jerusalem Post bir haberinde
şunları yazdı: ‘İsrail'in 7 Ekim'den bu yana savaştığı cepheler arasında, sorunlarla
mücadelede açıkça başarısız olan bir cephe var, o da ekonomi cephesi. Bu cephe
askeri cepheden daha az tehlikeli değildir. Hiçbir ülke kendisini destekleyecek
kadar güçlü bir ekonomi olmadan, sağlık sistemi, refah sistemi, eğitim sistemi
ve bir hükümetin vatandaşlarına sağlaması gereken diğer temel işlevlerden
herhangi biri olmadan işleyemez. Ayrıca hiçbir ülke verimli bir ekonomi olmadan
işleyemez. Bu savaş İsrail'in karşı karşıya olduğu ekonomik tehditleri daha da
artırdı. Bu tehditler beyin göçünü hızlandıracak, yatırımcıların güveninde onarılamaz
hasarlar yaratacak ve İsrail'in bütçe açığını artıracaktır.’
Jerusalem Post, iktidardaki oligarşinin çıkarlarının
İsrail'de yaşayan Siyonistlerin güvenliğine tercih edildiğine değinerek haberine
şöyle devam etti: ‘Rejimin hızla büyüyen sektörü için hem işgücüne katılımı hem
de askerlik hizmetini ortadan kaldıran bir sistemin yarattığı ekonomik
zorluklar oldukça ciddi. Bu, koalisyon odaklı ekonomi politikası kapsamında
ulusal çıkarların kaybı pahasına desteklenen birçok menfaatçiliğin bir
örneğidir. İsrail'in ekonomik durumu kötüleşirken, bu rejim İsraillilerin yaşam
kalitesini düşüren, beyin göçünü hızlandıran, ekonomik büyümeyi de yavaşlatan
bir döngüye doğru kayıyor.
İsrailli yetkililer savaşın ekonomi üzerindeki etkisini ele
alıp bu konuyla ilgilenme konusundaki ilk tepkilerinde başarısız oldu. Hükümet,
savaşı finanse etmek için 2024 bütçesini oluştururken bakanlık bütçelerinde
kesinti yapmadı veya ek bakanlıkları kapatmadı. Vergi artışları gibi savaşın
sonuçlarıyla başa çıkmaya yönelik ekonomi politikası önerileri askıya alındı.
İsrail Savunma Kuvvetlerinin ve yedek kuvvetlerin hükümet tarafından önerilen
genişletilmiş hizmeti, bu rejimin üretken nüfusu üzerine daha ağır bir yük
bindirirken, hane halkı, serbest çalışanlar ve küçük işletmeler üzerinde de
daha fazla baskı oluşturdu. Savaş mağdurlarına yönelik hükümet yardım programı
yavaş ve yetersiz oldu. Ekonomide güven yaratmanın hayati önem taşıdığı bir
dönemde 2025 bütçesinin hazırlanmasında ilerleme kaydedilmemiş ve güvensizliğe
yol açmıştır. İsrail kabinesi başarısız politikasına yönelik eleştirilere
partizan bir tepki vererek, ülkenin savaşta olduğunu ve savaş kazanıldığında
ekonominin normale döneceğini ifade etti. Moody's derecelendirme kuruluşu geçen
hafta bu açıklamaları “blöf” olarak nitelendirmiş ve açıkça şu ifadelerde
bulunmuştur: ‘Savaşın bu rejimin ekonomisine verdiği zarar kalıcı olacak ve bu
rejimin ekonomik imajı savaş bittikten sonra da eski haline dönmeyecektir.’