İsrailli yetkililer HAMAS’ı bitireceklerini, esirlerini
kurtaracaklarını ve Gazze’yi direnişten arındıracaklarını ilan etmişti. ABD
savaş gemilerini Akdeniz’e göndermiş, Batılı ülkelerin liderleri İsrail’i peş
peşe ziyaret edip Netenyahu’nun yanında olduklarını ilan etmişlerdi. Pek çok
kişinin beklentisi İsrail’in birkaç hafta içinde ilan ettikleri hedefe
ulaşacağı yönündeydi.
Bu arada CNN, BBC, Deutche Welle gibi uluslararası ajanslar
korkunç bir iftira kampanyası başlatmışlardı. HAMAS’ın bebeklerin kafalarını
kestiği, kızlara tecavüz ettiği gibi pek çok yalan gazetelere manşet oluyordu.
HAMAS=IŞİD propagandası yapılıyordu. Türkiyede de bazı çevreler Filistinlilerin
topraklarını Yahudilere sattığı, HAMAS’ın terörist olduğu gibi vb yalanlarla bu
kampanyaya dahil oldular. Bu arada Mahmud Abbas yönetimi de HAMAS’ın Filistin’i
temsil etmediğini söylüyor, bu kampanyaya başka bir yönden dahil oluyordu.
HAMAS yalnızlaştırılmış, İsrail ise bütün bir dünyanın desteğini ardına almış
görünüyordu. Ne de olsa 80 yıldır “antisemitizm” argümanıyla halkların zihni
esir alınmış, Siyonist katliamların üzeri örtülmüştü. Her şey yeni bir
Nekbe, yeni bir etnik temizlik için hazır görünüyordu. Netenyahu Arap liderlere
de seslenmiş, tahtınızı korumak istiyorsanız oturun oturduğunuz yerde, demiş,
onlar da HAMAS’ın bitirileceği günü beklemeye koyulmuştu.
Ve eşi benzeri görülmemiş bir soykırım başladı. Batılı medya
kuruluşları HAMAS’ın tünellerinin “hastanelerin, okulların, camilerin” altında
olabileceğini söyleyerek soykırıma zemin hazırlamıştı. ABD ve Avrupa’nın
sınırsız desteğini almış İsrail’in karşısında 365 km karelik Gazze’nin hiç
şansı yok görünüyordu. Pek çok kişi “Kendi etti, kendi buldu!” modundaydı.
Fakat Gazze yalnız değildi. İlk fiili destek Hizbullah’tan geldi. Hizbullah bir
gün sonra savaşa dahil oldu ve sınırda İsrail’i vurmaya başladı. Lübnan son
zamanların en zor günlerini yaşıyordu. İsrail Lübnan’ı taş devrine döndürmekle
tehdit etmiş, Gazze’den beter edeceğini söylemişti. Mayıs 2022’den beri cumhurbaşkanı seçilemeyen
ülke derin bir ekonomik kriz içindeydi. Pek çok kimse Hizbullah’ın bu işe
bulaşmamasını istiyordu. Hizbullah bu zor şartlar altında silahını Gazze için
kullanmaktan çekinmedi ve İsrail askeri gücünün bir kısmını Kuzey’e
yönlendirmek zorunda kaldı.
Ardından Yemen sahneye çıktı. Önce füzelerle İsrail’in liman
kenti Eylat’ı hedef aldılar. Ancak, bazı füzeler Eylat’a düşse de, mesafenin
çok uzun olması sebebiyle attıkları füzeler düşürülüyordu. İşin ilginç tarafı
Suud da buna destek veriyordu. Abdülmelik el-Husi o günlerde bir konuşma
yapmış, Kızıldeniz’den İsrail’e gemi gitmesine izin vermeyeceklerini ve ilk
gördükleri İsrail gemisine el koyacaklarını söylemişti. O günlerde kimsenin
umursamadığı Yemen, Kasım ayında “Galaxy Leader” isimli bir gemiye el koydu.
Sonrasında her birkaç günde bir gemi operasyonları devam etti. ABD ve
İngiltere’nin öncülüğünde Yemen’e karşı bir koalisyon oluşturuldu. Ensarullah
Siyasi Büro üyesi Muhammed Buheyti buna karşı reel politikçilerin anlamayacağı
bir dille konuştu “ABD’nin yaptırımlarından korkmuyoruz. Gazze’ye yardım
etmezsek, Allah’ın bizi cezalandırmasından korkuyoruz!” dedi. Nitekim Yemen
yüzlerce kez bombalandı ama buna rağmen durdurulamadı.
Bu arada Irak İslami direnişi de ABD üslerini ve İsrail’i
vuruyordu. Onlar da ABD’nin bombalamalarına maruz kaldılar ama
durdurulamadılar.
Diğer taraftan direniş Gazze’de bir destan yazıyordu. Hem
savaşıyor hem de askeri medyanın çektiği görüntülerle İsrail’e verdirdiği
kayıpları belgeliyordu. Başka bir ifadeyle, sadece sahada bütün bir dünyaya
karşı savaşmakla kalmıyor, uluslararası ajansların propaganda savaşına karşı da
direniyordu. Ebu Ubeyde birkaç günde bir çıkıyor: “Bu cihattır, sonu ya zafer
ya da şehadettir” diyordu. Gazze halkının sabrı, metaneti, tevekkül ve
teslimiyeti ise nesiller boyu akıllardan çıkmayacak örneklikler ortaya koydu.
Rim’in dedesi; kara harekatının başlayacağı gümlerde "Normaldir, içeri
gelsinler. Şehit mi olacağız? Bizden sonra başkaları gelecek. Biz onların
burnunu sürteceğiz. Direnişe devam.!” diyen Filistin’li çocuk; bütün bir
ailesinin kaybını tek bir sözcükle, “elhamdülillah” diyerek karşılayan
kadınlar… Gazze “reel politik”le, çıkar ve riyakarlıkla kirlenmiş bir dünyada
tertemiz bir geleceği müjdeliyordu.
Bu arada Batılı medya kuruluşlarının söyledikleri yalanlar
da tek tek ortaya çıkmıştı. Sonra başka bir şey oldu. Avrupa halkları sahneye
çıktı. Siyonistler Gazze’yi o denli çılgınca bombalıyordu ki, Madrid’den
Helsinki’ye, Berlin’den Londra’ya, Oslo’dan Washington’a kadar yüzbinlerce
insan Filistin bayrağı dalgalandırmaya başladı. Tehdit, şiddet ve
tutuklamalarla halkları yıldırmaya çalıştılar ama gösteriler daha da büyüdü.
Hava tersine dönmüştü. 7 Ekim’den önce herkesin unuttuğu, terk ettiği Filistin
davası, birkaç ay içinde bütün bir insanlığın davası haline geldi. Güney
Afrika’nın öncülüğünde İsrail’e soykırım davası açıldı. Bölge ülkelerinin
sözünü ettiği “İsrail gerçeği” artık “Soykırım gerçeği”ne dönüşmüştü. Filistin
onur, izzet ve dayanışmanın şahikasına dönüşürken, İsrail yalnızlığa mahkum
oldu. Öyle bir yalnızlık ki, ilk günlerde Netenyahu’nun yanında sıraya dizilen
bazı Avrupalı liderler bile geri adım atmaya başladı. The Economist bile Mart
2024 sayısını "İsrael Alone" kapağıyla çıkardı.
Aksa Tufanı’nda 219. gündeyiz. Kim diyebilirdi ki Gazze 8 ay
direnecek? Kim diyebilirdi ki dünyada en fazla dalgalanan bayrak Filistin
bayrağı olacak? Kim diyebilirdi ki, ateşkes anlaşmalarında şartları direniş
koyacak ve ABD İsrail’i ateşkes yapmaya zorlayacak?
İşte direniş budur. Direnişin bereketi budur. Direniş,
ideallerinden vazgeçmemek için çıkarlarından ve sevdiklerinden vazgeçebilmek;
boyun eğmemek, malını ve canını feda ederek kazanmaktır.
Kuşkusuz imtihanımız daha bitmedi. Ancak sözlerinden
dönmeyenler için Allah’ın vaadi haktır, zafer direnişin olacaktır. Çünkü
direniş cephesi düşmanın anlamadığı, anlamayacağı bir hakikate dayanmaktadır:
“İnsanlar onlara: ‘Düşmanlarınız size karşı ordu topladı,
onlardan korkun.’ dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve şöyle dediler:
"Allah bize yeter. O ne güzel vekildir." (Al-i İmran Suresi: 173).