Suriye'de Yıkım, Katliam Ve İnsanlık

GİRİŞ: 09.01.2025 09:00      GÜNCELLEME: 09.01.2025 09:00
Rasthaber -  Suriye’de 13 yıl süren savaşın etkileri, yaşamsal yıkıcılığıyla sürüyor; insanlar öldürülüyor, katliamlar gerçekleştikleri coğrafyanın adını tanımlayan bir isimden ibaret kalıyor.

Winston Churchill’in “Savaş zamanı hakikat o kadar kıymetlidir ki, yalanlardan bir duvarla korunur” saptaması, savaş tarihinin gerçeğini ortaya koyar!

Suriye’de terörist, selefi farklı birçok grubun oluşturduğu, ülkelerin çoğunun terör listesinde yer alan, fiilen ve hukuken terör örgütü niteliğindeki HTŞ’den "özgürlük savaşçıları"; işgal ve işledikleri insanlık suçlarından "demokratik halk devrimi"; yöneticisinden "devrim komutanı" çıkarmaya çalışmak, bu yüzyılın en büyük trajedilerinden biri!

Bu siyasal algı propagandaları; yaşanan katliamları, farklı inanç ve mezhepsel aidiyet (başta Arap Aleviler olmak üzere) taşıyanlara karşı süren öldürümleri, ev baskınlarını, yağmayı, kaybedilmeleri, ibadet yerlerinin yakılması ve din adamalarının öldürülmesi, kamusal alanda kadınlara, kız çocuklarına yönelik fiziksel baskıları, örtünme dayatmalarını, cinsel tehdit ve şiddeti, eğitimin dinselleştirilmesini, sistematik insan hakları ihlallerinin artarak devam ettiği gerçeğini örtemez! Örtmemeli! Örülen algı duvarları “hakikati” gözden ırak tutmaya, duvarlar ardında gizlemeye yetmiyor! Yetmeyecek!

Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği ve Türkiye’den siyasilerin sürekli ziyaret ettiği, “politik bir figür” kılmaya çalıştıkları HTŞ örgütünün başı Colani; siyasetin, siyaset biliminin, devlet teorisinin, felsefi, kurumsal, yapısal ve hukuksal olarak meşru bir aktörü, uluslararası ilişkiler kuramının bir uygulama aracı olabilir mi? Tarihsel ve güncel bağlamlar, insanlığın deneyim ve birikimleri, kısa erimli politik çıkarların inadına karşın, olmayacağı gerçeğini ortaya koyuyor!

Gidişat, tüm dünyanın gözü önünde, biz dahil, tüm bölge ülkelerine ve halklarına belirsizlik, istikrarsızlık getirecek, içinde sürekli çatışmaların olacağı, parçalanmış bir ülkede, etnik ve inanç azınlık gruplarının (Türkmenler, Arap Aleviler, Ermeniler, Suryaniler, Keldaniler, Kürtler, Dürziler, diğer Hıristiyan gruplar, seküler yaşam mensupları) büyük tehdit altında olduğu, hatta birbirine düşürüleceği, sistematik insanlık suçlarının yoğunlaşacağı bir döneme işaret ediyor. İsrail’in Golan Tepeleri ve Hermon Dağı'ndan dünyaya meydan okuması, bu gerçekliğin odak merkezini oluşturuyor!

Türkiye ve fetihçi, mezhepçi tutumlar

Türkiye’de, iktidar ve bileşenleri; yirmi üç yıllık süreçte yarattıkları "siyasal ve ekonomik yönetilemezlik" koşullarında, toplumsal alanda geniş halk kesimlerinin yaşamını sürdürebilecek (barınma, beslenme, eğitim, sağlık, güvenli ve sürekli çalışma koşulları, ulaşım olanakları, kişi güvenliği vb.) koşullarının giderek olanaksız hale geldiği bir yapıda; kendi iktidarını sürdürecek, yeni siyasal alan açma ve bu alanda yeni hamleler kurma arayışı içinde, sürekli gündemi değiştiriyor.

Halk olarak bizler; sürekli değişen bu yoğun gündem içinde, dağıtılmış algımızla, olayları ve olguları izleyemez, gerekli tavırları, haklı tepkileri geliştiremez, geleceği öngöremez, kaygılı bir durumda kalıyoruz.

İktidar sahipleri; bu koşullarda, kenilerini daimi şekilde, sınırsız yetki ile donatılmış olarak iktidarda tutacak bir anayasa değişikliğini gerçekleştirecek, toplumsal tüm dinamikleri ve her türden muhalefeti bu amaçta eritecek, bu amaçta susturacak hamleleri, örneğin; yeni bir Kürt açılımını -üstelik tüm toplum için sorunlara çözüm oluşturacak, siyasal, sosyoekonomik eşitsizlikleri giderecek, bir adalet demokrasi, özgürlük ve eşitlik programı, gerçek bir demokratik kurumsal yapılanma reformu önermeden, hatta bunu gündeme bile getirmeden- siyasetin merkezi haline getiriyor. Bu iç siyasal hamleleri, dış siyasette izlediği fetihçi, mezhepçi siyasetin uygulama araçları olarak, kendisini Ortadoğu’da, emperyal egemenlik savaşları içinde, "egemenlik alanı oluşturabilir unsur" görünümünde sahada tutacak girişimler olarak, birbirine eklemleyerek, eklektik bir yol sürdürüyor!

İnsanlık ve etik edim: Katliamlar, insan hakları ihlalleri derhal durdurulmalı!

Suriye’de on üç yıl süren savaşın tüm etkileri, yaşamsal yıkıcılığıyla sürüyor; insanlar öldürülüyor, katliamlar Humus, Halep, Şam, Lazkiye'de gerçekleştikleri coğrafyanın adını tanımlayan bir isimden ibaret kalıyor. Oysa “hatırlamak, ses çıkarmak, tüm insanlık için etik bir edimdir.”

Hafıza da, olaylarla kuracağımız tek bağdır. Savaşın kendisine, yol açtığı kitlesel acılara karşı duyarlı olmak, bunlar üzerinde düşünmek, bunlardan ders çıkarmak ve bunları rasyonelleştirmeye yönelik çaba ve söylemleri irdeleyerek bunlara karşı, koşulların bilgisiyle davranış geliştirmek, kişisel ve toplumsal ahlaki iflastan kurulabilmenin tek yoludur.

Bu yolla ancak; soykırımları durdurma, savaş yasalarını ayaklar altına alıp çiğneyenleri adalet önüne çıkarma ve patlak vermesi muhtemel başka savaşlar için görüşmelere dayalı alternatiflerin denenmesi için baskı yaparak, bazı savaşları önleyebilme gücü gösterilebilir. Savaşın mantığına, sivil toplum üzerine dayatılan panik rejimine direnmek için öncelikle küresel sermayeye ve onun dünya düzenine direnmek gerektiği kavranabilir. Ve kalıcı bir barış koşullarına olanak yaratılabilir.

“Kitle imha silahı var” yalanına dayanılarak işgal edilen Irak’ta öldürülenler, eski ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın bu yalandan dolayı özür dilediğini duymadılar!

Suriye’de öldürülenler de, sonradan ortaya çıkacak gerçeklerden dolayı özür dileyenleri duymayacaklar. Ölüler, arkalarından dilenen özürleri duymazlar. Onları duyacak olanlar bizleriz, yaşayanlar!

Bizler, dünyada ve Türkiye’de; Suriye’de ve bölgede savaş koşullarında bulunanların çektikleri acılarla, uzaktan görüntüler şeklinde izleme ayrıcalığının dışına çıkmalıyız! Yaşananlarla, gerçekdışı bir bağ kurmaktan, (özellikle siyasal algı aygıtlarının yaratmakta olduğu Sünni/Alevi karşıtlığı üzerinden) mezhepsel, duygusal kışkırtmalara, taraftarlıklara kapılmaktan uzak durmalıyız! İdeolojik, inançsal, hatta mezhepsel aidiyetlerin sosyopsişik, sosyolojik, tarihsel örüntüleri ve taraftarlığı içinde (örneğin, “Onlar da Esad gibi Alevi” vb.) akılcılık, nesnellik ve gerçeklikten uzak, düşmanlaştırma amaçlı “kurgusal çıkarımlara” düşmemeliyiz. Bu tür söylem ve algılarla bağ  kurma ve düşsel bir yakınlık duyumsama kolaycılığına, saplantısına karşı durmalıyız! Bu kolaycılığın sürükleyeceği, "acılara yol açan gelişmelerde bir suç ortaklığımız bulunmadığı" duygusuna teslim olmak yerine; bizim sahip olduğumuz ayrıcalıklarla, onların çektikleri acılar arasında bir ilişki bulunduğunu, bunların aynı haritada gerçekleşmekte olduğunu açıkça kavramalıyız!

Yeni savaşların, yeni katliamların, insanlık suçlarının işlenmemesi bu kavrayışı geliştirmemize bağlı! Çünkü insanı, insan yaşamını ve güvenliğini savunmak, “hakikati savunmakla başlar”. “Hakikat ise politiktir”.

Akıl ve vicdana sahip çıkarak, “hakikate dikkat çekmek” katliamları durdurmak ve savaş üreten koşulları değiştirmek için, alanlarda birlikte ses vermeli!

Türkiye'de ve Suriye'de Alevileri ve farklı inanç mensubu kesimleri hedef gösteren provokasyonlar, derhal durdurulsun.

Suriye'de, HTŞ ve teröristlerin sistematik kötü muamele ve katliamları önlensin. Bunları önleyecek etkin ve sürdürülebilir önlemler alınsın.

Devletler, uluslararası kurum ve kuruluşlar, özellikle de halklar ve insan hakları savunucuları etkin mekanizmalar oluştursun ve oluşturulması sağlansın.

Fetihçi, mezhepçi politikalara son verilisin.

İnsanlık suçlarını işleyenler derhal yargılansın.

Bu istemler, halkın tüm kesimleri tarafından “insanlık çağrısı” olarak kabul edilmeli.

Yoksa, emperyalizm, tüm bölgede herkese acılar yaşatmaya devam edecek!sol/Nevaloğanbalkız

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM