Cumhuriyet’e konuşan Karamollaoğlu, parlamenter sisteme
geçişle ilgili şunları söyledi:
Saadet Partisi 20 yıllık bir parti. Seçim ve sandık
kurullarında temsil edilme hakkımız var. ‘Bu hakları ziyan etmemeliyiz bunun
için de Saadet Partisi amblemi altında seçime girmek uygun’ diye düşündük.
Ancak arkadaşlardan bazıları buna yanaşmadılar, ‘Bizim amblemimiz olsun’
deyince de gerçekleşmedi.
Her sandık kurulunda temsil edilmiyoruz ama onlar çekilince
biz hemen hemen tüm sandık kurullarında temsil edilme hakkını kazanıyoruz. O
çok önemliydi ama gerçekleşmedi. Böyle olunca da üçlü ittifak olmadı.
Tabii. Üçlü ittifak gerçekleşmiş olsa o zaman yapılan
kamuoyu yoklamalarına göre biz çok ciddi bir hamle yapmış olacaktık. Bizim
oylarımız o günkü anketlerde yüzde 2, 2.5,3, 3.5 gibi rakamlar çıkıyordu. Üç
partininkini toplasak 7,8 civarında oy alabiliyorduk. Üçümüzün bir araya
gelmesinden dolayı bir sinerji oluştuğunda 6,7 puan artıyordu oylarımız. Ama
olmadı.
Anayasa değişikliğine ihtiyaç var, 360’ın üzerinde oy lazım.
400’ün üzerinde olursa Meclis’te değiştiriliyor ama 360’tan fazla ise
referanduma gitmek gerekiyor. 360 altında ise anayasa değişikliğini yapmak
mümkün değil. Meclis’te çoğunluğu kazandığımızda Millet İttifakı olarak, 360’ı
ilk gün yakalayamasak bile zaman içinde onlar da bu değişikliğe razı
olacaklardır. AKP muhalefete düşünce ‘Değiştirelim’ diyecek. O zaman
referanduma gerek kalmadan değişiklik yapılabilecek.
Bir insan bir makamda çok fazla kalınca oraya ısınıyor, o
makamı terk etmek istemiyor. 20 yıl boyunca dediği dedik birine ‘Süren doldu,
ayrıl’ deyince o da ‘Ben nasıl ayrılayım, bir yere giderken en az 100 konvoyluk
arabayla gidiyorum. Normal bir hayata nasıl dönerim’ diyor. Onun için Tayyip
Bey bırakmak istemiyor. Kendisine bunu yakıştırıyor.
Ondan da korkar. ‘Minareyi çalan kılıfını hazırlar’ derler.
Tedbir alınıyordur. Ama bu tedbirler her şeyin üzerini örtmeye yetmez. Ama bu
kin, nefret, öç alma duygusuyla olursa insanı yanlışa götürebilir. İktidara
gelindiğinde tüm çalışmalar gözden geçirilir, yanlış varsa hesabı sorulur.
Yaptığı bir yanlış varsa bundan da endişe duyuyor olabilir. Örneğin 100’e
yapılacak iş 500’e yapılıyor. Bunun üzerini örtmek mümkün olmaz ki. Yarın
hesaplar ortaya döküldüğünde net biçimde görülür.
‘O ÇİÇEĞİ BURNUNDA DELİKANLIYKEN BEN FATİH’TE İKİNCİ
BAŞKANDIM’
Ya söylemiyorlar ya duymuyor. Ya da duymasına rağmen yanlışı
tekrar ediyor. Ben 67’de Türkiye’ye döndüm. Birkaç ay sonra Erbakan hoca ile
tanıştım ve sonra da hiç ayrılmadım. O zaman Sayın Erdoğan kısa pantolonluydu,
13 yaşındaydı daha. Askerliğimi geç yaptım, tam seçim öncesinde terhis oldum
ancak seçime yakın olduğu için aday olamadım. Süre olsaydı Sivas’tan vekil
adayı olurdum. Aday olmadım ama İstanbul Fatih İlçe Başkan yardımcısı oldum.
Tayyip Bey o tarihte ancak gençlik kollarında görev alabiliyordu. Kendisini de
o zaman bir kere gördüm. Çiçeği burnunda delikanlıydı ama ben ikinci başkanım
Fatih’ta.
Hafızasında bu kadar zaaf varsa cumhurbaşkanlığı yapamaz.
Kendisine söyleniyor buna rağmen itibar etmiyorsa gerçekleri söylemiyor.
Yanıltıyor milleti. Benim milletvekilliği zamanımda da kendisi il başkanlığı
yaptı. O zaman da tanıştık, görüştük. Benim Erbakan hoca ile olan yakınlığımı
Tayyip bey hiçbir zaman yaşamadı.
94 seçimlerine giderken İstanbul’a benim aday olmamı arzu
edenler vardı, birde İstanbul’da Sivaslı çok. Ben ‘Olmam’ dedim. Bu benimle
genel merkez arasındaydı. O zaman Tayyip Bey de Sivas’ta idi. İl başkanımızın
yanına gidiyor ‘Temel abi aday olacak mı?’ diyor. İl başkanımız da
‘Zannetmiyorum ama açıp soralım’ diyor. Bana telefon ediyor, telefonu da Tayyip
Beye dinletmiş. Yanlış yapmış. ‘Ben aday değilim’ dedim, rahatlamış. Aramız o
zaman dört dörtlüktü.
Hem oy almak. Hem de Tayyip Bey siyasete atılınca tabanımız
oraya kaydı. O zaman şöyle bir laf dolaştırdılar: ‘Erbakan hocamızın rızası
olmadan ayrılmaz’ diye. Hiç alakası yok. Kopma biz parlamentodayken başladı,
yarı yarıya bölündük.
‘ABD KENDİNE ADAM ARADI’
Batı, özellikle siyonist çevreler Erbakan hocamızı
içselleştiremedi. Erbakan hocamız bir; ‘Mutlaka güçlü bir ülke haline
gelmeliyiz, sanayileşmeliyiz. Uçağımız, topumuz ne varsa her şeyi yapabilecek
bir yapıya kavuşmalıyız’ diyordu. Bu İsrail’i de ABD’yi de rahatsız etti. İki;
biz, İsrail’in genişleme politikalarına karşı koyabilmek için geçmişi bizim
gibi olan İslam ülkeleriyle birlik oluşturmalıyız’ dedik. O zaman ABD,
kendisine adam aradı. Tayyip Bey nasıl razı oldu bilmem.
‘KILIÇDAROĞLU’NUN BİR TANE POZU YOK’
Kılıçdaroğlu’nun ABD başkanı ile bir tane pozu yok. Ama
Tayyip Beyin siyaseten yasaklıyken Beyaz Saray’da fotoğrafı var. Bu ABD’nin kendisini
desteklediğinin en açık delili. Sonra da gitti ‘Milli görüş gömleğini çıkardım’
dedim. Siyonist lobisi Erdoğan’a cesaret madalyası verdi. Neden? Erbakan hocaya
koyduğu tavır ve Türkiye‘yi hangi noktaya götüreceği konusunda yaptığı
vaatlerden dolayı.
Elbette gerçekleştirdi. Savunma sanayide şunu yaptık bunu
yaptık, Hepsi hikaye. SİHA’lar yapıldı ama bu Tayyip Beyin değil SİHA’yı
yapanların başarısı. Uçakları var, motoru nerede? Eskişehir’de devletin jet
motor fabrikası var, modeller üretilmiş. Bir tanesi bile uçaklara,
helikopterlere takılmadı. Erbakan hocamızı mahkum eden mahkeme onun zamanında
karar aldı.
ABD politikalarına karşı bir tavır sergilemiyor ve İsrail
ile iç içe. Erdoğan şu anda İsrail’in Orta Doğu’daki tek dostudur.
ABD’ye gidip geldikten sonra ‘Ben Büyük Orta Doğu
Projesi’nin eş başkanıyım’ dedi. Ama ne olduğunu anlatmadı, sonradan biz
öğreniyoruz ki BOP’un esas adı Büyük İsrail Projesi. İsrail Nil’den Fırat’a
kadar olan toprakların kendilerine vaat edildiğine inanıyor. Orada şu anda
iskan edilen bizler dahil herkesi kendi topraklarında olmakla suçluyor. Tayyip
bey BOP’un hala eşbaşkanı.
‘İNCE ZARAR VERİYOR’
Zarar veriyor. Muharrem Beyin böyle bir adımı neden attığını
anlamıyorum. Bu mantıklı değil. AKP’ye destek veriyorsan çık söyle. Bu AKP’nin
işine yarayan bir adım. Aklım almıyor. Böyle bir mantık doğru değil. Buna
rağmen milletin sağ duyusunun hakim olacağını, birinci turda bu işin biteceğini
ümit ediyorum.
Tabanımızda farklı tepkiler var. Bu farklı tepkileri dikkate
alarak adım atma durumundayız. Ümit ediyoruz ki ciddi bir sapma olmaz. Çünkü
tabanımız AKP’yi, Sayın Erdoğan’ı tanıyor. Bir, iki yıl içinde bir takım
iddiaları ortaya atarak değişmiş gibi gözükmek kimseyi kandırmaya yetmez.
Helalleşmeden, ‘Biz geçmişte iktidarda olduğumuz dönemlerde
yanlış adımlar atmış olabiliriz. Bunlardan rücu ediyoruz’ ben bunu anlıyorum.
Gelin Türkiye’de barışalım. Ben yaklaşımını önemsedim. Bunun için de yaklaşıma
bir yanıt olarak kendisini ziyaret ettim. Erbakan hocamızı anma programına
çağırdım. Orada yaptığı konuşma tarihi bir konuşma idi. Kudüs’le ilgili
mitingimiz olmuştu. Oraya da geldi. Muazzam bir konuşma yaptı. Bu şunu
gösteriyor, klasik bir CHP anlayışından çıkmalı, milletin bütünüyle
barışmalıyız. İnançlı kesime karşı bir tavır sergilememeliyiz.
Elbette olur. Kemal Beyin bu yaklaşımı bizim tabanımız
tarafından da görülüyor. Bizimle yüzde 100 aynı olmayabilir. Bugün AKP ile
uyuşmadığımız nokta uyuştuğumuzdan fazladır. Onlar başörtüsünü serbest
bıraktılar, Allah razı olsun, teşekkür ederiz. Ama diğerleri ne olacak? İslam
güzel ahlakı emreder. Siz her şeyi bırakacaksınız görünüşle ilgili konularda
ahkam keseceksiniz. Güzel ahlakın başı adalettir. Adalet olmadan devlet olmaz.
Dürüst olacaksınız. Yemeyeceksiniz, yedirmeyeceksiniz, yetim malına el uzatmayacaksınız.
Maalesef. ‘Yolsuzluk, hırsızlık değildir’ diye fetva veren
hocalar olmuş, üzüldüm. Aynı olmayabilir ama aynı neticeyi doğurur. Emanete
hıyanet etmek, iftira etmek bunların hepsi güzel ahlakın içinde. Çıkıyorlar,
ağza alınamayacak laflar söylüyorlar. Ben aynı şekilde yanıt veremem ki. En
ağır küfrü söylemiş, ben onun seviyesine düşemem ki.
Depremde Malatya’ya gittik. Malatya’nın en önemli simgesi
Cumhuriyetin başlarında kurulan Sümer Bank tesisi idi. Artık yok. Tütünü
yasaklıyorsunuz. Birçok yerde tütün ekimi önemliydi. Çiftçi para kazanıyordu.
Sigara içmem, içilmesini de tavsiye etmem. Ama birileri içiyorsa ille de
ABD’den sigara getirmeyi de hiç doğru bulmam. Tekel’in fabrikalarını yıktılar.
Nuri Demirağ önemli bir isim. Atatürk, Demirağ soyadını yaptığı demir yolu
nedeniyle veriyor. Orduya uçak almak için Demirağ’dan yardım istemişler. ‘Ben
uçak alımı için yardım etmem’ demiş, Gelenler bozulmuş. Kapıdan çıkarken demiş
ki ‘Bir dakika, ben size uçak almak için para vermem ama siz bana derseniz ki
‘bu uçağı yapar mısın?’, yaparım’ demiş ve yaptı. Ama bugüne getirilemedi.
Türkiye’ye çok büyük zararlar verildi. Neden bu kadar şeker fabrikası
kapatıldı? İlk kez şeker ithal ettik. Hani kalkınmıştık. Anadolu neden boşaldı.
İstanbul’da 20 milyon nüfus var.
Ben 1975-77 yıllara arasında Teşvik ve Uygulama Genel
Müdürlüğü yaptığımda İstanbul’a yapılan tüm yatırımları hükümet rızası ile
durdurduk. Neden? Nüfus artmasın diye. Kendi üretimini istihdamı artırmadan
artırana destek verdik ama yeni istihdama imkan vermeyiz demiştik. İstanbul’un
nüfusu o zaman 2 milyondu. Tarımı öldürdüler, akıl alabilir bir durum değil.
Bizim ilk ele alacağımız konu tarımın geliştirilmesi, tarıma bağlı olarak
gıdanın en mükemmel noktaya çıkarılması ve mutlaka ilaç sanayinde büyük haleler
yapılması. Bizim SP olarak Milli Görüş olarak ilk hedefimiz bu üç sahada ciddi
çalışmaya ihtiyacımız var. Ondan sonra da yüksek teknolojiyi üretmek. Her
bölgede teknoloji müesseseleri kurmak zorundayız. Bunu kuracağız, istihdam
olacak ve işsizlik bitecek. Sonra İstanbul’a giden nüfus memleketine geri
dönecek. Bizim bu konulara yaklaşımımız Erdoğan’ın yaklaşımından çok
farklı.
‘EN BÜYÜK TEHLİKE’
İnsan insanı köle yaparmış. Siz birilerine ihsanda ikramda
iltifatta bulunursanız o da maalesef bu ihsanın kulu oluyor. En büyük tehlike
bu. Kendisi belli bir yerdeyse çocukları bir yere gelmişse, işte felaketi o
zaman bekle. Son dönemlerde beceriksizlikleri ayyuka çıktığı için bunun üzerini
örtemiyorlar. Dış ticarette borcumuz 500 milyar doları geçti. Açık artıyor. Bu
sürekli borçlanıyoruz demektir. Borç alan emir alan mekanizması işliyor. Sizden
taviz koparıyorlar.
Elbette olur. Erbakan hocamızın ifadelerini çok güzel
ezberleyip aktarıyorlar. O da bir ülkenin yönetimine yetmez.
Kararı veren Akşener oldu. Sonunda ‘Ben buradayım’
dedi.
Her iki belediye başkanına da teşekkür ediyorum. Gittikleri
yerlerde ses getiriyorlar. Bu çalışmalara çok önemli katkıları var. Seçim
sürecine kesinlikle faydası oldu.
Açık bir şekilde söyleniyor. Alınan neticeye bağlı ve 9 ay
sonra yerel seçimler yapılacak. Tercih belediye başkanlarında kalacak. O günkü
şartlarda bu mesele ele alınacak.
Ben bunu göz dağı olarak görüyorum. Siyasette bu olmamalı.
Sayın Erdoğan güya ‘Elimizde bir şey yok, kendiliğinden meydana geliyor’ diyor
ama kendilerinin ifadeleri olmasa, bunu kınayabilseler çok daha farklı olur.
200 metre uzaktan İYİ Parti’nin il binasının camları kırılıyor. Binde bir olur,
binde 999 ne olacak? Bu siyasetin çirkin yüzü, herkes tepki göstermeli, ihtimal
gündeme bile gelmemeli. Bunlar AKP’ye fayda değil zarar veriyor. Bu tehdit
anlamındadır ve insanlar tehditten ne olursa olsun hoşlanmazlar.
‘BİTARAF OLANLAR ‘YETER’ DİYECEK’
Demek ki orada namaz kılanlar olmuş, hemen seccadelerin
ortadan kalkması gerekirdi. Sayın Kılıçdaroğlu da kalktı, özür diledi,
‘Görmemişim’ dedi. Biz onun özrünü kabul etmeyeceğiz, seccade dolaşacak.
Seccade namaz kılınan bir bez parçası. Özel olarak hazırlanır. İlle de namaz
için seccade sermeye ihtiyaç yok. Sırf temizliktir. Evimde ben halının üzerinde
kılarım. Biliyorum ki kimse ayakkabısıyla gelmiyor. Ayrıca seccade sermem.
Serdiğimiz zaman da olur. Onun için seccadeyi kutsamak doğru değil. Seccade
çevre kirliyse temiz bir zeminde namaz kılabilmek için oluşturulmuş bir
imkan.
Bu kadar menfi tavır Kılıçdaroğlu’na karşı husumet
besleyenlerin husumetini artırır. Ama bitaraf duranlara da ‘Yeter artık bu
kadar da olmaz’ dedirtir.
‘SEÇİM İPTAL EDİLMELİYDİ’
Suçlu belli, alındı. Biri daha vardı, onu takip edemediler.
Babaları hüküm giydi. Ona da 6-7 ay önce yaş haddinden evde mahkumiyetini
tamamlama kararı verildi, hapisten çıkardılar. Ev hapsinde. Fiilen o katlim
yapıldığı zaman seçimin iptal edilmesi gerekirdi. Ama belediye başkanı seçildi
ve makamına oturdu. Kabul edilebilir bir şey değil.
‘AİLE KONUSUNDA TAVİZİMİZ YOK’
İstanbul Sözleşmesi lafzını kullanmadan tüm siyasi parti
liderlerine aktardım. Şu anda dünyada iki büyük tehlike var. Biri ailenin
tahrip olması. ABD, AB bunun için ciddi hamle içinde. Trump mahkemeye, düştü
ifade verdi. Son çıkışı ‘Geldiğimde eş cinsel evliliği kaldıracağım’ dedi. Aile
toplumun temelidir, aile tahrip olursa toplum tahrip olur. Böyle bir konuda
bizim tavizimiz olmaz. İkincisi de BOP. Dünyayı bir felakete doğru götürüyor.
Bu, yalnızca Türkiye’yi değil dünyanın şeklini değiştirecek bir proje.