Türkiye'nin HTŞ Üzerinde Hiçbir Kontrolü Kalmadı

GİRİŞ: 23.12.2024 07:24      GÜNCELLEME: 23.12.2024 07:24
Rasthaber -  

Suriye Milli Ordusu (SMO) Kurucu Komutanı Aydınlık’a konuştu. Türkiye’nin Heyet Tahrir Şam (HTŞ) üzerinde hiçbir kontrolü kalmadığını, SMO’nun da zaman içinde HTŞ içinde eriyeceğini söyledi.

 ‘O GRUPLAR ABD’DEN KOPARILDI’

ÖSO, Suriye’nin kuzeyindeki operasyonlarda en öndeydi ve 2017 yılında SMO adını aldı. Kimdir bunlar?

ÖSO bilindiği üzere ABD ile eğit-donat kapsamında Türkiye’nin Suriye’deki “Arap Baharı” neticesinde açığa çıkan halk ayaklanmalarını kanalize etmek maksadıyla oluşturduğu bir yapıydı. Türkiye ise Fırat Kalkanı Harekatı’ndan sonra harekatlara dahil ettiği grupları, kendi inisiyatifinde kullanabilmek istedi. Yani o grupları ABD’den kopardı. Bu maksatla Suriye Milli Ordusu, Türkiye’nin örgütlemiş, teşkilatlandırmış, şekillendirmiş olduğu bir yapıdır. Böyle bir yapıya ihtiyaç duyulmasının sebebi şudur: Türkiye, SMO’yu sınır ötesi operasyonlarında öncü unsur olarak ve sahadaki vekil gücü olarak değerlendirdi. Nitekim başarılı sonuçlar alındı. SMO, Türkiye’nin doğrudan şekillendirdiği ve hiçbir dış aktörün dahil edilmediği bir yapıdır. Suriye’deki operasyonlarda böyle bir yapının kullanılması elzemdi. Gerek zayiatları azaltmak için gerekse diplomatik faaliyetlerde masada bir enstrüman olarak kullanabilmesi için önemli bir aktördü.

SMO içindeki yapı nasıl? Genellikle Suriyeli Arap milislerden mi oluşuyor?

Evet, SMO içerisinde ağırlıklı olarak Arap personel var. Teşkilatın yüzde 90’u Arap diyebiliriz. Kalan yüzde 10’luk kesimin büyük çoğunluğunu Kürtler oluşturuyor. Türkler ise çok küçük bir kısım. Zaten Türkmen kökenliler yönetici pozisyonda, lider diyelim. Şimdi zaten en büyük sorun da bu. Tabanın Arap olduğu ama üst tarafın başka bir etnik gruba sahip olduğu yapılar her zaman için kaynamaya müsaittir. Nitekim SMO içinde de bu kaynamalar yaşanıyor. Eğer ki yüzde 90 Arap değil de bu gruplar Türkmenlerden oluşturulmuş olsaydı, bugün “bayrak yakma” (Kayseri’deki olaylardan sonra bazı SMO gruplarının bayrak yakma olayı) görüntüleri olmazdı. SMO içinde Türkiye’ye muhalif yapılar var. Bu yapıları doğru kanalize etmediğiniz sürece, bunlar her zaman Türkiye’ye zarar verir. Türkiye’nin de bu konuda başarısız olduğu dönemler oldu.

Peki, HTŞ’nin nasıl bir yapısı var? HTŞ’yi nasıl görüyorsunuz?

HTŞ, önce El-Kaide, sonra DEAŞ, ardından El-Nusra ve nihayetinde HTŞ olarak adlandırılan yapının bir kombinasyonudur. İçerisinde evrensel cihadi geleneğin temsilcileri de bölgesel cihadi geleneğin temsilcileri de vardır. HTŞ bir terör örgütüdür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yasalarına göre de bir terör örgütüdür. Colani ise terör örgütü lideridir.

‘TÜRKİYE’NİN HTŞ ÜZERİNDE ETKİSİ YOK’

HTŞ milislerinin teçhizatlarını, lojistik desteğini nasıl sağlıyor?

Terör örgütü DEAŞ kurucusu Ebubekir el-Bağdadi, Suriye’deki ayaklanmalarda, kendilerine bir alan yaratmak için Colani’yi bölgeye gönderdi. Zaten bunlar kanıtlanmış, bilinen şeyler, kendi ifadeleriyle de sabittir. O dönem bölgeye gittiğinde ABD ve İngiltere’den aldıkları silahlar ve teçhizatlarla sahadalardı. Şunu da biliyoruz, Colani İngilizlerle (İngiliz istihbaratı) bağını hiç kesmedi. Yine İngiliz istihbaratının kurduğu Beyaz Baretliler ile ilişkilerini biliyoruz. Körfez ülkelerinden fonlarla İdlib’de bir yapı kurdular. Özellikle Katar tarafından fonlarla ayakta kalan bir terör örgütüdür HTŞ. Şunu da vurgulayalım, bu topraklarda bir terör örgütü kesinlikle Batı desteği olmadan ayakta kalamaz. Nitekim, bunun etkilerini şu an görüyoruz. Bir parlatma çabası var, bir PR çalışması yapılıyor. HTŞ’nin önümüzdeki süreçte nasıl bir yapıya bürüneceğine de yine Batı karar verecek. Türkiye’nin HTŞ üzerinde bu denli karar verecek bir etkisi yok.

‘ŞAM, HTŞ’YE TESLİM EDİLDİ’

HTŞ’nin Halep saldırısı ile başlayan ve Şam’da hükûmetin devrilmesi ile sonuçlanan süreci nasıl yorumluyorsunuz? Bu operasyonu HTŞ mi planladı?

Şam, HTŞ’ye teslim edildi. 10 yıllık bir iç savaş esnasında hiçbir ilerleme kaydedilememişken birden bire 12 gün içerisinde Şam'a ulaşmak bir devrim hareketinden ziyade bir teslimiyettir.

Şam’ı kim teslim etti?

Konjonktürel olarak bakarsak; Rusya'nın Ukrayna Savaşı'nda almış olduğu ağır zayiatlar… İran'ın keza aynı şekilde paramiliter gruplarının İsrail’in saldırıları sonucu Lübnan'da ve Suriye'de almış olduğu ağır zayiatlar…

Bunların üst üste gelmesiyle Suriye'de yaşanan bir güç boşluğu oluştu, bu da Esad'ın tamamen teslimiyetine sebep oldu. Şunu da söyleyelim, Suriye'de, İran ve Rusya sahadan çekilmeden Esad'ın düşmesi imkansızdı.

Batı da “Suriye devrim hareketi”nde bir kahraman arayışı içine girdi. Bu kahraman arayışının- altını çizerek söylüyorum- Türkiye'nin kontrolünde olmaması gerekiyordu.

Bu kahramanın Türkiye'ye tehdit olması gerekiyordu. Bu kahramanın uzun vadede kendi politikalarına paralel bir şekilde bu coğrafyada ilerleyebilecek potansiyele sahip olması gerekiyordu. Yani kısaca bu kahramanın Colani olması gerekiyordu.

Böyle diyorsunuz ama yakın zamanda MİT Başkanı İbrahim Kalın arabasının direksiyonunu Colani’ye teslim etti. Colani nasıl Türkiye’ye düşman veya tehdit?

Sayın MİT Başkanı'nın Colani ile görüşmesi kadar doğal bir şey yok. Bu çok normal bir olay. MİT görüşür. Ama terör örgütü lideri olarak gördüğünüz bir adama kendi arabanızı kullandırır ve bu görüntüleri servis ederseniz; bu kasıtlı yapılmıştır. Eleştirecek konu budur. Şimdi buradan bakınca, “Türkiye ne mesaj verdi?” diye soruyorlar. Hayır, sorulması gereken soru “Colani ne mesajı verdi?” olmalıdır. Ben mesajı söyleyeyim size: “Direksiyon bende, Türkiye yan koltukta.” diyor. Bu mesajı da Colani verebilecek kapasitede değil. Bölgedeki tecrübelerime ve bilgilerime dayanarak söylüyorum. Bu gördüğümüz olay, İngiliz istihbaratının akıl ürünü olan eylemlerdir. Sahada kimin nereden geldiğini, nasıl destek aldığını, ne maksatla orada olduğunu iyi biliyoruz. Colani şimdi Ahmed el-Şara oldu. Yeni bir karakter oluşturuldu. El-Kaide, El-Nusra, DEAŞ ve HTŞ kökenli bir lider. Şimdi Colani’den Suriye özgürlük hareketinin lideri olarak adlandırılan ‘bir rol model’ oluşturulmaya çalışılıyor. Ama size ilginç bir şey söyleyeceğim. HTŞ dediğimiz yapı ve Colani, Suriye devrim hareketinde başarılı olsa da olmasa da bu Türkiye'nin zararındadır. Başarılı oldu diyelim, Türkiye sınırları boyunca, tekfirci, cihatçı bir yapı ile yapamaz. Türkiye’nin iç dinamikleri bunu kaldırmaz. Başarısız oldu diyelim; yeni bir kaos ortamı, yeni bir göç dalgası anlamına gelir. Olaya bu pencereden bakmak gerekiyor. HTŞ'nin olaya ve denkleme dahil edilmesi, Türkiye'ye karşı yapılmış olan bir hamledir.

TÜRKİYE'NİN KONTROLÜNDE OLMAYAN BİR GELİŞME YAŞANDI

Halep’e saldırı başladığında SMO da bu operasyona katıldı mı?

ÖSO'nun SMO olduğu döneme, tam anlamıyla Türkiye'nin desteklediği dönem diyoruz. Peki, tam anlamıyla Türkiye'nin desteklediği dönem ise, SMO’ya bağlı birliklerden HTŞ'in içine gidenler nasıl oluyor? Türkiye kendinden bağımsız olarak gelişen gelişmelere müdahil olup rol çalmak maksadıyla, SMO gruplarını HTŞ ile beraber bazı bölgelere gönderdi. Bu tamamen rol çalmak içindi.

Halep Kalesi’ne Türk bayrağını SMO grupları mı astı?

Bayrak asılması bir kıstas değil. Şimdi ben gideyim Halep'e İngiliz bayrağı, Amerikan bayrağı hatta Rus bayrağı asarım. Beş dakika sonra onu çeker kaldırırsın. Bayrağın varlığı, Türkiye’nin kontrolü olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye rol çalmanın derdine girdi burada. Muhalif Suriyeli grupların ağzından söylüyorum, “Özgür Suriye” devrimini HTŞ yaptı. Fakat Ankara ve Türkiye’deki medya, Türkiye yapmış gibi bir algı yarattı. Sahayı bilen biri olarak açık söylüyorum, Türkiye'nin kontrolünde olmayan bir gelişme yaşandı! Ve şu anda da olaylar Türkiye'nin kontrolünde olmadığı şekilde devam ediyor. Çünkü HTŞ Türkiye'nin kontrolünde olan bir örgüt değil. Zaman zaman Türkiye ile karşı karşıya kalmış, Mehmetçiğe silah doğrultmuş bir örgüt. SMO’nun içinde de HTŞ'ye sempati duyan gruplar var, grup liderleri var. İtikadi olarak HTŞ tekfirci. SMO’nun içindeki milisler de buna sempati duyuyor. Hatta HTŞ, Ankara’nın Esad ile uzlaşmaya dair verdiği her sinyali çok iyi kullandı ve Ankara’yı SMO grupları içinde kötüledi. Bu süreçte direkt SMO’nun içinden ayrılmadılar ama Türkiye ile fikri olarak derin kopuşlar yaşadılar. HTŞ tabi CIA aklı ile bu süreci çok iyi analiz etti ve kanalize etti. O süreçte Türkiye’nin altını oydu. Zaten kopuşlar da oldu, olmaya da devam edecek. Hatta şöyle, SMO, HTŞ’nin içinde eriyecek. Bunu göreceğiz. Ya eriyecek ya da Suriye’den tasfiye edecekler. HTŞ, kendilerine uymayanlara karşı suikast düzenler. Daha önce de yaptılar. Yani SMO komutanlarının birçok kısmı Türkiye'ye sığınmak zorunda kalacaklar. Bunları yaşayacağız.

ABD’NİN HTŞ’YE HEDİYESİ

Şam’a ilk giren birliği biliyor musunuz?

Şam'a giren ilk birlikler Tanf bölgesindeki birliklerdir. Tanf’ta bir ABD üssü vardır ve burada ABD’nin kontrolünde ÖSO kuvvetleri yetiştirildi, eğitildi, donatıldı. Bu bizim bildiğimiz ÖSO’dan farklı bir yapıdır ve Türkiye’nin kontrolünde olan SMO ile bir bağı yoktur. Şam'a girenler, ayaklananlar, daha Hama’ya, Humus'a geçerken yaşanan çatışmalar, ABD'nin kontrolündeki ÖSO’nun yapmış olduğu çatışmalardır. Yani bu çatışmaları ABD destekli gruplar yapmıştır.

HTŞ Şam’a ilk girmediyse, daha sonra ABD HTŞ’ye izin mi verdi?

İzin basit olur, hediye etti. ABD, HTŞ’ye Şam’ı hediye etti. ‘Suriye devrimi’ HTŞ’ye hediye edilmiştir. ABD kimi lider isterse, o lider için gerekli zemini hazırlar ve Suriye’de de Colani, elini kolunu sallaya sallaya devrimin sahibi oldu.

ABD destekliği ÖSO şu an hala Şam'ın içinde mi? Ayrıca, Şam’a giren birlikler içerisinde SMO var mıdı?

Hayır, SMO Şam’a girmedi. ÖSO kuvvetleri ise şu an hala Şam'ın içerisindeler ve aktif rol alıyorlar.

‘HTŞ’DEN BAĞIMSIZ HAREKET EDEMEZLER’

HTŞ içindeki gruplar kimler?

HTŞ'nin çekirdek yapısı Suriyeli. Bir de “biatçı” gruplar var. Bunlar devlet dışı silahlı aktör dediğimiz Türkistanlı gruplar, Çeçen gruplar, Balkanlardan gelen gruplar… Bunlar da kendi içerisinde homojen bir yapıya sahip. Fakat HTŞ'ye biat etmiş örgütlerdir ve hiçbir şekilde HTŞ'den ayrı hareket edemezler.

Halep’e saldırılar başladıktan sonra bir fotoğraf paylaşıldı. Türkistan İslam Partisi’nin komutanlarından biri, HTŞ karargahında operasyonu yönetiyordu. Yani bu gruplar liderlik yapabilecek kadar söz sahibi gözüküyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Doğrudur. Harekâtı yönetebilir. Türkistanlıların askeri imkân kabiliyetleri ve yetenekleri oldukça gelişmiştir. Bu gruplar küçümsenecek gruplar değildir. Oldukça güçlü ve birçok Avrupa ordusundan daha iyi eğitimlilerdir.

Bu gruplar, yeni kurulacak hükûmette söz sahibi olabilecekler mi?

Bu gruplar gerek hukuki gerekse siyasi yönden yönetime dahil olamazlar. Kendileri de böyle bir şey talep etmezler. Bu gruplar, muharebe sahalarında ne kadar tecrübe kazanırlarsa, kendi ‘cihat’ anlayışlarında o kadar kendilerini geliştirme fırsatı bulurlar. Bunlar Afganistan'da da vardı. Afganistan'dan geldiler Suriye'ye. Mesela bundan sonra da belki Çeçenistan’da görürüz bu grupları. Ukrayna’ya da bir grup gitmişti. Yalnız Türkistanlı gruptan giden olmadı. Çeçen hareketi içinde olanlar gitti. ‘İçkerya mücahitleri’ var. Bunlar Şamil Baseyev, Cahar Dudayev, Aslan Mashadov ekolünden gelip -Çeçenistan'ın Rusya ile savaşı- Suriye'ye dahil olan Çeçen grupları. Müslim el-Şişani vardı zamanında. HTŞ ile birbirine girdi. HTŞ, Türkmen Dağı bölgesinde Şişani'yi barındırmadı. Şişani de terk etmek zorunda kaldı. Bir de Abdülhakim Şişani vardı mesela. Aynı ekolden. Bunlar Ukrayna'ya gittiler. Ama sayıları abartıldığı gibi çok değil. Operasyonel olarak da stratejik ve operatif seviyede değiller. Yani sonuca etki edebilecek imkân ve kabiliyetlere sahip değiller. Öncü birlik gibi, keşif birliği gibi gayrinizami harp kapsamında; geri bölge harekâtı dediğimiz bölgelerde pusudur, sızmadır, kritik tesislere yapılan sabotajlardır. Bu tarz faaliyetleri icra edebilecek gruplar.

HTŞ’NİN MOTİVASYONU RADİKALLİKTEN GELİYOR

HTŞ’ye eğitimi kim veriyordu?

HTŞ'nin eğitimlerini başta devlet dışı silahlı aktörler dediğimiz grupların içerisindeki liderler veriyor. İkincisi, eski El-Kaide zamanında ve işte DEAŞ zamanında kendi ülkelerinde (Afganistan-Irak vs.) savaşlara katılmış, tecrübe elde etmiş askeri personel… Eski polis teşkilatı personelleri gibi kolluk kuvvetlerinde görev yapmış şahıslar tarafından yapılıyor. Doğrudan hiçbir CIA, MI6, MOSSAD mensubunu orada göremezsin. CIA'nın, MOSSAD’ın yetiştirdiği kamplardaki insanlar vardır. Bu insanlar sahada doğrudan dahil olmak yerine dolaylı olarak dahil olurlar. Sahadaki yetenekli insanları görüp seçerler. Onlara yeteneklerine göre eğitim verirler ve sahaya gönderirler. Eğitimi de bu seçilen insanlar verir. Ama HTŞ’nin aldığı eğitim öyle abartıldığı gibi bir eğitim değil. Temel askerlik eğitimidir. Fakat HTŞ’nin Halep saldırısı süresince, etkili ve caydırıcı bir unsur olmasını sağlayan şeye dikkat çekmek istiyorum, örgütün militanlarının sahadaki motivasyonları. HTŞ’li gruplar ‘tağut sisteme’ karşı çıkmayı dava edinmiş gruplardır. Bu grupların gayrimüslimler konusundaki görüşleri bellidir. Motivasyonlarını, bunlara karşı çıkarak alıyorlar. HTŞ motivasyonunu radikallikten alıyor.

RUS PİLOTU ÖLDÜREN HTŞ’YE BAĞLI GRUPTU

HTŞ ile Türkiye arasındaki ilişki nedir?

Türkiye, Rus uçağını düşürdü ve uçak düşerken pilot uçaktan atladı. Yerden bir ateş açıldı ve bu ateş sonucu Rus pilot hayatını kaybetti. Bu sürece tanıklık etmiş biri olarak söylüyorum, uçağı HTŞ düşürmedi. Türkiye düşürdü. Fakat pilotu Türkiye öldürmedi. Türkmenler öldürdü diye propaganda yapıldı hatta. Hayır, öldüren grup, bizzat biliyorum, HTŞ’ye bağlı bir gruptu. Yani o dönem adı El-Nusra’ydı. Zaten pilotun naaşı da El-Nusra’dan alındı. Yani aslında CIA'nın aparatları sahadaki görevlerini icra ettiler.

Şimdi buradan kıstasla Türkiye ve HTŞ arasındaki ilişkiye değinecek olursak; bir kere HTŞ ile Türkiye ilişkisi sağlam temeller üzerinde oluşmuş bir ilişki değil. HTŞ, Türkiye'nin kendisine muhtaç olduğunu düşünen bir yapı. Yani şunu düşünüyor, “Türkiye, ben olmazsam, buradaki politikalarını özgürce gerçekleştiremez.” Bunu nereden anlıyoruz:

Türk askeri İdlib’e girdiği dönem, kanas atışıyla bir asker şehit edildi. Bilinçli bir şekilde, doğrudan bir çatışmada değil, uzaktan bir atış ile icra edildi eylem. Eylemi yapan grup doğrudan HTŞ’ye bağlı bir grup değildi. Daha sonra yine aynı şekilde başka gruplar kullanılarak Türkmen Dağı bölgesinde özel kuvvetler personeline ateş açıldı. Türkiye’nin Cisr eş Şuğur’da askeri konvoyu geçerken patlama gerçekleşti. Yine başka gruplar üstlendi. Peki kim bu gruplar ve neden Türk askerine saldırı düzenlediler? HTŞ’nin biata dayalı bir örgüt olduğunu söylemiştik. Türkmen Dağı’nda da HTŞ’ye bağlı olmayıp, biatlı unsurlar vardı o dönem. HTŞ bu gruplar aracılığı ile Türkiye’ye şu mesajı verdi, “Bu saha benim, benden izinsiz girersen tehlike içinde olursun. Benimle koordine içinde ol, ben seni korurum.” Bunu o dönem sahadan birincil kaynak olarak söylüyorum. Bunu gördük ve anladık. HTŞ’nin mıntıkasında, onlardan habersiz ve bağımsız kimse hareket edemez. Tabi bu HTŞ’nin aklı değil. CIA diyelim, İngiltere diyelim. Bir terör örgütü tek başına, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne hiçbir zaman kafa tutamaz. PKK da buna dahil.

HTŞ İLE PKK ÇATIŞAMAZ

PKK’nın sözde liderlerinden “Biz HTŞ ile diyaloğa hazırız.” mesajları geliyor. Mazlum Abdi de “Fırat’ın doğusu bizim, batısı HTŞ’nin.” diye açıkça belirtti. HTŞ ve PKK arasındaki ilişkiyi nasıl değerldiriyorsunuz?

Bakın ileriki günlerde göreceğiz, HTŞ, PKK ile masadayken SMO, PKK’nın üzerine gidemeyecek. Çünkü HTŞ şu an bu devrimin ‘önderi’. Suriye’nin tamamında oluşan güç boşluğunu kimlerin dolduracağına yönelik kararları da HTŞ verecek. HTŞ’nin “Ben PKK ile anlaştım, sana ne oluyor? Sen kimsin, bana bağlısınız. Ben ne dersem onu yapmak zorundasınız. Yapmıyorsanız sizi tasfiye ediyorum.” dediğini de göreceğiz. Bu kadar basit. HTŞ ile PKK çatışamaz. Çatışmayacaklar. Bunu göreceğiz.

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM