Lübnan, Farklı Bir Savaş ve Farklı Bir Meydandır

GİRİŞ: 15.10.2024 16:13      GÜNCELLEME: 15.10.2024 16:13
Rasthaber - Bugün, Siyonist rejimin Lübnan'a yönelik ağır saldırılarının başlamasının 23. günü ve son günlerde Siyonist rejim ile Hizbullah'ın birbirlerine yönelik saldırılarının sayısında artış görüyoruz. Hizbullah’ın insansız hava aracının Hayfa ile Tel Aviv arasındaki ve Lübnan sınırına 60 kilometre uzaklıktaki Golani Özel Tugayı'nın askeri karargâhına eş zamanlı saldırısı ve Tel Aviv'e füze saldırısı, bu savaşın ilerledikçe daha da yoğunlaşacağını ve tarafların hesaplanmamış olaylarla karşı karşıya geleceğini gösterdi.

Halen inanılması güç olan Hizbullah Genel Sekreteri'nin şehadeti ve işgalci rejimin Pazar günü verdiği ağır kayıplar, tarafların kontrol edilemez koşullarla karşı karşıya olduğunu gösterdi ve savaşın kendisi de sürprizleri beraberinde getirdi.

Bu kolay bir savaş değil, bir teknoloji savaşı ama her şey ona bağlı değil; Bu bir irade savaşı ama her şey iradeye de bağlı değil. Bu aynı zamanda bir medya savaşı ama her şey medya da değil. Bu bir cephe ve destek savaşı ama her şey bunlar da değil.

Netanyahu, bu savaşı sadece İsrail ve Filistin'in değil, bölgenin, hatta dünyanın kaderinin savaşı olarak nitelendiriyor. Talmudistler bu savaşı “son savaş” olarak adlandırıyorlar ve Batılılar bunun son 50 yılın en önemli savaşı olduğuna ve Sovyetler Birliği'nin 33 yıl önceki çöküşünden daha fazla etkiye sahip olduğuna inanıyor. Birçok marifet ehli kişi de İsrail projesinin sona ermesine fazla zaman kalmadığını öngörüyor. Savaşın süreci, etkileri ve ufku açısından şu noktalar önem arz etmektedir:

1-Terör ordusu İsrail, 76 yılının 42 yılında, yani bu rejimin ömrünün yarısından fazlasında Lübnan Hizbullah'ıyla çatışmıştır. Bunun bir döneminde 18 yıl boyunca sürekli bir çatışma vardı, bir döneminde de bu ağır çatışma bir yıl sürdü, bir dönem 33 gün yoğun çatışmalar yaşandı ve şimdi dördüncü aşamanın üzerinden 23 gün geçti ve Hizbullah'la ağır bir çatışma yaşıyor. İsrail ile Hizbullah arasındaki dört savaş ve dağınık gerilla çatışmaları (Kassam, Arafat deneyimleri vb.) dışında, 1948 ile 1973 arasındaki ağır Arap-İsrail çatışmalarının deneyimi 25 yıl sürdü ve bu süre zarfında dört büyük savaş yaşandı.Arap hükümetleri ile gaspçı rejim arasında 25 yıl süren savaş ile Hizbullah ile İsrail arasında 42 yıl süren savaşın neredeyse iki katı. Arap-İsrail savaşlarının sonuçlarını biliyorsunuz, Hizbullah-İsrail savaşlarının sonuçlarını da biliyorsunuz, bizim konumuz bu değil. Mesele şu ki, İsrail şu anda insan kaybının çok yüksek olduğu, yıkımın çok yüksek olduğu ve elbette çok keskin sonuçları olacak olan, seksen yılın en şiddetli, en uzun ve stratejik savaşını yaşıyor. Dolayısıyla bu savaşın analiz seviyesinin askeri operasyonun analiz seviyesinden daha yüksek olması gerekiyor. 48, 56, 67 ve 73 yıllarındaki savaş ve 82’den 2000’e kadar olan Birinci Lübnan Savaşı ve 2006’daki İkinci Lübnan Savaşı gerçekte her biri belirli bir hedefi olan bir operasyondu. Ama şimdi İsrailli yetkililer “hayatta kalma savaşından” “İsrail’in ölüm kalım savaşından” “bölgenin kaderinin değişiminden” ve “dünyanın kaderinin belirlenmesinden” bahsediyorlar ve bu savaş için kullanılabilecek en asgari terimin “hayatta kalma savaşı” olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Yıkımın boyutuna, on binlerce şehit ve yaralıya bakıldığında, bazıları İsrail'in bu savaşın sonunda temellerini güçlendireceğine ve Filistin ve Lübnan'ın direnişini kıracağına ve İran İslam Cumhuriyeti'nin kollarını keserek büyük ölçüde zayıflatacağına ve çöküşe sürükleyeceğine inanıyor. Buradan hareketle Netanyahu ve Biden'ın “hayatta kalma savaşı” tabirini, İsrail ve Amerika'nın, direnişin ve İran İslam Cumhuriyeti'nin hayatta kalmasına karşı yürüttüğü savaş olarak yorumluyorlar! Ama elbette bu, İsrailli yetkililerin ve uzman kurumların, Amerikalıların ve Avrupalıların açıklamalarıyla temel farklara sahip.

Netanyahu geçen ağustos ayında ABD Kongresi'nde Amerikalı temsilcilere seslendi ve şöyle dedi: ‘Eğer el ele vermezsek yok oluruz ve Orta Doğu'yu sonsuza kadar terk etmek zorunda kalırız.’ Dolayısıyla beka savaşının doğru tercümesi, İsrail'in hem bir rejim olarak hem de İslam dünyası üzerindeki Batı egemenliğinin sembolü olarak kritik koşullarla karşı karşıya olduğudur.

Elbette bu koşullar bölgesel direniş için de etkili ve bir dönüm noktasıdır ama bir medeniyet niteliğinde olduğu için İsrail'in yıkılmasından ve Amerika'nın bölgeden çıkarılmasından sonra direniş mutlaka devam edecektir ve mevcut savaş onun için hayati bir belirleyiciliğe sahip olmayacaktır. Ancak durumunu ve etkinliğini kesinlikle etkileyecektir.

2- Bu savaşın nihai kaderini belirleyen, başlangıçtaki hayatta kalma ve galip gelme isteği değil, kalıcılık ve dayanıklılıktır. İsrail rejimi kendisini, nereye kadar sürerse sürsün direniş cephesine karşı uzun ve yoğun bir çatışmaya hazırlıklıymış gibi gösteriyor. Öyle görünüyor ki, son on-on iki yıldır Yahudi toplumunda ve toplumsal yapıda, zor koşullara dayanmaya hazır olma düzeyi yaratıldı. Sığınakların geliştirilmesi, kamu eğitiminin uyarlanması ve Yahudi toplumunun uzun vadeli yönetimi için yer altı depolarının ve malzemelerin genişletilmesi, Yahudi  toplumunun kamuoyunun yönetilmesi ve askeri bilgilerin tamamen kontrol edilmesi de bu rejimin bu dönemdeki icraatları arasındaydı. Ancak, İsrail Ordusu gerçekçi bir şekilde uzun bir süre boyunca büyük miktardaki bu baskıya dayanabilir mi? Bu sorunun cevabı çok önemli ve temel bir konudur. Öte yandan Gazze ve Lübnan'daki, özellikle de Lübnan'daki direniş güçlerinin dayanıklılığı oldukça belirleyicidir. İsrail, Gazze ve Lübnan'da bir tür kara, hava ve deniz ablukası oluşturarak, Hamas veya Hizbullah'ın konuşlanmış olduğunu düşündüğü çok büyük merkezleri, teçhizat ve rezervlerini bombalayarak, hayati damarlarnı vurup, direnişi kırmaya ve “ölüm öncesi” durumu olarak gördüğü mevcut durumuna son vermeye çalışıyor.

Ama gerçek şu ki hem Filistin'de hem de Lübnan'daki direniş, gaspçı rejimle yaptığı önceki savaşın sona ermesinden bu yana, kendisine karşı yeni ve daha ağır bir savaşın başlayacağını öngörüyordu. Bu nedenle hiçbir şekilde eli bağlı değildir. Bu arada direniş, Siyonist rejimin onun direncini kırma yönündeki baskılarına bir süre dayanır ve zayıflık yaşamazsa, daha önceki savaşların ötesinde bir savaşta sahneyi kazanacak ve Siyonist rejimi mağlup edecektir.

Bu sahnede eğer İsrail'in zafere ulaşmak için direnişi devirmesi gerekiyorsa, direnişin zaferi onun hayatta kalması ve devamında yatmaktadır. Dolayısıyla böyle bir mücadelede gaspçı rejimin işi daha zordur. Bu nedenle Batılı istihbarat ve güvenlik merkezleri, Gazze ve Lübnan direnişini ortadan kaldırmaya yönelik iddialı stratejinin, İsrail rejimine yeni ve ağır bir yenilgiye yol açacağı ve bunun önceki savaşlardaki yenilgisinin ötesinde etkileri olacağı konusunda uyarıda bulundu. Yaklaşık bir ay önce İngiliz Chatham House veya diğer adıyla Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü, şunları yazdı: ‘İsrail liderliği, Netanyahu'nun barışa giden tüm yolları kasten yok etmesi sorunuyla karşı karşıyadır. İsrail toplumunda laikler, dindarların kendileri bir bedel ödemediği halde sorun çıkardığını düşünüyor.’

İran'da, Irak'ta, Lübnan'da, Suriye'de, Yemen'de ve Filistin'deki direniş, İsrail'in stratejisine göre İsrail'i askeri açıdan yenilgiye uğratmaktan başka çare olmadığını ve bu zaferin temelinin kararlılık ve düşmanın Gazze'de kuzeyi güneyden ayırmak ve Lübnan'da ise ana hatları ele geçirmek olan ana askeri stratejisine odaklanmak olduğunu biliyor. Bu her ne kadar taktiksel bir durum gibi görünse de aslında stratejik bir durumdur. Çünkü, İsrail'in Gazze'nin kuzeyini işgal altındaki topraklara ilhak etme ve Lübnan’ın güneydeki ana bölgeleri ele geçireme konusunda başarısız olması, İsrail ordusunun ve bu rejimin Yahudi toplumunun iradesi üzerinde ciddi bir etkiye sahiptir ve düşmanın durumunu değiştirmektedir ve İsrail'in isteğine rağmen, onu bu savaşı durdurmaya sevk etmektedir.

Dolayısıyla direnişin başarısının ve Siyonist rejimin yenilgisinin sırrı, özellikle güney Lübnan'da nüfuz ve toprak genişletme planının başarısızlığında yatmaktadır ve zaferinin sırrı da nüfuzun genişletilmesinde de yatmaktadır. İsrail son 25 yılda hiçbir savaşta Hizbullah'ı yenememiş ve bu nedenle de bu savaşlarda mağlup taraf olarak görülmüştür. Bu defa da aynısı olmalıdır ve kanıtlar, direnişin aldığı yaralara rağmen devam etme konusunda bir sıkıntısının olmadığını gösteriyor.

3-Görüldüğü gibi mevcut savaş İsrail'in son savaşı olacaktır. Dolayısıyla daha önceki savaşlar gibi klasik ya da asimetrik olarak değerlendirilmemelidir. Bu bir hayatta kalma savaşıdır, üstünlüğü koruma savaşı değil. Bu savaşın kendine has koordinatları vardır ve şartların değişimini, savunma taktiklerinin değişimini, yeni planlama ve sürpriz yaratma ihtiyacını dikkate alan sahayı kazanacaktır. Bir yıldır devam eden Gazze Savaşı ve bir yıldır süren Gazze direnişinin yaşanması da dahil olmak üzere daha önce hayal bile edilemeyen olayların yaşanması, direnişin kazanma gücüne sahip olduğunu gösteriyor.

Sadullah Zarei

YORUMLAR

Şehid Nasrallah fedaileri 1 ay önce
Bu savaş kıyamet savaşının ayak sesleri geliyorlar ümmetin islamin nurlu fedaileri geliyorlar büyüyor lar İsrailin sonu demek hataydan dünyaya kıyamet savaşı başlayacak olan dünya orduları Suriye ırak yemen İsrailde dünya savaşının ardından hak batıl yani beklenen kıyamet savaşı öyle başlayacak

REKLAM