Rasthaber - İmam Hamanei, Peygamber Efendimizin (s.a.v) halkçı olmanın ve çeşitli halk sınıflarıyla iletişim kurmanın önemini anlattığı bir hadisini açıkladı.
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei şu ifadelerde bulundu:
Bismillahirrahmanirrahim
الحمدلله ربّ العالمین و الصّلاة و السّلام علی سیّدنا محمّد و آله الطّاهرین و لعنة الله علی اعدائهم اجمعین
أَخبَرَنَا ابنُ مَخلَدٍ قَالَ: أَخبَرَنَا الخَلَدِیُّ قَالَ: حَدَّثَنَا الحَسَنُ بنُ عَلِیٍّ القَطَّانُ قَالَ: حَدَّثَنَا عَبَّادُ بنُ مُوسَى الخُتَّلِیُّ قَالَ: حَدَّثَنَا أَبُو إِسمَاعِیلَ إِبرَاهِیمُ بنُ سُلَیمَانَ المُؤَدِّبُ عَن عَبدِ اللَّهِ بنِ مُسلِمٍ عَن سَعِیدِ بنِ جُبَیرٍ عَنِ ابنِ عَبَّاسٍ قَالَ:
کَانَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَیهِ وَ آلِه) یَجلِسُ عَلَى الأرضِ وَ یَأْکُلُ عَلَى الأرضِ وَ یَعتَقِلُ الشَّاةَ وَ یُجِیبُ دَعوَةَ المَملُوکِ عَلَى خُبزِ الشَّعِیرِ
(Amali Tusi, 14. Meclis, s:393)
کَانَ رَسُولُ اللَّهِ (صَلَّى اللَّهُ عَلَیهِ وَ آلِه) یَجلِسُ عَلَى الأرضِ
(Resulullah (s.a.v) yere otururdu)
İbn-i Abbas’tan şöyle naklediliyor: ‘Peygamber (s.a.v), mescitte, yolda biriyle karşılaştığında ve o kişi biraz sohbet etmek istediğinde, halı ya da herhangi bir şeyin beklentisi içerisinde olmaz ve yere otururdu.
وَ یَأْکُلُ عَلَى الأرض
(Yerde yemek yerdi)
Bazen yemeklerini de oturduğu yerde yerdi. Tabak, kâse ya da bunun gibi şeylerin beklentisi içerisinde olmaksızın oturduğu yerde sade bir şeyler yerdi.
وَ یَعتَقِلُ الشَّاة
(Koyunu varsa ona çobanlık yapardı)
Yani eğer koyunu varsa, onu ipinden tutar ve onu bakıp beslerdi. Tamam da bu da Peygamberin şanına aykırı değil mi, biz bile bir koyunumuz olsa dahi onun ipini tutup cadde ve sokaklarda gezdirmeyiz. Ama bu yüce insan bunu yapıyordu.
وَ یُجِیبُ دَعوَةَ المَملُوکِ عَلَى خُبزِ الشَّعِیر
(Bir arpa ekmeğine dahi olsa, yapılan davete icabet ederdi)
Bazen mesela bir köle bir yere oturmuş arpa ekmeği yerken Peygamber (s.a.v) oradan geçtiğinde onu sofrasına davet ederse, Peygamber (s.a.v) o kölenin yanında sofraya oturur ve bu benim şanıma uygun değil demezdi.
Biz, halkçı olmamız gerekir diye çok şey söylüyor duyuyoruz, yani bu halkçılık bir iddia değildir. Halkla, halkın yaşamıyla yan yana olalım, halk gibi yaşayalım, halkın çeşitli kesimleriyle ilgilenelim. Halkçılığın anlamı budur. Biz sarık takanlardan bazıları, mesela saygın bir kişiyle karşılaştığında onunla merhabalaşıyor, bizimle işi varsa onu dinliyor, istihare aç derse hemen Kur’an’ı çıkarıp istihare açıyoruz ama daha alt tabakadan biriyle karşılaşıldığında onu önemsemiyoruz! Bu Peygamber’in (s.a.v) yoluna aykırıdır. Peygamber’in (s.a.v) yolu, fakirlerle ve zayıflarla ve böyle kişilerle yan yana olmaktır. Peygamber (s.a.v), görünüşteki ve zahirdeki şan, şöhret ve bu gibi şeylere önem vermezdi.
Peygamberimizin hayatı böyleydi, bu gerçekten bizim için bir derstir. Şimdi elbette, Peygamber (s.a.v) ya da İma Ali (a.s) gibi davranmamız beklenemez; onların durumu ve mevkileri çok farklıdır ama bunu bir ölçü ve işaret olarak karar kılabiliriz. Yani mesela bir dağa tırmandığınızı farz edin, zirve sizin hedefinizdir, zirveye ulaşamazsınız ama zirveye doğru ilerlersiniz, o tarafa doğru hareket edersiniz, aynen böyle olmalıdır.’