"Yüzyılın Anlaşması" ya da "Yahudi Halk
Devleti" planında, İsrail ile normalleşme Filistin sorununun çözümünde bir
ön şart olarak yer alıyor.
Tel Aviv'le yeni normalleşme sürecinde Suudi Arabistan,
Abraham Anlaşması'nın en önemli ülkesidir.
Birleşik Arap Emirlikleri'nin yanı sıra Bahreyn, Sudan ve
Fas yeni süreçte Siyonist Rejimle resmi ilişkilerine başlamış olsa da Suudi
Arabistan bu gruba girmedi. Birçok analiste göre, Siyonist İsrail ile gizli
ilişkileri olan Suudi Arabistan'ın yeni süreçte bir Arap ve İslam ülkesi olarak
Tel Aviv ile normalleşmeye girmemesi halinde ilk 4 ülkeden sonra İsrail ile
ilişkilerini normalleştirmesi bekleniyordu.
Suudi Arabistan'ın hava sahasını Siyonist İsrail'e ait yolcu
uçaklarına açmasına ve Suudi havalimanlarından işgal altındaki bölgelere
uçuşlar gerçekleştirmesine rağmen, Tel Aviv ile Riyad arasındaki ilişkiler
henüz normalleşmedi.
İran-Suudi Arabistan Anlaşması
Son dönemlerde Suudi Arabistan'ın İsrail ile normalleşme
yolunda olduğunu bildiren Batı'nın bölgedeki müttefik ülkelerine ait medya
grupları Suudi Arabistan Krallığı ile Muhammed bin Salman tarafından her an
Siyonist İsrail ile bir normalleşme anlaşması imzalanabileceğini vaat ediyordu.
Böyle bir durumda, aniden Çin'in arabuluculuğunda Suudi Arabistan ile İran
İslam Cumhuriyeti'nin bir anlaşması ve bu çerçevede diplomatik ilişkilerini
yeniden başlatması herkesi şaşırttı. Tahran-Riyad Anlaşması'nın akla getirdiği ilk
spekülasyon, Suudi Arabistan'ın izlediği yoldan saparak bölgede yeni
ittifaklara yöneldiği oldu.
Bu görüşten Suudi Arabistan'ın bölgesel politikasının
değiştiği ve Riyad’ın ABD karşıtı akımına yönelmesiyle birlikte
"Siyonistlerle ilişkileri normalleştirme" planının çıkmaza girdiği
sonucunu çıkarabiliriz. Ancak şu soru akıllara gelir: Bu spekülasyonun kökleri
bölgenin gerçekleri ve Suudi Arabistan'ın mevcut yaklaşımına dayanıyor mu?
Suudi Arabistan'ın İran'la Diplomatik İlişkileri Yeniden
Kurma Hedefi
Suudi Arabistan’ın bölgede karşı karşıya olduğu durum
nedeniyle İran'la ilişkilere ihtiyacı var. Yemen savaşının batağına saplanan
Suudi Arabistan, bu savaşı kendi lehine çevirecek güce sahip değil. Bu savaş
bir yandan Suudi Arabistan'a pahalıya mal olurken diğer yandan ülkenin otorite
ve itibarını zedelemiştir. Bu yüzden İran'ın bölgedeki rolünü dikkate almadan
Yemen krizini çözmenin mümkün olmadığını anlayan Riyad yönetimi Tahran’la
yakınlaşmaya yönelmiştir.
Öte yandan Riyad, Suriye, Irak ve Lübnan krizi gibi diğer
bölgesel meselelerde Batı’nın safında yer almıştı. Batı'nın bu ülkelerle ilgili
planları başarısız olması Suudi Arabistan’ın pratikte yalnız kalmasına yol
açmıştı. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın bu durumdan çıkabilmesi
için İran liderliğindeki Direniş Ekseniyle uzlaşmaya ihtiyacı vardı. Suriye ve
Irak'ta yaşanan krizlerden ders alan Suudi Arabistan Batı'nın tek taraflılığına
karşı bölgede ortaklarını çeşitlendirmesi gerektiği sonucuna vardı.
Kral Selman Döneminde Suudi Arabistan'ın Bölgesel
Yaklaşımı
Suudi Arabistan'da Kral Abdullah’ın ölümünün ardından
iktidarın Selman bin Abdülaziz’e geçmesi, Riyad yönetiminin bölgeye yönelik
yaklaşımını değiştirmedi. Ancak Muhammed bin Selman’ın veliaht seçilmesiyle
birlikte ülkenin bölge politikası değişime uğradı. Uzun yıllardır ABD'de
bulunan, Amerikan ve Siyonist lobilerle temas halinde olan Muhammed bin Selman,
Suudi Arabistan'da ciddi bir değişim arıyordu. Bin Selman’ın yeni Suudi
Arabistan'ı modern, batılı ve laik bir ülke olacak. Muhammed bin Selman’ın
attığı adımlar bu değişikliği doğruluyor.
Ülkedeki yeni reformlar, ABD’nin yeşil ışığı ve Batı'nın ön
koşullarıyla uygulanmaktadır. Ancak Suudi Arabistan yöneticilerinin geleneksel
görüşlerinin ne zaman rafa kaldırılacağı henüz belli değil. Görünüşe göre bu
konu kısa sürede kamuya açıklanmayacak.
Suudi Arabistan ile İran arasında imzalanan anlaşmanın ardından
Riyad-Tel Aviv normalleşmesi konusunun çıkmaz girdiği gözüküyor ve şimdiki
durumda bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bile belli değil.
Ayrıca Muhammed bin Selman bu konuda çeşitli engellerle
karşı karşıyadır. Bu engeller şöyle: Vehhabi dini çevreler ile Suudi toplumunun
Tel Aviv’le normalleşmeye karşı çıkması, normalleşmenin resmi açıklanmasının
ardından ABD'nin desteğine olan güvensizlik, İslam ülkelerinin tepkisi,
normalleşmenin Riyad’ın önceki Filistin yaklaşımıyla uyuşmaması ve çatışma
endişesi.
Bunlar, Suudi Arabistan'ın Tel Aviv’le normalleşmesini
erteleyen konulardır
Bazı gözlemcilere göre; Suudi Arabistan, bölge ülkelerinin
yoğun baskısını azaltmak için İran'la varılan anlaşmayı Tel Aviv’le
normalleşmenin başlangıcı olarak yaptı. Riyad, şu anda normalleşmeyi resmen
açıklayacak durumda değil. ABD'de yapılacak seçimlerde Trump" gibi cumhuriyetçi
bir başkanın göreve geldiğinde ve aynı zamanda Siyonist İsrail’de sağcıların
iktidarda olduğunda açıklanabilir.
Şu anda ABD'li yetkililerinin Suudi Arabistan ve işgal
altındaki Filistin topraklarına yaptığı ziyaretler, ABD'nin Suudi Arabistan ile
Siyonist Rejim arasındaki normalleşme sürecini sonuçlandırmak istediğini
gösteriyor. ABD'li senatör Lindsey Graham'ın Riyad temasları ve ABD Temsilciler
Meclisi Başkanı Kevin McCarthy’nin Tel Aviv’e gerçekleştirdiği ziyaret bu
bağlamda yorumlanabilir.
Ancak Suudi Arabistan'ın bu konuya temkinli yaklaşması, normalleşme
için koyduğu sert koşullar ve İran'la sağlanan anlaşmanın normalleşme sürecinin
gidişatını değiştirdiğini ve belirsiz duruma soktuğunu kanıtlıyor.