ABD Geri Dönüşümsüz Bir Evreye Mi Giriyor?

GİRİŞ: 24.05.2025 20:24      GÜNCELLEME: 24.05.2025 20:24
Rasthaber -  Emperyalist düzende hegemonyasını sürdürmekte güçlük çeken tepe devletin bir eşiği geçtikten sonra bir daha toparlayamayacağı bir sürece girme olasılığına daha önce değinmiştik.

ABD için bunu konuşmak için belki daha erken, yine de biriken belirtiler acaba bu süreç başladı mı diye sormamıza neden oluyor.

Trump ekibiyle beş ay önce yönetime geldiğinde bir Napolyon edasındaydı: Panama Kanalı’na el koyuyor, Kanada’yı eyaleti yapıyor, Çin başta olmak üzere dünyanın bütün devletlerini yüksek gümrük tarifeleri ile önünde diz çöktürüyor, Ukrayna ve Rusya arasında hemen barışı sağlıyor, Filistinlilerin kemikleri üzerinde Gazze’de bir sayfiye kenti kuruyordu.

Hiçbiri olmadı, aksine ABD geri gitmeye devam etti. Kısaca gözden geçirelim:

Son yıllarda %2-3 arası büyüyen ABD bu yılın ilk çeyreğinde %0,3 küçüldü. Yüksek gümrük duvarlarının üretimin bu kadar toplumsallaştığı bir evrede çöküntü getireceğini konuşmuştuk daha önce. Tabi bu yılın tamamına bakmak gerekiyor, ABD ekonomisinin toparlanma sürecine girip girmeyeceğini göreceğiz.

Öte yandan uluslararası kredilendirme kurumu Moody’s ABD’nin kredi notunu yüksek olan borç ve faizlerine dayanarak düşürdü. Bu düşürme başka kapitalist ülkeler için önemli olmayabilir ve kapitalizmin doğal salınımına işaret edebilir, ancak mesele emperyalizmin tepe ülkesi olunca değişiyor. ABD emperyalizminin geleceği ile oynadığı ülkeler üzerinde kredi notunu düşürme bir operasyon aracıyken şimdi ABD’yi bu durumda görmek düşündürücü.

Emperyalizmin tepe ülkesinin yaşadığı krizi sadece ekonomik terimlerle ifade etmek doğru değil, aynı zamanda bu bir moral ve inanma sorunudur. Bir kez düzenin kadrolarında inanç sorunu doğar ve yabancılaşma başlarsa bunun tahmin edilemeyecek çıktıları olur. Örneğin, ABD iki hafta içinde her biri 60 milyon dolarlık iki savaş jetini uçak gemisinden denize düşürdü. Bütün dünya halklarını 75 senedir silah gücüyle tehdit eden ABD’nin başına gelene üzülecek değiliz ama bu işin nereye varacağını dikkatle izliyoruz.

Yine ekonomik verilerin dışında işin ideolojik boyutuna baktığımızda Hollywood Film Endüstrisinin yaydığı ABD tarzı yaşam ve üstünlük hissi hegemonya inşasında belki uçak gemileri kadar önemliydi. Şimdi Trump iflasın eşiğinde olan Hollywood’u nasıl kurtaracağına bakıyor.

Kadroların inancını ve emekçilerin düzene kapsanmasının zorunluluğunu düşünürsek başka bir sürece daha değinmeliyiz. ABD Hükümeti’nin rekor seviyeye ulaşan borcu ve bütçe açığını gidermek için 2026 bütçesinden dev bir kesinti yapıldığını görüyoruz. Bütçeden 163 milyar dolarlık kesinti bilimsel faaliyetlerden uzay araştırmasına, halk sağlığının korunmasından eğitime ve çevre fonlarına kadar her başlığı içeriyor. Bu kesintinin çok karmaşık sonuçları olacaktır. Bilimsel ve teknolojik gerilemeden emekçi sağlığının bozulmasına ve en nihayet düzenin daha geniş yığınlar tarafından sorgulanmasına kadar çözücü bir etkisinden bahsedebiliriz.

Ancak bütçede iç güvenlik ve askeri kalemlerde önemli bir artışa gidiliyor, nerdeyse bütçenin %75’inin güvenlik ile ilgili olacağı söyleniyor. Zaten tanımladığımız altüst oluş çağı sadece hegemonya devrini değil, emekçi sınıfların yönetememe krizine karşı ayaklanmasını da içeriyor. ABD egemenleri her ikisini de zora dayanarak önlemeyi düşünüyorlar anlaşılan.

Trump’ın gümrük duvarlarını silah gibi kullanıp ABD iç tüketimini koza dönüştürmek istemesi de duvara tosladı. Sonuçta işin esası üretimdir, üretemiyorsan tüketimini avantaja çeviremezsin.

ABD’nin Ukrayna’da emperyalist bir barışı dayatması da sallantıda gözüküyor. Ukrayna’nın değerli nadir elementlerine ABD’nin yalnız başına çökmesi geçen haftaki yazıda işlediğimiz gibi yeni bir emperyalist merkezin doğmasına neden oldu. İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya ve Polonya’nın başını çektiği NATO ve AB’den bağımsız bu merkez giderek kötüleşen ekonomik durumlarını askerileşmeyle aşacağını umuyor. Bu koşullarda savaş durmayabilir ve Ukrayna’da bir ABD barışı ve stratejik nadir metallere ulaşma hayal olabilir.

Son olarak Trump’ın geçenlerde tamamlandığı Ortadoğu seferine değinmeliyiz. Bu konuda solda çıkan derlemeye göz atabilirsiniz.

Görünüşte zengin Körfez devletlerine büyük hacimde silah satışının imzalanması Trump’ın başarısı sayılabilir. Ancak daha dikkatli bakarsak ABD’nin nasıl gerilediğini görürüz. 1970’li yılların başında ABD İsrail’i Ortadoğu’da bir tetikçi gibi kullanıyor ve petrolünden başka bir zenginliği olmayan Körfez’in feodal ülkelerine şunu dayatabiliyordu. “Sizi İsrail’den ve sosyalizmden koruyacağım, siz de petrolü benim kontrolümde ve sadece ABD dolarıyla satacaksınız.”

Şimdi bu ülkeler, Suudi Arabistan, BAE ve Katar, petrol gelirlerinin keyfini sürüyorlar ancak geleceklerini petrolde değil, gelişmiş bir kapitalist ülke olmakta görüyorlar. Çin hepsinin başlıca ticaret ortağı olurken, teknoloji transferi ve diplomatik süreçlerde işbirliğini derinleştiriyorlar.

ABD onları korumak yerine onlara gelişkin silahlar satıyor, öyle ki İsrail’i endişelendirecek ölçüde dengeleri değiştiriyor. Suudi Arabistan ile nükleer santral anlaşması örneğin İsrail’i çok tedirgin ediyor. İsrail içinde veya dışında, bölgede bir kapitalist entegrasyon amaçlanıyor.

Bu arada İsrail’in işlediği katliamların tam boy arkasında durmak imkânsızlaşıyor. Demin bahsettiğimiz İngiltere, Kanada, Fransa, Almanya ve Polonya’dan oluşan emperyalist oluşum da ABD’den bağımsız olarak bu yeni pazar ve yeniden tanımlanan hegemonya alanına göz dikiyor, onlar da İsrail’e “Gazze’de dur” diyorlar.

Altüst oluş çağı büyük hesaplaşmalara ve ezberleri bozmaya doğru gidiyor. Bu ortamda emekçi sınıflar ister kendiliğinden ister özne olarak tarihe müdahale etme yeteneklerinin arttığını fark ediyor.

 

Erhan Nalçacı/sol

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM