Zalime karşı durmak için ne kadar güçlü olmamız lazım acaba?
Birisi evimize girse, hanemize tecavüz etse ne yaparız
acaba?
Ya da ülkemize birileri saldırıda bulunsa müdafaa etmez
miyiz?
Ey zalim! ne istersen yap, ben güçlenince sana gününü
göstereceğim, şimdilik ilişkilerimiz de olsun, ticaretimiz de devam etsin,
buyurun çay da ikram edelim mi deriz?
75 yıldır dünyanın başına bela olan Siyonist işgalci rejim,
kendilerini 75 yıl önce misafir eden Filistinli kardeşlerimize zulüm ediyor.
75 yıldır ellerindeki imkanlar dahilinde mücadele eden
Filistinli kardeşlerimizin içinden çıkan bir avuç Gazzeli yiğit "Aksa
Tufanı” ile mücadelesine ayrı bir ivme kazandırmıştır.
Bu ivme ile herkesin gözünde büyüttüğü zalim Siyonist
rejimin dünyanın gözünde büyüttüğü gibi olmadığı görüldü.
Hizbullah genel sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın dediği
gibi "örümcek ağından daha zayıf" olduğunu Temmuz 2006’da 33 günlük
savaşı ile de kanıtlamıştı.
Zira Siyonist rejimi aslında güçlü gösteren kâfir
dostlarının yanında, zalimin karşısında sessiz kalarak korkaklık gösteren sözüm
ona Müslümanların yöneticileridir.
Özellikle bu habis rejimin son 7 aydır yaptığı zulmüne
sessiz kalarak, ticari, siyasi vs ilişkilerini kesmeyenlerin öne sürdüğü
argüman şudur; ya efendim biz ticareti, kesersek şu olur, siyasi diyaloğu
kesersek bu olur, şu anda onlara ambargo uygulayacak güçte değiliz, her şeyimiz
onların elinde, ticareti kesersek dolar yükselir, enflasyon bilmem ne olur,
diye korku siyasetini ön plana çıkıyorlar.
Bu korkaklık siyaseti güdenler, Gazze'deki aç, susuz
anestezisiz yapılan ameliyatlar ve nice imkansızlıklara rağmen...
"Allah
sabredenlerle beraberdir. Allah bize yeter." Dünya'nın en özgür insanı
bizleriz,
Asıl tutsak olan Arap ülkeleri ve “Kudüs bizim kırmızı
çizgimizdir, namusumuzdur, ilk kıblemizdir” demekle birlikte bu zulme sessiz
kalıp, aynı zamanda ilişkilerini koparmayan, gücümüz yetmez diyenlerdir.
Gazzeliler o imkansızlıklara rağmen o güçlerini nereden
alıyorlar acaba? Bunu irdelemek lazım tabi ki
Allah u teâlâ
Kur'an-ı Kerim de şöyle buyuruyor: "Allah size yardım ederse üst olacak
yoktur size. Fakat o sizi yardımsız bırakırsa kimdir ondan başka yardım edecek
size? Mutlaka Allah'a dayanmalı inananlar." (Ali İmran/ 160)
Ve yine Fatiha suresi 5. ayeti kerime de
"(Ey Allah’ım) biz yalnızca Sana ibadet eder ve
yalnızca Sen’den yardım dileriz." diyoruz, her gün kıldığımız 5 vakit
namazda, maalesef söylediklerimiz ile yaptıklarımız çok farklı şeyler.
Güç konusunda bir kıyaslama da İran İslam Cumhuriyeti ile
bugünkü Türkiye Cumhuriyeti arasında yapalım.
İslam Cumhuriyeti henüz inkılabın başındaki sahip olduğu güç
ile bu günkü Türkiye Cumhuriyeti’nin sahip olduğu gücünü kime sorsak, elbette
Türkiye Cumhuriyeti’nin o günkü İslam Cumhuriyeti’nin gücünden kat kat fazla
olduğunu herkes söyler.
O günkü İslam Cumhuriyeti o imkansızlıklar içinde büyük bir
cesaretle "ne zalim batı ne kâfir doğu, sadece ve sadece İslam
devleti" diyerek başta ABD ve tüm müstekbir güçlerle ilişkisini kesmiş,
ABD’nin İran'daki istihbarat (!) yuvasındaki bürokratları esir almış, Siyonist
İsrail'in konsolosluğunu kapatıp Filistin'e tahsis etmişti.
8 yıl boyunca ABD, tüm batılı ülkeler ve satılmış Arap
ülkelerinin desteği ile zalim Saddam Hüseyin'e karşı savaşmak zorunda
bırakılmış ve tüm ambargolara rağmen, bugün 45 yıldır yine dünyanın en güçlü,
zalimlerinin karşısında dimdik duran, en onurlu ülkesi durumundadır.
Öyleyse bu gücün sadece ve sadece sahip olduğu imandan
geldiği ve Allah -u Teâlâ’dan almış olduğu yardımdan başka bir izahı yoktur.
İman varsa imkân da vardır.
O zaman “henüz gücümüz yoktur, siyoniste karşı durmaya”
diyenler imanlarını kontrol etmeliler.
Hele "gücümüz yok mücadele etmeye” sözünü, sözüm ona
ilahiyatçı kimliğine bürünenler dile getiriyorsa vay bizim halimize....
Mehmet Yüksek