Savaşın yıkıcı etkilerinden sonra ayakta kalmaya çalışan
Suriye’deki yeni rejim, umutsuzca dış destek arıyor. Ancak Amerika Birleşik
Devletleri, ülkenin geleceğini büyük ölçüde Avrupa Birliği’ne, Körfez
ülkelerine ve Suriye’nin komşularına bırakmış görünüyor. Trump yönetiminin son
atamaları ve gayriresmî diplomatik girişimleri ise Suriye meselesinin gitgide
Evanjelik politikacılara ve dinî liderlere teslim edildiğine işaret ediyor. The
Economist’te yayımlanan kapsamlı haber-yorum, bu dikkat çekici yön değişimini
mercek altına alıyor.
Yazıdan önce çıkan bölümleri aktarıyoruz:
“Şam’ın eski kentinde dolaşan iki Cumhuriyetçi Kongre üyesi,
Suriye’nin beklenmedik misafirleriydi. Ray-Ban gözlükleri ve şık blazer
ceketiyle dikkat çeken Cory Mills, Florida’yı temsil eden, madalya sahibi bir
Irak gazisi ve MAGA hareketinin sadık bir destekçisi. Indiana’dan Marlin
Stutzman ise Donald Trump’ın gümrük tarifelerini açıkça destekleyen bir isimdi.
Bir dönem El Kaide’nin üst düzey üyelerinden biri tarafından yönetilen bir
ülkeyle ilişki kurulmasına öncülük edeceklerini pek az kişi tahmin edebilirdi.
Ancak Kongre üyeleri, ziyaretin ardından, ABD’nin Ahmed El
Şaraa ile ilişki kurması gerektiğine ikna olmuş bir şekilde Suriye’den
ayrıldılar. Bay Mills, ABD’nin Suriye ile iş yapabileceğine dair “ihtiyatlı bir
iyimserlik” taşıdıklarını belirtti. Ayrıca Suriye’nin yeni liderinin, uygun
koşullar oluşursa ülkesinin gelecekte, 2020 yılında İsrail ile bazı Arap ülkeleri
arasında imzalanan İbrahim Anlaşmaları’na katılabileceğini kendisine ima
ettiğini aktardı. Ziyareti perde arkasından yürütenler ise bu süreci büyük bir
diplomatik başarı olarak değerlendiriyor.
Amerikan hükümeti, Suriye’deki rejim değişikliğine karşı
tavır almakta geç kaldı. Buna karşılık, Avrupa ülkeleri çoktan yaptırımları
gevşetmeye ve Şam’daki büyükelçiliklerini yeniden açmaya başladı. ABD ise
yalnızca sınırlı bir yaptırım hafifletmesine gitti. Ambargolar, Şam’daki hayatı
adeta felç etmiş durumda; takım elbise giymiş insanlar yiyecek bulmak için çöp
kutularını karıştırmak zorunda kalıyor. Başkentte her gün yalnızca birkaç saat
elektrik verilebiliyor. Bu tablo, Suriyeli diaspora ve Körfez ülkeleri
nezdinde, ülkenin yeniden inşasına yönelik mali destek ya da insani yardım
konusunda tereddüt yaratıyor. Üstelik Suriye’de hâlâ bir Amerikan diplomatik
misyonu da bulunmuyor.
Beyaz Saray ve Cumhuriyetçi Parti’de yer alan bazı şahin
isimler — aralarında Sebastian Gorka ve Tulsi Gabbard da var — Şaraa’nın
dönüşüm geçirdiği yönündeki iddialara ikna olmuş değil. Bu nedenle Suriye’nin
hâlâ bir terörle mücadele meselesi olarak görülmesinde ısrar ediyorlar. Şam ve
çevresinde, küçük bir mezhep olan Dürzilerle yaşanan son çatışmalarda en az 30
kişinin hayatını kaybetmesi ise ülkedeki diğer azınlıklar arasında endişeyi
artırıyor.
Öte yandan, Suriye’yi Orta Doğu’daki azınlık hakları
açısından kritik bir mücadele sahası olarak gören bazı çevreler — başta
Evanjelik Hristiyanlar ve Yahudi Suriyeliler — daha istekli bir yaklaşım
sergiliyor. Eski Başkan Trump’a yakınlığıyla tanınan Evanjelik papaz Johnnie
Moore ile Los Angeles merkezli Yahudi insan hakları kuruluşu Simon Wiesenthal
Merkezi’nden Haham Abraham Cooper, kısa süre önce New York’ta Suriye Dışişleri
Bakanı Esad El Şaybani ile bir araya geldi. Görüşmeyle ilgili olarak Moore, “Beklediğimden
çok daha zorlu geçti. Suriye’nin hızla kalkınması gerekiyor çünkü ekonomik
güvenlik, ulusal güvenlikle ve dolayısıyla bölgesel barışla doğrudan
bağlantılı,” dedi.
Moore, yakında Evanjelik din adamları ve hahamlardan oluşan
bir heyeti Şam’a götürmeyi planlıyor. Evanjelikler, Trump’ı yaptırımları
hafifletmeye ve yeni hükümetle diyaloğa ikna etmede dini liderlerin, diğer
aktörlere kıyasla daha etkili olabileceğine inanıyor. Ancak Evanjeliklerin
güçlü desteğini alan İsrail bu girişimden pek etkilenmiş görünmüyor; Tel Aviv
yönetimi, Şaraa’ya karşı daha sert bir tutum izlenmesini talep ediyor.
Teksas’taki Trinity Üniversitesi’nde Orta Doğu tarihi
dersleri veren David Lesch, Suriye’nin yeni yönetimini, Amerika’daki dini
liderlerle iş birliği yapmaya çağırıyor. Lesch, “Suriye söz konusu olduğunda
Evanjeliklerin etkisi çok büyük,” diyor. Nisan ayında, eski Başkan Trump, aynı
zamanda Evanjelik papaz olan Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Mark Walker’ı dini
özgürlüklerden sorumlu büyükelçi olarak atamıştı. Walker’ın, Amerikan dış
politikasında etkili olabileceği değerlendiriliyor.
Mart ayında Brüksel’de düzenlenen bağışçılar konferansında,
Amerika Birleşik Devletleri Şaraa yönetimine sekiz maddelik bir talep listesi
sundu. Bu talepler arasında, Suriye’de kayıp olan Amerikalıların — özellikle
tutuklu gazeteci Austin Tice’ın — bulunmasına yardımcı olunması, yabancı
savaşçıların yeni yönetime katılmasının engellenmesi ve İran Devrim
Muhafızları’nın terör örgütü ilan edilmesi gibi başlıklar yer alıyordu. Aralık
ayında savunma bakanlığına bazı yabancı savaşçıların atanması hayal kırıklığı
yaratmış olsa da, özel görüşmelerde Şam’ın bazı alanlarda ilerleme kaydettiği
kabul ediliyor.
Kongre üyeleri Mills ve Stutzman’ın Şam ziyareti, ilerleyen
dönemde daha fazla gayriresmî Amerikan heyetinin Suriye’ye gitmesinin önünü
açabilir. Eğer Şaraa, özellikle Hristiyanların korunması konusunda aşırı sağcı
Cumhuriyetçileri ve Evanjelikleri samimiyetine ikna edebilirse, Amerika’nın
desteğini kazanabilir. Trump’ın Suriye politikasının ise hâlâ şekillenme
aşamasında olduğu değerlendiriliyor.”/fikirturu