Siyonist rejimin, Suriye’deki
terörist yönetimler, ABD ve Türkiye’nin desteğiyle uygulamaya koyduğu “Davud
Koridoru” planı, bu rejimin güney ve doğu Suriye’ye hakim olma ve Irak’a
stratejik bir bağlantı yolu oluşturma amacını gözler önüne sermektedir. Bu
plan, “Nil’den Fırat’a” uzanan şeytani projeyi hatırlatmaktadır!
Bu plan; Dera, Süveyda, Humus’un
bazı bölgeleri (Tanf) ve Deyrizor gibi stratejik noktaların işgal edilmesini
içererek “Büyük İsrail” hayalini gerçekleştirmeye yönelik bir adım
niteliğindedir. Tel Aviv’in, "Süveyda Askeri Konseyi" gibi yerel
silahlı gruplara açık desteği ve doğu Fırat’taki Kürt güçleriyle olan sürekli
irtibatı, İsrail’in Suriye’de kalıcı bir nüfuz alanı oluşturma çabasını
göstermektedir.
Öte yandan, ABD güçlerinin el-Tanf
bölgesini işgali, Siyonistlerin ilerleyişine kolaylık sağlayan bir faktör
olarak işlev görmektedir. ABD ve İsrail rejimi, Suriye hükümetini zayıflatmak
ve kuşatma altına almak için koordineli hareket etmektedir.
İsrail apartheid rejimi,
Suriye’deki iç çatışmalardan her zaman kendi lehine faydalanmış ve güneydeki
Dürzileri bir "koz" olarak kullanmıştır. İsrail Başbakanı Bünyamin
Netanyahu’nun Dürzi azınlık haklarına yönelik son açıklamaları, bu grubun
Suriye’deki İsrail planlarını desteklemesini sağlama girişiminden başka bir şey
değildir.
Bu süreçte, Ebu Muhammed Culani
liderliğindeki Heyet Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) sessiz kalması ya da etkisiz
kınamalar yapması, bu grubun güneydeki Siyonist planlara karşı bir duruş
sergilemediğini ve aksine iç hesaplaşmalara ve Alevi-Şii karşıtı baskılara odaklandığını
göstermektedir. Bu durum, önümüzdeki aylarda Şam yönetimini ciddi bir güvenlik
ve askeri krizle karşı karşıya bırakabilir. Zira Siyonist rejimin Suriye’nin
güneyindeki ilerleyişi, sadece Suriye’nin egemenliğini tehdit etmekle kalmayıp,
ABD ve müttefiklerinin bölgedeki etkisini de artıracaktır.
Terörist yönetimlerin İsrail, ABD
ve Türkiye’nin desteğiyle iktidara gelmesi konusunda dikkat edilmesi gereken
nokta, her birinin farklı hedefler taşıdığıdır. İsrail rejiminin tek amacı,
Suriye’de kaos çıkarmak ve Beşar Esad hükümetini devirmek olmuştur,
teröristleri kalıcı bir unsur olarak tutmak değil. Bu nedenle, İsrail için
terörist grupların artık bir kullanım süresi kalmadığı söylenebilir. Eğer yakın
zamanda Culani’nin öldüğü haberini duyarsanız, şaşırmayın!
Filistin haber ajansı Sama’nın
bildirdiğine göre, İsrail Parlamentosu Knesset’in İç Güvenlik Komisyonu Başkanı
Boaz Bismuth şu ifadeleri kullandı: "Suriye, Ürdün gibi askeri gücü
olmayan ve tamamen bize tabi bir ülke olmalıdır... Nasıl ki Ürdün Kralı’nı gece
yatağından kaldırıp emirlerimizi uygulatabiliyorsak, Şam da tamamen İsrail’in
kontrolü altında olmalıdır. Suriye, Fırat’a ulaşmamız için bir köprüdür ve
gelecekte buradan Irak ve Kürdistan’a ulaşacağız."
Bu resmi açıklama, yukarıda
bahsedilen Davud Koridoru planını doğrulamakta ve Siyonist araştırmacı Eli
David’in şu tweetiyle örtüşmektedir: "Üçlü devlet çözümü, Suriye için tek
barışçıl çözümdür."
Bu konuda Siyonist yazar Eyal
Zisser, İbranice yayın yapan Israel Hayom gazetesindeki bir makalesinde,
Siyonist rejimin Suriye’de askeri bir maceraya atılmasının tehlikelerine karşı
uyarıda bulundu. Şöyle yazdı: "Netanyahu kabinesi, Beşar Esad hükümetinin
görevden ayrılmasından sonra, son üç ay içinde Suriye’nin yeni koşullarıyla
karşı karşıya kalırken yapılabilecek her hatayı yaptı. İsrail çeşitli alanlarda
zorluklarla karşı karşıya. Gazze’de, Hamas gücünü yeniden kazandı ve Gazze
Şeridi ile halkı üzerinde tam hakimiyet sağladı. Lübnan’da ise Hizbullah,
İsrail ordusunun sembolik varlığına rağmen yeteneklerini yeniden kazandı."
Bu Siyonist yazar, İsrail’in
"gücünü Hamas’ı yok etmeye veya Hizbullah’ı yenmeye odaklamak yerine"
Suriye’de bir maceraya sürüklenmesine şaşırdığını belirterek, bu hamleyi
"aptalca", "askeri ve siyasi mantıktan uzak" ve gelecekte
bu rejim için "zararlı" olacağını ifade etti.
Bu sırada, Culani rejimi
tarafından Suriye’nin sahil bölgesindeki Alevilere yönelik soykırımla ilgilenmesi
için atanan hakimin eski bir IŞİD üyesi olduğu ve daha önce IŞİD’i öven bir
makale yazdığı bildiriliyor! Suriye toprakları hala masumların katledildiği bir
yer olmaya devam ediyor.
Suriye direniş güçleri ile
Culani’ye bağlı isyancıların batıdaki çatışmalarının dördüncü gününe
girilirken, Tartus’ta çatışmalar şiddetlenmiş durumda ve teröristler batı
Suriye’ye askeri teçhizat sevk ediyor. Geçtiğimiz perşembe gününden beri devam
eden halk direnişiyle teröristler arasındaki çatışmalar Lazkiye ve Tartus
vilayetlerinde sürüyor. Haber kaynaklarına göre, şu anda Lazkiye şehrinin
"Daatur" mahallesinde Culani’ye bağlı teröristlerle direniş güçleri
arasında çok yakın mesafede çatışmalar yaşanıyor.
Bununla birlikte, Culani
militanlarının Suriye’nin sahil bölgesinde sivil kurbanların cesetlerine
yönelik saygısızlık yaptığına dair görüntü ve videolar yayımlandı. Aynı
zamanda, Silahlı Kürt Güçleri ile Suriye’deki terörist yönetim arasında da
çatışmalar yaşandığına dair haberler geliyor.
Ensarullah lideri Abdulmelik
el-Husi, pazar akşamı yaptığı konuşmada Suriye’deki mevcut gelişmelere
değinerek şu ifadeleri kullandı:
"Tekfirci grupların
Suriye’deki suçları kınanmalıdır ve herkes bu suçları kınamalıdır. Vicdanı olan
herkes bu suçların durdurulması için çaba göstermelidir. Suriye’de yaşananlar,
tekfirci grupların suç işleme konusundaki ısrarını ve masum insanları en vahşi
yöntemlerle katletme konusundaki acımasız tutumlarını gözler önüne seriyor.
Tekfirci gruplar, kendilerine mali, siyasi ve askeri destek sağlayan
müttefikleriyle birlikte bu suçlardan sorumludur.
Suriye’deki suçların tekfirci
gruplar ve destekçileri için kötü sonuçları olacaktır. Onlar, ABD ve Avrupa’nın
koruması altında olduklarını ve bu koruma sayesinde istedikleri her şeyi
yapabileceklerini sanıyorlar. Ancak şu anda Suriye’de tekfirci gruplar, yüzlerce
barışçıl ve onurlu Suriyeli vatandaşı katlederek, Suriye’nin toplumsal dokusunu
parçalayarak İsrailli ve Amerikalı düşmanlara büyük bir hizmet sunmaktadır.
Amerikalılar ve İsrailliler,
kendilerini Suriye halkının kurtarıcısı ve koruyucusu olarak göstermeye
çalışıyorlar. Oysa tekfirci gruplar kendilerini dini ve cihatçı olarak
tanımlamalarına rağmen, masum insanları vahşice katletmektedirler. Suriye’yi
ele geçirdikten sonra tekfirci gruplar, İsrail rejiminin Suriye’nin güneyine
yönelik saldırılarına rağmen, ona karşı tek bir kurşun bile sıkmamıştır."