Suriye'nin kuzeyinde, Fırat Nehri'nin doğu ve batı
yakasındaki bölgelerin nasıl yönetileceği konusu, ülkenin çözülmesi zor
meselelerinden biri olarak öne çıkıyor. Uzun süredir kendilerini "Suriye
Demokratik Güçleri" (SDG) olarak adlandıran Kürt milis grupları, bölgedeki
birçok şehir ve köyü kontrol altında tutuyor. Bölgede Kürtlerin askeri kontrol
sağlaması, aynı zamanda Colani'nin terör rejimi için önemli bir meydan okuma
teşkil ediyor. Kürtler, askeri kontrolün yanı sıra bölgedeki petrol
kaynaklarını da ellerinde bulunduruyor. Ayrıca, geçtiğimiz günlerde de Türkiye
destekli Arap ve Türkmen gruplarıyla çatışmalara girdikleri biliniyor.
SDG'nin kesin askeri gücü hakkında resmi ve net bilgiler
bulunmasa da, Türkiye'nin Sabah gazetesi ve Anadolu Ajansı gibi basın
kaynaklarına göre SDG'nin yaklaşık 80 bin milisi olduğu ifade ediliyor. Ayrıca,
bu güçlerin en az beşte birinin Amerikan subayları tarafından askeri eğitim
aldığı belirtiliyor.
Suriye ile 915 kilometrelik kara sınırına sahip olan
Türkiye, 11 yıldır Suriye krizinin önemli aktörlerinden biri haline geldi.
Ankara, Esad karşıtı silahlı muhaliflerden 200 binden fazlasını destekleyip
silahlandırdı. Ayrıca, Kilis, Adana, Şanlıurfa ve Gaziantep gibi sınır illerinden,
onlarca farklı ülkeden gelen yabancı teröristlerin Suriye'ye geçişine izin
verdi. Bunun yanı sıra Türkiye, Suriye'nin Kürt bölgelerine defalarca askeri
operasyon düzenledi ve uzun yıllardır Afrin başta olmak üzere Fırat'ın
batısındaki bazı bölgeleri işgal altında tutuyor.
Ankara'ya göre, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve Halk
Savunma Birlikleri (YPG), PKK'nın uzantısıdır ve terör örgütü olarak kabul
edilmelidir. Ancak Washington, Türkiye'nin bu görüşünü paylaşmamaktadır. ABD,
SDG'yi kendi çıkarları doğrultusunda silahlı müttefik olarak kullanmaktadır. Bu
durum, Ankara ile Washington arasında önemli bir siyasi ve güvenlik
anlaşmazlığı haline gelmiştir. ABD, Suriye krizinin başladığı ilk yıldan
itibaren, Barack Obama, ardından Donald Trump ve Joe Biden dönemlerinde Kürt
milislerine destek sağlamış, onlara silah ve askeri teçhizat temin etmiştir.
Bazı Siyonist ve ABD yetkililerinin açıklamaları, bu iki
tarafın Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) destek verme niyetinde olduğunu
ortaya koysa da, bu desteğin hangi düzeyde ve kapsamda olacağı henüz netleşmiş
değil. Beklendiği gibi, Türkiye mevcut süreçten derin endişe duyuyor ve bu
meselenin bir an önce çözülmesini talep ediyor.
Rûdaw televizyonunun haberine göre, Mazlum Abdi'nin Erbil
ziyareti ve Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani ile
görüşmesi, doğrudan Türkiye'nin askeri tehditleriyle bağlantılıydı. Bu
görüşmede, Mazlum Abdi, Barzani'den Ankara nezdinde arabuluculuk yapmasını ve
Kürt bölgelerine yönelik saldırıların durdurulması için girişimde bulunmasını
istedi.
Buna karşılık, Mesud Barzani, Abdi'ye şu öneride bulundu:
"Kuzey Suriye'de diğer Kürt siyasi gruplarına da silahlı olarak varlık
gösterme izni verilsin."
Ancak Mazlum Abdi, Barzani'nin bu teklifine şöyle yanıt
verdi: "Başka grupların faaliyet göstermesine bir engel yok. Ancak, SDF'ye
katılmaları ve bizim koşullarımızı kabul etmeleri gerekir."
Suriye Dışişleri Bakanı olarak daha önce Türkiye'yi ziyaret
eden Esad Şeybani, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan
Fidan ile yaptığı görüşmede, Şam yönetiminin SDG karşısında geri adım
atmayacağını vurguladı.
Bu gelişmeye ilişkin açıklama, SDG Genel Komutanı Mazlum
Abdi’den geldi. Al Arabiya kanalına verdiği röportajda, Heyet Tahrir eş-Şam
(HTŞ) lideri Ebu Muhammed el-Colani ile yaptığı gizli görüşmenin detaylarını
paylaştı. Abdi, görüşmede Kürtlerin silahsızlandırılması konusunun gündeme
gelmediğini belirtti.
Abdi ayrıca şunları söyledi: "Onlara, Suriye'yi
birlikte yönetebileceğimizi söyledik."
Bu süreçte, Suriye Kürtlerinin önde gelen liderlerinden ve
Abdullah Öcalan'a yakın isimlerden biri olan Salih Müslim, farklı bir açıklama
yaptı. Müslim, şunları dile getirdi: "Ankara'nın beklediğinin aksine,
SDG'nin dağıtılması veya silahsızlandırılması gündemde değil. Müzakereler,
Kürtlerin ülkenin yönetim yapısında yer almasını garanti altına alacak bir
anlaşma temelinde yürütülmelidir."
Öte yandan, Türkiye'nin mevcut süreci stratejik bir fırsata
dönüştürmek istediği öne sürülüyor. Görünürde, Türkiye Kürtlerin kuzey
Suriye'deki hareketlerini ciddi bir güvenlik tehdidi olarak lanse ediyor.
Ancak, perde arkasında Türkiye'nin:
- Suriye'de ekonomik çıkarlar elde etmek,
- Suriye pazarını kontrol altına almak,
- Suriye'nin askeri ve güvenlik güçlerini eğitmek,
- Ve Suriye'nin yeniden inşa sürecinden maksimum ekonomik
kazanç sağlamak gibi hedefleri olduğu belirtiliyor.
Donald Trump ile Recep Tayyip Erdoğan arasında, Kürtlerin
Suriye'nin kuzeyindeki etkisi konusunda nasıl bir nihai anlaşma veya uzlaşmaya
varılacağı henüz netlik kazanmamıştır.
Bu belirsizlik nedeniyle, ABD Dış Politika Araştırmaları
Enstitüsü (Foreign Policy Research Institute - FPRI), ABD'nin Suriye'deki
rolünün yeniden tanımlanması konusunda temkinli ve iyimser ifadelerle bir
değerlendirme yaptı.
Enstitünün kapsamlı analizinde şu ifadeler yer aldı:
"Washington’un, kuzeydoğu Suriye'de Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile iş
birliği göz önüne alındığında, Kürt milisleri ile Türkiye arasındaki
ilişkilerin yönetimi, ABD dış politikası açısından önemli bir zorluktur."
Analizin devamında şu ifadelere yer verildi: "ABD,
Türkiye ile PKK lideri Abdullah Öcalan arasında devam eden görüşmeleri
desteklemek zorundadır. Çünkü Türkiye ile Kürt gruplar arasındaki ilişkilerin
iyileşmesi, Suriye dosyasının yönetimini de kolaylaştıracaktır. Bu nedenle, ABD
diplomasisinin önceliği, Türkiye ile Suriye Kürtleri arasında karşılıklı fayda
sağlayan bir ilişki kurmak olmalıdır. Bu sürecin ilk adımı olarak, Türkiye
destekli grupların Suriye'nin Kürt bölgelerine yönelik saldırılarının
durdurulması gerekmektedir. Zira bu saldırılar, bölgesel istikrarsızlık riskini
artırarak çatışmaların kontrolden çıkmasına yol açabilir ve diğer bölgesel
aktörlerin müdahalesine zemin hazırlayabilir."/mehr