Sahaların Birliğine Ve Buna Karşı Çıkanlara Dair Yeni Bir Bakış

GİRİŞ: 07.12.2024 13:44      GÜNCELLEME: 07.12.2024 13:44
Rasthaber -  1-Yaygın görüş, “sahaların birliği” tabirinin yalnızca askeri alanı ifade ettiği ve direniş cephesi mensuplarına özel olduğu yönündedir. Fakat bu algı doğru değildir. Sahaların birliği ne askeri alana ne de direniş cephesine has bir ifadedir. Batı'nın çabaları sahaların birliğini bozmaya yönelikti; Üstelik Amerika ve İsrail, son yirmi yılda, özellikle de son bir yılda, bu birlikten hem stratejik hem de ticari olarak pek çok darbe aldı. Buna dayalı olarak, savaş suçları ve soykırım suçundan uluslararası mahkemelerce yargılanan Siyonist rejimin Başbakanı geçtiğimiz günlerde sahaların birliğindeki boşlukları takip ettiğini açıkladı.

2-Bölgedeki direniş cephesinde var olan “sahaların birliği”, Batı'nın stratejisindeki sahaların birliği ile karşılaştırıldığında onlarca hatta belki iki yüz yıllık bir gecikmeyle gerçekleşmiştir. Onlarca yıldır Hıristiyan Siyonizmi, sahaların birliğine dayalı sorunlarla karşı karşıya kalmış ve hatta bu temelde Avrupa'nın stratejik çıkarları defalarca Amerika ve İsrail'in çıkarlarının gölgesinde kalmıştır. Avrupa, gaz ve enerji sorununu İran'la faydalı etkileşim yoluyla çözmeye hazır olmadığı ve buna izin verilmediği için kaçınılmaz olarak ABD'den gaz almayı (dünyadaki piyasa fiyatının beş katı bile olsa) kabul etmiştir ve Amerika’nın bu girişimine karşı Fransız ve Alman hükümetlerinin de sesleri yükselmiştir.

3-Sahaların birliğinin dereceleri, şiddeti ve zayıflığı vardır ve bu, askeri birliğin yanı sıra siyasi, ekonomik, güvenlik, kültürel ve sosyal birliği de içermektedir. Bölgenin birleşik ve ileri geri savaşında müttefiklerin güvenliğini savunmak kendi güvenliğini savunmak demektir. Bu nedenle düşmanın baskılarına rağmen birlik ve beraberliğe bağlı kalmak çok önemlidir. Irak'ın, Suriye'nin, Lübnan'ın, Yemen'in güvenliği bizim güvenliğimizdir.

Düşman, belki İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaşadığı benzeri görülmemiş stratejik başarısızlığın bir kısmını telafi edebilir diye baskı ve tehditlerle ve özellikle nüfuz ağını kullanarak, hem direniş cephesi üyeleri arasında hem de her bir direniş cephesi içinde sahaların birliğinin birbirine düğümlenmiş bağlarını çözmeye çalışmaktadır. Öyle ki, Pentagon'un ve Siyonist rejimin bazı yetkilileri, yetmiş yıllık üstünlüğü kaybettiklerini defalarca dile getirdi.

4- “Irak, Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen’den biz ne?” yanılgısı ve “Başkaları için neden biz bedel ödeyelim?”, yanılgısı, karşı tarafın büyük endişesinden kaynaklanıyor ve İran’da da tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi nüfuz ağları tarafından yayılıyor. Ancak sahaların birliğine başka bir açıdan da bakılabilir, o da ülkenin iç sahasındaki alanlara, siyasete, diplomasiye, medyaya ve kamuoyuna ortak bir yaklaşımdır. Düşmanın birleşik savaşına karşı başarı, bu milli birlik ve beraberliğe bağlıdır.

5- Şehit General Hüseyin Hemedani 2011 yılı ortasında Suriye'ye gittiğinde bu ülke topraklarının yüzde 70'i batılı vekil paralı askerler tarafından işgal edilmişti ve Şam düşmenin eşiğindeydi. O cesur ve yiğit mücahid, birkaç kez şehadet ve esaret sınırına bile gelmişti, ama onun kaderinde Şehit Süleymani gibi cesur yiğitlerle ve binlerce isimsiz savaşçıyla birlikte olmak ve Henry Kissinger ve Moşe Ya’alon’un (İsrail Savunma Bakanı) “Üçüncü Dünya Savaşı” adını verdikleri savaşın kaderini değiştirmek vardı. 3 yıl içerisinde 150 bin kişilik gönüllü kuvvetleri örgütledi ve eğitti. O şöyle diyordu: “Her gün birçok suç ve cinayet işlenirken ben rahatlığı mı seçmeliydim? Bu bedeninden ayrılan başların karısı ve çocuğu yok muydu? Allah’a yemin olsun, eğer bu olay Amerika’da yaşansaydı, ben yine masum insanları savunmak için bir şeyler yapmayı vazifem olarak görürdüm…Bu terör örgütleri kimler biliyor musunuz? Bunlar, Ömer-i Saad’ın ordusunun geri kalanları! Bu terör örgütleri keskin nişancı taburlarına Hermele adını verdiler.”

6- Ama o zor günlerde Şehit Kasım Süleymani’nin yanında olan şehit Şehit Hemedani’nin eşi İran’ın iç politikası hakkında acı açıklamalarda bulunuyor ve o dönemde hükümet yetkilileri ile parlamento arasındaki sert anlaşmazlığa (2013 yılı Ocak ayında Kalkınma Bakanı'nın görevden alınması meselesi) değinerek şunları söylüyor: ‘Tahran'dan gelen Vahap’ın getirdiği haber (Şehit Hemedani’nin oğlu) siyasi bir haberdi ve şöyle dedi: “Dün parlamentoda cumhurbaşkanı ile meclis başkanı arasında kötü ve ahlaka aykırı bir tartışma çıktı.” Farklı dönemlerdeki bu siyasi tartışmalar çoğu zaman bazı yetkilileri dış politika ve milli güvenlik gibi önemli konulara odaklanmaktan uzaklaştırdı. Elbette siyasi ihtilaflar doğaldır. Ancak normal olmayan şey, ihtilaflara odaklanma ve durmanın boyutu ve fikir birliği ve empatinin ortaya çıkmaması için ihtilafları körüklemeye yönelik organize mücadelelerin hacmidir.”

7- Zarif'e göre General Süleymani'ye toplumda duyulan sevgi şehadetinden önce anketlerde %90'ın üzerine ulaşmıştı. General Süleymani'nin şehadeti sonrasında farklı siyasi görüşlere sahip pek çok kişinin o şehidi anma fotoğraflarını göstererek General Süleymani ile dostluklarını ve yakınlıklarını ilan etmesi doğaldı. Hatta siyaset ve diplomasi alanında Şehit Süleymani'nin Ruhani'nin “ellerinizden öperim” açıklaması tartışmalara neden oldu. Ruhani 4 Temmuz 2018’de İsviçre'de şunları söyledi: “İran petrolü bölgeden ihraç edilmezse diğer ülkeler de ihracat yapamayacak. Bunu deneyebilirsiniz... Açıkça söylüyorum ki İran, Siyonist rejimi gayri meşru bir rejim ve faaliyetlerini de saldırı olarak görüyor.” Bu doğru açıklamaların ardından General Süleymani, Cumhurbaşkanına hitaben şunları yazdı: ‘Sizin İran petrolü ihraç edilmezse tüm bölgenin petrolünün ihracatının garantisinin olmayacağı yönündeki açıklamalarınız ve aynı zamanda Siyonist rejimle ilgili yaptığınız çok değerli açıklamalar gurur kaynağıdır. Bu yerinde, hikmetli ve doğru açıklamalardan dolayı ellerinizden öpüyorum, İslam sistemine uygun tüm politikalarınızın hizmetindeyiz.’ (Maalesef Ruhani bu açıklamalarına bağlı kalmadı.)

8-Şehit Süleymani, birlik ve beraberlik şemsiyesini genişletmeye çalışırken, bazı yöneticilerin pozisyonlarında ihmal veya sapma gördüğünde, özelde ve kamuoyunda tavsiye ve uyarılarda bulunmaktan çekinmemiştir. Tıpkı 2015 yılı Ocak ayında Şehit Emir Abdullahiyan ile Zarif’e gönderdiği gizli mesajında olduğu gibi. Şehit Süleymani bu mesajda Zarif’e şu hatırlatmalarda bulunmuştur: ‘Siz Cenevre'de ABD Dışişleri Bakanı ile birlikte yürürken (samimiyetin bir işareti olarak), ABD de Musul'da (İran sınırlarının yanında) IŞİD komutanlarını silahlandırıyor ve sahaya sürüyor.’

Bölgedeki terörle mücadele cephesi komutanı da 28 Şubat 2019’da ABD ile yapılan Nükleer Anlaşma konusunda saf olmama uyarısında bulunarak şunları söyledi: ‘Düşman açısından bu anlaşma tek taraflı değil, üç taraflıdır. Bölgede ikinci bir Nükleer Anlaşma konusunda ısrarcı olmalarının nedeni, İslam dünyasına İran tarafından verilen bu hayat ve ruhu kurutmak istemeleridir. Eğer gidip ikinci bir Nükleer Anlaşma imzalasak, bununla bitecek mi? Hayır, asıl Nükleer Anlaşma İran'ın içindedir. Onların çabaları burada bitmeyecek ve üçüncü bir Nükleer Anlaşma da olacak, çünkü onlar pınarın kuruması gerektiğine ve bu pınarın İran olduğuna inanıyorlar.’

9- Şimdi tüm bu söylenenlerin ardından şunu sormak gerekir: ‘ABD ve Siyonist cephenin direniş cephesinin tarafları arasında bölünme yaratılmasına paralel olarak bölgedeki güvenlik tehditlerinin tırmanmasına odaklanması ve köklü bir geçmişe sahip bir siyasi-medya ağının, zayıf bir konumdan müzakere nabzını Avrupa ve Amerika'ya göndermesi normal mi? Tüm bunların bir faydası olmadığı gibi sadece düşmanın cesaretinin artmasına neden olacaktır.

Eski dışişleri bakanının, Foreign Affairs dergisindeki son makalesinin, müzakereler için tek taraflı bir nabız gönderme mesajı içeren (sadece nükleer anlaşmanın kabulüyle ilgili değil, hatta diğer konularla ilgili!) makalesinin amacı nedir?! Düşmanın birleşik savaşına kayıtsız kalacağına ve zayıflık göstereceğine dair güvence vermek mi? Yeni bir anlaşma (talimatların kabulü) bahanesiyle İran'ın Nükleer Anlaşmada ayaklar altına alınan haklarından geçmek mi?! Yoksa bir bölünme ve içeride iki ses yaratmaya çalışmak mı?

10-General Süleymani’nin belki de en önemli uyarı ve nasihati, düşmanın kutuplaştırma ve iki ses yaratma planına ilişkin uyarısıydı. Şehit Süleymani 2016 yılı Eylül ayında şu uyarıda bulundu: ‘Düşmanla savaşta ön saflarda iki ses yükseltilmemeli ve o düşman değil dosttur diyenler olmamalıdır. Hariciler bu görüşün yayılmasının ürünüydü. Bir yetkili yanlış adres verip toplumda düşman yaratırsa vatana ihanet etmiş olur. Düşmana yol vermek ihanetin en kötüsüdür. Düşmana dair yanlış bir algı yaymak, toplumun duyarlılığını yok etmek, bölücülük yaratmak vatana ihanettir. Amerika ve Avrupa bugün bile kin ve düşmanlıkla meşgulken, ülkemizi tehdit ederken bu ülkeler hakkında iki ses yükseltmek affedilemez bir suç ve ihanettir. Belirli bir siyasi grubun, ateşkes bahanesiyle cani Siyonist rejimin tanınmasına yönelik bir sinyal göndermesi, ulusal güvenliğe ve insanlığa ihanettir. Düşmanların bariz düşmanlığına karşı mevcut durumun gereği, ulusal ve bölgesel direniş için tüm imkanların seferber edilmesi, müzakere ve tek taraflı ateşkes konusunda yanlış adres verilmemesidir.’

11- Bu durumda artık düşman taraftarlarının hareketlerine karşı medya hattının güçlendirilmesi gerekirken, bazı kişilerin sosyal medya güvenliği ve hukuka uygunluğu sağlamak yerine yarım paragraf kısıtlamalarının kaldırılması için baskı yapması, öte yandan, onaylanmış başörtüsü yasasına karşı çıkma bahanesiyle başörtüsünün dinin gerekli bir hükmü olan şeriat zorunluluğu ilkesine karşı çıkmaları ve iffet ve başörtüsü olmak üzere kültürel saflarda bir boşluk yaratmaya çalışmaları gariptir. Bu hareketlerin üçüncü tarafı ekonomik sorunlar çözümlenemezmiş gibi göstermek ve onları düşmana teslim olmaya zorlamaktır, oysa hem ekonomik sorunların çözümlerinin ne olduğu açık ve nettir hem de Batı'ya güvenmenin sonucu yaptırımların ikiye katlanmasıdır.

Eğer değerli hükümet ve diğer iki makam, düşmanın tuzağına düşmemek ve İran'ın bölgesel otoritesi ve aziz milletin sorumluluğu doğrultusunda sorumlu davranmak istiyorsa, her şeyden önce, konuşma ve davranışlarda kısaca bahsedilen zehirli edebiyat ve felç edici dayatmalar yerine net bir sınır çizmeleri ve bu etki hattını bastırmaları gerekmektedir. İşlerin yoluna girmesi ve zorlukların halledilmesi için tesislerin ve kapasitelerin harekete geçirilmesi, bu sınırlama ve doğrudan yüzleşme yolundan geçer. Bu, devrimci akılcılıktır ve ülkenin önemli bir ihtiyacıdır/Muhammed İmani/Keyhan)

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM