“Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara
lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım.”
(Kasas-5)
İnsanların kendi elleriyle (açgözlü, bencil) yaptıkları
hatalarının neticeleri katmerli olarak geri dönüşümünü yaşadıkça bezmişiz ve
ahiri zamandayız diyor. Acaba gerçektenim o ana geldik mi? Ahiri zamanda mı
yaşıyoruz? Hayatlarından bezenlere baktığımızda lüks alışkanlıklarını
sürdüremeyen ya da sürdürmekte zorlandıkları hayat pahalılığından şikâyet
ediyor (her toplumda belirli bir oran her zaman fakir, fakirdi) fakat bunula
birlikte ironi olarak alışkanlıklarında ne pahasına olursa olsun vaz geçmiyor
tam aksine çağdaşlık ve modernite adına dahada açılıp saçılıp israf ediyorlar!
Bunlar gerçekten ahir zamanın işareti mi yoksa bizlerin azgınlaşıp ta Allah'ın
bizlere bazı şeyleri hatırlatması & göstermesi mi!
Şimdiki nesil yaşam tarzı, rahatlıkla bir önceki ve ondan
önceki nesillerini yaşadıklarına bakarak lüks yaşantı içinde yaşıyorlar
diyebiliriz ve yeni nesilde rahatlığı kaybetme ve gelecek korkusu var. Bugünkü ailelerin evinde normal standartta
olan tüm eşyalar yatak ve yorgan hariç benim çocukluk zamanımda hepsi lüks
& zengin ailelerde olurdu ama bugün herkesin evinde var. Eskiden evlerde
telefon zor olurken/ yokken bugün her evde ve her sahsının kendine has bir
telefonu var, Eskiden evlerde 1 tane TV zor bulurken (olanında evi, tüm
mahalleni sineması gibiyken) bugün her evde en az 2 tane TV var. Önceden
caddelerde & sokaklarda plastik topla maç yaparken şu an sokaklar arabadan
geçilmiyor dahası yürünemiyor, demek oluyor ki her evde en aşağı bir araba var,
her evde bir buzdolabı, bir dondurucu var, sıcak & soğuk su elde etmek bir
doğalık oldu, yazlık & kişilik evler... vs. Yani eskilerin yaşadığı
standart yaşantı şu an ki yeni nesil için “azap & yokluk” & “ahiri
zaman” dediği günler oluyor. Bizlerden önceki nesil (bende dahil buna) bizlerin
bu günlerine lüks & israflı yaşantı diyoruz. Şimdi kim için Ahiri zaman
acaba? gerçekten öyle bir şey söz konusu mu? ya da bizler tam olarak Ahiri
zamanın dediğimizde ne anlıyoruz?
Ahir zaman; Arapça, iki kelimeden oluşan, genel manada; en
son vakit, nihai zaman, zamanın son noktası, bittiği yer anlamına geliyor.
Fakat neyin en son zamanı? İnsanlığın mı? yoksa yaşanılan zaman dilim (bir
nesil) sonu mu? Arada fark var. Bunu anlamak için biraz tarih yapalım ki neden
bahsettiğimiz ya da ne anlatmak istediğimi açıklamış olayım.
Biz, zamanı çağlara bölmüşüz; 1-) Tarih öncesi çağlar. 2-)
Tarih çağlar. Tarih öncesi çağ: Taş devri. Tarih çağlar: İlk çağ (Tunç &
demir devri), Orta çağ (Bizans devri), Yeni çağ (İstanbul fetih), Yakın çağ
(Fransız ihtilali). Çağın tanımında yaparsak; Tarihte kendine has özeliği olan bir
zaman diliminin başlangıç ve sonu arasındaki periyoda diyoruz. Buradan sunu da diyebiliriz her çağın bir
başlangıcı ve bir sonu olmuş. Bu pencereden baktığımız da her bir çağın “ahiri
zamanı” olmuştur. Buna kuşaklar (nesiler) çağ diyoruz onu da 5 kuşak olarak
ayırmışız;
“S” (Sesiz kuşak) 1925-1945.
“D” (Doğurtkan kuşak) 1946-1964.
“X” (Bilinmeyen arada kaynaya kuşak) 1965-1979.
“Y” (Millennium kuşak, doğalığın son demi) 1980-1995.
“Z” (Tüketici kuşak) 1996-2022
Her bir kuşağın ahiri zaman olmuş. Şu an yeni bir kuşağa
geçiş sureci (sancısı) yaşıyor ve “Z” kuşak kendi ahiri zamanından bahsediyor
olabilir mi!
Eski kuşak (nesil) ile şimdiki kuşak (nesil) arkasındaki
fark nedir? ya da kuşaklar arasındaki fark nedir?
“Yoktur birbirimizden farkımız ama bizler eski kuşağız”.
Bizler, morfolojik olarak aynıyız fakat kullandığımız araç & gereçlerin
verdiği farklıklarla yaşama bakış şeklimiz değiştirmiş. Burada herhangi bir
yanlışlık varmı ? Hayır, insan olarak morfolojik ve psikolojik (organlarını
taşıyan bir vücut, bencil, sabırsız, açgözlü, nankör, hain) olarak aynı
yaratılmışız ki bu kuranda zikir edilmiştir. “Şu bir gerçek ki nefisler, bencil
ve menfaatlerine düşkün olarak yaratılmışlardır” (Nisa-128), “Gerçekten insan,
pek hırslı ve tez canlı (sabırsız) yaratılmıştır.” (Mearic-19) dolayısıyla
insan olarak farkımız yok fakat her nesil kendinden sonraki nesille aynı
şeyleri tekrarlayıp durmuştur. Bir baba olarak, ben gençliğimde babamı
eleştirdiğim konularda aynısıyla oğlum beni eleştiriyor. Her nesil kendi zamanında
sahip olduğu araç ve gereçlerin sunduğu veriler ve sahip olduğu tecrübelerle
hareket ediyor. Psikolojik olarak tarzımız ayni fakat kullandığımız araç ve
gereçler, ortamı ve konumları değiştirmiştir. Mesela ısınmak için soba
kullanırken şimdi ki nesil de ısınıyor fakat soba nedir bilmiyor. Sobayı
bilmemesi suç değil fakat biz soba dediğimizde onunla birlikte olan zorlukları
tanımlıyoruz. Elektrik kullanımı öncesi
nesiler gaz lambasıyla aydınlanırken şimdiki nesil gaz lambası nedir bilmiyor
fakat elektrik olmadığında hayatın duracağını biliyor. Cep telefonları,
yazışmalar, her şey kullandığımız araç ve gereçlerle değişti ama yaptıklarımız
aynı kaldı. Kelime hazinemize yeni
kelimeler eklenirken eskileri unutulur oldu neticede, bizler kullandığımız yeni
araç ve gereçlerin kölesi olurken onlar hayatımızın olmazsa olmaz bir parçası
oldu, bizler bu araç gereçleri kaybedip eskiye dönmekten “ahiri zamanı
yaşıyoruz” diye bahsedebilirmiyiz? Yani bir çemberin döngüsü olabilir mi?
Şu bir gerçek; şimdiki nesli gelecek nesille, gelecek
nesilde ondan sonra gelecek nesille ayni şeyi tekrarlayacaklar “Ahiri zamanda
yaşıyoruz, Allah sonumuzu hayır etsin”. Şöyle örneklersek; Beklide daha ileri
zamane nesilleri, onlardan sonra gelecek nesillere sunu diyebilir “Biz
morfolojik olarak 100% insandık fakat sizler bizlerin ADN’siyel klonlamış
cyborgsunuz, Allah sonumuzu hayır etsin” her zaman söylem aynı fakat kullanılan
araç & gereçler ve ortama verdiğimiz değer farklı.
Bu uzun açıklamadan sonra bugünkü yaşadıklarımıza gelince
şunu iyi bilelim bugün ki yaşadıklarımızla (kuşak) geçmişteki (kuşak)
yaşananlarla arasında zihniyet olarak hiçbir fark yoktur. Sadece kullanılan
araç & gereçlerin yaşam tarzı olarak getirdikleri ve götürdükleri olmuştur.
Bu açıklamaları bir soruyla özetlersek; Bizler (insanlık), Neyin mücadelesini
veriyoruz ve neyi paylaşamıyoruz?
Tarihi boyunca hep yönetmek isteyenler ile yönetilenler
olmuştur ve bu farklı formatlarda gerçekleşmiştir. Buraya kadar herkesin
bildiği şeyler fakat asil soru; insanları yönetenler (krallar, padişahlar,
başkanlar, diktatörler vs.) Kim adına & neden & Ne için & nasıl
insanları yönetmek ve yönlendirmek istemişlerdir? insanın tarihinde verilen tüm
mücadeleler ve savaşlar bu soruların cevabında ki farklılıklardan kaynaklanmıştır.
Dünya zenginlikleri; toprak, mal mülk, mevki, zevki sefa, vs. bu işin
aksesuarı, katalizörü olmuştur. Bir ülke diğer bir ülke topraklarını neden
kendi mülk yapmak ister? çünkü kendi hakimiyetine ve yönetimine almak istediği
içindir. Neden? Çünkü oradan gelecek olan tehlikeleri ve zenginlikleri kontrol
etmek ister. Fakat dünyanın mali mülkü hiçbir kimseye kalmamıştır, bunu anlamak
için sadece çevrenize bakmak yeterlidir. Gelip geçen imparatorlukların varlığı
ve sınırlarına ve şimdiki son hallere baktığımızda rahatça görebiliriz. Bizde bir söz var “Dünya Süleyman (as) bile
kalmadı” çünkü o gerçekten görünen ve görmeyen dünyanın hakimiydi.
Bu işin materyal (bilimsel & teknik) yönünün oluşturduğu
değişimler, birde bu işin inançsal yönü var ki her şey iste burada noktalanıyor.
Birçok insan kabul etmezse de Ahiri zaman inançsal boyutta kendini
gösterecektir. Yazımın başlığı olan ayette Allah diyor ki; “bizse yeryüzünde
zayıf bir hale getirilmesi istenenlere lütfetmeyi ve onları, halka rehber
kılmayı ve yeryüzüne onları miras bırakmayı dilemedeydik” Bu ayet görünüşte
Firavunun zulmü altındaki Yahudi toplumuna inmiş olarak gözükse de aslında yer
yüzünde Tevhidi yaşadığı ve savunduğundan dolayı ezilen zayıf bırakılan her
turlu toplumlar için geçerlidir.
İçinde yaşadığımız şu zaman diliminde yer yüzünde “Rehber”
olması gerekip te zayıf hale getirenler kimler?
Musa (as), Isa (as) savunduğu yaşadığı inanç olan Tevhit inancında olan
kişiler ki bugün Muhammed ümmetinde olan Müslümanlardır. O zaman Tevhit
inancını yaşayan ve savunlar asil itibariyle Allah tarafından murad edilen
“onların yer yüzüne rehber kılınması” aynen bugünkü nesiler & kuşaklar
içinde tevhidi yaşayan ve savunanları içinde geçerlidir.
Allah (cc) neden “Rehber ve mirasçı olarak bırakmayı
dilemekteydik” demiştir. Çünkü, Allah (cc), insanları hür iradeleriyle yaratmış
ve istediklerine sahip olmaları için değişmeyen kanunlarla olanaklar
sağlamıştır buna karşın insanoğlundan bir söz almıştır “Rabbin Kim?” bizlerde
“Rabbimiz Allah” demişiz. “Ne için?” Daha sonra biz seni bilmiyorduk diyerek
inkâr etmememiz için. İnsanoğlu hangi kuşak olursa olsun bu ahitte muhataptır.
Bizler Allah tanımak ve ona yönelmek için bu dünyaya gelmişiz fakat geçmişte ve
şu anki halimize baktığımızda o söz sadık kalabildik mi? Fakat görülen o ki
insanlar nefislerini tatmin noktasında her şeyi kendi egosantrik arzuları için
değiştirmesine rağmen kendilerini tatminde yetersiz kalmışlar, varlık içinde
fakir, yoksul, toplum & kalabalık içinde yalnız ve tek hissetmektedirler.
Bizler şu soruyu tekrar kendimize soralım; biz kim için
yaşıyoruz? Neden yaşıyoruz?
Diyebiliriz ki “Kendime inanıyorum. Başaramayacağım hiçbir
şey yoktur.” Kulağa oldukça ilahi & hoş geliyor, değil mi? Ne yazık ki bu
doğru değil. Buna karşın cevap olarak diyebilirsiniz ki “Ben kendim için
yaşıyorum” Fakat neden? “Dünyanın güzelliklerinden faydalanmak ve sahiplenmek
için” Güzel, pekiyi Nasıl? “Nasıl istersem öyle!” bunu söyleyen kardeşlerimiz
veya o kişilerin gerçek hayatlarına baktığımız da söyledikleriyle bağdaşmayan,
zevki sefanın yerine “sefalet & acizlik” ya da “kibir & kıskançlık” ve
istediklerinin de olmadığı veya elindekilerini kaybetme korkusuyla
zalimleştiğini & bencilleştiğinin dolayısıyla onu yönlendiren zihniyetin
kuralarına itaat ederek yaşadığını görürüz. Sonuç olarak, Bizler (tek fert
olsak da) bizden sonraki nesillere ya güzellikler bırakacağız ya da kötülükler
bırakacağız yani bizler bir zincirin halkalarıyız.
Tarihte zalim & zorba hep güçlü olmuştur çünkü insanlık
ne kadar bencil ve sabırsız olursa olsun barış, huzur, güven, sevgi ve
zenginlikleri isteyen bir fıtratla yaratılmış doğal olarak bu güzellikleri ne
pahasına olursa olsun korumak ve daim sahibi olmak ister. Fakat şeytan ve şeytani
güçler bunu bilincindedir dolayısıyla insanları hep korkuyla, lüks & zevki
sefayla, kültürleri inançları formatlayarak yönetmiş ve yönlendirmiş ve bu
temel üzeri yönetim & yaşantı sistemler kurmuşlardır. Eğer bizleri,
birileri yöneltilmek için formatlamak istiyorlarsa ki tarihi boyunca hep
yaptılar! Kim için? Ne için? sorularını cevaplayarak hedefleriniz
anlayabiliriz. Bizleri bugüne kadar hep formatlamışlar “İmparatorluklar”,
“krallıklar”, “Demokrasi”, “Laiklik”, “Milliyetçilik” hata “İslamcılık”. Bütün
bunlar Ayete geçen “Rehber ve Mirasçıları” Tevhide inanıp ta yaşayanları
insanların gözünde zayıf hale getirmek/unutturmak için yapılmış ve yapılmaya da
devam etmekte fakat Allah sonunda muradını gerçekleştirecek.
Tam bu noktada ilk önce kişinin kendi insanlığına (Tevhid)
önem vermesi gerekir. Tevhidin düşmana karış Allah'ın seçtiği rehberle birlik
olması gerekir. Teknik olarak açıklarsa; Her bir kütlenin çekim merkez noktası
vardır, merkez çekim noktası olmayan her şey dağılır yok olur. Mesela dünyanın
bir çekim merkez noktası var ki hem kendi etrafında hem de Güneş etrafında
dönmesini sağlayarak yer çekim merkezi oluşturup bizlerin dünyada yaşam
sürdürmesini sağlamakta. Biz, insanlığını var eden güce doğru bir çekim
merkezimiz vardır. O merkez (mil) Allah'ın seçilmiş önderleri/ rehberleri/
sözcüleridir onlar olmazsa insanlık kendini yok eder ya da insanlık olamazdı.
Önderler/rehberler bizleri bu çekim gücüne bağlayan millerdir.
Kimdir bu rehberler/ önderler? Herkes kendi ırkından &
milletinde olsun diye propagandalar/masallar anlata dursun, Allah kendi
liderini çoktan seçmiş ve bu seçimi insanların nefsani arzularına
bırakmamıştır. Allah (cc), kitabında onların tanımlaması için diyor ki; “Ve
onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip-yönelten
önderler seçtik; onlar bizim ayetlerimize kesin bilgiyle inanıyorlardı.”
(Secde-24) “Biz onları, emrimizle insanlara doğru yolu gösteren önderler
seçtik. Onlara hayırlı işler yapmayı, namazı dosdoğru kılmayı ve zekâtı vermeyi
emrettik. Onlar, kendilerini sadece bize kulluğa adamış kimselerdi.”
(Enbiya-73), “Sizin dostunuz, veliniz ancak Allah, Peygamberi, inananlar, namaz
kılanlar ve rükû ederken zekât verenlerdir.” (Maida-55)
Az bir kısım hariç, çoğu insan toplulukları gerçekleri
bilmelerine rağmen kendi egosantrik arzularına uyarak hakikati saptırdılar ve
isteklerine göre şekillendirdiler. Artık Peygamber gelmeyeceğine göre hakikatin
merkezi olacak “halka rehber kılmayı ve yeryüzüne, onları miras bırakmayı murad
ettigi” Rehberi mutlak olacaktır. Allah
muradını nihai olarak gerçekleşecektir ve insanoğlu o zaman varlığından bu yana
dünya tarihinde yaşamadığı “Altın/ Zümrüt/ Platinum” çağını yaşayacak fakat her
şeyi bir ömrü olduğu gibi altın kuşağında “Ahiri Zamanı” olacaktır. Biz, “Altın
kuşaktan” sonraki kuşağa “Gerçek varlığa donuş (kıyamet) kuşağı” diyebiliriz.
Çünkü Altın kuşaktan sonra insanlığın çekim merkezi olmayacak, Ahiri dünya yani
Madde dünyanın sonu yeni bir dünyanın da başlangıcı olacaktır. Hangi Dünya?
Ahir Dünya. Her ölen kişi bunu kısmi olarak yaşamaktadır. Her ölüm bir ahiri
zamandır. Her ölüm bireysel Ahiri zaman,
dünyanın sonu ise genel ahiri zamandır.
Benim Ahir kelimem: Hayat bir döngü içinde kendini
yenilemekte. İnsanlar bu döngü içinde Kime ve Ne için (Merkez çekim kuvvetini)
hizmet etiklerin bilerek yaşamları gerekmektedir. Her şeyin bir ahiri zamanı
vardır oda “Var oluş, ölüm ve tekrar Diriliş". İnsanın gerçek
çağlarıdır. Bu döngü kim için? Neden?
Hür irademiz, aklımız ve düşünmem yeteneğimiz bu gerçeği anlamak için verilmiştir.
“Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir.
Yıldızlar da Onun emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler
vardır.” [Nahl 12], “(İbrahim) “Allah’ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar
veremeyen putlara niçin taparsınız? Size de taptıklarınıza da yazıklar olsun!
Akıl etmiyor musunuz?” dedi.” [Enbiya 66-67]
Mustafa Kemal TASPINAR
9 Haziran 202