Nükleer Müzakerelerdeki Düğüm: ABD’nin ‘Nükleer Plus’ İstemesi

GİRİŞ: 25.12.2022 09:21      GÜNCELLEME: 25.12.2022 09:21
Rasthaber -  Son günlerde ve haftalarda Beyaz Saray İran'a karşı bir suçlama oyunu oynamaya çalışsa da çeşitli kanıtlar Joe Biden hükümetinin tüm çabalarının 2022'de İran'ın işine yaramayacak şekilde yeni bir Nükleer Anlaşma uygulamak ya da Nükleer Anlaşmayı genişletmek (Nükleer Plus) olduğunu gösteriyor. 

Geçtiğimiz günlerde ABD hükümeti yetkilileri, Viyana'daki yaptırımların kaldırılmasına yönelik müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanmasına İran'ın yeni talepler önermesinin neden olduğunu defalarca iddia etmişti. 

Örneğin ABD'nin baş müzakerecisi Robert Malley geçtiğimiz günlerde, ABD'nin ve Batı'nın bu dönemdeki Nükleer Anlaşma karşıtı eylemlerine değinmeden şu iddialarda bulundu: ‘İran, tüm taraflarca onaylanan masadaki anlaşmalara sırtını döndü ve yeni talepler önererek Nükleer Anlaşmanın tam olarak yeniden canlandırılmasına hızlı ve karşılıklı bir dönüş için ortak umudu yok etti.’ 

Ancak, yaptırımların kaldırılması müzakereleri sürecine bakıldığında, ABD Başkanı Joe Biden'ın iktidara gelmesinden bu yana Nükleer Anlaşmayı reddeden ve Nükleer Anlaşmayı İran’ın ekonomik faydalar elde etmesini engelleyen yönlere itmeye çalışanın ABD hükümeti olduğunu görülüyor. 

Amerika'nın müzakereyi reddetmesi 

Başta Amerika olmak üzere Batılı ülkeler, İran'ın Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun koruma konusundaki meselesinin çözülmesini talep etmesinin Nükleer Anlaşmadan ayrı olduğunu, bu nedenle İran’ın bu talebi gündeme getirmekle aslında Nükleer Anlaşmada ek bir konuyu gündeme getirdiğini ve müzakereleri çıkmaza soktuğunu iddia ediyor. 

Oysa, Viyana'daki yaptırımların kaldırılmasına yönelik müzakereler sırasında, İran müzakere ekibini ve pozisyonlarını yönlendiren tek ilke, Nükleer Anlaşmaya ilişkin herhangi bir anlaşmanın İran'a somut ekonomik faydalar getirmesi gerektiğiydi. 

Koruma konusunun gündeme gelmesinin nedeni budur. İran şunu söylüyor: ‘Ülkemiz aleyhindeki koruma davası çözülmeden bir anlaşmaya varılırsa, özellikle ABD olmak üzere Batılı ülkeler, zora düştükleri anda koruma bahanesiyle olası bir anlaşmadan İran halkının çıkarlarını rehin alabilirler. ABD bundan dolayı bu konuyu olası bir anlaşmadan ayırmaya çalışıyor.’ 

Genel olarak, Viyana müzakerelerinde şu ana kadarki ana düğüm, İran ve ABD'nin olası herhangi bir anlaşmanın işleyişine bakışlarındaki farklılık gibi görünüyor. Yani, İran tarafının isteği ekonomik çıkarları olan bir anlaşmaya varmaktır ama Amerikan tarafı İran'ın ekonomik çıkarlarını engellemek için özel mekanizmalar koymaya ve anlaşmayı sonraki adımlarda genişletmeye çalışıyorlar. 

Nükleer Anlaşma, Nükleer Anlaşmayı genişletmek (Nükleer Plus) için mi canlandırılmak isteniyor? 

Bu nedenle, müzakere dönemlerinde ABD'nin davranışlarının incelenmesinden şu ana kadar elde edilenler, bu ülkenin 2015'teki Nükleer Anlaşmayı yeniden canlandırmak istemediğini, bunun yerine, 2022 için İran karşıtı mantık ve eklerle birlikte 2015’teki Nükleer Anlaşmayı yeniden canlandırmak istediğini gösteriyor. Doğal olarak da buna bağlı kalma konusunda kendisine yönelik her türlü girişime direnecektir. Bu mantıkların Nükleer Anlaşmada saklı olduğunu öğrenmek için biraz geriye gitmemiz gerekiyor. 

Barack Obama, 2015'te Nükleer Anlaşmaya vardığında, bu anlaşmanın İran'a para akıtarak Tahran'ın bölgesel ve füze gücünü artıracağına inanan eleştirmenlerin önünde, her zaman şunu açıkça ortaya koydu: ‘Nükleer Anlaşma, İran'ın siyasi kararlarının yapısında etki mantığına dayanmaktadır ve bu anlaşma, İran için kâr mantığını izlememekle birlikte, bunları önleyecek mekanizmalara da sahiptir.’ 

Obama planladığı stratejisini şöyle açıkladı: ‘Nükleer Anlaşma, İran'daki Batılı karar vericileri güçlendirerek İran İslam Cumhuriyeti'nin gücünün diğer bileşenlerini sınırlamak için önümüzdeki yıllarda müteakip anlaşmalara girmek için zemin sağlayacaktır. Ayrıca, yaptırımların mimarisini sürdürmek gibi başka politikalar yoluyla da İran'ın bölgesel ve füze gücünün artmasına yol açabilecek olan İran'a büyük miktarlarda para girişini engelleyecektir.’ 

Örneğin, Obama 5 Ağustos 2015 tarihli bir röportajda şunları söyledi: ‘Eleştirmenler yanılıyordu. İran'ın nükleer programının ilerlemesi, İran'a bir para akışı olmadan ve İran'a karşı uluslararası yaptırımların yapısı yok edilmeden on yıl içinde ilk kez durdu.’ 

Açıklanan bu politikalara ek olarak, dönemin Beyaz Saray sakinleri, uluslararası bankalar üzerindeki yaptırım korkularının gölgesini korumak, resmi söylemler, medya saldırıları ve resmi olmayan baskılar, İran'la siyasi ve ekonomik iletişim riskini yüksek tutmak, Nükleer Anlaşmanın faydalarını İran'ın Nükleer Anlaşma dışı eylemlerine bağlamak, iş adamlarının İran'a seyahat etmesini engelleyen yasalar çıkarmak, Nükleer Anlaşmanın kalıcılığı vb. konularda belirsizlik politikasını sürdürmek gibi diğer açıklanmayan politikaları koyarak İran'ın bu anlaşmadan ekonomik olarak faydalanmasını engellemeye çalıştılar. 

Amerika'nın Nükleer Anlaşma için büyük stratejisi 

Böyle bir stratejinin uygulanması, her şeyden önce ambargonun belirli bir şekilde kaldırılmasını ve buna bağlı olarak herhangi bir anlaşmanın parçası olarak uygulanmasını gerektirir. ABD yönetim sistemi açısından, İran'a yönelik yaptırımlar tamamen kaldırılırsa, İran İslam Cumhuriyeti'nin diğer durumlarda müzakere etmesine gerek kalmayacaktı ve bu, Nükleer Anlaşmada yer alan büyük stratejinin eksik olduğu anlamına geliyordu. 

Bu nedenle Batı tarafı için öncelikle yaptırımların yapısının bozulmadan kalması, ikinci olarak da anlaşmanın uygulanmasından sonra yaptırımların geçici olarak askıya alınmasının İran'a tam ekonomik fayda sağlayacak şekilde olmaması gerekiyordu.  Çünkü İran ekonomisine çok para girmesi, İran'ın füze ve bölgesel alanlardaki gücünü o kadar artırabilirdi ki, İran bir sonraki müzakerelerden çıkabilir veya en azından bir sonraki planlanan müzakerelerde elini güçlendirebilirdi. 

Şimdi 6 yıl önceki Nükleer Anlaşma konusundaki olaylardan elde edilen çeşitli tecrübeler ışığında öyle görünüyor ki, Amerikalı yöneticilerin ve ona paralel olarak batılı ülkelerin gündemlerindeki yaptırımları askıya alma süreci, İran için şekerli sakız etkisi yaratmaktı. Yani bu, kısa ve gelip geçici hoş deneyimler yaratmak, ancak bu etkiler kaybolduktan sonra karşı tarafı yeniden onu aramaya koşullandırmak demektir. 

Diğer bir tabirle, batılı taraflar yaptırımların kaldırılmasını İran'ın varlıklarının küçük bir kısmının serbest bırakılması veya birkaç uçak satın alınması gibi kısa vadeli tatlılarla sınırlandırmak istiyorlardı.  Ama ne zaman laf Batılıların İran'la bankacılık ilişkilerini açmayı veya ticari ilişkileri kolaylaştırmayı kabul etmemelerinin nedenine gelse, İran'ı 2. ve 3. Nükleer müzakereye ikna etmenin yolunu açmak için konu İran'ın füze ve bölgesel politikalarına bağlanıyordu. 

İran ile ilgili işlem yapma konusunda bankalarda panik yaratmak, İran Yaptırımlar Yasasının 10 yıl uzatılması, işadamlarını İran'a gitmekten korkutmak için vize yasasını imzalamak ve İran'ın ekonomik çıkarlarını nükleer olmayan meselelere bağlamak, Barack Obama’nın başkanlığı sırasında İran'la ticaret konusunda uluslararası ortamda korku yaratmak ve İran'ın ekonomik çıkarlarını sınırlamak için yapılan eylemlerin sadece bir kısmıydı. 

Biden'ın akıllı baskısı 

Çeşitli kanıtlar, Joe Biden yönetiminin tüm çabalarının, 2022'de İran'a fayda sağlamayacak şekilde yeni bir Nükleer Anlaşma uygulamaya ya da Nükleer Anlaşmayı genişletmeye yönelik olduğunu ve ne zaman İran, ekonomik çıkarlar konusunu gündeme getirse, Batılı ülkelerin medya diktatörlüğü yoluyla İran'ı müzakereleri durdurmakla suçlamaya çalıştıklarını gösteriyor. 

Örneğin Biden, başkanlığı başlamadan önce bir makalesinde Donald Trump'ın desteklediği maksimum baskıyı akıllı baskı ile değiştirmek istediğini açıkladı. Akıllı baskı kavramı ve bileşenlerinin hemen hemen tüm göstergeleri içerdiği söylenebilir ve Barack Obama döneminde yapılan Nükleer Anlaşma da buna göre şekillenmiştir. 

Biden o makalede, nükleer anlaşmaya geri dönmenin ABD'nin ana ve nihai hedefi olmadığını açıkça belirtmiştir. O da Obama döneminde olduğu gibi Nükleer Anlaşmanın uygulanmasını Amerika için Nükleer Anlaşmayı daha uzun ve güçlü kılmak adına bir başlangıç ​​noktası olarak görüyor. Hem ABD'deki nükleer anlaşma karşıtlarının eleştirilerine hem de Biden hükümetinin yetkililerinin sonraki açıklamalarına dayanarak, Amerikalılar için Nükleer Anlaşmayı güçlendirmenin- yani (Nükleer Plus’ın) - nükleer anlaşmanın maddelerine füze ve bölgesel kısıtlamalar eklemeye çalışmak için anahtar kelime olduğu açıktır. 

Ancak öte yandan, İslam Cumhuriyeti'nin müzakere heyeti, özellikle 13. hükümet, bu durumu anladı ve Batı tarafını Nükleer Anlaşma metnine, yani 2015'te yapılan anlaşmaya göre yükümlülüklerini yerine getirmeye mecbur etmeye çalıştığını açıkladı. İran'ın, yaptırımların kaldırılmasının doğrulanması, anlaşmanın kalıcılığının garanti altına alınması, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun koruma önlemlerinin kaldırılması vb. konulardaki taleplerinin hepsi aynı mantık doğrultusundadır. 

İlginç olan şu ki, bu taleplerin hiçbiri Nükleer Anlaşmaya ek talepler değildir ve İran sadece karşı tarafın Nükleer Anlaşma metninde yer alan taahhütlerini bu kez yerine getirmesi için garanti istemiştir. Buna rağmen, amacı yalnızca her iki tarafın taahhütlerini sıkı bir şekilde yerine getirmesini sağlamak olan bu taleplere Amerikan tarafının tepkisi, müzakerelerin ilerlemesini engellemek ve İran’ı suçlu göstermek ve bu ülkeye karşı ortak savaşa yönelmek olmuştur. 

 

YORUMLAR

MALCOLM-XX 1 yıl önce
ŞEYTAN'IN ANA MİSYONU İLE KALICI BİR BARIŞ ANLAŞMASI, İLAHİ İRADEYE TERSTİR BİR KERE ! ŞEYTANLA STRATEJİK BİR BARIŞ HEDEFİ VE ANLAŞMASI ASLA OLMAZ, ANCAK TAKTİK NEDEN VE GEREKÇELERLE GEÇİCİ ATEŞKES MÜZAKERELERİ OLUR YALNIZCA ! YOLA ÇIKTIĞINIZ BİR MÜCADELEDE YA ŞEYTANI YENERSİNİZ, YADA ONA YENİLİR VE ONUN TÜM ZİLLETİNE BOYUN EĞER, BİAT EDERSİNİZ Kİ BU KONUDA ÜÇÜNCÜ BİR ONURLU ÇIKIŞ YOLU VE SEÇENEK MAALESEF YOKTUR !!!

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM