Lübnan son 16 ayda, kendi siyasi ve sosyal döneminin en kötü
günlerini yaşamış bulunuyor. Ekim 2019'daki protesto eylemleri başlaması
üzerinden sadece 13 gün gibi kısa bir süre geçerken Saad Hariri başbakanlığı
bırakmak zorunda kaldı.
Hariri'nin ardından başbakanlık koltuğuna oturan Hasan Diyab
da sadece 7 ay iktidarda kalabildi ve ağustos 2020'den beri geçici başbakan
olarak Lübnan hükümetini yönetiyor. Ekim 2020'de yeniden hükümeti kurmakla
görevlendirilen Hariri, 4 ayın ardından hala yeni kabineyi kuramadı. Böylece
Lübnan 16 aydır siyasi ve toplumsal istikrarsızlık pençesinden kurtulabilmiş
değil.
Lübnan'da bir yandan hükümet karşıtı eylemler devam ederken
zaman zaman bu ülkede patlamalar ve suikastlar gibi olaylar yaşanıyor, 4
ağustosta Beyrut Limanı'nda korkunç bir patlama meydana gelmesi, ülkenin
durumunu daha da kötüleştirdi. Başka bir ifadeyle, Lübnan'da 4 ağustos
patlaması ve Trablus'ta son sıralarda düzenlenen gösteriler, ülkede toplumsal
istikrarsızlığın sürmekte olduğunu gösteriyor.
Son olarak da Lübnanlı siyasi aktivist ve yazar Lokman Selim
geçen perşembe günü ülkenin güneyinde suikasta uğradı. Bu da Lübnan'daki
olayların başka bir örneğidir. Bu suikast ile ilgili ifade edilmesi gereken
önemli konu, Lübnan'da ardı arkası kesilmeyen siyasi ve toplumsal
istikrarsızlık şartlarında bu olayın vuku bulmasıdır.
Diğer bir konu da, Lübnan'ın Trablus başta olmak üzere bazı
kentlerinde hükümet karşıtı geniş katılımlı gösteriler ve eylemciler arasında
arbede yaşandığı sırada, ismi geçen Lübnanlı aktiviste suikast düzenlenmiş
olmasıdır. Demek ki, siyasi ve güvenlik boyutlu düzen zayıfladığı için bugün
Lübnan'da suikast düzenleniyor.
Üzerinde durulması gereken diğer bir mevzu da, Hizbullah'ın Siyonist rejim karşısındaki
askeri başarılarının ardından Lokman Selim'e suikast düzenlenmiş olmasıdır.
Hatırlanacağı üzere Hizbullah son günlerde işgal rejim İsrail'e ait iki adet
İHA'yı düşürdü. Başka bir deyişle Lübnanlı siyasi aktiviste yönelik suikast ile
Hizbullah'ın askeri başarıları arasında bir bağlantı olabilir.
Hizbullah karşıtlarının güdümünde ve kontrolünde olan
medyanın Hizbullah'ı Selim suikastına karışabileceğine dair iddiaları her
şeyden ziyade, suikastın Hizbullah muhalifleri tarafından tertip edilmiş
olabileceğini gösteriyor.
Hizbullah ne zaman stratejik başarıya imza atarsa, karşıt
cepheden ve medyadan Hizbullah'a karşı psikolojik baskı gündeme taşınıyor.
Hizbullah'ın Selim suikastına karışabileceğine dair iddia
de, 4 ağustos patlamasının ardından bu harekete yöneltilen suçlamaların devamı
niteliğindedir. Hizbullah'ın Selim suikastına karışabileceğine dair iddia,
sırf, Hizbullah'ı eleştiren Selim'in Lübnan'ın güneyindeki Şii kent Nabtiye'de
yaşadığı gerekçesiyle gündeme getiriliyor.
Hizbullah Hareketi ise bu iddialara gösterdiği tepkide,
Lokman Selim suikastını kınayarak, Lübnan'ın güvenlik ve yargı sistemlerinden
derhal bu suikastın faillerini tanıtıp, cezalandırılmasını istedi. Hizbullah
ayrıca, kör suikastlar ve bu suikastların Lübnan'ın güvenlik ve istikrarına
karşı siyaset ve basın ortamında kullanma çabasına karşı mücadele çağrısında
bulundu.
Kuşkusuz Lübnan'da siyasi aktivistlere yönelik suikast ve
toplumsal ve siyasi istikrarsızlığın sürmesi, ülkede siyasi çatlak ve
anlaşmazlığın giderek büyümesine yol açacak ve işgal rejimi bu durumdan fazlasıyla
faydalanacaktır.