Ahir Zaman Nedir? Bizler Neyin Mücadelesini Veriyoruz?

GİRİŞ: 22.06.2022 13:19      GÜNCELLEME: 22.06.2022 13:19
Rasthaber -  Bismillahirahmanirahim

“Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım.” (Kasas-5)

İnsanların kendi elleriyle (açgözlü, bencil) yaptıkları hatalarının neticeleri katmerli olarak geri dönüşümünü yaşadıkça bezmişiz ve ahiri zamandayız diyor. Acaba gerçektenim o ana geldik mi? Ahiri zamanda mı yaşıyoruz? Hayatlarından bezenlere baktığımızda lüks alışkanlıklarını sürdüremeyen ya da sürdürmekte zorlandıkları hayat pahalılığından şikâyet ediyor (her toplumda belirli bir oran her zaman fakir, fakirdi) fakat bunula birlikte ironi olarak alışkanlıklarında ne pahasına olursa olsun vaz geçmiyor tam aksine çağdaşlık ve modernite adına dahada açılıp saçılıp israf ediyorlar! Bunlar gerçekten ahir zamanın işareti mi yoksa bizlerin azgınlaşıp ta Allah'ın bizlere bazı şeyleri hatırlatması & göstermesi mi!

Şimdiki nesil yaşam tarzı, rahatlıkla bir önceki ve ondan önceki nesillerini yaşadıklarına bakarak lüks yaşantı içinde yaşıyorlar diyebiliriz ve yeni nesilde rahatlığı kaybetme ve gelecek korkusu var.  Bugünkü ailelerin evinde normal standartta olan tüm eşyalar yatak ve yorgan hariç benim çocukluk zamanımda hepsi lüks & zengin ailelerde olurdu ama bugün herkesin evinde var. Eskiden evlerde telefon zor olurken/ yokken bugün her evde ve her sahsının kendine has bir telefonu var, Eskiden evlerde 1 tane TV zor bulurken (olanında evi, tüm mahalleni sineması gibiyken) bugün her evde en az 2 tane TV var. Önceden caddelerde & sokaklarda plastik topla maç yaparken şu an sokaklar arabadan geçilmiyor dahası yürünemiyor, demek oluyor ki her evde en aşağı bir araba var, her evde bir buzdolabı, bir dondurucu var, sıcak & soğuk su elde etmek bir doğalık oldu, yazlık & kişilik evler... vs. Yani eskilerin yaşadığı standart yaşantı şu an ki yeni nesil için “azap & yokluk” & “ahiri zaman” dediği günler oluyor. Bizlerden önceki nesil (bende dahil buna) bizlerin bu günlerine lüks & israflı yaşantı diyoruz. Şimdi kim için Ahiri zaman acaba? gerçekten öyle bir şey söz konusu mu? ya da bizler tam olarak Ahiri zamanın dediğimizde ne anlıyoruz?

Ahir zaman; Arapça, iki kelimeden oluşan, genel manada; en son vakit, nihai zaman, zamanın son noktası, bittiği yer anlamına geliyor. Fakat neyin en son zamanı? İnsanlığın mı? yoksa yaşanılan zaman dilim (bir nesil) sonu mu? Arada fark var. Bunu anlamak için biraz tarih yapalım ki neden bahsettiğimiz ya da ne anlatmak istediğimi açıklamış olayım.

Biz, zamanı çağlara bölmüşüz; 1-) Tarih öncesi çağlar. 2-) Tarih çağlar. Tarih öncesi çağ: Taş devri. Tarih çağlar: İlk çağ (Tunç & demir devri), Orta çağ (Bizans devri), Yeni çağ (İstanbul fetih), Yakın çağ (Fransız ihtilali). Çağın tanımında yaparsak; Tarihte kendine has özeliği olan bir zaman diliminin başlangıç ve sonu arasındaki periyoda diyoruz.  Buradan sunu da diyebiliriz her çağın bir başlangıcı ve bir sonu olmuş. Bu pencereden baktığımız da her bir çağın “ahiri zamanı” olmuştur. Buna kuşaklar (nesiler) çağ diyoruz onu da 5 kuşak olarak ayırmışız;

“S” (Sesiz kuşak) 1925-1945.

“D” (Doğurtkan kuşak) 1946-1964.

“X” (Bilinmeyen arada kaynaya kuşak) 1965-1979.

“Y” (Millennium kuşak, doğalığın son demi) 1980-1995.

“Z” (Tüketici kuşak) 1996-2022

Her bir kuşağın ahiri zaman olmuş. Şu an yeni bir kuşağa geçiş sureci (sancısı) yaşıyor ve “Z” kuşak kendi ahiri zamanından bahsediyor olabilir mi!

Eski kuşak (nesil) ile şimdiki kuşak (nesil) arkasındaki fark nedir? ya da kuşaklar arasındaki fark nedir?

“Yoktur birbirimizden farkımız ama bizler eski kuşağız”. Bizler, morfolojik olarak aynıyız fakat kullandığımız araç & gereçlerin verdiği farklıklarla yaşama bakış şeklimiz değiştirmiş. Burada herhangi bir yanlışlık varmı ? Hayır, insan olarak morfolojik ve psikolojik (organlarını taşıyan bir vücut, bencil, sabırsız, açgözlü, nankör, hain) olarak aynı yaratılmışız ki bu kuranda zikir edilmiştir. “Şu bir gerçek ki nefisler, bencil ve menfaatlerine düşkün olarak yaratılmışlardır” (Nisa-128), “Gerçekten insan, pek hırslı ve tez canlı (sabırsız) yaratılmıştır.” (Mearic-19) dolayısıyla insan olarak farkımız yok fakat her nesil kendinden sonraki nesille aynı şeyleri tekrarlayıp durmuştur. Bir baba olarak, ben gençliğimde babamı eleştirdiğim konularda aynısıyla oğlum beni eleştiriyor. Her nesil kendi zamanında sahip olduğu araç ve gereçlerin sunduğu veriler ve sahip olduğu tecrübelerle hareket ediyor. Psikolojik olarak tarzımız ayni fakat kullandığımız araç ve gereçler, ortamı ve konumları değiştirmiştir. Mesela ısınmak için soba kullanırken şimdi ki nesil de ısınıyor fakat soba nedir bilmiyor. Sobayı bilmemesi suç değil fakat biz soba dediğimizde onunla birlikte olan zorlukları tanımlıyoruz.  Elektrik kullanımı öncesi nesiler gaz lambasıyla aydınlanırken şimdiki nesil gaz lambası nedir bilmiyor fakat elektrik olmadığında hayatın duracağını biliyor. Cep telefonları, yazışmalar, her şey kullandığımız araç ve gereçlerle değişti ama yaptıklarımız aynı kaldı.  Kelime hazinemize yeni kelimeler eklenirken eskileri unutulur oldu neticede, bizler kullandığımız yeni araç ve gereçlerin kölesi olurken onlar hayatımızın olmazsa olmaz bir parçası oldu, bizler bu araç gereçleri kaybedip eskiye dönmekten “ahiri zamanı yaşıyoruz” diye bahsedebilirmiyiz? Yani bir çemberin döngüsü olabilir mi?

Şu bir gerçek; şimdiki nesli gelecek nesille, gelecek nesilde ondan sonra gelecek nesille ayni şeyi tekrarlayacaklar “Ahiri zamanda yaşıyoruz, Allah sonumuzu hayır etsin”. Şöyle örneklersek; Beklide daha ileri zamane nesilleri, onlardan sonra gelecek nesillere sunu diyebilir “Biz morfolojik olarak 100% insandık fakat sizler bizlerin ADN’siyel klonlamış cyborgsunuz, Allah sonumuzu hayır etsin” her zaman söylem aynı fakat kullanılan araç & gereçler ve ortama verdiğimiz değer farklı.

Bu uzun açıklamadan sonra bugünkü yaşadıklarımıza gelince şunu iyi bilelim bugün ki yaşadıklarımızla (kuşak) geçmişteki (kuşak) yaşananlarla arasında zihniyet olarak hiçbir fark yoktur. Sadece kullanılan araç & gereçlerin yaşam tarzı olarak getirdikleri ve götürdükleri olmuştur. Bu açıklamaları bir soruyla özetlersek; Bizler (insanlık), Neyin mücadelesini veriyoruz ve neyi paylaşamıyoruz?

Tarihi boyunca hep yönetmek isteyenler ile yönetilenler olmuştur ve bu farklı formatlarda gerçekleşmiştir. Buraya kadar herkesin bildiği şeyler fakat asil soru; insanları yönetenler (krallar, padişahlar, başkanlar, diktatörler vs.) Kim adına & neden & Ne için & nasıl insanları yönetmek ve yönlendirmek istemişlerdir? insanın tarihinde verilen tüm mücadeleler ve savaşlar bu soruların cevabında ki farklılıklardan kaynaklanmıştır. Dünya zenginlikleri; toprak, mal mülk, mevki, zevki sefa, vs. bu işin aksesuarı, katalizörü olmuştur. Bir ülke diğer bir ülke topraklarını neden kendi mülk yapmak ister? çünkü kendi hakimiyetine ve yönetimine almak istediği içindir. Neden? Çünkü oradan gelecek olan tehlikeleri ve zenginlikleri kontrol etmek ister. Fakat dünyanın mali mülkü hiçbir kimseye kalmamıştır, bunu anlamak için sadece çevrenize bakmak yeterlidir. Gelip geçen imparatorlukların varlığı ve sınırlarına ve şimdiki son hallere baktığımızda rahatça görebiliriz.  Bizde bir söz var “Dünya Süleyman (as) bile kalmadı” çünkü o gerçekten görünen ve görmeyen dünyanın hakimiydi.

Bu işin materyal (bilimsel & teknik) yönünün oluşturduğu değişimler, birde bu işin inançsal yönü var ki her şey iste burada noktalanıyor. Birçok insan kabul etmezse de Ahiri zaman inançsal boyutta kendini gösterecektir. Yazımın başlığı olan ayette Allah diyor ki; “bizse yeryüzünde zayıf bir hale getirilmesi istenenlere lütfetmeyi ve onları, halka rehber kılmayı ve yeryüzüne onları miras bırakmayı dilemedeydik” Bu ayet görünüşte Firavunun zulmü altındaki Yahudi toplumuna inmiş olarak gözükse de aslında yer yüzünde Tevhidi yaşadığı ve savunduğundan dolayı ezilen zayıf bırakılan her turlu toplumlar için geçerlidir.

İçinde yaşadığımız şu zaman diliminde yer yüzünde “Rehber” olması gerekip te zayıf hale getirenler kimler?  Musa (as), Isa (as) savunduğu yaşadığı inanç olan Tevhit inancında olan kişiler ki bugün Muhammed ümmetinde olan Müslümanlardır. O zaman Tevhit inancını yaşayan ve savunlar asil itibariyle Allah tarafından murad edilen “onların yer yüzüne rehber kılınması” aynen bugünkü nesiler & kuşaklar içinde tevhidi yaşayan ve savunanları içinde geçerlidir.

Allah (cc) neden “Rehber ve mirasçı olarak bırakmayı dilemekteydik” demiştir. Çünkü, Allah (cc), insanları hür iradeleriyle yaratmış ve istediklerine sahip olmaları için değişmeyen kanunlarla olanaklar sağlamıştır buna karşın insanoğlundan bir söz almıştır “Rabbin Kim?” bizlerde “Rabbimiz Allah” demişiz. “Ne için?” Daha sonra biz seni bilmiyorduk diyerek inkâr etmememiz için. İnsanoğlu hangi kuşak olursa olsun bu ahitte muhataptır. Bizler Allah tanımak ve ona yönelmek için bu dünyaya gelmişiz fakat geçmişte ve şu anki halimize baktığımızda o söz sadık kalabildik mi? Fakat görülen o ki insanlar nefislerini tatmin noktasında her şeyi kendi egosantrik arzuları için değiştirmesine rağmen kendilerini tatminde yetersiz kalmışlar, varlık içinde fakir, yoksul, toplum & kalabalık içinde yalnız ve tek hissetmektedirler.

Bizler şu soruyu tekrar kendimize soralım; biz kim için yaşıyoruz? Neden yaşıyoruz?

Diyebiliriz ki “Kendime inanıyorum. Başaramayacağım hiçbir şey yoktur.” Kulağa oldukça ilahi & hoş geliyor, değil mi? Ne yazık ki bu doğru değil. Buna karşın cevap olarak diyebilirsiniz ki “Ben kendim için yaşıyorum” Fakat neden? “Dünyanın güzelliklerinden faydalanmak ve sahiplenmek için” Güzel, pekiyi Nasıl? “Nasıl istersem öyle!” bunu söyleyen kardeşlerimiz veya o kişilerin gerçek hayatlarına baktığımız da söyledikleriyle bağdaşmayan, zevki sefanın yerine “sefalet & acizlik” ya da “kibir & kıskançlık” ve istediklerinin de olmadığı veya elindekilerini kaybetme korkusuyla zalimleştiğini & bencilleştiğinin dolayısıyla onu yönlendiren zihniyetin kuralarına itaat ederek yaşadığını görürüz. Sonuç olarak, Bizler (tek fert olsak da) bizden sonraki nesillere ya güzellikler bırakacağız ya da kötülükler bırakacağız yani bizler bir zincirin halkalarıyız.

Tarihte zalim & zorba hep güçlü olmuştur çünkü insanlık ne kadar bencil ve sabırsız olursa olsun barış, huzur, güven, sevgi ve zenginlikleri isteyen bir fıtratla yaratılmış doğal olarak bu güzellikleri ne pahasına olursa olsun korumak ve daim sahibi olmak ister. Fakat şeytan ve şeytani güçler bunu bilincindedir dolayısıyla insanları hep korkuyla, lüks & zevki sefayla, kültürleri inançları formatlayarak yönetmiş ve yönlendirmiş ve bu temel üzeri yönetim & yaşantı sistemler kurmuşlardır. Eğer bizleri, birileri yöneltilmek için formatlamak istiyorlarsa ki tarihi boyunca hep yaptılar! Kim için? Ne için? sorularını cevaplayarak hedefleriniz anlayabiliriz. Bizleri bugüne kadar hep formatlamışlar “İmparatorluklar”, “krallıklar”, “Demokrasi”, “Laiklik”, “Milliyetçilik” hata “İslamcılık”. Bütün bunlar Ayete geçen “Rehber ve Mirasçıları” Tevhide inanıp ta yaşayanları insanların gözünde zayıf hale getirmek/unutturmak için yapılmış ve yapılmaya da devam etmekte fakat Allah sonunda muradını gerçekleştirecek.

Tam bu noktada ilk önce kişinin kendi insanlığına (Tevhid) önem vermesi gerekir. Tevhidin düşmana karış Allah'ın seçtiği rehberle birlik olması gerekir. Teknik olarak açıklarsa; Her bir kütlenin çekim merkez noktası vardır, merkez çekim noktası olmayan her şey dağılır yok olur. Mesela dünyanın bir çekim merkez noktası var ki hem kendi etrafında hem de Güneş etrafında dönmesini sağlayarak yer çekim merkezi oluşturup bizlerin dünyada yaşam sürdürmesini sağlamakta. Biz, insanlığını var eden güce doğru bir çekim merkezimiz vardır. O merkez (mil) Allah'ın seçilmiş önderleri/ rehberleri/ sözcüleridir onlar olmazsa insanlık kendini yok eder ya da insanlık olamazdı. Önderler/rehberler bizleri bu çekim gücüne bağlayan millerdir.

Kimdir bu rehberler/ önderler? Herkes kendi ırkından & milletinde olsun diye propagandalar/masallar anlata dursun, Allah kendi liderini çoktan seçmiş ve bu seçimi insanların nefsani arzularına bırakmamıştır. Allah (cc), kitabında onların tanımlaması için diyor ki; “Ve onların içinden, sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola iletip-yönelten önderler seçtik; onlar bizim ayetlerimize kesin bilgiyle inanıyorlardı.” (Secde-24) “Biz onları, emrimizle insanlara doğru yolu gösteren önderler seçtik. Onlara hayırlı işler yapmayı, namazı dosdoğru kılmayı ve zekâtı vermeyi emrettik. Onlar, kendilerini sadece bize kulluğa adamış kimselerdi.” (Enbiya-73), “Sizin dostunuz, veliniz ancak Allah, Peygamberi, inananlar, namaz kılanlar ve rükû ederken zekât verenlerdir.” (Maida-55)

Az bir kısım hariç, çoğu insan toplulukları gerçekleri bilmelerine rağmen kendi egosantrik arzularına uyarak hakikati saptırdılar ve isteklerine göre şekillendirdiler. Artık Peygamber gelmeyeceğine göre hakikatin merkezi olacak “halka rehber kılmayı ve yeryüzüne, onları miras bırakmayı murad ettigi” Rehberi mutlak olacaktır.  Allah muradını nihai olarak gerçekleşecektir ve insanoğlu o zaman varlığından bu yana dünya tarihinde yaşamadığı “Altın/ Zümrüt/ Platinum” çağını yaşayacak fakat her şeyi bir ömrü olduğu gibi altın kuşağında “Ahiri Zamanı” olacaktır. Biz, “Altın kuşaktan” sonraki kuşağa “Gerçek varlığa donuş (kıyamet) kuşağı” diyebiliriz. Çünkü Altın kuşaktan sonra insanlığın çekim merkezi olmayacak, Ahiri dünya yani Madde dünyanın sonu yeni bir dünyanın da başlangıcı olacaktır. Hangi Dünya? Ahir Dünya. Her ölen kişi bunu kısmi olarak yaşamaktadır. Her ölüm bir ahiri zamandır.  Her ölüm bireysel Ahiri zaman, dünyanın sonu ise genel ahiri zamandır.

Benim Ahir kelimem: Hayat bir döngü içinde kendini yenilemekte. İnsanlar bu döngü içinde Kime ve Ne için (Merkez çekim kuvvetini) hizmet etiklerin bilerek yaşamları gerekmektedir. Her şeyin bir ahiri zamanı vardır oda “Var oluş, ölüm ve tekrar Diriliş". İnsanın gerçek çağlarıdır.  Bu döngü kim için? Neden? Hür irademiz, aklımız ve düşünmem yeteneğimiz bu gerçeği anlamak için verilmiştir.

“Geceyi gündüzü, Güneş’i, Ay’ı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da Onun emrine boyun eğmiştir. Bunlarda, akıl edenler için dersler vardır.” [Nahl 12], “(İbrahim) “Allah’ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyen putlara niçin taparsınız? Size de taptıklarınıza da yazıklar olsun! Akıl etmiyor musunuz?” dedi.” [Enbiya 66-67] 

Mustafa Kemal TASPINAR

9 Haziran 202

YORUMLAR

REKLAM

İLGİLİ BAŞLIKLAR

REKLAM