Ankara bir yandan, ABD’nin PKK/PYD vasıtasıyla Suriye’yi
bölmesine karşı bildiriler yayınlarken, Suriye’nin içinde farklı bir ordu inşa
etmeye girişiyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak hedefiyle bu
uygulamanın uzaktan yakından ilgisi yoktur. Suriye’de ayrı otoriteler kurmanın,
ABD’den emir alan PKK’nın özerk yönetim inşa etmesi ile özünde bir farkı
bulunmuyor.
PAZARLIKLA OLMAZ
Ankara’nın Suriye’ye yönelik politikasında 2017 sonundan
itibaren bir ray değişimi var. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra bu bir
tercih değil hayatın dayattığı bir zorunluluktu. Astana süreciyle başlayan bu
değişikliğin bütün bölge ülkeleri lehine olumlu sonuçları oldu. Buna karşın son
6 yıldır devam eden bu süreçte birbiriyle çelişen uygulamalar devam edegeldi.
Astana ile Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması hedefini benimsediğini
ilan eden Ankara, diğer yandan Suriye’nin içinde ayrı otoriteler oluşturma
faaliyetine girişti.
Bu çelişkili durumun esas nedeni, Ankara’nın Washington,
Moskova ve Tahran ile pazarlıkları esas alan bir stratejiyi esas almasıdır.
Ankara’nın politikalarına yön veren temel motif, ABD’ye karşı Rusya ve İran
ile, İran ve Rusya’ya karşı ABD ile pazarlıkta kullanılacak kazanımlar elde
etmektir. Bu ise aslında Türkiye’nin esas hedefiyle çelişmektedir. Şöyle
açalım: Suriye’nin bölünmesi projesinin arkasında Rusya ve İran değil, ABD
vardır. PKK, ABD’nin aletidir. Dolayısıyla ABD, Rusya ve İran, Türkiye’nin
çıkarları açısından birbiriyle eşit olarak değerlendirilemez. Rusya ve İran
çıkarları gereği, Türkiye gibi Suriye’nin bütünlüğünden yanadır. Unutmayalım
aynı zamanda, ABD Türkiye’nin altını oyarken, Türkiye’nin bütünlüğü bu iki
ülkenin çıkarınadır. Bu durumda, çıkarları ortak olanların birbirleriyle aynı
hedefte buluşup bir ağırlık oluşturmaları gerekir. “Rusya da şunu yaptı, İran
bunu yapıyor” gibi bahaneler uydurarak şu temel gerçeğin üstü örtülemez: ABD,
Irak’ı, Suriye’yi, İran’ı ve Türkiye’yi bölmeye çalışan ana odaktır. “Efendim,
ABD pek sıcak bakmıyormuş da, terör örgütü Suriye'nin kuzeydoğusunda seçimler
yapmak istiyormuş”. Bırakalım bu martavalları. ABD istemeden terör örgütü
Suriye’de bir adım bile atamaz.
ATLANTİK ESARETİNE DEVAM MI?
Sonuç olarak şunu vurgulayalım: Suriye’nin bölünmesinin
önlenmesi, Türkiye’nin Atlantik cephesi ile bağlarından kurtulmasına bağlıdır.
“Bugün ABD ile yarın, Rusya ile, öbür gün Çin ile pazarlık yapar yolumuza devam
ederiz” stratejisiyle Türkiye’nin çıkarları savunulamaz.
Meselenin özü, çok kutuplu dünyada Türkiye’nin Atlantik’in
esiri olarak kalmaya devam edip etmeyeceğidir. Ankara’da Atlantik’e bağlı
odakların bu esaretin devamı için çalıştığı görülüyor. Ama Türkiye’nin
çıkarlarının Atlantik hegemonyacılığına karşı etkin bir strateji izlemeyi
gerektirdiği net bir şekilde ortada.
Fikret Akfırat/Aydınlık