Geçen hafta beş gün Kerkük, Musul, Telafer, Süleymaniye,
Erbil’I ziyaret eden Mesut Barzani, Neçirvan Barzani, Kubat Talabani ve Türkmen
ve Arap liderlerle görüşen eski Başbakan ve Gelecek Partisi lideri Ahmet
Davutoğlu, geziyi izleyen Yıldıray Oğur’un sorularını cevaplandırdı.
"Gezide gördüğüm hava ümitlerimi artırdı. Silahların
bırakılmasının hızlandırılması gerek. Diken üstünde oturuyor bu süreç.
Silahlar bırakılma görüntüsünden sonra artık kimse geri dönemez. Suriye’de de
benzer bir süreç yürütülmeli. Arkası domino gibi gelir. Hem Erbil hem
Süleymaniye sürece destek konusunda tam mutabık. Neçirvan Barzani ve Mesut Bey
özellikle Bahçeli’yi merak ediyor. “Onun sağlığı için dua ediyoruz”
dediler."
Kerkük, Musul, Telafer, Süleymaniye, Altınköprü, Erbil’I
gezdiniz. Herkesle görüştünüz ve özellikle çözüm sürecini. Genel izlenimiz ne
oldu?
"Bu beş gün içinde istisnasız bölgedeki Kürt,
Türkmen ve Arap siyasi grupların ve liderlerin tümüyle görüştüm diyebilirim. Bu
grupların hem kendi içlerindeki hem birbirleriyle olan ilişkilerdeki
sorunlarını doğrudan anlama ve istişare etme imkanı buldum. Beni en fazla mutlu
eden geçmişte farklı vasıflarla yakın çalışma içinde olduğum liderlerin aradan
geçen dokuz yıla rağmen daha dün ayrılmış gibi benimle samimi ve sıcak bir
diyaloğu kurmuş olmalarıdır. Her birine de düşüncelerimi aynen geçmişte olduğu
gibi açık yüreklilikle paylaştım.
Son süreçle ilgili benim bu gezide gördüğüm hava ümidimi
daha fazla arttırdı. Ben böylesi bir sorunun çözümü ve terörün sona ermesi için
ihtimal yüzde 5 bile olsa dünyayı iki kere dolaşırım. Bu tür süreçlerde olma
ihtimali yüzde elli artı bir olsa zaten süreç çok kolay olur. Bir nehri
geçerken yarıya kadar gitmişseniz, geri dönmenin maliyeti karşı tarafa
ulaşmaktan daha fazla olmaya başlar. O yüzden de geri dönmezsiniz. Burada da
öyle bir kritik eşik var. Geri dönmenin maliyeti karşı tarafa ulaşmanın maliyetinden
daha fazla olacağı bir aşamaya gelinmesi lazım. Geri dönmenin maliyetinin
maksimum olacağı yer silah bırakılma anı. Silah bırakma ile ilgili bir
mekanizma kurulup dünya kamuoyuna, Türk kamuoyuna, Kürt kamuoyuna ve bölge
kamuoyuna evet silahlar bırakılıyor dediğiniz andan itibaren geri dönmek herkes
için çok maliyetli hale gelir. Çünkü bir daha hiç kimse oraya kadar gidemez.
2013 sürecinde oraya gelemediğimiz için süreç çöktü. Silahların bırakılmasıyla
ilgili bir görüntü ortaya çıktığı andan itibaren bir daha PKK, “tekrar silahla
mücadele edeceğim” dese bile bir daha eleman devşiremez. Türkiye açısından da
silah bırakma görüntüsünden sonra sürece en karşı olanlar bile sürece muhalefet
edemez hale gelir. Yani silah bırakmanın neyine muhalefet edeceksin? Şimdi
şüphe şu, ya silah gerçekten bırakacaklar mı? Ben Türkiye içindeki görüştüğüm
siyasilere de burada görüştüğüm herkese de bir an önce o aşamaya gelinmesi
gerektiğini söylüyorum. Sayın Mesut Barzani'yle yaklaşık dört saatlik çok
verimli bir görüşme yaptık. Elinde imkânı olan herkesin silah bırakma aşamasına
geçilmesini hızlandırması lazım. Çünkü arada bir sürü gül yabaniler, fitne
odakları devreye girer. Bu işten rahatsız olacak çok faktör var. Geçmişte
rahatsız olanlar 2013 sürecini baltaladılar. Şimdi o unsurların hiçbirisinin
devreye girmesine mahal vermemek lazım. Zaten gecikti bu açık söyleyeyim. 22
Ekim'de Bahçeli bu çağrı yaptıktan sonra aslında bu Nevruz'da Mart'ta en geç
bitmeliydi. Ocak ayında yaptığım meclis konuşmasında bir konuşma da dedim ki
herkes 23 Şubat, 21 Mart ve 23 Mart kritik tarihler bu süreç için dedim. Çünkü
23 Şubat AK Parti Kongresi 21 Mart Nevruz, 23 Mart'ta CHP'nin aday açıklaması.
19 Mart oldu arada. 21 Mart'ın gölgede kalmasına yol açtı. Bu işi de öteledi.
DAHA FAZLA GECİKME OLMAMALI
Gecikti ama daha fazla gecikmeden bir an önce
gerçekleşmesi lazım. Burada verdiğim en temel mesaj, bunun daha fazla gecikmesi
halinde ortaya çıkabilecek bazı bölgesel güç dengesi değişimlerinin ve
provokasyonların her şeyi bozabilme riski."
Barzani ve Talabani ile yaptığınız görüşmelerde onları
süreçle ilgili umutlu gördünüz mü?
"Evet, ancak her iki tarafın yaklaşımlarında bazı
farklılıklar var. KDP tarafı yani hem Mesut Barzani hem de Neçirvan Barzani
sürecin bir an önce tamamlanmasına büyük önem atfediyorlar ve heyecan
duyuyorlar. Hissediyorsunuz. Böyle bir şey bu sorun çözülürse çok mutlu
olacaklar. Ama anlamaya çalışıyorlar. 2013 ile bugünkü arasında karşılaştırma
yapıyorlar. “Siz onu da yaşadınız, bunu da yaşadınız. Bunun şansı ne?” diye
soruyorlar. Kendilerine bugün ilgili tarafların en uç kesimlerinin bile
görüşüyor olmasının ve Suriye’de Türkiye’ye müzahir bir yönetim olmasının
2013’e kıyasla yeni olumlu unsurlar olduğunu söyledim. Ülke içinde ve bölgedeki
bu olumlu iklimin oluşturduğu fırsatın kaçırılmaması gerektiğini vurguladım.
Bahçeli'yi gerçekten merak ediyorlar Bahçeli'nin
kararlığını anlattım, memnun oldular. “Biz Bahçeli’nin sağlığına dua ediyoruz”
dediler. Dohuk’a gitmiştim Kasım ayında. Dönüşte sayın Bahçeli'ye yazdığım
mektupta kendisine Kuzey Irak’taki bu ilgiden bahsederek mümkün olsa da bu
bölgeye gelmesini tavsiye etmiştim. Ama tabii şimdi sağlığı müsait değil.
Mesut Barzani’ye de söyledim; insan tanımadığının
düşmanıdır. Tanımadığı tanıdıkça o düşmanlık, o psikolojik faktörler ortadan
kalkar; önyargıların yerini ortak duygular ve kültürel unsurlar alır.
Türkiye'deki kaygılı Türk milliyetçilerinin gelip buradaki Türkiye dostluğunu
görmeleri faydalı. Erbil çarşısında Türkçe konuşulduğunu gördüğünde buranın bir
tehdit değil, Türkiye'nin bir hinterlandı olduğunu görecekler. Benzer şekilde
Kuzey Irak’taki kaygılı Kürt milliyetçilerinin de Türkiye’deki muhataplarıyla yakın
ilişkiye girmesi lazım. Onlar da görecekler ki farklılıklarımız ortaklıklarımız
yanında devede kulak bile değil."
ERBİL VE SÜLEYMANİYE’DE TAM MUTABAKAT VAR
Peki Süleymaniye?
"Evet esas kritik olan Süleymaniye, çünkü
Süleymaniye hem Kandil’e daha yakın hem de Türkiye’den daha çok İran ile
etkileşim içinde. Benim bu ikiliği kırmak için 2013 yılında Süleymaniye’ye
yaptığım ziyaret bir Türk Dışişleri Bakanı’nın Süleymaniye’ye yaptığı ilk
ziyaretti. 12 yıl sonra bir konferans için geldiğim Süleymaniye’deki temaslarım
doğal olarak bugünkü sürecin ana gündem maddesi olmasına yol açtı. Bir taraftan
terörün sona erdirilmesi, diğer taraftan Kerkük sorunu ve Türkmenlerle ilişkileri
detaylı olarak ele aldık. Ayrıca KDP-KYB arasındaki gerilim ve IKBY’deki
hükümet oluşum sürecindeki sorunları da tartıştık. Kubat Talabani’ye bu
konulardaki kanaatlerimi açık bir şekilde ilettim.
Sayın Mesut Barzani de Süleymaniye'ye gitmemi, havalimanı
açılsın dememi çok doğru buldular. Çünkü orada doğabilecek komplikasyonları
görüyorlar. Kubat Talabani, Süleymaniye çarşısında akşam dolaşırken ki
fotoğrafları görünce “fotoğrafları görünce kalbim duracak zannettim bir şey
olacak diye” dedi ve ekledi: Ancak sizin gece vakti Süleymaniye sokağına
inmeniz, rahat bir şekilde dolaşmanız ve halkla kurduğunuz iletişim psikolojik
bir şok etkisi yarattı. Süleymaniye’de sizin şahsınızda Türklere duyulan sevginin
ve güvenin yansımış olması bizi çok memnun etti. Orada da söyledim Kubat
Talabani'ye, Süleymaniye Havaalanı'nın kapatılmasının gerekçelerinin ortadan
kalkması lazım. Kandil'e ulaşımın yolu Süleymaniye Havaalanı ise o havaalanına
karşı tedbir alması Türkiye'nin doğal hakkı. Ama bu süreçle birlikte o tehdit
ortadan kalktığında Süleymaniye de aynen Erbil gibi Türk girişimcilerin elinde
büyük bir gelişme gösterir dedim. İşte bundan kurtulmak istiyorsanız dedim, bir
an önce silahsızlanmayı sağlayacak şekilde baskı yapın PKK'ya."
Çözüm sürecinde onlarla Ankara’nın bir iletişimi
var mı?
"Olmaz mı? Gördüğüm şekliyle sürekli iletişim
halindeler. Türkiye'deki devlet kurumlarıyla iletişimde bir sıkıntı görmedim,
güvenleri de tam."
Sürecin bir parçası olabilecekler mi?
"Ben her iki tarafta da bu intibaı edindim. Resmi
bir görevim yok. Yani kimse adına değil ama kendi şahsi tecrübelerim ışığında
hepsine silahların bir an önce bırakılması için adım atılması gerektiğini
anlattım.
Türkiye ne yapar bu meselenin çözümü için de diye merak
ediyorlar. Silahlar bırakıldığı zaman ya bunun görüntüsü verildikten sonra her
şey daha rahat konuşulur dedim. O zaman silah baskısı, gölgesi altında
konuşulamayacak konular konuşulur hale gelir. O gölgenin kalkması lazım. O
gölge kalktığı zaman konuşulur hale gelir. Kerkük meselesini de konuştuk. Hem
Vali’nin kendisine hem de Kubat Talabani’ye vali seçimlerinde takip edilen
KDP’yi yani Erbil’i, ITC’yi yani Türkmenleri ve Arapları dışlayıcı yöntemin çok
yanlış olduğunu anlattım ve seçimin yenilmesinin doğru olacağını söyledim. Biz
burdayken iki Arap vekil desteğini çekti, Kerkük Valisi Meclis’te çoğunluğunu
kaybetti.
Türkmenlerle Kürtler arasında özellikle KDP arasındaki
ilişkiler çok düzelmiş. Bu Türkiye için de olumlu bir şey. Bunun gerçekleşmesi
için geçmişte çok çaba sarf ettik. Türkmenlere de kendi aralarındaki görüş
ayrılıklarını gidermeleri tavsiyesinde bulundum."
HERKESTE PROVOKASYON OLABİLİR ENDİŞESİ VAR
Peki, Barzaniler de sürece yönelik provokasyonlardan
çekiniyor mu?
"Herkes çekiniyor. Diken üstünde oturuyor bu süreç
şu anda. Bir kere silahlar bırakılsa, bırakılmak için bir tören ve bir
mekanizma kurulsa, herkes daha rahat süreci yönetir hale gelecek. Herkes acaba
nereden provokasyon yeriz diye endişeli. Mesela Tusaş saldırısı böyle bir
provokasyondu. Şu anda bu süreçten en çok rahatsız olan ülke İsrail'dir.
Dolayısıyla olabilecek provokasyonlara karşı herkesin dikkat etmesi
lazım."
karar