ABD ve Avrupa ekonomilerindeki gerileme ve salgın
sürecindeki uygulamalar, Atlantik dünyasının tamamında sınıfsal eşitsizliklerin
daha görünür hale gelmesine neden oldu. ABD’deki toplumsal fay hatları, 11
Eylül’den sonra katmerlenen devletin zor gücüyle hassas bir dengede duruyor.
Buradaki küçük kırılmaların bile, toparlanması güç sonuçlara yol açacağı
saptanıyor.
İKİ ANA EĞİLİM
Teksas Valisi’nin ayaklanmasının da arka planını oluşturan
ABD içindeki yarılmanın gün yüzüne çıkmasının başlangıcını 2000’lerin başına
kadar uzatmak mümkün. Oğul Bush’un hileli bir seçimle işbaşına gelmesinden bu
yana şiddetlenen ve hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar içinde, Dışişleri
Bakanlığı, Pentagon ve CIA dahil devlet kurumlarının tamamında iki ana eğilim
arasındaki çarpışma şiddetleniyor. ABD içe mi dönecek, yoksa dünya çapındaki
hâkimiyetini yeniden kazanmak için daha fazla mı saldırganlaşacak?
Bu tartışmalarda üzerinde en fazla yoğunlaşılan bölge Batı
Asya. En güncel konu da Suriye ve Irak’tan ABD askerlerinin çekilmesi. Adını,
ABD’nin 6’ncı başkanı Quincy Adams’tan alan Responsible Statecraft for Quincy
Institute (Quincy Sorumlu Devlet Yönetimi Enstitüsü) uzmanlarının bu konudaki
görüşleri ışık tutucu. Oklahoma Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi
Başkanı olan Prof. Joshua Landis’in, 1 Şubat’ta Responsible Statecraft’ta
yayımlanan “ABD askerleri Suriye ve Irak’ı uzun zaman önce terk etmeliydi”
başlıklı yazısındaki değerlendirmeler çarpıcı:
“Ürdün’de ‘Irak’taki İslami Direniş’in saldırısında
üç Amerikalının ölümü önlenebilir bir trajediydi. Politika yapıcıların bir
süredir üzerinde düşündüğü bir şey olarak, ABD’nin Suriye ve Irak’tan çıkışını
hızlandırması gerekiyor. (…) İran’ı vurmak Amerika’nın bölgedeki sorunlarını
çözmeyecek. Biden’ın Filistinlilere karşı savaşta İsrail’e verdiği destek, tüm
Arap dünyasında Amerikan ve Batı karşıtı duyguları alevlendirdi. Direniş
cephesine yeni bir soluk getirdi. (…) Arapların çoğunluğu, iktidarsız olduğu ve
İsrail’in Filistinlilere kötü muamelesini engellemek için hiçbir şey yapmadığı
için Biden’la alay ediyor. Gazze nedeniyle Araplar bir kez daha direnişe destek
veriyor.”
Aynı yerde 29 Ocak’ta, 28 yıl CIA’da hizmet verdikten sonra
neo-con/siyonist takımın afaroz ettiği Prof. Paul R. Pillar da “ABD askerlerini
Irak ve Suriye’den hemen eve getirin” diye yazdı. ABD’nin Irak ve Suriye’de
kalma bahanesi olan “IŞİD tehdidi”nin sona erdiğine dikkat çeken Pillar,
IŞİD’in bastırılmasını ise Irak, Suriye ve İran’ın başardığını vurguluyor.
İki yazarın dahil olduğu 2019’da kurulan Enstitü “gerçekçi,
askeri güç kullanımının kısıtlanmasını ve tehditler, yaptırımlar ve
bombalamalar yerine diğer uluslarla diplomatik ilişkiler vasıtasıyla
işbirliğini savunan bir grup” olarak tanınıyor.
ÜLKE İÇİNE DÖNME EĞİLİMİ GÜÇLENİYOR
ABD hakim sınıfları şunu tartışıyor: Neo-conların dediği
gibi ABD’nin gerilemesi dünya genelinde askeri operasyonları genişleterek mi
engellenebilir yoksa Trump’ın dediği gibi, deniz aşırı operasyonları aşama
aşama sonlandırıp ülke içine dönerek mi?
Kuşkusuz, birinci seçeneği sınırlayan nesnel etkenler var.
Ekonomisindeki göreli gerileme sürerken ABD’nin operasyonlarını genişletmenin
Hazine’ye bindirdiği ağır yük, NATO’nun genişlemesinin maliyetleri uzun süredir
tartışma konusu.
ABD’nin dolar ile kurduğu hegemonya düzenine alternatifin
şekillendiği bir süreç devam ediyor. Uluslararası siyasette de ABD’nin
devredışı kaldığı bölgesel ve küresel ölçekteki inisiyatifler, sorun
çözücü/düzen kurucu olarak öne çıkıyor.
ABD karar vericileri arasında, Biden’ın “Amerika geri döndü”
sloganında ifadesini bulan 4 yıllık politikasının belirleyici bir kazanıma
dönüşmediği ağırlıklı değerlendirme olarak öne çıkıyor. Bu politika, ne
Rusya’yı durdurabildi, ne de “esas tehdit” olarak görülen Çin’i engelleyebildi.
Dahası ABD’nin 40-50 yıllık müttefikleri dahil gelişen dünya devletleri daha
bağımsız politikalar izlemeye başladı. Toplam olarak, ABD’nin Afganistan ve
Irak işgallerinin 20 yıl içinde fiyaskoyla sonuçlanması, ikinci seçeneği daha
gerçekçi bir politika haline getiriyor.
aydınlık