Direniş Ekseni ve Bölgesel Düzenin Geleceği

GİRİŞ: 16.05.2025 21:52      GÜNCELLEME: 16.05.2025 21:52
Siyonistler "bin hançerle ölüm" stratejisini izliyor olsa da bu politika şu ana kadar direnişin tüm güç unsurlarını etkileyememiştir.

7 Ekim sonrası yaşanan savaş, yeni bir düzen inşa etmeye çalışanlarla eski düzenin koruyucuları arasında bir mücadele olarak değerlendirilebilir. İran İslam Cumhuriyeti liderliğindeki direniş ekseni ile ABD ve Siyonist rejim liderliğindeki Batı ekseni arasındaki bu karşılaşma, "geniş çaplı bir savaş" değil, sınırlı ya da asimetrik savaş arasında dalgalanan bir çatışma niteliği taşıyordu. Daha önce İran ile Siyonist rejim "gri alan" içinde, kombinasyon savaş ilkelerine uygun olarak karşı karşıya gelmişlerdi.

İran, bölgedeki müttefiklerine dayanarak, işgal altındaki Filistin’in çevresinde bir "ateş çemberi" oluşturmuştu. Bu strateji, "Aksa Tufanı Savaşı" sırasında "cephelerin birliği" politikası olarak adlandırılmıştı. Karşı tarafta ise Siyonist rejim, istihbarat ve güvenlik kolları olan Mossad, Aman ve Şin Bet üzerinden geniş çaplı bir suikast ve sabotaj kampanyası başlatmıştı. Bunun en çarpıcı örnekleri Zahidi, İsmail Haniye, Fuad Şükür ve Seyyid Hasan Nasrallah gibi şahsiyetlere yönelik suikastlardır.

Bu savaşın üzerinden 580 gün geçmesine rağmen, Batılı düşünce kuruluşları ve medya, direnişin başarılarını ve bu güç bloğunun İsrail’e karşı elinde bulundurduğu kapasiteyi görmezden gelerek, İsrail’in bölgesel dengeleri lehine değiştirdiği yönünde bir anlatıyı ön plana çıkarmaya çalışmaktadır. Bu yanıltıcı anlatıyı bir kenara bırakarak, bu yazıda direnişin durumu ve bölgesel düzenin geleceği incelenecektir.

Netanyahu’nun “Yeni Düzeni” Gerçekleşti mi?

4 Mayıs 2025 Pazar günü, İsrail Güvenlik Kabinesi “Gideon’un Arabaları” adlı operasyon planını onaylayarak Gazze’yi işgal etmeyi ve bu bölgede uzun vadeli bir varlık oluşturmayı hedeflediğini duyurdu. İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in esirlerin durumu konusundaki uyarılarına rağmen, Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Siyonistlerin "işgal" kelimesini açıkça kabul etmeleri gerektiğini savundu. Yaklaşık bir buçuk yıl önce, Netanyahu, Yoav Galant ve Benny Gantz ile birlikte Hamas ve direnişin tüm unsurlarıyla mücadele için bir "acil durum hükümeti" kurmuştu. Savaşın başında İsrail’in belirlediği hedefler "Hamas’ın yok edilmesi", "İsrailli esirlerin kurtarılması" ve "Gazze'nin jeopolitiğinin değiştirilmesi" idi.

Ancak aradan geçen ayların ardından, bu hayali hedeflerin gerçekleşmediği sahadaki gerçeklerle ortaya çıkmıştır. New York Times’a göre, Hamas’ın tugayları hızla yeniden organize olmuş ve İsrail güçlerine karşı harekete geçmeye hazırdır. Halen 53 İsrailli esir Gazze’de bulunmaktadır ve Trump ile Siyonist rejimin tüm baskılarına rağmen Gazze halkı yurtlarını terk etmeyi reddetmiştir. İsrail ordusunun Gazze’de uzun süreli bir işgali onaylaması, Netanyahu ve aşırı sağcı müttefiklerinin savaş hedeflerinden çok "sürekli kriz" politikasıyla iktidarda kalmayı amaçladıklarını göstermektedir. Hamas ve İslami Cihad Gazze ve Batı Şeria’da, Hizbullah Lübnan’da, Ensarullah Yemen’de ve Haşdi Şabi Irak’ta aktif ve etkili bir şekilde varlıklarını sürdürmektedir. Bu durum, Netanyahu’nun hayalini kurduğu “yeni düzenin” hâlâ kurulamadığını göstermektedir.

Neden “Direniş” Yok Edilemez?

Ana akım medyanın uydurma anlatılarından biri, direniş eksenine bağlı güçleri İran’ın Batı Asya’daki "vekil güçleri" olarak sunmaktır. Oysa bu kavramın kökeni Avrupa’daki iç savaşlara ve yeni kurulan devletlerle prenslikler arasındaki rekabete dayanmaktadır. Direniş eksenine bağlı silahlı gruplar "vekil güç" değil, İran’ın tarih, toplum ve kültürel ortaklık temelinde doğal müttefikleridir. Bu gerçekliğin kavranması, propagandaya dayalı yorumları ve asılsız iddiaları geçersiz kılar.

Ortadoğu’nun Galibi, Yeni Düzenin Kurucusudur!

"Aksa Tufanı" savaşı, direniş ekseni ile Siyonist rejim arasındaki çatışmada bir dönüm noktası olmuş ve diğer tüm sistem karşıtı hareketler gibi, yeni tehditler ve fırsatlar yaratmıştır. Bu savaş yalnızca askeri ve güvenlik dengelerini değil, bölgesel ve uluslararası siyasi ve jeopolitik düzenleri de etkilemiş ve aktörlerin konumlarını yeniden tanımlamıştır.

Beşar Esad’ın devrilmesi, Seyyid Hasan Nasrallah ve İsmail Haniye gibi önemli liderlerin suikasta uğraması, bazı direniş liderlerinin öldürülmesi direniş eksenine zarar vermiştir. Ancak bu olaylar İran-İsrail çatışmasının tüm hikâyesi değildir. Savaşta hem zafer (İsrail ordusunun Güney Lübnan’dan çekilmesi, 33 günlük savaşta İsrail’in yenilgisi) hem de kayıplar (direniş liderlerine yönelik suikastlar) yaşanmıştır.

Ayrıca İsrail hava kuvvetlerinin Lübnan, Irak ve Suriye’deki direniş gruplarının askeri ve silah altyapısına yönelik sürekli saldırıları, bu dönemde İsrail’in saldırgan yaklaşımının bir göstergesidir. Ancak bu gelişmeler, İslam ülkeleri arasında Siyonist rejimi sınırlandırmak için daha fazla dayanışma doğurmuştur.

Direniş ekseni, daha önce "ateş çemberi" ve "cephelerin birliği" stratejileriyle İsrail’e karşı yıpratma savaşı uygulamaya çalışmıştı. Bu stratejiler; askeri, ekonomik, psikolojik ve güvenlik alanlarında baskı yaratarak İsrail’i zayıflatmayı ve sonunda çökertmeyi hedefliyordu. Ancak karşılaşılan ciddi zorluklara rağmen, Siyonist rejimin nihai hedefi olan direniş ekseninin tamamen yok edilmesi gerçekleşmedi. Direniş grupları yapısal varlıklarını koruyarak, uğradıkları zararları telafi etmeye ve yeni çatışmalara hazırlanma yönünde ilerlemektedir.

Sonuç

Taktiksel suikastlar ya da münferit sabotajlar, stratejik kazanımlar getirmez. Siyonistler her ne kadar "bin hançerle ölüm" stratejisini izlese de bu yöntem şimdiye dek direnişin tüm güç unsurlarını etkisiz kılamamıştır. Siyonist rejimle mücadelede tehditlerin doğru tespit edilmesi ve realist bir bakış açısıyla yaklaşılması büyük önem taşımaktadır.

Batı, "Bir Otoban - Bir Yol" koridorunu geri plana itmek ve "IMEC" koridorunu hayata geçirerek Siyonist rejimi o bölgelerde Batı politikalarının halkasına dönüştürmeyi hedeflemektedir. Bu bağlamda İran İslam İnkılabı Rehberi, "Zafer Cuması" hutbesinde Batı’nın İsrail’i enerji ihracat kapısı ve Batı ürünleri ile teknolojilerinin ithalat noktası hâline getirmeye çalıştığını belirtmiştir.

Bu Batı-Siyonist planın uygulanmasını engellemek için İran’ın direniş ekseni üyeleri ve diğer revizyonist güçlerle iş birliği yaparak Ortadoğu düzeninin ABD ve İsrail lehine yeniden şekillendirilmesini sabote etmesi gerekmektedir. ABD-Çin-Rusya arasındaki jeostratejik rekabetin doğru analizi, İran’ın İsrail karşısında denge ve caydırıcılığı artırarak zamanla güç dengesini direniş lehine çevirmesine fırsat tanıyacaktır.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM