Bu konu elbette İran ve yeni Cumhurbaşkanı Mesud
Pezeşkiyan’ın da dikkatini çekti ve şu anda Tahran’da Trump’ın geri dönüşünün
Pezeşkiyan hükümetinin siyasi geleceği, İran’ın ulusal güvenliği, ülke
ekonomisinin gidişatı ve bölgesel güvenlik üzerindeki olası etkileri
konuşulmaya başlandı.
Bu tartışmaların Tahran’daki mevcut hükümet için önemini
seçim tartışmalarında görmek mümkündü. Bu tartışmalarda Trump’ın adı çeşitli
taraflarca sıkça dile getirildi ve aslında Trump’ın eylemleri, ona verilen
tepkiler ve onun yeniden iktidara gelme olasılığı, birkaç hafta önceki İran
başkanlık seçimlerinde adayların ve onların taraftarlarının ilgisini çeken
konulardan biri oldu.
Trump’ın İran ve Pezeşkiyan hükümeti üzerindeki etkilerinden
bahsetmeden önce, Tahran ve Trump’ın birbirine karşı olan geçmişine ve bu
geçmişin kollektif bellekteki yerine değinmek gerekir. Trump, İran kamuoyunda,
İran halkına zarar vermek ve İran hükümetine baskı yapmak amacıyla maksimum
baskı ve tam teşekküllü bir ekonomik savaşın hatıralarının canlanması anlamına
gelir. (Bu durum İran sinemasına da yansımıştır. Örneğin Leyla’nın Kardeşleri
filmi, Trump’ın ekonomik baskı politikalarının İran’ın sıradan halkının hayatı
üzerindeki etkilerini yansıtmaktadır.)
Trump, ilk başkanlık döneminde (2017 – 2021), rejim
değişikliği istemediğini belirtmesine rağmen İran İslam Cumhuriyeti’ni “haydut
rejim” olarak nitelendirmiştir. İran, ABD ve diğer beş dünya gücü arasında 2015
yılında müzakere edilip sonuçlanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı’na (KOEP) yönelik
sürekli eleştirilerde bulunmuş ve nihayetinde 2018 yılı Mayıs ayında ABD’nin
KOEP’ten çekildiğini açıklamıştır. Bu eylemi, tüm ekonomik ve siyasi
stratejilerini nükleer meselenin çözülmesi ve ilgili yaptırımların kaldırılmasına
dayandıran Hasan Ruhani hükümeti için inanılmaz bir şok ve darbe olmuştu.
Nükleer anlaşmadan çekildikten sonra, Trump yönetimi İran’a karşı ekonomik
yaptırımlar yoluyla “maksimum baskı” politikası uyguladı. Trump, daha önce,
2017’nin Ağustos ayında Amerika’nın Düşmanlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele
Yasası’nı imzalayarak İran’a karşı birçok yeni yaptırım uygulamıştı, ancak
maksimum baskı politikasıyla birlikte İran hükümetine ve halkına yönelik
benzeri görülmemiş sayıda ekonomik yaptırım uygulamaya başlamıştır ki bu
yaptırımların sayısı binleri bulmaktadır.
Ekonomik baskının yanı sıra, Trump’ın talimatıyla Ocak
2020’de Bağdat Uluslararası Havalimanı’nda General Kasım Süleymani’ye yönelik
gerçekleştirilen suikast, İran halkının Trump hakkında hatırladığı diğer trajik
olaylardan biridir. Bu terörist eylem, Amerika’nın resmi hükümeti tarafından
üçüncü bir ülkeye resmi bir ziyarette bulunan İran İslam Cumhuriyeti’nin resmi
bir güvenlik ve askeri yetkilisine karşı gerçekleştirilmiştir ve hukuki
yönlerinin ötesinde, Amerika ile İran arasındaki en şiddetli gerilim seviyesini
yaratmıştır. İran, Amerika’nın bu terörist eylemine yanıt olarak Irak’taki Ayn
el-Esad hava üssüne füze saldırısı düzenlemiş ve bu, İkinci Dünya Savaşı’ndan
bu yana uluslararası ilişkiler tarihinde kaydedilen önemli bir eylem olmuştur.
Tüm bu olaylar, Trump hakkında İran kamuoyunda çok olumsuz
bir algı yaratmıştır ve İran siyasetinde var olan “Trump fobisini”
göstermektedir. Trump ve yardımcısı, J. D. Vance’nın son haftalardaki anti-İran
açıklamaları İran medyasında yine dikkat çekmiştir. Tahran’da ve belki de tüm
Orta Doğu ülkelerinde, yani Trump’ın ve İran’ın karşılıklı politikalarından
etkilenebilecek ülkeler arasında en önemli soru, İran ve Trump’ın gelecekteki
ilişkilerine yönelik olası senaryoların ne olduğudur?
Her şeyden önce, İran ve Trump arasındaki geçmiş ilişkilerin
karanlık ve hoş olmayan yönlerine rağmen, İran’da hükümet değişikliği, Orta
Doğu’nun jeopolitik durumunun değişmesi, Avrupa’nın güvenlik düzeninin
değişmesi, Çin’in dünya çapındaki ekonomik ve güvenlik davranışlarının
değişmesi ve en önemlisi Amerika’nın iç durumu gibi gelişmeler, geçmişe dayalı
kesin bir hüküm vermemizi zorlaştırmaktadır.
İyimser senaryo: Krizlerin dondurulması
Eğer Trump ve Tahran arasında gelecekteki ilişkilere iyimser
bakmayı tercih edersek, o zaman şu noktalara işaret edebiliriz: Batı’ya açık
olan bir reformist cumhurbaşkanının varlığı gelişmeleri olumlu etkileyebilecek
önemli bir etkendir. Pezeşkiyan’ın yaptığı ilk eylemlerden birinin karşılıklı
saygıya dayalı olarak tüm dünya ülkeleriyle ilişki kurma hazırlığını ilan eden
İngilizce bir makale yayınlamak olması bu bağlamda dikkat çekici. Nitekim
Pezeşkşiyan’ın açık tavrı Trump’ın İran karşıtı eylemlerinin meşruiyetini
sorgulatacaktır. Trump’ın Rusya ve Ukrayna savaşı konusunda Avrupa Birliği ile
yaşadığı anlaşmazlıklar ile birlikte, İran da onların arasında bir başka
anlaşmazlık konusu olacaktır. Ayrıca, Trump’ın ilk başkanlık döneminde İran’ın
bölgesel gücünü sınırlama umuduyla onun anti-İran eylemlerine olumlu yaklaşan
önemli Orta Doğu ülkeleri, şimdi İran’a farklı bir yaklaşım sergiliyorlar ve
bölgede gerilimi azaltmaya çalışıyorlar. Bu da Trump’ı anti-İran politikasını
yeniden gözden geçirmeye yönlendirebilir.
Trump’ın İran’a karşı askeri seçeneği dışındaki seçeneklerin
hepsi tükenmiştir ve bu da İran’ı daha hazırlıklı hale getirmiştir. Aslında
Trump, İran ekonomisini felç etmek için tüm planlarını uygulamıştır ve şimdi
sadece uluslararası sularda İran tankerlerine fiziksel saldırılar gibi eylemler
dışında İran’a ciddi bir darbe vuracak başka bir aracı yoktur. Bu arada İran,
tüm yaptırım mekanizmalarına karşı etkili alternatifler geliştirmiş,
yaptırımları aşma koşullarını daha ustaca sağlamış ve ekonomik dayanıklılığı
artırmıştır. Bu, yaptırımların İran’ın ekonomik altyapısını zayıflatması
gerçeğini göz ardı etmek anlamına gelmez, ancak Amerika’nın ekonomik
darbelerinin İran’ı felç etme yeteneği olmadığını ve İran’ın şimdi olası
darbelere karşı daha güçlü bir konumda olduğunu göstermektedir.
Bugün İran nükleer açıdan da geri dönüşü olmayan bir
aşamadadır. 2018 yılında İran sınırlı bir nükleer programa sahipti ve KOEP
kapsamında sadece %3.67 oranında uranyum zenginleştirmesine ve 300 kilogram
uranyum rezervine sahip olabilirdi, ancak şimdi İran, yerli gelişmiş
santrifüjlerle uranyum zenginleştirme oranını %60’a çıkarmış durumda ve eğer
isterse birkaç hafta içinde nükleer silaha ulaşabilir.
Trump’a karşı İran, nükleer caydırıcılık döngüsünü
tamamlamanın yanı sıra, füze ve insansız hava aracı alanında da caydırıcılık
kapasitesine ulaşmış ve her tehdit unsuruna doğrudan darbe vurabilecek durumda
olduğunu göstermiştir. İran’ın 13 Nisan 2024’te İsrail’e füze saldırısı
düzenlemesi, İran’ın en zorlu savunma sistemlerini aşma kapasitesine sahip
olduğunu göstermiştir ve bu da İran’ın caydırıcılık kapasitesini belirgin bir
şekilde artırmıştır.
Muhtemelen İran, Trump’ın olası baskılarını meşruiyetten
yoksun bırakmak için Batı’ya karşı yumuşama yönünde adımlar atacaktır. FATF’ın
kalan birkaç şartını kabul etmek ve kara listeden çıkmak ya da Uluslararası
Atom Enerjisi Ajansı ile daha fazla işbirliği yapmak, Trump’a karşı önleyici
İran eylemleri arasında yer alabilir. Pezeşkiyan hükümetinin dış politikasının
pragmatik olacağını ve İran’ın askeri caydırıcılık kapasitesine zarar vermeden
Tahran’ın çeşitli yumuşama adımları atmasını beklemek mümkün olabilir. İran, –
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı raporlarıyla doğrulanmış olduğu üzere- KOEP
kapsamında nükleer taahhütlerine bağlı kalarak, siyasi ve etik meşruiyet
kazanmış ve aynı zamanda kırmızı çizgilerinden vazgeçmeyerek karşı tarafın
zorbalığını kabul etmeyeceğini göstermiştir.
Bu değişen dengeler göz önüne alındığında, bazıları
Tahran’da Trump’ın kâr ve zarar ölçme kuralına uyarak İran’a karşı geçmişten
farklı davranacağını ve İran’ın siyasi oyun oynama yönünde hareket etmesi
durumunda Trump ile düşük tansiyonlu bir dönem geçirme olasılığının yüksek
olduğunu savunmaktadır. Pezeşkiyan’ın seçim kampanya başkanı Ali Abdolalizadeh,
Arap medyasına verdiği bir röportajda, Trump’ın iktidara geri dönmesi durumunda
yeni yaptırımların olasılığı hakkında “Aslında Trump’ın varlığı yaptırımların
kaldırılması olasılığını artırıyor, çünkü Trump bir tüccar ve biz de ticaret
dilini iyi anlıyoruz” demişti.
Bu İranlı politikacının sözleri biraz iyimser görünse de son
yirmi yılın Tahran ve Washington arasındaki siyasi ilişkilerinin iniş çıkışı,
iki ülkenin ilişkilerinin nükleer meseleden daha geniş bir konu olduğunu ve
sınırlı müzakerelerin iki taraf arasındaki olumsuz genel siyasi ortam nedeniyle
her zaman sonuçsuz kalacağını göstermektedir. Bu nedenle, iki ülke kapsamlı ve
uzun vadeli müzakerelere ihtiyaç duymakta olsa da Amerika’nın son kırk yıllık
siyasi davranışlarına bağlı olarak, İran tarafının umut ve güven duyması
beklenemez. Bu nedenle, en iyi ihtimalle, İran ve Amerika’nın Trump döneminde
siyasi durumu krizleri dondurma yönünde ilerleyebilir.
Kötümser senaryo: İsrail etkeni
Bu tür bir bakış açısı karşısında, son dört yılın stratejik
değişikliklerine dayanarak Trump’ın İran-Amerika ilişkilerinde gerilim
yaratmama politikası izleyebileceği yönünde umudu kaybetmemekle beraber,
İsrail’in İran-Amerika ilişkilerinde ciddi bir değişken olduğunu da göz ardı
etmemek gerekir. Netanyahu, Gazze krizi sonrasında en kötü siyasi durumundadır
ve varlığını sürdürmek için çatışmaların devamına ve Washington’un desteğini
almaya ihtiyaç duymaktadır. Washington’un desteğini çekmek için mağdur rolünü
oynamak, İsrail tarihinde eski bir politika gibi görünse de hala etkisini
korumaktadır ve İsrail’in karşısında mağdur rolünü oynayabileceği tek ülke
İran’dır. Bu nedenle, kötü ama çok muhtemel bir senaryoda, İsrail’in Gazze’deki
soykırımı sürdürerek Güney Lübnan’a saldırıp İran’ın stratejik hedeflerine
darbe vurması ve Tahran’ı kendine karşı askeri müdahale etmeye zorlayarak
Tahran ile Washington arasındaki gerilim seviyesini artırması olasıdır.
Amerika’nın Orta Doğu’daki davranışlarını İsrail değişkenini
ve Siyonist rejimin stratejik zayıflığını telafi etme işlevini göz ardı ederek
analiz etmek mümkün değildir ve bu da Trump ve Tahran arasındaki durumu daha
karmaşık hale getirmektedir.
Mesud Sadrmuhammedi
Harici