Rasthaber - Semavi kitapların ilahi öğretilerinin temel hedefi insanlığın dünyevi ve uhrevi saadetidir. İlahi öğretilerin beşeri zihin kalıplarında yorumlanıp her bir ferdin zihni yapısal kalıplarında tefsir edilmemesi için peygamberler gönderilmiş ve ilahi öğretiler peygamberler aracılığıyla olması gerektiği gibi dış dünyaya uyarlanarak yaratıcının isteği doğrultusunda tefsir edilmiştir. Ümmeti Muhammed (s.a.a); bir bütüne hitap eden Kur’an ve bir ümmete hitap eden Peygamber’in (s.a.a) buyruk ve öğretileri doğrultusunda hareket ettiği sürece birlik ve beraberliğini korumuş, aksi durumda fırkalaşmalara, ihtilaflara, gelişi güzel yorumlamalara ve… duçar olmuştur.
Hakk’ın karşısında yer alan batılın sürekli Müslüman kitleleri kullanarak kendini beslediği çağımızda Şia’sıyla Sünni’siyle her bir Müslüman ferdinin batıl ve şeytani güçlerin semirme kaynaklarını tespit edip kesmesi şer’i bir sorumluluk ve hayati bir zorunluluktur.
Hatemü’n-Nebi (s.a.a) yirmi üç yıllık risaletiyle teorik ve pratik ilkeleri temellendirerek İslam ümmetinin dünyevi ve uhrevi saadetini garanti altına almış ve ne fakat İslam ümmeti, bilakis tüm beşeriyetin ihtiyaç duyduğu azim bir sermayeyi muhafız ve bekçisiyle birlikte geride bırakarak fani dünyaya veda etmiştir.
Kur’an’ının hidayet ve Peygamber’inin âlemlere rahmet olan bir dinin muhatabı olmamıza rağmen menfaatçi, çıkarcı, fırkasal, mezhepsel ve taassubi yaklaşımlarımızın sonucu hidayet kaynağı Kur’an sapıtma kaynağı ve rahmet kaynağı Peygamber ise şiddet kaynağı haline getirilmiştir.
İslam ümmetinin hidayet kaynağı Kur’an, insan-ı kâmil’in en mükemmel temsilcisi Muhammed (s.a.a) ve hem Kur’an hem de Peygamber’in üzerinde ısrarla durduğu hidayet önderlerinin bıraktığı azim mirasa sahip çıkmadıkları sürece nifak ordusu fırsatı ganimet sayacak hem kendini hem de büyük şeytan ve onun dostlarını semirtecektir.
Gerek ilahi din ve gerekse beşeri ideolojilere ölümcül zararlar, aynı din ya da ideolojiye mensup ifrati, tefriti, tutucu, bağnaz, mezhepten ziyade mezhepçilik yapan ve… gruplar tarafından gelmiş ve gelecektir.
Başta Amerika ve İsrail olmak üzere İslam ümmetinin amansız, zorlu, hiçbir şekilde geri adım atmaya yanaşmayan ve azılı düşmanları hem sanal hem de geçek âlemde bir tarafında “Şia” ve diğer tarafında “Ehlisünnet” yazılmış çift taraflı bir kılıcı, tutucu Şia fertleri ve bağnaz Ehlisünnet şahsiyetlerinin eline vermiş ve her geçen gün dökülen Müslüman kanlarıyla kılıçlarını bilemektedirler.
Şayet ilk etapta sözde Müslüman, ama gerçekte İslami değerlere hıyanet eden bu şahısların ellerindeki kılıcı almak zor olsa da en azından keskin ağızlar köreltilemez mi?
Bu soruya bizim cevabımız, Müslümanların inandığı Allah’ın, şeytani güçlerin ilahlarından daha güçlü olduğuna inanmakla birlikte kabul etmeleri, kendilerini fark etmeleri ve düşmanlarını ne bir artı ne de bir eksi olduğu gibi görmeleri durumunda müspet, aksi durumda menfidir.
abna