2-Bölgedeki direniş
cephesinde var olan “sahaların birliği”, Batı'nın stratejisindeki sahaların birliği
ile karşılaştırıldığında onlarca hatta belki iki yüz yıllık bir gecikmeyle gerçekleşmiştir.
Onlarca yıldır Hıristiyan Siyonizmi, sahaların birliğine dayalı sorunlarla
karşı karşıya kalmış ve hatta bu temelde Avrupa'nın stratejik çıkarları defalarca
Amerika ve İsrail'in çıkarlarının gölgesinde kalmıştır. Avrupa, gaz ve enerji
sorununu İran'la faydalı etkileşim yoluyla çözmeye hazır olmadığı ve buna izin
verilmediği için kaçınılmaz olarak ABD'den gaz almayı (dünyadaki piyasa
fiyatının beş katı bile olsa) kabul etmiştir ve Amerika’nın bu girişimine karşı
Fransız ve Alman hükümetlerinin de sesleri yükselmiştir.
3-Sahaların birliğinin
dereceleri, şiddeti ve zayıflığı vardır ve bu, askeri birliğin yanı sıra
siyasi, ekonomik, güvenlik, kültürel ve sosyal birliği de içermektedir. Bölgenin
birleşik ve ileri geri savaşında müttefiklerin güvenliğini savunmak kendi
güvenliğini savunmak demektir. Bu nedenle düşmanın baskılarına rağmen birlik ve
beraberliğe bağlı kalmak çok önemlidir. Irak'ın, Suriye'nin, Lübnan'ın,
Yemen'in güvenliği bizim güvenliğimizdir.
Düşman, belki İkinci
Dünya Savaşı'ndan sonra yaşadığı benzeri görülmemiş stratejik başarısızlığın
bir kısmını telafi edebilir diye baskı ve tehditlerle ve özellikle nüfuz ağını
kullanarak, hem direniş cephesi üyeleri arasında hem de her bir direniş cephesi
içinde sahaların birliğinin birbirine düğümlenmiş bağlarını çözmeye
çalışmaktadır. Öyle ki, Pentagon'un ve Siyonist rejimin bazı yetkilileri,
yetmiş yıllık üstünlüğü kaybettiklerini defalarca dile getirdi.
4- “Irak, Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen’den biz
ne?” yanılgısı ve “Başkaları için neden biz bedel ödeyelim?”, yanılgısı, karşı
tarafın büyük endişesinden kaynaklanıyor ve İran’da da tıpkı diğer ülkelerde
olduğu gibi nüfuz ağları tarafından yayılıyor. Ancak sahaların birliğine başka
bir açıdan da bakılabilir, o da ülkenin iç sahasındaki alanlara, siyasete,
diplomasiye, medyaya ve kamuoyuna ortak bir yaklaşımdır. Düşmanın birleşik
savaşına karşı başarı, bu milli birlik ve beraberliğe bağlıdır.
5- Şehit General Hüseyin Hemedani 2011 yılı ortasında
Suriye'ye gittiğinde bu ülke topraklarının yüzde 70'i batılı vekil paralı askerler
tarafından işgal edilmişti ve Şam düşmenin eşiğindeydi. O cesur ve yiğit mücahid,
birkaç kez şehadet ve esaret sınırına bile gelmişti, ama onun kaderinde Şehit
Süleymani gibi cesur yiğitlerle ve binlerce isimsiz savaşçıyla birlikte olmak ve
Henry Kissinger ve Moşe Ya’alon’un (İsrail Savunma Bakanı) “Üçüncü Dünya Savaşı”
adını verdikleri savaşın kaderini değiştirmek vardı. 3 yıl içerisinde 150 bin
kişilik gönüllü kuvvetleri örgütledi ve eğitti. O şöyle diyordu: “Her gün
birçok suç ve cinayet işlenirken ben rahatlığı mı seçmeliydim? Bu bedeninden
ayrılan başların karısı ve çocuğu yok muydu? Allah’a yemin olsun, eğer bu olay
Amerika’da yaşansaydı, ben yine masum insanları savunmak için bir şeyler
yapmayı vazifem olarak görürdüm…Bu terör örgütleri kimler biliyor musunuz?
Bunlar, Ömer-i Saad’ın ordusunun geri kalanları! Bu terör örgütleri keskin
nişancı taburlarına Hermele adını verdiler.”
6- Ama o zor günlerde Şehit Kasım Süleymani’nin
yanında olan şehit Şehit Hemedani’nin eşi İran’ın iç politikası hakkında acı açıklamalarda
bulunuyor ve o dönemde hükümet yetkilileri ile parlamento arasındaki sert
anlaşmazlığa (2013 yılı Ocak ayında Kalkınma Bakanı'nın görevden alınması meselesi)
değinerek şunları söylüyor: ‘Tahran'dan gelen Vahap’ın getirdiği haber (Şehit Hemedani’nin
oğlu) siyasi bir haberdi ve şöyle dedi: “Dün parlamentoda cumhurbaşkanı ile
meclis başkanı arasında kötü ve ahlaka aykırı bir tartışma çıktı.” Farklı
dönemlerdeki bu siyasi tartışmalar çoğu zaman bazı yetkilileri dış politika ve
milli güvenlik gibi önemli konulara odaklanmaktan uzaklaştırdı. Elbette siyasi ihtilaflar
doğaldır. Ancak normal olmayan şey, ihtilaflara odaklanma ve durmanın boyutu ve
fikir birliği ve empatinin ortaya çıkmaması için ihtilafları körüklemeye
yönelik organize mücadelelerin hacmidir.”
7- Zarif'e göre General Süleymani'ye toplumda duyulan
sevgi şehadetinden önce anketlerde %90'ın üzerine ulaşmıştı. General
Süleymani'nin şehadeti sonrasında farklı siyasi görüşlere sahip pek çok kişinin
o şehidi anma fotoğraflarını göstererek General Süleymani ile dostluklarını ve
yakınlıklarını ilan etmesi doğaldı. Hatta siyaset ve diplomasi alanında Şehit
Süleymani'nin Ruhani'nin “ellerinizden öperim” açıklaması tartışmalara neden
oldu. Ruhani 4 Temmuz 2018’de İsviçre'de şunları söyledi: “İran petrolü
bölgeden ihraç edilmezse diğer ülkeler de ihracat yapamayacak. Bunu deneyebilirsiniz...
Açıkça söylüyorum ki İran, Siyonist rejimi gayri meşru bir rejim ve
faaliyetlerini de saldırı olarak görüyor.” Bu doğru açıklamaların ardından General
Süleymani, Cumhurbaşkanına hitaben şunları yazdı: ‘Sizin İran petrolü ihraç
edilmezse tüm bölgenin petrolünün ihracatının garantisinin olmayacağı yönündeki
açıklamalarınız ve aynı zamanda Siyonist rejimle ilgili yaptığınız çok değerli
açıklamalar gurur kaynağıdır. Bu yerinde, hikmetli ve doğru açıklamalardan
dolayı ellerinizden öpüyorum, İslam sistemine uygun tüm politikalarınızın
hizmetindeyiz.’ (Maalesef Ruhani bu açıklamalarına bağlı kalmadı.)
8-Şehit Süleymani, birlik
ve beraberlik şemsiyesini genişletmeye çalışırken, bazı yöneticilerin
pozisyonlarında ihmal veya sapma gördüğünde, özelde ve kamuoyunda tavsiye ve
uyarılarda bulunmaktan çekinmemiştir. Tıpkı 2015 yılı Ocak ayında Şehit Emir
Abdullahiyan ile Zarif’e gönderdiği gizli mesajında olduğu gibi. Şehit
Süleymani bu mesajda Zarif’e şu hatırlatmalarda bulunmuştur: ‘Siz Cenevre'de
ABD Dışişleri Bakanı ile birlikte yürürken (samimiyetin bir işareti olarak),
ABD de Musul'da (İran sınırlarının yanında) IŞİD komutanlarını silahlandırıyor
ve sahaya sürüyor.’
Bölgedeki terörle
mücadele cephesi komutanı da 28 Şubat 2019’da ABD ile yapılan Nükleer Anlaşma konusunda
saf olmama uyarısında bulunarak şunları söyledi: ‘Düşman açısından bu anlaşma
tek taraflı değil, üç taraflıdır. Bölgede ikinci bir Nükleer Anlaşma konusunda ısrarcı
olmalarının nedeni, İslam dünyasına İran tarafından verilen bu hayat ve ruhu
kurutmak istemeleridir. Eğer gidip ikinci bir Nükleer Anlaşma imzalasak,
bununla bitecek mi? Hayır, asıl Nükleer Anlaşma İran'ın içindedir. Onların çabaları
burada bitmeyecek ve üçüncü bir Nükleer Anlaşma da olacak, çünkü onlar pınarın
kuruması gerektiğine ve bu pınarın İran olduğuna inanıyorlar.’
9- Şimdi tüm bu
söylenenlerin ardından şunu sormak gerekir: ‘ABD
ve Siyonist cephenin direniş cephesinin tarafları arasında bölünme yaratılmasına
paralel olarak bölgedeki güvenlik tehditlerinin tırmanmasına odaklanması ve köklü
bir geçmişe sahip bir siyasi-medya ağının, zayıf bir konumdan müzakere nabzını Avrupa
ve Amerika'ya göndermesi normal mi? Tüm bunların bir faydası olmadığı gibi
sadece düşmanın cesaretinin artmasına neden olacaktır.
Eski dışişleri bakanının,
Foreign Affairs dergisindeki son makalesinin, müzakereler için tek taraflı bir
nabız gönderme mesajı içeren (sadece nükleer anlaşmanın kabulüyle ilgili değil,
hatta diğer konularla ilgili!) makalesinin amacı nedir?! Düşmanın birleşik
savaşına kayıtsız kalacağına ve zayıflık göstereceğine dair güvence vermek mi?
Yeni bir anlaşma (talimatların kabulü) bahanesiyle İran'ın Nükleer Anlaşmada
ayaklar altına alınan haklarından geçmek mi?! Yoksa bir bölünme ve içeride iki
ses yaratmaya çalışmak mı?
10-General Süleymani’nin belki
de en önemli uyarı ve nasihati, düşmanın kutuplaştırma ve iki ses yaratma
planına ilişkin uyarısıydı. Şehit Süleymani 2016 yılı Eylül ayında şu uyarıda
bulundu: ‘Düşmanla savaşta ön saflarda iki ses yükseltilmemeli ve o düşman
değil dosttur diyenler olmamalıdır. Hariciler bu görüşün yayılmasının ürünüydü.
Bir yetkili yanlış adres verip toplumda düşman yaratırsa vatana ihanet etmiş
olur. Düşmana yol vermek ihanetin en kötüsüdür. Düşmana dair yanlış bir algı yaymak,
toplumun duyarlılığını yok etmek, bölücülük yaratmak vatana ihanettir. Amerika
ve Avrupa bugün bile kin ve düşmanlıkla meşgulken, ülkemizi tehdit ederken bu
ülkeler hakkında iki ses yükseltmek affedilemez bir suç ve ihanettir. Belirli
bir siyasi grubun, ateşkes bahanesiyle cani Siyonist rejimin tanınmasına
yönelik bir sinyal göndermesi, ulusal güvenliğe ve insanlığa ihanettir. Düşmanların
bariz düşmanlığına karşı mevcut durumun gereği, ulusal ve bölgesel direniş için
tüm imkanların seferber edilmesi, müzakere ve tek taraflı ateşkes konusunda
yanlış adres verilmemesidir.’
11- Bu durumda artık düşman taraftarlarının
hareketlerine karşı medya hattının güçlendirilmesi gerekirken, bazı kişilerin sosyal
medya güvenliği ve hukuka uygunluğu sağlamak yerine yarım paragraf kısıtlamalarının
kaldırılması için baskı yapması, öte yandan, onaylanmış başörtüsü yasasına
karşı çıkma bahanesiyle başörtüsünün dinin gerekli bir hükmü olan şeriat
zorunluluğu ilkesine karşı çıkmaları ve iffet ve başörtüsü olmak üzere kültürel
saflarda bir boşluk yaratmaya çalışmaları gariptir. Bu hareketlerin üçüncü
tarafı ekonomik sorunlar çözümlenemezmiş gibi göstermek ve onları düşmana
teslim olmaya zorlamaktır, oysa hem ekonomik sorunların çözümlerinin ne olduğu açık
ve nettir hem de Batı'ya güvenmenin sonucu yaptırımların ikiye katlanmasıdır.
Eğer değerli hükümet ve
diğer iki makam, düşmanın tuzağına düşmemek ve İran'ın bölgesel otoritesi ve
aziz milletin sorumluluğu doğrultusunda sorumlu davranmak istiyorsa, her şeyden
önce, konuşma ve davranışlarda kısaca bahsedilen zehirli edebiyat ve felç edici
dayatmalar yerine net bir sınır çizmeleri ve bu etki hattını bastırmaları gerekmektedir.
İşlerin yoluna girmesi ve zorlukların halledilmesi için tesislerin ve
kapasitelerin harekete geçirilmesi, bu sınırlama ve doğrudan yüzleşme yolundan geçer.
Bu, devrimci akılcılıktır ve ülkenin önemli bir ihtiyacıdır/Muhammed İmani/Keyhan)