Süveyda’daki çatışmalar, 11 Temmuz 2025’te Şam-Süveyda
otoyolunda Bedevi silahlı kişilerin bir sebze kamyonuna saldırmasıyla başlayan
bir dizi misilleme eylemiyle tetiklendi. Dürzi milislerin bu saldırıya karşılık
bedevi aşiret üyelerini kaçırması, gerilimi hızla tırmandırdı ve vilayet
genelinde silahlı çatışmalara yol açtı. Ancak bu olay, yalnızca bir kıvılcımdı.
Çatışmaların kökeni, her ne kadar Dürzilerle Bedevi aşiretleri arasındaki
tarihsel, kültürel ve ekonomik gerilimlere dayanmaktaysa da gerek iç savaş
sırasında yaşananlar gerekse 8 Aralık’tan bu yana azınlıkların maruz kaldığı
felaketler, mezhebi fay hatlarındaki gerilimleri daha da artırdı.
Osmanlı ve Fransız manda dönemlerinden bu yana, Dürziler ve
Bedevi aşiretleri arasında arazi, su kaynakları ve ticaret yolları üzerindeki
rekabet, Süveyda’da sürekli bir gerginlik kaynağıydı. Dürzilerin yerleşik tarım
toplumu ile Bedevi aşiretlerin göçebe veya yarı göçebe yaşam tarzı arasındaki
yapısal farklılıklar, tarih boyunca çatışmaları beslemişti. Özellikle 19.
yüzyılda, Bedevi göç yollarının Dürzi topraklarından geçmesi, sık sık
anlaşmazlıklara yol açarken 20. yüzyılda Bedevi aşiretlerin yerleşik hayata
geçmeye başlaması, arazi mülkiyeti ve kaynak paylaşımı konusundaki gerilimleri
daha da derinleştirdi.
Bu tarihsel miras, 2015’teki Kalb Loze katliamı ve 2018’deki
IŞİD saldırıları gibi olaylarla birleştiğinde, Dürzi toplumunda derin bir
güvensizlik ve varoluşsal korku yarattı. Şu an iktidarda olan Heyet Tahrir Şam
(HTŞ)’nin bir önceki versiyonu olan Nusra Cephesi tarafından 2015’te Cebel
es-Summak’ta içlerinde kadın ve çocukların da olduğu 20 sivilin öldürüldüğü
katliam ve IŞİD’in 2018’de Süveyda’nın doğu kırsalındaki yaklaşık 200 kişinin
hayatını kaybettiği toplu infazları, Dürzi toplumu için azınlıklara yönelik
sistematik tehdit algısını pekiştirdi. Mart 2025’te sahil bölgesindeki Alevi
katliamları, bu korkuları daha da güçlendirdi ve HTŞ yönetiminin azınlık
politikalarına duyulan şüpheyi artırdı.
İsrail’in Süveyda, Dera ve Kuneytra’daki bombardımanları,
yalnızca yerel çatışmalara bir tepki olarak değil, aynı zamanda bölgesel
hegemonya arayışından başka bir şey değil. İsrail, bu bölgeleri “stratejik
derinlik” olarak tanımlayarak, iç cephe güvenliğini sağlama ve tampon bölgeyi
genişletme niyetini açıkça ortaya koyarken Süveyda ve çevresindeki askeri
hedeflere yönelik insansız hava aracı saldırıları, İsrail’in Suriye’nin
güneyini kendi güvenlik politikalarının bir uzantısı olarak gördüğünü göstermekte.
İsrail’in bu hamleleri, uzun vadeli bir stratejiye işaret
ediyor: Süveyda’da bir Dürzi devletinin temellerini oluşturamasa bile en
azından sadece Dürzilerin değil, bütün azınlıkların hamisi konumuna kendisini
getirmek. Dürzi lider Şeyh Hikmet el-Hicri’nin uluslararası koruma talebi.
Hicri’nin “uluslararası koruma” talebi, İsrail’in Dürzileri “koruma” adı
altında kendi çıkarlarına entegre etme çabaları için kullanılmaya elverişli
görünüyor. Ancak, Dürzi toplumu içinde bu stratejiye karşı ciddi bir direnç de mevcut.
Örneğin, bir Dürzi lider, İsrail’in “koruyucu” rolüne ihtiyaçları olmadığını
açıkça ifade etti. Hicri’nin Şam karşıtı tutumu, diğer ruhani liderler Şeyh
Yusuf el-Cerbua ve Hammud el-Hanavi’nin Şam’ı destekleyen pozisyonlarıyla
çelişmekte, bu da Dürzi toplumu içindeki bölünmüşlüğü derinleştiren bir unsur.
İsrail’in müdahaleleri, aynı zamanda bölgesel bir güç
dengesi oluşturma çabasının bir parçası. Felluce’ye kadar uzanan bir “stratejik
derinlik” hedefi, İsrail’in yalnızca Suriye ile sınırlı olmayan, Irak’ı da
kapsayan geniş bir güvenlik vizyonunu yansıtmaktadır. Ancak bu vizyon, bölgesel
aktörlerin ortak bir tutum eksikliği ve değerler sisteminin korunmasındaki
başarısızlık nedeniyle başarısızlığa uğratılamıyor. Bölgedeki bazı
devletlerdeki “çatlaklar”, İsrail’in projelerine karşı etkili bir karşı duruşu
zorlaştırmakta.
Yazının devamını okumak için linki tıklayınız: https://rasthaber.com/tr/haber/yazar-haberleri/suriye-deki-durzi-meselesi-israil-mudahaleleri-ve-derinlesen-kriz-148334